Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ARALIK 2011 / SAYI 1341 9 Hedik SELÇUK EREZ OY FARFARA Oy farfara, farfara, Ateş düştü şalvara, Ağzım dilim kurudu, Kız sana yalvara yalvara. ir zamanlar babasının bir tanesi güzeller güzeli bir kız yaşarmış. Babası kızını tehlikelerden korumak için bir kulede saklı tutarmış. Kızının iyi bir kısmet ile evlenmesini, mutlu bir aile kurmasını istiyormuş. Nitekim kızına uygun bir damat adayı bile bulmuş. Oysa kızı babasından gizli kendini ibadete vermiş, Tanrı’ya adamış ve asla evlenmeyeceğine yemin etmiş. Bunu öğrenen babası öfkeden deliye dönmüş, kızını affetmemiş AYLİN ve kafasını ÖNEY TAN keserek öldürmüş. İşte tam o anda gaddar baba Tanrı’nın gazabına uğramış, yıldırım çarparak ölmüş. İsa’nın yolunda giderek Hıristiyan olan talihsiz kız bakire Barbara ise azize mertebesine kavuşmuş ve evlenmemiş kızların koruyucu meleği olmuş. Hikâye özetle üç aşağı beş yukarı böyle, elbette daha pek çok detayı var. Olayın kahramanı Azize Barbara’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı bile tam olarak bilinmiyor. Bu yüzden Katolik Kilisesi, St. Barbara’yı 1969 yılından beri azizelerden biri olarak kabul etmiyor ama efsanesi etkisinden hiçbir şey kaybetmeden yaşamaya devam ediyor. St. Barbara bir rivayete göre Roma döneminde Nikomedia olarak adlandırılan İzmit’te yaşamış. Bu yüzden İzmit’in de koruyucu azizi olduğuna inanılıyor. Özellikle Rum İznik Ayasofyası “Balkanlar’da Uzlaşma ve Demokrasi” adını taşıyan bir örgütün üyelerindenim. Balkan halkları arasında yakınlaşmanın sağlanması için yapılabilecekleri düşünür ve uygularız. Balkan okullarında okutulan tarih kitapları, komşulardan nefretle bahseder. Bunları okuyan gençlerin komşularını sevmesi güçtür... Tüm Balkan ülkelerinin tarihçilerinin beraber yazacakları bir tarih kitabının, bu konuda atılacak iyi bir adım olacağını düşündük ve bunu gerçekleştirdik. Bugün bütün Balkan ülkelerinin dillerine çevrilmiş bir “Ortak Balkan Tarihi” kitabı var... Kitap henüz Türkiye’de yayımlanmadı... Basabileceklerle konuşuyoruz. Bir süre önce merkezin üyelerinden Costa Carras’ın Yunanlılarla Türkleri birbirlerine daha sevecen bakmalarına yol açacak bir düşüncesi vardı: “Yunanlılar, ülkelerindeki bir Osmanlı tapınağını onartsınlar, Türkler de aynı şeyi Türkiye’de yapsınlar” diyordu. Birbirlerinin tapınağını onaran insanların yekdiğerine kötü gözle bakmaları güçtür... Yıllarca önce iyi niyetli insanlar bu düşünceyi gerçekleştirmek için çalışmaya başlamışlardı... İki ülke arasında o tarihlerde beliren bir gerilim, sonuca varılmasını engellemişti. Bu yıl, bu projeyi yeniden hayata geçirmeye karar vermiştik. Geçen hafta İznik Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürüldüğü haberi yayımlanınca oluşan kuşkular girişimimizi yeniden duraksattı. Bu kilisede Birinci ve İkinci İznik Konsülleri toplanmıştı: 325 yılında Hıristiyanlık için çok önemli olan Birinci Konsül’de bu dinin yortu günleri kabul edilmişti. 19’uncu yüzyıl boyunca İznik’e uğramış tüm gezginler, 1331 yılında camiye dönüştürülmüş olan bu yapının, en az yüzyıldır harap bir halde bulunduğunu anlatmışlardır. Bu bina yüzyılı aşkın bir zamandır cami olarak kullanılmıyordu, uzun bir süredir de bir müzeydi, mimarlık ve din tarihi açılarından sıra dışı önemi nedeniyle uluslararası ilgi odaklarından biriydi. Buna rağmen ve yapının yakınında üç cami varken bu müze, camiye çevriliverdi. Neden? Bülent Arınç Bey’e göre “Bir şey asıl maksadından çıkarılırsa sadece Allah’ın, meleklerin değil, insanların da lanetine uğrarmış” da onun için! Uygarlık tarihinin ortak değerlerini görmezlikten gelmenin hangi meleklerin hışmına uğrayacağına dair bir özdeyiş bilmiyorum, ama birbirimizin inancına karşı gerçekten saygı ifade edecek davranışları erteletecek kuşkulara yol açan tutumları da