01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Nejla Güvenç 4 EYLÜL 2011 / SAYI 1328 CUMHUR YET PAZAR Ç N YAZDI Nej kadınları hayattan... T asarım; kendine, kendi özüne yolculuktur. Yalnızca sana ait! Yeniden, yeniden başlamak, küllerden doğup yeni efsaneler yaratmaktır. zlerle... yaşadıkça devam ederek yeni yazgılara kucak açmak, Tekrar... tekrar üzerine yazmaktır… Bir kadın; “Palimpses”dir... Özbeninde sayısız hikâyeler barındırır. Her yaşanan izle yeni hikâyeler yazar özüne... Bazen silmek… Bazen unutmak ister hatırlamak istediklerine yer açabilmek için. Ancak her silinen iz birikir istemese de. O izlerin üzerinde yeni yazıtlarla defalarca üst üste yazıldıkça değer katar değerine... Her tecrübe... bin güzellik!, bir hüzün, binlerce umutla! Bugünün şehir efsanesi “palimpsest kadınını” yaratır. stanbul “ palimpses”tir... Öyle bir kenttir ki, üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmıştır. Neredeyse on kez, yeniden, yeniden kurulmuştur. Dünyamız “palimpses”tir. Tabiat kanunlarını her felakete göre yeniden kurgular. Doğal olan, topraktan gelene tutkusundan. Yaşanabilir, sürdürülebilir bir evren için... SELFCENTURY NEJ 2011/12 Sonbahar/Kış Self Century koleksiyonu kutsal atfedilen topraklarda hayat bulmuş, içindeki aşkla papalık makamına ulaşmış “Joanna Anglicus”un adına, hak ettiği sonsuzluğu vermek üzere çalışılmıştır… Papa Joanna kız çocuklarının okumasının günah, ayıp ve yasak olduğu bir donemde erkek kimliğine girerek eğitimini tamamlamış başarılarıyla papalık mertebesine yükselmiştir. Göreve geldiği anda kiliseleri Vatikan’a bağlamış böylece din adına yapılan şiddeti engellemiştir. En önemli ve son başarısı kız çocuklarının eğitim görebilme yasasını çıkarmasıdır. Yine başka bir zamanda, başka bir cesaretle sonsuzluğa damga vuran bir kadın. Ve... Üçüncü final serüveniyle paralel evrende NEJ KADINI Kadının kendi yüzyılında başrol de kadının!!! Nej kadınının doğumu topraklarında, stanbul’da ve dünyaya ait... Güçlü, tutkulu, bilge, aidiyetsiz... Vazgeçilemez, değiştirilemez, değiştirir... Kendi yüzyılını yarattılar, zamana hapsolmadılar, geleceği şekillendirdiler. Kendi cesaretleriyle tarihi değiştirdiler. Özgün ve özgürdüler, bir ana değil “an”lara aittiler. Zamansız ve sınırsız bilge güzellikteydiler. Seçimleri, hayalleri, umutları ve sonradan yıkmak için duvarlar ördüler. Değerlere değer katarak kocaman dünyayı köye çevirdiler. Nej, sanatını ifa ederken doğayı taklit eder. Aslında mükemmel olan “mükemmel olmayan”; tasarıma dökülür, organik kumaşlarla vücudu sarıp sarmalar. Muzip detaylar kendilerini göstermeye çalışmadan, fısıldayarak şarkı söyler. Doğanın olmazsa olmazı kadın; doğal olanın mütevazı üstünlüğünü üzerine giyer. Zamansız olana ulaşma arayışıdır onunkisi… Doğa seçenekler, döngüler ve bozulmalarla doludur ama tasarım da sonsuz olanı ve doğal fenomenlerin başlangıç sebeplerini arayabilir. Sanat, taklit eder fakat taklit ettiği nesneden daha mükemmel olabilir. Ficino buna “doğadan daha bilgin” der; Michelangelo kendisinin doğayı güzelleştirdiğine inanır; Dolce’ye göre sanatçının görevi doğadan üstün olmaktır, Vasari ise doğanın sanat tarafından ele geçirildiğini ilan eder. Sadece doğayı taklit değil, matematik ve simetriden faydalanarak mükemmel ve bitmeyen zamanı arayış çabasıdır. Bitmeyen Zaman: Madde, hareket ve zaman, sonsuza dek var olur. Yoktan var etmek, var olanı yok etmek imkânsızdır. NEJ serüveni üçlü bir kompozisyon; bir üçleme… Cesaretleri ile tarihi değiştiren kadınlara; kendilerine