Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 20 MART 2011 / SAYI 1304 Biz insandan yanayız ZÜLAL KALKANDELEN Kadınca, ilk çıkışından 33 yıl sonra, yeniden raflarda yerini aldı. Derginin duruşu yine sağlam, içeriği sert. Ekibin de amacı reklamla değil, satışla ayakta durabilmek. Çünkü öncelikle kadınların kendilerini bulabilecekleri bir yayın olmayı, erkeklerde de farkındalık yaratmayı hedefliyorlar. Amerikan sınıf savaşları merika’da olduğu gibi bizde de ana akım medyanın ilgisini çekmiyor ama ben kapitalizmin anavatanında 21. yüzyılda yaşanan sınıf savaşımını büyük ilgiyle izliyorum. Geçen haftalarda Wisconsin eyaletinde olanları yazmıştım. Aşırı muhafazakâr Cumhuriyetçi Vali Scott Walker, bütçe açıklarını kapatmak için kendince parlak bir fikir bulmuş ve harekete geçmişti. Vali hazırladığı yasa tasarısıyla, kamu çalışanlarının toplu sözleşme haklarını ellerinden alıp, emekli aylıklarını tırpanlamaya kalkınca ortalık birbirine girdi. Büyük protesto gösterileri düzenlendi; hatta eyalet meclisi binasının içinde eylemler yapıldı ama sonuç değişmedi. Meclisin Demokratik Partili üyeleri tasarının görüşülmesini engellemek için eyalet dışına çıktılar. Fakat Vali Walker, sonunda bu engeli de aşma yolunu buldu. Sadece Cumhuriyetçi üyelerin olduğu bir toplantıda, bütçe tasarısının içinden harcama gerektiren kalemlerle harcama gerektirmeyen kısmı yani çalışanların haklarını düzenleyen kısmı birbirinden ayırdı. Bir üye hariç diğerlerinin onayıyla bu operasyon tamamlanınca, Demokrat üyeler eyalete geri dönüp tasarıya karşı yönde oy kullandılar ama işe yaramadı; Scott Walker kazandı. Vali tasarıyı yasalaştıran imzayı attığı gün, Wisconsin’de emekçilerin 50 yıllık mücadele sonucunda kazandıkları hakları bir anda geri aldı. Ertesi gün Amerikan tarihinin en büyük emekçi eylemlerinden birisi gerçekleşti. Amerikan medyası, bu olayı ne kadar ısrarla görmezden gelirse gelsin, 100 bin kişiye varan bir kalabalık yürüdü Wisconsin’de. Eyalette Vietnam Savaşı sırasında düzenlenen gösterilerin hepsinden daha büyük bir eylem! *** Bütün bunları değerlendirince, Walker’ın bu yasayı çıkarmak için ZUHAL AYTOLUN K A neden bu kadar çabaladığını merak ediyor insan. Önceki yazımda belirtmiştim; Walker, şu anda oturduğu koltuğu seçim sürecinde kendisine para akıtan petrol milyarderi Koch kardeşlere borçlu. Bu yüzden onların hayatlarını adadığı sendika mücadelesi Walker’ın da mücadelesi olmuş. Bu şekilde borcunu ödeyip kendi yerini sağlamlaştırdığını düşünüyor... Wisconsin’de olanlar, eyalet sisteminin sakıncalarını ortaya koyması bakımından da iyi bir örnek oluşturuyor. Bir bakıyorsunuz Amerika’da bir gün bir çılgın vali çıkıyor evli kadınların kocalarının izni olmadan saçlarını kestirmesini engelliyor; bir diğeri mastürbasyonu ve lolipopu yasadışı ilan ediyor; bir başkası kadınların korse giymesini yasaklıyor... Scott Walker’ın yaptığı da, kendi çıkarı için varlıklı azınlığı desteklemek adına demokrasiye