Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 MART 2011 / SAYI 1303 9 Türkiye’nin ilk DJ Akademisi, Kadir Has Üniversitesi bünyesinde açılıyor. lk hedef eğitimli DJ’leri sektöre kazandırabilmek. Ancak asıl amaçlarının DJ’liğin meslek olarak kabul edilmesi ve müfredata girmesi olduğunu söylüyorlar. ADNAN B NYAZAR Yaratıcılığın gizi essam desenlerenkle, besteci sesle, yazar sözcüklerle kurduğu bir dünyanın yaratıcısıdır. Ancak duyarlı kişiler girebiliyor bu dünyanın kapısından. Duyarlık gelişimine uğramamış kişi için arkeolojik buluntular çanak çömlek, yontu “ucube”, Picasso insanı cin çarpmışa çeviren kaçık, Beethoven gürültülü sesler kalabalığı... Erdem, çanak çömleği, “ucube”yi; deli, kaçık ya da gürültücüyü sanatçı yapan insanüstü derinliği duyumsayıp algılamakta, yapılana bireysel ve toplumsal bağlamda yorum getirip yerine oturtmaktadır. Sanatçı toprak olup gidiyor, üzerinden yüzyıllar da geçse, yaratısı insan soyunu aydınlatmayı sürdürüyor... Yaratıda çokluk önemli değil, yerine göre tek bir dizenin, kısa bir anlatının, resmin, müziğin; zaman içinde yer alacak nitelikte olmasıdır. Sözü edebiyata getireyim; bir yılda beş yüze yakın roman yayımlanıyormuş yalnızca ülkemizde. Ama nasıl roman? Batı’da şifreli romanlar yoğunlaşınca şifreliye yönelmek, Umberto Eco’ya, Márquez’e ya da Paul Auster’e özenerek yazmaksa; o roman değil, seri imalata girişip ondan nemalanmaktır. Bu tür romanlar bir süre bir okur kitlesinin beğenisizliğini sömürüyor, sonra da çöplükteki yerini buluyor. Tay kısraktan, dana inekten beslenir. Herkesin besleneceği bir kaynak var. Bir yazarımız yıllar önce “Şu sıra köy romanları okunuyor, ben de köy romanı yazıyorum.” demişti. 1970’lerde kent romanlarına dönülünce, soluğu kentte aldı! lk yazdıkları Türk romanında ilk sıralarda yer alan yakından tanıdığım bir başka romancı, işi seri imalata dökünce, son yazdıklarıyla ilklerinin sırasını da bozdu. Sanatta otomotiv de montajcılık da sökmez; bireyin ya da toplumun gerçeğini kavrayıp sanatsallığa erememiş, anlatımında kendi dilini R Salih Saka, Mustafa Aydın ZUHAL AYTOLUN Gece hayatına eğitimli DJ’ler adir Has Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi ve Virgin Radio bünyesinde eğitime başlayan Pioneer DJ Akademy, Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyor. Hem bir üniversitenin bünyesinde olması hem de Türkiye’de ilk kez gece kulübü ve parti DJ’liği eğitimi vermesi itibarıyla farklı bir çalışma bu. Henüz çok fazla duyurulmamış olmasına rağmen ilgi çekmeyi başarmış bile. S&S Music Maker’in kurucusu, DJ Salih Saka ve Kadir Has Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mustafa Aydın anlatıyor. Öncelikle DJ’liğin nasıl algılandığıyla başlayalım. Kim, ne düşünüyor bu alanla ilgili? Salih Saka: Eskiler der ya, “Davulcuya, zurnacıya kız verilmiyor.” Aynı şey DJ'lere de musallat oldu. Uzunca bir süre de DJ'ler adam yerine konulmadı. Aslında popüler bir meslek bu. Tabii anlayan ve kabul edenler için. Kimisi, müzisyen bile değil gözüyle bakıyor. Bu yıl, benim DJ’likte 