ait… Kendi yüzyıllarında dönüşümün ayağı, kırılma noktası yaratmış kadınlara selam niteliğindedir. Ve... Ben, yaratıcı kadının vücudunu kuşatan tasarımlarla yolculuğuma devam ediyorum… Zeki, güçlü ve seksi dokunuşlarla... bir yorumu... Neden olmasın? Değişen biz, her yeni kararda başka bir küçük evreni inşa ediyoruz. Bu filmde başrolü kim oynuyor? Bir kadın... Çok kadın... Zamana hapsolmayan NEJ kadınları... Zamansız ve sınırsız bilge güzellikte. Bir ömür boyunca, paralel çizdiler, aynı yapılardan çıkıp, aynı sokaklardan geçip, aynı yollarda gezdiler. Aynı zamanda, değişik mekânlarda, aynı hayatları yaşadılar. Ayrı bir mekânda, aynı hayatların değişik zamanlarını yaşadılar. Belki de onları özel kılan doğuştan gelen yetenekler değil, aslında sürekli öğrendikleri, farkında olmadıkları yaşanmışlıklar. Koleksiyon renkleri: zaman içinde dönüşüme uğramış, yaşayan griler... Kristalize şeker beyazlar... Güneşin büyülediği buğday sarısı, safran, bakırlar. Hipnotize edici pembekırmızılar... Ve duygunun rengi inci pudralar... Formlarda: birbirinden bağımsız ancak paralel devam eden çizgiler. Deneysel boyutlar, tarihsel estetik, modern ideoloji ve eşsiz simetri. Matematiksel uzamlar, mimari yaklaşımlar, dönüşüp değişerek gelişen formda katmanlar, gizli, muzip detaylar kozmik bir yaklaşımın varlığını hissettirmekte... lk iki kahramanımız geçmişte yaşadılar, geleceği şekillendirdiler. Artık Hypatia’lar, Papa Joanna’lar aramızda ve kelebek etkisiyle dünyayı değiştirmeye devam ediyorlar. Bence kadın önce kendini sevmeli, anlamalı ki o enerjiyi dışarıya yansıtmalı. Güzel, seksi olmak doğal bir duygudur, üzerinize giyemezsiniz ancak giydiklerinize yansıtabilirsiniz. Bazen bir hareket, bir duruş, bir düşünce bizi güzel yapar ve seçimlerimiz bizi farklılaştırır. G Fotoğraf: SERDAR ÖNAL NEJ NEJLA GÜVENÇ K MD R? Uzun yıllardır modanın profesyonel alanında tasarımcı olarak yer almaktayım. 2002’de yarattığım markam NEJ’i, “ekolojik bir serüven” olarak konumlamakta ve tasarımlarımda tamamen organik malzeme kullanmaktayım. Türkiye’de organik koleksiyon hazırlayan tek tasarımcıyım. Ve Nej koleksiyonu; dünyada sürdürülebilir bir yaşam için; üretilirken de, kullanılırken de, yok edilirken de çevre dostu. Goldman Sachs tarafından desteklenen, Harvard University ve The Wharton School of The University of Pennsylvania tarafından yürütülen “10.000 Kadın Girişimci” projesinde, Türkiye’den seçilen ilk kadın girişimciyim. Hakkımda yapılan araştırma Harvard ve Pennsylvania üniversitelerinde ders olarak işlenecek. Garanti Bankası’nın, Ekonomist Dergisi ve Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği’nin (KAG DER) işbirliğiyle 2011’de beşincisini düzenlediği “Türkiye’nin Kadın Girişimci” yarışmasında “Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimci” dalında ikinci oldum. Moda Tasarımcıları Derneği ve Türkiye Moda ve Hazır Giyim Federasyonu’nda yönetim kurulu üyesiyim. Türk tasarımlarının yurtdışında markalaşması ve imajının yerleştirilmesiyle ilgili Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca geliştirilen “TURQUALITY” projesinde “Yetkilendirilmiş Tasarım Danışmanı” olma hakkı kazandım. NEJ markası kendi çağını yaratan ve geleceği şekillendiren kadını tamamlamaktadır. NEJ kadını 21. yüzyılın özgün ve özgür zamansız ve kendine inanan kadınıdır. NEJ koleksiyonları güçlü, tutkulu, bilge bir kentli kadını anlatmakta ve vazgeçilemez bir şıklığı yansıtmaktadır. NEJ markamla katıldığım defile ve fuarlar: Paris Pret a Porter 2006 2010, Tokyo I.F.F 