darbe indirmek. Ancak Wisconsin’de yanan ateş çabuk sönecek gibi değil. Şimdi eyalette genel grev çağrısı yapılıyor. Vali’ye ve Cumhuriyetçi Parti’ye duyulan tepkiden sonra Obama’nın o bölgede seçimi kazanma olasılığı çok yüksek. Peki Vali Walker, bunca insanı karşısına alarak aslında kendi bindiği dalı kesmiyor mu aslında? Eğer ideal bir demokraside olması gerektiği gibi yöneticileri halkın özgür iradesiyle oy verdiği seçimler belirliyorsa, o zaman bindiği dalı kesiyor. Ama dünyanın hiçbir yerinde ideal demokrasi yok. Bugünün dünyasını şirketler yani para yönetiyor. Bakalım Walker’ın siyasi geleceği ne olacak? Güvendiği milyar dolarlar özgür halk iradesi üzerinde ne kadar etkili olacak? Bakalım hayatının her aşamasında Tanrı’nın emirlerini yerine getirdiğini söyleyen Walker, onca emekçinin hakkını yemenin bedelini nasıl ödeyecek? G www.zulalkalkandelen.com kzulal@yahoo.com adınca ilk olarak 1978 yılında buluştu okuyucuyla. Muhalifti, sertti, marjinaldi. Duygu Asena öncülüğünde çıkan dergi, o dönemde söylenmeyenleri söyledi, tepki çekti ama okundu, binlerce kişiye ulaştı. Kapandıktan sonra birkaç kez daha denendi, olmadı. Şimdi yıl 2011. lk çıkışından 33 yıl sonra, yeniden, Oya Demirtok öncülüğünde okuyucuyla buluşuyor. Bir yıl önce www.kadınca.com.tr ile yayın hayatına başlayan ve bu ay ikinci sayısını basan Kadınca’yı derginin genel yayın yönetmeni Oya Demirtok’la konuştuk. Hem derginin duruşunu, hem de tarihini bakın nasıl anlatıyor: “Bazı konularda iddialı ve ısrarcıyız. Bize çılgın ya da deli diyor olabilirler. Ancak susmamakta kararlıyız. Çünkü yaşamak, nefes alıp vermek değildir. Yaşamak onurdur, kimliktir. Uydu gibi yaşamayı reddediyoruz.” Derginin yüzü yenilenmiş ama yine de belli başlı klişe sayfaları korunmuş, içerik olarak dosya konularına ağırlık verilmiş. Eskiye göre biraz daha renkli. Demirtok, “Farklı ve marjinal konulara el atıyoruz. Yaptığımız iş siyaset üstü. Biz kadından, insandan yanayız. Tarafsak, tarafımız işte bu” diyor. Kadınca’nın nasıl bir geçmişi var ve sizin yollarınız nasıl kesişti dergiyle? Kadınca ilk olarak 1978 yılında yayın hayatına başladı. Ben de son dönemlerinde muhabir olarak Duygu Asena’nın yanında çalışmaya başladım. Türkiye’de feminist akımın yayılmaya, kadın haklarının konuşulmaya başladığı dönemdi. Bu anlamda da güzel bir misyon edinmişti dergi. Ben de etkilenmiştim bundan ve hedefimi Kadınca’da çalışmak olarak belirlemiştim. O yüzden Duygu Asena’nın kapısına dayanıp, “Ben burada çalışmak istiyorum” dedim. O da heyecanımı görünce, gel çalışalım dedi. Yıl 1986’ydı. Ondan sonra da bir süre beraber devam ettik. Nasıl tanımlarsınız Kadınca’yı? Kadınca, bir misyon dergisidir. Geçmişte de anlamı buydu, şimdi de bu anlamı koruyoruz. Bir söylemi var. Kadınların biraz da kendilerini aradıkları hatta kendi söyleyemediklerini söyleyen bir dergi. Ben hep Kadınca tutkunuydum, şimdi de aynı ruhu yaşatmaya çalışacağım. Bir dönem yine çıkarılmak istendi, olmadı. Nedeni neydi? 