30. yılım ve diyorum ki bu yeni bir sanat dalı. Nasıl bir ihtiyaçtan doğdu DJ Akademisi? S. Saka: 1960’larda başladı bu meslek. O zamanlar birkaç kulüp ve az sayıda DJ vardı. Mesleğimiz nasıl gelişti, dünyada neler oluyor kısmını araştırdık ve bu yola çıktık. Pioneer Türkiye’nin desteğiyle de Türkiye’de yaygınlaştırmak istedik. Bu işi bazılarının yaptığı gibi merdiven altı kursları şeklinde yapamazdık. Bu, DJ’liği bir meslek olarak kabul ettirmeye çalışırken de doğru bir hareket olmazdı. Akademik platforma taşımaya karar verdik. Peki siz nasıl baktınız bu öneriye? Bir üniversitenin bünyesinde böyle farklı bir akademi, sizin için nasıl bir alandı? Mustafa Aydın: Normal bir alan değil tabii. Biz geçen yıl, üniversitenin bünyesinde yaşam boyu eğitim birimini kurduk. Amacımız 7’den 77’ye, K herkese ulaşabilmek. Örnekse 58 yaş için oyunla bilim öğreten ajan akademisi kurduk. Ayrıca bir mesleği olmayanlara ya da ilgilenenlere aşçılık okulu açtık. DJ akademisi de bu ikisi arasında bir yere oturuyor. Biz bütün toplumu kapsayan bir eğitim kurumu olabilmeyi amaçlıyoruz. O yüzden de klasik alanların yanı sıra bu tür sertifika programlarını da oldukça önemsiyoruz. Çekinceniz oldu mu? M. Aydın: Bu öneri gelince bir araştırma yaptık, hiçbir üniversitede böyle bir şey yapılmamış. Biz de garip kaçar mı diye düşündük. Ama böyle bir meslek var ve bu alanda insanlar çalışıyor, para kazanıyor, sigortalanıyor. Diğer yandan da devlet tarafından bu bir meslek olarak tanınmıyor. Geniş bir grup bu. Sigortasızı, iş güvencesiz çalışanı da var. Dolayısıyla bu boyutu görmezden gelemezdik. Ayrıca son yıllarda dikkatimi çeken bir durum var. Her üniversite gibi biz de bahar festivalinde öğrencilere soruyoruz, kimi istersiniz diye. Eskiden sanatçı isimleri verilirdi şimdi DJ isimleri geliyor bize. Bu gördüğümüz kadarıyla önemli bir alanı kaplamaya başladı. Eğlence sektörünün dişlileri sert. Çalışan, hızlıca harcanabiliyor. Çünkü ekonomik sıkıntılarda ilk önce eğlenceden kesinti yapıyor insanlar. Burada, dik durabilmek adına donanımlı olmak gerek elbette. Peki akademi nasıl bir donanımı vaat ediyor? S. Saka: Biz öncelikle bunu meslek olarak yapmak isteyenleri bekliyoruz. Hobi olarak yapmak isteyenlere de kapımız açık. Çünkü kendi mesleğini bırakıp, hobisi olan DJ’liği yapmaya başlayan üst düzey işadamlarını da tanıyoruz. Bu iş çok farklı. Önce sevmekle ve istemekle başlıyor. Ayrıca beceri de lazım. Fiziksel ve zihinsel olarak da zorlu bir süreç. Her 10 saniyede yeni bir konfigürasyon üretip, karşındaki insanların taleplerine cevap verebilmek kolay değil. Biz de tüm bunları dikkate alarak hem teorik hem de pratik eğitim vereceğiz. Diğer yandan da çok sayıda DJ var piyasada. Herhalde setin başına her geçen DJ oluyor ya da ismini, ününü kullanan... S. Saka: Öyle durumlar var elbette. Ama bunların çoğu devamını getiremiyor. DJ’lik CD’leri peşi peşine çalmak değil. Her iş gibi bu da saygı görmeye layık ve ciddi. Ama bu ülkede sahte evrakla profesörlük yapan insanlar da var. Sandığın içindeki çürük