hiç benimseyemiyorum. selcukerez@gmail.com B Ortodoks Kilisesi’nde önemli yeri olan Barbara, Rumcada Varvara olarak anılıyor. Anadolu’da Nevşehir, Trabzon gibi pek çok yerde adına yapılmış Aya Varvara kiliseleri var. Varvara anısına adanmış gün olan 4 Aralık’ta geleceğe dair umutlar canlanıyor, ölümden sonra yeni bir hayatın başlayacağına dair umut yenileniyor. Özetle Azize Barbara, Allah’tan umut kesilmez deyiminin simgesi oluyor. Rumlar, Aya Varvara günü dişbuğdayı ve hedik benzeri haşlanmış buğday yapıyor, özellikle evlenmemiş kızlara ve küçük çocuklu ailelere dağıtıyor. Kilisede takdis edilen Varvara pidesi genç kızlara bölüştürülüyor. Barbara’nın mucizelerinin başka yansımaları da var. Barbara, babasının zulmünden kaçmaya çalışırken eteğine takılan kuru kiraz dalını kaçtığı mağarada sular ve kiraz dalı birden çiçek açar. Bu mucize Alman kültürüne kadar yansımış. 4 Aralık günü koparılan kiraz dalı suda tutuluyor, tam Noel günü çiçek açması umut ediliyor. Barbarazweig denilen dal eğer tam da o gün çiçek açarsa yeni yılda bütün dileklerin gerçekleşeceğine inanılıyor. Fransa’nın güneyinde ise 4 Aralık buğday çimlendirme günü, Barbara anısına üç tas içinde buğday ıslatılıyor, Noel gecesi çimlenmiş yemyeşil buğdaylar etrafında kuru yemişler ve mumlarla süslenmiş olarak Noel sofrasında yerini alıyor. Lübnan ve Suriye Hıristiyanları da 4 Aralık gününü Eid e Berbara olarak kutluyor, mevlit şekeri gibi külah içinde haşlanmış buğday, ceviz, şeker, kuru üzüm, nar karışımı dağıtıyor, 2 bardak aşurelik buğday (hediklik dövme), 1 bardak nohut (küçük ve kolay pişen cins), 1 tatlı kaşığı rezene tohumu (mayana), 2 çorba kaşığı şeker, 1 çorba kaşığı bal, 1’er avuç dövülmüş ceviz ve fıstık, süslemek için kişniş ve leblebi şekeri Buğday ile nohudu geceden ıslatın. Ertesi gün 6 bardak su ile ateşe koyun. Şeker, bal ve rezeneyi (mayana) ekleyin. Suyunu iyice çekene kadar pişirin. Buğday ve nohudun türüne göre pişme süresi birkaç saat alabilir. Haşlanan nohut ve buğdayı güzel bir servis kâsesine boşaltın. Üstünü fıstık, ceviz, beyaz ve renkli şekerler ile süsleyin. Küçük kâselerde kaşıkla ikram edin. İsteyenin üstüne ekmesi için ayrıca bir kâsede şeker ve tarçın bulundurun. özellikle çocuklara bahşiş ve şeker veriyorlar. Barbara’nın intikamını alan çakan şimşek yüzünden 4 Aralık aynı zamanda topçu birliklerinin, donanmaların da koruyucu azizesi. Bu yüzden Yunan donanması 4 Aralık günü lokma döktürüp askerlere dağıtıyor. Varvara ile türküdeki Farfara’nın öyküsü de evlenemeden ölüp gitme noktasında birbirine benziyor. Bir iddiaya göre Farfara türküsü adını Varvara olan Rum bir kızdan alır. Köy ağasının göz koyduğu kızın gönlü başkasındadır. Sonunda ağa ile kızın âşığı köy meydanında hesaplaşmak üzere karşı karşıya gelir. Ağa, delikanlının cesaretinden etkilenir, aşklarına saygı duyar ve onları kendi elleriyle evlendireceğini söyler. Ağa önden, delikanlı arkadan kızı almaya giderler, ancak önden ağanın geldiğini gören kız, aşkının ağa tarafından öldürüldüğünü düşünerek canına kıyar, tıpkı Barbara gibi evlenemeden bu dünyadan göçüp gider. Farfara, evlenme zamanı gelmesine bir başka ifadeyle şalvara ateş düşmesine rağmen gerdeğe giremeyenlerin talihsiz öyküsüdür. Daracık daracık sokaklar, Kızlar misket yuvarlar, Kızlara aman vermiyor, Kocaman kocaman karılar. aylinoneytan@yahoo.com Bir tahta ve bir sınıf yeter! ğretmenler derste uzun uzun konuşmayı sever ama öğrenciler dinlemekten hiç hoşlanmaz! Üstelik dikkatleri hızla dağılır, öğretmenin anlattığının çoğunu anlamazlar bile! Amerikalı felsefe profesörü Christopher Biffle’ın tüm dünyada çok popüler olan yeni öğretim modeli, bu durumu ortadan kaldırıyor. Öğretmenlerin de öğrencilerin de çok eğlendiği model, kalabalık sınıflarda daha da etkin. Model için tek gereken bir sınıf, bir tahta ve tabii