2006 yılında bir deneme yapıldı. Ancak sonra diğer dergilerin de başına gelen malum nedenlerle kapatıldı. O arada isim hakkını aldım derginin. Gönlümde yatan da kendi misyonuna uygun, geçmişte Duygu Asena’nın yaptığı haliyle yayımlamaktı. Çünkü böyle bir derginin eksikliğini görüyor ve gözlemliyorum. Bir yıl önce internet dergisi olarak başladık yayın hayatına, sonra da basılı hale geçtik. Peki bu içerikteki bir dergiyi çıkarmak dün mü daha zordu, bugün mü? O zamanlar başka nedenlerle kolaydı, şimdi başka. Bugün, evet çok sayıda dergi var. Ancak çoğu copyright. Zaten katalog gibi basılan, okunmayan, bakılan dergiler. Ayrıca yüzde 70’i de yabancı kaynak. Bu anlamda zaten Türk kadınının dergisi olmaktan çıkıyor. O yüzden Kadınca farklı bir kulvarda. lk çıktığı yıllarda Duygu Asena, cinselliğin, kadın haklarının bahsedilmediği bir dönemde marjinal ve aykırı bir dergi olarak çıkardı ve büyük bir yankı uyandırdı, çok satıldı. Duygu’nun da üzerine çok gidildi, sonra anlaşıldı. Ama bugünün malum zihniyetinde de bu işleri yapmak zor. Hedef kitle olarak kimleri yakalamak istiyorsunuz? Hedefimiz gençler, genç düşünenler. Çünkü bir hareket yaratmak istiyorsak, gençlerden yola çıkmamız gerekiyor. Genel olarak panellerde, televizyon programlarında “Fiziksel ve ruhsal şiddete maruz kalıyorum, karşı çıkamıyorum, kendi ayaklarım üzerinde duramıyorum” diyen kadınlara soruyorum: “Devlet maaş bağlasa, maddi sorunların ortadan kalksa, iş bulsan, çocuğun okusa yine şiddet gördüğün ortamı bırakır mısın?” diye, yanıt “Hayır” oluyor. Asıl şikâyetim kadınların kabullenmeleri. Hayatla mücadele etmektense, bir kocayla mücadele etme fikri daha kolay geliyor. Demek ki annelerimiz ders almamış ki hâlâ bu düşünceler türeyebiliyor. Gençleri yakalamamız lazım. Peki sizi en çok neyin ağına takılmak korkutur? Belki eskisi gibi 90 bin satamayız, ama yine de ayakta durabilecek bir satışı arzuluyoruz. Reklamcılara, onların dayatmalarına boyun eğmeden, dik duruşumuzu koymak niyetindeyiz. Tabii ki reklamsız olmaz. Ama reklama da boğulursan, bağımlı olmaya başlıyorsun. Yapmak istediklerimizden vazgeçmek istemiyorum. Bunlardan vazgeçersek bir gün, dergi de çıkmasın zaten. G Kadınca’nın sosyal sorumluluk projeleri Kadınca’nın bir de sosyal sorumluluk yüzü var. Proje geliştiriyor musunuz? Annesiyle birlikte hapishanede kalmak durumunda olan çocuklarla ilgili bir proje geliştiriyoruz. Bu yola da Funda Tan Arman’ın belgeseliyle beraber çıktık. Yaklaşık 500 çocuk var hapishanelerde. O çocuklar için ihtiyaç listelerini istedik hapishane müdürlerinden ve işbirliği yaptığımız dernek aracılığıyla bir kampanya başlattık, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyoruz. Peki sürekli bir proje var mı? Sürekli proje olarak sağlığa odaklandık. Meme kanseri ile ilgili çalışmalar yapacağız. Çünkü bu süreç çok sıkıntılı ve herkes risk altında. Hastanelerle görüşmelerimiz sürüyor. G C M Y B C MY B