elmalar olarak değerlendirmek gerek. Bu yıl, meslekte 30. yılınız. Nedir gözleminiz, dünle bugün arasında nasıl bir fark olduğundan söz edebiliriz? S. Saka: 30 yıl önce öncelikler farklıydı. Ayrıca artık eğlence anlayışı da değişti. Diskoteğe dans etmeye gitmek yerine, kafe ve barlarda geçirilen süreler uzadı. Toplasanız 10 DJ vardı Türkiye’de. Şimdiye baktığımızda on binlerce var. DJ’lere ihtiyaç gün geçtikçe artıyor. Her gün yeni açılan restoranlar, barlar, otellere baktığınızda çok ciddi bir mesleki açık var aslında. Hobi olarak yapıp, üç gün sonra arkasını dönüp gidebilecek insanlardan ziyade eğitimli ve profesyonel DJ’ler gerek. Son olarak nedir hedefiniz ve neyi görmek istiyorsunuz? S. Saka: Mesleki Yerleştirme Kurumu (MYK) ile toplantı yaptık. Meslek listelerinde DJ’lik yok. Sadece radyo DJ’liği var. Uzun uzun kulüp ve parti DJ’liğinin de meslek olarak görülmesi gerektiğini anlattık. Asıl hedefimiz de bu. Eğitimli DJ’leri sektöre kazandırabilmenin yanı sıra, bunu meslek olarak kabul ettirebilmek. Daha sonraki süreç de lisanslı DJ’leri gerektirecek. G yaratamamış olanların yazdıkları boş çabalardır. Kendini kabul ettirmiş bir iki yazarı dışta tutarak söyleyelim, yayımlanan yüzlerce romanı elinize alıp okuyun; iyi bir okur iseniz, okuyamıyorsunuz, kaldırıp atıyorsunuz. Kitaba en büyük saygısızlık, onu kaldırıp atmaktır. Ama birinin ortalarda dolaşıp roman yazacağım diye sayfaları kuru olaylarla doldurması daha büyük saygısızlıktır. Ne yazık ki, bugün daha çok, yazı’nın gerçeği göz önünde bulundurulmadan, yalnızca olaya dayanan ilkel dokulu romanlar yazılıyor. Oysa romanda olay, arabanın tekerleğidir. Asıl güç, sağlam mekanizmasında, elektrik donanımında, yağında, yakıtındadır. Bunlar olmazsa istediğin kadar yüklen gaza, tekerlek dönmeyecektir. Sanatçı, duyarlıkları beslediği ölçüde kendi duyarlığını da besler. Kimiler de okumadan roman yazmaya kalkıyor. Márquez, “Ey insanlar sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim,” diyerek, beslendiği gerçek kaynağı gösteriyor. Bir de, Anlatmak çin Yaşamak (Can Yayınları) adlı kitabından aktardığım şu bölüme bakalım: Yıllar sonra, uysal bir yetişkine dönüştüğümde kitabı (Ulysses) kendime ciddiyetle yeniden okuma görevi verdim ve yalnızca içimde varlığından bir an bile kuşku duymadığım kendine özgü bir dünyayı keşfetmekle kalmadım, dilin kullanımında özgürleşmem, zamanın idaresi ve kitaplarımın yapısı konularında da müthiş bir teknik destek aldım. Yine Márquez, “Edebiyat kötü oldu mu gerçekler bile yanılır.” diyor. Romanda gerçeğin dışındaki bataklıklara saplanılmasının bir nedeni de bu olmasın!.. G binyazar@gmail.com Son söz sizin olsun ama... 