Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 MART 2011 / SAYI 1303 Kar, Kars ve sanat ESRA AÇIKGÖZ “Beyaz uykusuz uzakta” demişti Cemal Süreya onu anlatmak için. Daha hiç Kars’ı görmemişti oysa, kilometrelerce uzaktan, Paris'ten, böyle seslenirken şehre. Gün oldu, Türkiye’ye geri döndü Süreya, kader bu ki maliye müfettişi olarak Kars’a atandı. “Kars” diyordu şiirin devamında, “çocukların da Kars’ı / Ölüleri yağan karda / Donmuş gözlerimin arası.” Onun anlattığı gibi karşılıyor Kars bizi; beyaz, karlı, soğuk. Ama bir noktada yanılıyor Süreya, Kars uzakta değil, çünkü uzaklık ya da yakınlık nereyi merkez aldığınıza göre değişiyor. Kars, artık kendi çekiminin merkezinde. Kendi ayakları üzerinde durmanın yolunu arıyor. Kars Kültür ve Sanat Festivali de bu amaçla yola çıktı. “Uzak”takilere Kars’ı hatırlatırken, Karslılar’a da ekranların ardından gördükleri müzisyenlerle, edebiyatçılarla tanışma fırsatı sunuyor. şte bu yüzden Şevval Sam, Pinhani, Aynur, Yeni Türkü gibi müzisyenler, Özgür Özgülgün gibi oyuncular, Hüseyin Alemdar, Hüseyin Peker, Ferhat Uludere gibi edebiyatçılar, Rodi Yüzbaşı gibi belgeselciler Kars’taydı. Kars Belediyesi’nce gerçekleştirilen festivalin mimarlarından Erkan Doğanay, gazeteci, ressam ve Karslı. Soyağacının bir dalı Rusya’ya uzanıyor, yıllar yıllar önce dedesi Rusya’dan kalkıp Kars’a, yedi ay kış yaşayan bu küçük şehre göç ediyor. Rusların, Ermenilerin, Kürtlerin, Türklerin bir arada yaşadığı bir Kars var onun çocukluk anılarında. “Bakkalımız Ganuş abla vardı mesela” diyor, “Zengin bir kültürdü, insanlar birbirine saygılıydı. Köklü bir tarihe sahip Kars. Burada bir cumhuriyet kurulmuş, Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti 1912’de kurulup, 1915’te fes olmuş. Kültür, sanat açısından öyle gelişmiş bir kentmiş ki, opera varmış.” Erkan Doğanay Fotoğraf: VEDAT ARIK Her oyun bir doğum gibi Ayça Varlıer, sahneden stüdyoya oradan da sete koşturuyor. Amacı kendini zorlayarak, daha iyisine ulaşabilmek. O yüzden de kolayı seçmemekte kararlı. Kendini ifade edebileceği birden fazla alana sahip olduğu için şanslı hissediyor. “Zaten hayatta tek bir şeye tutunduğum zaman zorlanıyorum” diyor. A Bütün bunları 12 Eylül değiştiriyor... 1980’den sonra yoğun bir göç oluyor, kültür, sanat etkinlikleri de duruyor. Gelen öğretmenler, bir ay ders verip, sonra tayin istiyor. Kars’ta Doğu ile Batı arasındaki uçurum derin. Bu yoksunluk içinde ressam olma kararını sürdürüyor Doğanay. Oysa üniversite sınavına nasıl gireceğini bile bilmiyor. “ stanbul’da bir arkadaş beni bir ay sınava hazırladı. Samsun’da resim eğitimi aldım. Okul bitince hayata pek çok gençten, çok çok geride başladığımızı anladım. Yaşama dair pratikleri bile bilmiyordum, büyük bir şehirde nasıl yaşanır, yol nasıl bulunur... Bu gördüklerim bana, acaba benden sonraki çocuklara bir yardımda bulunabilir miyim, diye düşündürttü” diyor. Bu yüzden ilk sergisini Kars’ta açıyor, buraya başka sergilerin gelmesine yardımcı oluyor. Tıpkı bu Kars Belediyesi Kültür ve Sanat Festivali gibi... lkini 2004’te yaptıkları festival, meyvelerini veriyor, şimdi 20 genç Türkiye’nin pek çok yerinde Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyor. Ancak festivalin devamlılığı sağlanamıyor. Bu yıl yeniden festivalle, Kars’taki gençler, halk seyirci olmaktan çıkıp, kültür ve sanatın bir parçası haline geliyor. Konserler, sergiler, hat, ebru, resim, edebiyat atölyeleri... Güzel sanatlar lisesi öğrencilerine workshoplar yapıldı. Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da ödül alırken söylediği “Yalnız ve yoksul ülkem için” lafı, Doğanay’a göre Kars’ı anlatan en iyi söz. “Kars, çok kaderine bırakılmış” diyor, “Tarihin her döneminde belli travmalar yaşamış. Buranın Rusya’ya yakın olması, Ermenistan’la sınırı bulunması, 12 Eylül’ün baskısı... şte bu yüzden bu festivaller Kars’ı hatırlamak ve Karslılara nefes aldırmak adına önemli”. Doğanay’ın bundan sonrasına dair dileği Kültür Bakanlığı’nın kültür sanat festivalleri için fon ayırması. Böylece Doğu, Batı’nın kültür hayatına sadece “seyirci” kalmaktan kurtulmuş olacak... G Tiyatrokare’den teklif geldiğinde, kitabı okudum yça Varlıer, oyuncu yönüyle tanınıyor. Son ve bu projede olacaksam Roxy’i oynarım dedim. dönemde Zülfü Livaneli’nin yazdığı, Onlar beni başka bir karaktere düşünmüşlerdi. Oysa sonrasında tiyatroya uyarlanan Leyla’nın Roxy, benim için daha hareketliydi, yelpazesi geniş Evi’nde ve Behzat Ç. adlı dizide oynuyor. Yalnızca bu ve malzemesi çok daha fazlaydı. Onlar da Roxy’e da değil. Müzikal eğitimi alan Varlıer, aynı zamanda pek yakıştıramadılar başta. Ama sonuçta tiyatro üç profesyonel olarak müzikle ilgileniyor. Hatta yakında boyutlu, zaten oyunculuk gereği her kılığa girebilmek bir albüm çıkaracak. Sanata ilgisi çocuk yaştan, gerek. Okuma provasında ikna oldular. Hatta Zülfü aileden geliyor. Annesi balerin, babası müzisyen olan Bey’le tanıştım. O da şaşırdı, esmer, minyon, pasaklı Varlıer’in hatırladığı çocukluk evi de danslı müzikli. birini düşünüyordum dedi. Onlar kolay dedim. “Tam bir talyan ailesi gibiydik. Babam gitar çalar, Sonuçta ikna ettim. Şimdiye dek 60’ın annem dans ederdi. Hatta aile üzerinde oyun sahneledik. toplantılarında kostümler giyilir, Epey zorlamışsınız ikna edebilmek eğlenceler düzenlenirdi” diyor o için. Zoru mu seversiniz? günlerden söz ederken. Ailede sanat ön Zor bir rol ama ben o gözle planda. Ablası da resimle ilgileniyor, bakmıyorum. Zevk alabileceğim, beni sahne tasarımı üzerine çalışıyor. Hatta bir uğraştıracak rolleri tercih ediyorum. Bu aile şirketi kurmuşlar bile: Wamp. yaşımda, neden tiyatroda cebimden Amaçları da önümüzdeki süreçte yiyeyim? Ters köşeye yatırabilecek istedikleri işleri hayata geçirebilmek. ZUHAL karakterleri seçiyorum ki ben de kendimi Şimdilerde de o çocukluğun hayatına yetiştirebileyim. Böyle bir rol de kolay yansımalarını yaşıyor. “Bu mesleğe AYTOLUN kolay çıkmaz insanın karşısına, o yüzden âşığım” dediği oyunculukla ilgili kendini kaçıramazdım. yetiştiriyor, sınırları, sınırlarını zorluyor. Nasıl bir dünyanın tasviri Leyla’nın Evi? Roxy, sizi Zaten ona keyif veren de bu. Daha önce başkalarının hangi özelliğiyle yakaladı? geçtiği açık kapıları değil, kilitli kapıları seçiyor. Kuşak çatışmasını, büyük davaları, insanların iç Yaşamın getirdiklerini ise iyi ya da kötü kabullenmeyi hesaplaşmalarını anlatıyor oyun. Ayrıca karakterlerin öğrenmiş. Leyla’nın Evi’ndeki rol arkadaşı, Onur kendi içlerindeki haklılıklarını da gösterir bir ağ Bayraktar'ın acısını dindiremiyor olsa da ona selam üzerine kurulu. Ancak önemlisi, Leyla ve Roxy’nin yollamanın yolunu bulmuş: “Acımız hâlâ taze. Ama nasıl değişime uğradığının öyküsü. Yolları ben her sahneye çıktığımda, Onur için oynuyorum. kesiştiğinde, hayatları başka bir yöne doğru şte bu yüzden oyunun bendeki yeri çok büyük” değişiyor. Bu bir değişim hikâyesi. Ben de bu diyor. şte anlattıkları. Dilerseniz Leyla’nın Evi‘yle başlayalım. Nasıl dahil değişim hikâyelerinde yer almaktan çok keyif oldunuz projeye ve sizde nasıl bir yeri var oyunun? alıyorum. Peki sizi nasıl değiştirdi oyun? Her rol muhakkak bir şey katıyor ve bir şey alıyor. O karakter, gözlemlerim, deneyimlediklerim kendi içimdekilerle harmanlanıyor. Böylece yeni bir şey doğuyor. Bir çocuk doğurmak gibi. Her prova süreci benim için sancılı, her rol bir doğum. Bu da çok güzel bir duygu. Perde açıldıktan sonra da o macera bitmiyor. Hayatlar kesişiyor, devinim sürüyor. O devinimi yakalamayı becerebilir misiniz? Benim hayatımda da yeni bir dönem başladı. Daha farklı bakıyorum artık, olanlarla da barışığım. O devinime ait olmak gerek. Bazen çok dik kafalı oluyormuşum ama aynı zamanda yaşanacaklara açığımdır. Baktığınızda evime bir tuzluk bile alamayacak kadar kararsızımdır. Ama mesele kendi iç dünyamda yapacaklarımsa, çok kararlıyımdır. Zaten mesleğime âşığım, bu benim yaşam biçimim. Bir şeyi istiyorsam, o yolda sabırla yürümesini bilirim. Şu günlerde Behzat Ç. dizisi, Leyla’nın Evi oyunu ve yeni albüm çalışmalarıyla hareketli bir yaşamınız var. Bu koşturmacaya yetişebiliyor musunuz? Boşluk bana yaramıyor. Zaten bu koşturma beni besliyor. Tiyatrodan konsere, dizi setine koşuyorum. Bu da hayata tutunmak için bir yol oluyor. Pençemi attığım her alan bir farklı liman. Değişik limanlarım var her gittiğim limanda başka maceralar yaşıyorum. Peki ya Behzat Ç. ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Başta tepki çekti, şimdi çok ilgi görüyor. Alışılmışın dışında işler yapılınca iknası da zor mu oluyor? Aslında bu, alışık olduğumuz bir şey, gündelik hayata dokunan bir yanı var. Alışılmışın dışında bir iş yapmıyoruz, aksine, bizzat alışılmışı yapıyoruz. O yüzden belki de doğal ve samimi geliyor. Bence dizinin tutmasının bir sebebi de bu. G Albüm çok yakında... Bir de profesyonel olarak müzikle ilgileniyorsunuz. Pek çok kişinin bilmediği bir tarafınız bu. Albüm yakında mı? Albümün büyük kısmı tamamlandı. Yakın zamanda yayımlamayı düşünüyoruz. Bu, oyunculuğun yanı sıra kendimi ifade edebileceğim başka bir alan. O yüzden çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Zaten hayatta tek bir şeye tutunduğum zaman zorlanıyorum, kırılacakmış gibi geliyor. Kendi besteniz var mı albümde? çinde benim de yaptığım besteler var. Sanıyorum üç şarkı yer alacak, bestesi bana ait olan. Bir de sokak hayvanlarına ithaf edilen bir albümde söylüyorsunuz. Yakında da klibi yayımlanacak. Ben, yıllardır profesyonel olarak şarkı söylüyorum. Ancak albümüm olmadığı için insanlar bunu bilmiyor, doğal da bilmemeleri. Şimdi güzel bir iş yaptık. Emir Ersoy’un 10 Şarkı 10 Şarkıcı Projecto Cubano, hedefi güzel olan, ilgi çekecek bir proje. Barınak Gönüllüleri'yle yapılan ve sokak hayvanlarına ithaf edilen bir albüm. Pop şarkıların latin düzenlemeleri yapıldı. Bu, aynı zamanda albüm öncesi bir selamlama gibi mi? Evet, sadece oyuncu değil, şarkıcı olduğumu da göstermiş olacağım. G C M Y B C MY B