2007 – 2008, Tokyo Weaready 2005 – 2006, Berlin Premium 2006, FW 2010 – 2011. G AEON Aeon (bitmeyen zaman) şekillendirir, dönüştürür; geçmişten gelen, gelecekte görünenle birleşir. Hiçbir şey simetrik değildir; fakat bir bütün olarak ele alındığında bir yağmur ormanı, bir çöl ya da bir vadi mükemmeldir. NEJ 2011 Ilkbahar/Yaz Aeon koleksiyonun esin kaynağı; bitmeyen sonsuzluğu kendine felsefe edinen M.S 3. yüzyıl Helen döneminde skenderiye’de yaşayan ilk kadın filozof ve skenderiye Kütüphanesi’nin kurucusu Hypatia’dır. Eşsiz güzelliği sonsuz bilgeliğiyle “aydınlığın son ışığı” olarak tanımlanan Hypatia, yakılan skenderiye Kütüphanesi’nin küllerini savururken muzipçe gülümser: “Sonsuzluğa ne bırakacaksın?” Sonsuzluğun ilk serüveniydi Hypatia… ve kitap Hypatia’nın sonsuzluğunun simgesiydi… Ve şimdi ikinci serüven… yasamış farklı bedenlerde hayat bulmuş NEJ kadınlarını bir araya getiriyor. PARALEL HAYATLAR AN ile başlayıp ZAMAN ile devam eden, bir ana değil anlara ait “Paralel Hayatlar”... Her şey göründüğü gibi olmayabilir.. Ve... hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Değişik evrenlerde değişik gerçekler yaşanıyor. Gördüğümüz, duyumsadığımız, algıladığımız yegâne büyük evrenin yanında, hiç denenmemiş ama izlenimleri bellekte yer eden ve yaşayan küçük evrenler... Nasıl olabilir? Açıklanabilir mi? Olasılık dahilinde, tesadüfler zincirinin makul yi insan N olmayı hatırlamalıyız ZUHAL AYTOLUN azan Kesal, 9 Eylül’de vizyona girecek filminin heyecanını yaşıyor bugünlerde. Günümüzde unuttuğumuz, belki de göz ardı ettiğimiz insan hikâyelerini tekrar hatırlatacak ve insanların aklına soru işaretlerinin çengelini takacak bu film, onun için özel bir yerde. Aynı zamanda oğlu Poyraz’ın doğum gününde vizyona girecek olması onu ayrıca heyecanlandırıyor. Kesal’la rol aldığı ve 30. Uluslararası stanbul Film Festivali’nde yılın en iyi Türk filmi, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu, 27. Festroia Uluslararası Film Festivali’nde Fipresci ödülüne layık görülen Saç filmini konuşmak üzere buluşuyoruz. Saç filmiyle başlayalım. Nasıl bir hikâyesi var filmin ve sizi cezbeden ne oldu bu hikâyede? Aslında hikâyeden önce Tayfun Pirselimoğlu ismi önemliydi benim için. Çünkü hep çalışmak istediğim bir isimdi ve ondan ne gelirse kabulümdü. O yüzden böylesi güzel bir hikâye de bonusu oldu isteğimin. Bu film bir üçlemenin son ayağı. Arka sokaklardaki insanların hayatlarını anlatıyor film. Yarışın gerisinde kalanlarla, yenilenler ve ezilenlerle ilgileniyor. Yanından geçip Nazan Kesal’ın rol aldığı Saç filmi bu hafta gittiğimiz, bilmediğimiz, görünmeyen insanların hikâyesi bu. Film, kanser hastası perukçu Hamdi ile mutsuz ve vizyona giriyor. Tarlabaşı’nda perukçuluk yapan şiddet gören Meryem’in kesişen yollarına tanık edecek K KALP TAŞIYORUM... bir adamın tuhaf hikâyesini anlatan film, aynı izleyiciyi. Seyirciyi şaşırtacak bir yanı var filmin. Bu hikâye sizde neyi hareketlendirdi, neyi fark ettirdi? Oğlunuz Poyraz’la nasıl bir ilişkiniz var? Annelik hem zamanda yanından geçip gittiğimiz Aslında üçüncü sayfaya malzeme olan hikâyelerin ne fiziksel hem de ruhsal olarak nasıl etkiledi sizi? kadar yanı başımızda olduğunu hatırlatıyor. Ayrıca ölümü, Ben değiştim. Annelik, isteyen bütün kadınların yaşaması hayatlara dokunuyor. yaşamı ve yalnızlığı da sorgulatıyor insana. Hayat nedir, biz gereken bir deneyim. Anne değilseniz, kadın olarak kimiz, niye yaşıyoruz? Sonsuzmuş gibi gelen bu dünyanın eksiksiniz. Kesinlikle kadını yeniliyor. Poyraz’ı