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi geçen hafta yapıldı. Çocuklar, büyüklerden isteklerini söyledi, hayallerindeki dünyayı anlattı, annebabalarına “son söz sizin olsun ama ben ne istiyorum diye bana da sorun” dedi. şte çocukların kongreye sundukları bildirilerden bazıları: Öncelikle dünyada barış olacak. Hiçbir çocuk, annesine veya öğretmenine ‘arkadaşım beni itti’ demeyecek. Herkesin kalbinde herkes için yer olacak. Çocuklar yargılanmayacak. Herkes eşit olacakHerkes ektiğini biçecek. Hiçbir şey parayla satılmayacak. Herkesin karnı acıkır acıkmaz doyacak. F GEN Erzincan Bilim ve Sanat Merkezi öğrencisi 9 Her yara anında iyileşecek. ATALAY yaşındaki Bilgehan Olgun’un “Hayalimdeki Dünyada her türlü spor yaygın olacak. Dünya” başlıklı bildirisi: Yanardağlardan çikolata püskürecek ve yağmur bulutlarından krem şanti akacak. Dişiniz çıktığında yastığın altına koyacaksınız “Hayalimdeki dünyada çocukların hiçbirinin hayal ve o sabah diş gitmiş, yerine 5 lira gelmiş gücüne ‘saçma’ denmeyecek. olacak. Çocuklara her türlü eğitim, okuma ve yazma hakkı Doğum tarihi 29 Şubat olan çocuklar, sağlanacak. doğum gününü kutlamak için dört yıl Anneler kitap okuyup kendilerine zaman ayırabilecek. beklemek zorunda kalmayacaklar. Babaların da işleri hafifleyecek. Çocuklar okul kantininden istedikleri kadar yiyecek alacak ama hiç kilo almayacak, kiloları sadece yaşa göre değişecek. Hayvanlar şiddet nedir bilmeyecek, hiçbir çocuk hayvanlara karşı içinde kin beslemeyecek.” zmirBuca Aybars Karabacak Lisesi 9. sınıf öğrencisi Barış Ergenay’ın “Ülkemizde Engellilerin Hakları” bildirisi: “Dünyada 2 milyar 850 milyon çocuğuz biz. Her gün 30 bin kardeşimiz açlık nedeniyle ölüyor. Her saat başı 230 arkadaşımız yaralanarak hastanelik oluyor. Her 5 dakikada 500 kardeşimiz ana babasından dayak yiyor. Ülkemize gelince; her beşimizden biri suçlu, dördümüzden biri yoksul, beşimizden biri küçük yaşta çalışmak zorunda, şiddete uğrayan her üç kişiden biri bizim arkadaşımız. Erzincan Bilim ve Sanat Merkezi'nden 11 yaşındaki Ahmet Doğukan Demir’in “Son Söz Sizin Olsun Ama” başlıklı bildirisi: ‘Bana da sorun, ben ne istiyorum?’ “Artık bana sorabilirsiniz, ben ne istiyorum? Yapmak istediğim mesleği, Giymek istediğim kazağın rengini, Uğraşmak istediğim spor dalını, Çalmak istediğim enstrümanı, Hangi arkadaşımı seveceğimi, Zevk alarak yediğim yemeği, Nasıl ders çalışmam gerektiğini, Okumak istediğim kitapları, Performans ödevimi nasıl yapacağımı, Dinlerseniz söylerim. Yeter ki beni dinleyin.” G Işık’tan Iğdırlı miniklere şık Okulları, Iğdır’ın Tuzluca ilçesindeki ncesu lköğretim Okulu’ndan gelen yardım çağrısına “Paylaşmak Umuda, Umutlar Geleceğe” kampanyasıyla destek verdi. Işık Okulları öğrencileri, Öğrenci Kurulu, Okul Aile Birliği ve Öğrenci I Davranışlarını Değerlendirme Kurulu’nun destekleriyle sağlanan bilgisayar, fotoğraf makinesi, ısıtıcı, ders kitapları ve giyecekler, ncesu lköğretim Okulu’na bağışlandı. G Kötü bir görüntü değil mi? Hiç yakışıyor mu 21. yüzyıl dünyasına? Dünyayı yönetenlere sesleniyorum: Her gün 30 bin çocuğun açlıktan ölmesi sizi hiç utandırmıyor mu? Bırakın dünyayı biz çocuklar yönetelim. En azından açlıktan ölümleri kaldırırız. Ben fiziksel engelliyim. Onun için farklı sorunlarım da var. Biz engelliler, önümüze konulan engellerin kaldırılmasını insanlık onurunun bir ifadesi olarak görüyoruz.” G figenatalay@yahoo.com C M Y B C MY B