ki modeli uygulamasını bilen, heyecanlı bir öğretmen. Sınıf içi ders anlatım videoları tüm dünyada tıklanma rekoru kıran Christopher Biffle, eğlenceli öğrenme metodunu, Bilfen Okulları öğretmenleri ve öğrencileri ile uygulamalı olarak FİGEN paylaştı. ATALAY Prof. Dr. Biffle, özellikle yabancı dil eğitiminde ve matematik derslerinde beynin iki yarısını etkin bir biçimde kullanmayı öğretiyor. “Bütüncül Beyin Öğretimi”nin amacının, öğrencilerin beynin tamamını kullanarak ve eğlenerek bilgileri kalıcı bir biçimde öğrenmelerini sağlamak olduğunu söyleyen Christopher Biffle, bu metodun geleneksel yöntemden farkını şöyle anlattı: “Geleneksel öğretim metodu öğretmen merkezli ve öğrencilerin pasif bir şekilde Ö Burçsentır Misafir şair Dört mevsim hüzündür sonbahar dudaklarında yudumlanan kış ölümdür saçlarında yaşam göğüslerinin diriliği sevinçli ilkbahar şarkısı kızaran yaz coşkusu kalçaların bir tanrıça tapınağında hiç sönmeyen kor parçası aşk bedenin Atilla Birkiye dinlemede kaldığı bir öğretme modelidir. Oysa bilimsel olarak beynin öğrenmenin en düşük düzeyde sağlanabildiği alanının ‘dinleme’ olduğu kanıtlanmıştır. Bu durum öğrenilecek konuya merak uyandırma, anlatılanları öğrencilerin birbirine mutlaka jest ve mimiklerini de kullanarak anlatmalarını da içeren ve konunun sık sık tekrarlanması esasına dayanan modeli daha anlamlı kılmaktadır. Bu sistemde beynin görsel, işitsel, duygusal ve motor hareket kabiliyetinin tamamı önemsenmekte ve kullanılması sağlanmaktadır. Duygular öğrenmenin içine ustalıkla dahil edilmelidir. Önemli olan dersin içinde öğretmenin de eğlenmesi, derse karşı Küçük sanatçılar için farklı etkinlikler Çocuklar, aralık ayı boyunca PACE Çocuk Sanat Merkezi’nde, farklı teknikler ve malzemeler kullanarak resim, heykel, mozaik, seramik, mobil heykel, takı, cam, boyama, kukla, geri dönüşümlü materyallerden 3 boyutlu çalışmalar, dokuma ve duvar resmi gibi çalışmalar yapacaklar. Akbank Sanat işbirliği ile de Oyuncak Heykel ve Linol Baskı atölyeleri yapılacak. Ayrıca Akbank Sanat’a gelecek çocuklarla Johan Tahon “White Seeders” sergisi üzerine etkinlikler gerçekleştirilecek. İyi kocalar bekâr kalır, evlenemeyecek kadar düşüncelidirler. Çok az kullanılmış terazi var, tartı var. Stoklarımız hukukidir. Hâkim emeklisi figenatalay@yahoo.com C M Y B C MY B uyandırdığı pozitif enerji ile birlikte beynin bütün bölümlerinin kullanılmasını sağlayarak ders işlemesidir. Bazı çocuklar çok konuşmayı sever, bazıları da içe kapanıktır, hiç konuşmaz. Bütüncül Beyin Öğretimi sayesinde çok konuşan çocuklara kendilerini kontrol etmeyi, sessiz olan çocuklara da daha çok konuşmayı öğretiyoruz. Öğretmenler konuşmayı ne kadar çok uzatırsa çocuklar o kadar çok uyur. 40 yıl felsefe dersi verdim. Çok konuşunca öğrencilerimin dikkatinin dağıldığını gördüm. Öğrencilerin de birbirlerine öğretmek için vakit ayırmaları çok önemli. Bir öğretmenin öğrettiğini, bir öğrenci öğrenirken aynı zamanda öğretmeli de. Bunu yanındaki sıra arkadaşlarıyla kolaylıkla yapabilir.” Profesör Biffle’a göre, herhangi bir şey öğreten herkes, bu modeli kullanabilir. Çocuklara ev içi kurallarını öğretmek için bile bu modeli uygulayabiliriz. Önemli olan eğlendirerek öğretmek. Ancak bu eğlencenin dengesi sağlanmalı. Modeldeki eğlence faktörünün bir sınırı ve bir hedefi var. Dersin başında bu dersin amacı belirlenir ve derse mutlaka bir soru ile başlanır. Dersin sonunda öğrenci, bu sorunun cevabını almış olarak dersten çıkmak zorundadır. Bir meslek bİr görüş Yerbilimci: Beni kimse sallamıyo, artık ben de sallıcam! Kat maliki olamadım ama, birkaç SİM kartım var, “HAT MALİKİ” oldum yahu! İbrahim Ormancı Lav sıtori Hiç aklıma gelmediğinden değil hiç aklımdan çıkmadığından adını hiç anmayışım Haluk Şahin Petşop Misafir çizer: Ivailo Tsvetkov Sahibinin sesi Sahibinden temiz