düşününce, hızı içinde aslında sonlu olduğunu da unutuyoruz hayatın. artık hayatımın gerçekten bir amacı var. ki kalp taşıyorum Siz bu anlamda nasıl bir hayat kurmayı tercih Bachmann. Hakikaten, bu faşizanlıktan başka bir şey değil. artık, biri içeride biri dışarıda. Özgür düşünce dahi kabuğunu ediyorsunuz? yi insan olmayı hatırlamamız gerek! değiştiriyor. O sorumluluk üzerinden büyük bir özgürlük Bence insanın bu hayatta, insan olabilme misyonunu Zorlu bir sektörün içindesiniz. Bir yandan da çok sert yaşıyorsunuz. tamamlama cesaretini gösterebilmesi gerek. Yanındaki yaşanıyor rekabet. Bu süreçte farklı insanlık hallerine de Eşiniz Ercan Bey’in çok yönlü bir kişiliği, çok farklı yardıma muhtaç birine yardım etmek, geçip gitmemek, tanıklık ediyorsunuzdur muhtemelen. Nasıl bir duruşu tercih alanlarda çalışmaları var. Birbirinizi nasıl besliyorsunuz? kötülük etmemek, her şeyin özünde hümanist olmak. Bunlar ediyorsunuz? Ercan, doktor ancak sinemadan da çok iyi anlıyor. Onun kitabi laflar gibi gelebilir ama bugünkü dünyada bizler insan Rekabetin içine girmek gibi bir durumum yok. Benim gözü çok önemlidir, o yüzden beni iyi de eleştirir. Birbirimizi olma sürecimizi tamamlamaktansa en ilkel haliyle mesleğimle ilgili hırsım, yine kendimle. Yapabilirliklerimin besliyoruz bu anlamda. Eleştirirken de pembe tablolar insanlığımızı unutur hale geldik. O yüzden de bu film, insan oranını ve kalitesini arttırmaya çalışıyorum. Daha dokunaklı çizmeyiz, sırtımızı sıvazlamayız. ş konusunda birbirimizi olma hallerini hatırlatan yanıyla çok önemli. filmlerde, etkileyici, kaliteli ve doğru projelerde yer almak acıtmaktan çekinmiyoruz. Acımasızız bu konuda. G Filmde canlandırdığınız Meryem karakteri, kocasından şiddet görüyor. Kadına şiddetin acımasızca arttığı son yıllara baktığınızda aklınıza düşen sorular ne oluyor? Bir erkek, çocuğunun annesini, sevdiği kadını, hayatını paylaştığı en yakınındakini nasıl öldürebilir, nasıl şiddet uygulayabilir? nsanlığın bittiği bir dönemde yaşıyoruz. Acil bir çözüm planı gerek bu konuda. Kadın, bu toplumda hep öteki bir varlık olarak tanımlanmaya çalışılıyor. Öteki dediğiniz kadın, size can veren aslında, anne. Kadını yok etmek, anneyi yok etmektir. O anlamda çok çaresiz kalıyorum. “Faşizm iki insanın arasındaki ilişkide başlar” demiş Ingeborg istiyorum. Bunu yapabildiğim oranda başarılı sayıyorum kendimi. Bir arena var, burada herkes bir yolculuğun peşinde. Her yolculuk da mutlaka kendi içinde değerli. Ama bu değeri açığa çıkaracak şey tarihtir. O yüzden tarihe geçebilecek filmlerde oynamak istiyorum. Bursa Devlet Tiyatrosu’na devam ediyorsunuz. Öncesinde 8 yıl Diyarbakır DT dönemi de vardı. Zorluyor mu bu hareket sizi? şimi çok seviyorum, çok da emek verdim. Bunun için ödediğim bedeller oldu. Sırça köşklerde yaşayarak oyunculuk yapmadım. Diyarbakır’da çalışırken ömrümün en güzel günlerini geçirdim. Tabii bu mesleğimle alakalı, yoksa çok hüzünlü bir şehir orası. Bursa’yı da, yaptığımız oyunları da seviyorum. Nasıl bedellerdi ödedikleriniz? Bunların üzerinizde bıraktığı etki ne oldu? Acısını, yalnızlığını çok çektim. Hep iyi bir oyuncu olmak için çabaladım. Ayrıca bedel ödemek güzel de bir şeydir aslında. Kendin için saygı duymak, bir şeyi istemek, acı çekmek, empati kurmak. Bedel ödemek, bir elin yağda bir elin balda olmaması durumudur. Çok özlemek, yalnız kalmak, hayalinin gerçekleşmesini beklemek... Bunların hepsi bir araya gelince epey bir yekun tutuyor tabii. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle