13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 YENİ ÜRÜNLER Pure Nature ile sıkı bir yıl Bir markadan öte bir yaşam şekli... Marimekko, dünyaca tanınmış bir Fin markası. Doğayı teknolojiyle, kenti kırsalla, gelenekseli modernle birleştiren çizgilere sahip. Sade ama çekici tasarımlar bunlar. O yüzden de Avon’dan Converse’e kadar pek çok marka onun tasarımlarını kullanıyor. Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki sergi size Marimekko’yu daha iyi anlamanız için bir fırsat sunuyor. Ama önce Marimekko’nun tasarımcılarından Erja Hirvi’ye kulak verin... ESRA AÇIKGÖZ Erja Hirvi. Fotoğraf: VEDAT ARIK Kumaş yüzeyindeki inceltici ve sıkılaştırıcı krem bazlı mikrokapsüller sayesinde, sadece günlük hareketleriniz ile sıkı bir vücuda sahip olmanızı sağlayan Pure Nature® ürünleri, şekillendirici uzun ve kısa tayt, bel bandı ve inceltici atletlerden oluşuyor. Günlük kıyafetlerinizle rahatlıkla kullanabileceğiniz ürünlerin içerisindeki mikrokapsüller, siz hareket ettikçe kırılarak, içindeki inceltici ve sıkılaştırıcı kremin yavaş ve sürekli olarak tüm cildinize masaj etkisi ile uygulanmasını sağlıyor. www.purenature.com.tr resmi sitesinden; Studio Moderna güvencesiyle, satın alabileceğiniz Pure Nature® şekillendirici giysiler, çaba göstermeden incelmenize, cildinizin daha yumuşak, daha sıkı ve pürüzsüz olmasına yardımcı olur. Edox’tan okyanus serisi Edox’un yeni saati Grand Ocean daha önce hiçbir saatte görülmeyen bir tasarımla dünyanın merkezine yolculuk ediyor. İsminden de anlaşılacağı üzere Büyük Okyanus’tan esinlenerek tasarlanan “Grand Ocean” serisinin yeni modeli, Karayib mavisi adı ile saatseverlerin beğenisine sunulurken karayip mavisi kadranın üstündeki beyaz gün göstergesi adeta okyanus dalgalarının köpüklerini anımsatıyor. Okyanusun sonsuz büyüklüğünü, keşfedilmemiş derinliğini, büyülü gizemini ve gücünü bünyesinde barındıran Grand Ocean, tasarımındaki bu özellikle saat piyasasının dikkatini çekmeyi başardı. H Pembe ajanda Avon Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’nin 15. yılında 15 kadın, Avon Pembe Ajanda 2012 için bir araya geldi. Farklı alanlarda üstün başarılara imza atmış 15 kadın, meme kanserine dikkat çekmek için hayallerinden ilham aldı. Anjelika Akbar, Ayşenur Yazıcı, Azra Akın, Burcu Esmersoy, Evrim Akın, Gaye Sökmen, Lolita Asil, Müjde Ar, Nükhet Duru, Serra Yılmaz, Sezen Aksu, Songül Öden, Tanem Sivar tarafından tasarlanan büstiyerler ünlü tasarımcı Zeynep Tosun’un dokunuşlarıyla hayat buldu. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ise proje için tasarladığı büstiyerde Beymen Tasarım Ekibi’nden destek aldı. Ajanda takviminde her ayın başlangıcında özel olarak hazırlanan büstiyerlerin fotoğrafları yer alıyor. Satıştan elde edilecek gelir Avon Meme Kanseri ile Mücadele Fonu’na aktarılacak. Penti’den sihirli dokunuş Penti; kadınlar için hayatı kolaylaştıran çözümler üretmeye devam ediyor. Bir kadının formda görünmesini sağlayacak her çeşit ürünü “Pentimizer” serisi adı altında tüketicisine sunuyor. “Pentimizer” sayesinde anında incelmek veya vücudunuza istediğiniz formu vermek, etkileyici bir vücuda sahip olmak artık çok kolay. Üstelik “Pentimizer” sayesinde yalnızca vücudunuzu şekillendirmiş değil, aynı zamanda moda trendini de yakalamış olacaksınız. “Pentimizer” serisinde hem şıklık hem de fonksiyonelliği bir arada bulacaksınız. elsinki, 2012 yılının Dünya Tasarım Başkenti seçildi. Uzun yıllardır bunun için çalışıyor Finlandiya. Aslında savaş yıllarının zorlukları da, krizlerin sarsıcılığı da hep bu yolla aşılmış. Ekonomik kalkınmanın en önemli yapıtaşlarından biri, teknoloji ve tasarımın birlikteliği. Finlandiya’da bu birlikteliğin en iyi buluştuğu marka ise, kuşkusuz Marimekko. Ortaya çıktığı anda uluslararası platformda da etkileri görülen Marimekko, sansasyonel bir tasarım algısı yarattı. Kocaman renkli çiçek desenleri ya da siyahbeyaz tonlarındaki geometrik şekiller… Dünyaca ünlü Marimekko markasının en ünlü özellikleri bunlar… Bu tasarımlar elbiselerden vazolara, mutfak önlüklerinden bilgisayarlara kadar pek çok farklı alanda kullanılıyor. Milli Reasürans Sanat Galerisi bu ay işte bu tasarımlara ev sahipliği yapacak: “Bir Yaşam Şekli: Marimekko”. Finlandiya Büyükelçiliği ve Design Museo Helsinki işbirliği ile gerçekleştirilen ve 28 Ocak 2012’ye kadar sürecek sergide Marimekko markasını ve estetiğini anlayabilmenizi sağlayacak pek çok eser yer alıyor. Ancak önce izin verin size biraz geçmişinden bahsedeyim: Aslında her şey bir muşamba fabrikasıyla başladı. Çılgın bir kadındı Armi Ratia, farklı, özgün şeylerin peşindeydi hep. Muşamba fabrikası için yeni tasarımcılar arıyordu. Tekstilcileri dolandı, ressamları, seramikçileri, grafik tasarımcılarını… Sonunda soyut ve eski kumaşları başka bir şeye dönüştüren bir kadınla tanıştı ve Marimekko 1951’de işte böyle doğdu. Şimdi 60. yaşını kutluyor Marimekko, Converse’den Avon’a, kadar pek çok marka onun tasarımlarını kullanıyor. Marimekko’nun önemli tasarımcılarından biri olan Erja Hirvi de serginin açılışı için Türkiye’deydi. Tasarımcı olmaya ne zaman karar verdiniz? Aslında tasarımcı olmaya karar vermedim, hatta olana kadar tasarımcı olacağıma dair bir fikrim de yoktu. Tamamen farklı bir alanda eğitim alıyordum, ancak eğitimleri o kadar kötüydü ki okul değiştirmeye karar verdim. Bu sırada da resim hocam neden sanat okulunda tasarım bölümüne gitmiyorsun, dedi. Ben de gittim. Okulda çok mutlu oldum, tam da bana göre bir okul diye düşünüyordum, çünkü bütün faaliyetlerde ellerimi kullanıyordum. İşte bana heyecan veren de bu oldu. Böylece tasarımcı oldum. Yolunuz Marimekko ile nasıl kesişti? Hâlâ okuyorken 1995’te onlarla bağlantıya geçtim. Daha önce hazırladığım baskı işlerim mağazalarda sergilendiği için benim kim olduğumu biliyorlardı. Bir gün aradım ve baskılarımı göstermek istedim. Ancak hiçbir şey almadılar. Hatta müdür, bir çizimimi kaldırıp bu Marimekko gibi bakıyor mu, diye sordu. Biri de arkadan hayır, dedi. Beni hayatta almayacaklar, bir daha da buraya gelmem, diye düşündüm. Ancak sonra bir seramikçi arkadaşımla yaptığım sergiye Marimekko’nun sanat müdürü ve Kristna Isola geldiler. Yakınlaşmamız böyle oldu. 60. yılını kutluyor Marimekko, siz de 16 yılına tanık oldunuz bunun. Marimekko’nun başarısını neye dayandırıyorsunuz? Tasarıma gelince Marimekko ile kıyaslanabilecek hiçbir şey yok çünkü. Eşsiz, kendine özgü. Dünya modasına etkisi ne? Bütün dünyadaki tasarımcılar Marimekko’yu takip ediyor. Avangard. Modacılar da bunu çok iyi anlıyor ve böyle bir şeyi de arıyorlar. Modanın en büyükleri peşinde. Mesela, D&G bizi kopyaladı ve neredeyse davalık olduk. Bu bile gösteriyor ki, bizi her zaman takip ediyorlar. Marimekko kıyafetten seramiğe, mutfak eşyasına kadar her şeyi üretiyor. Bir tasarımcı olarak bu kadar geniş ürün yelpazesiyle çalışmak zor olmuyor mu? Tasarımların ürünlere uygulanmasını başkası gerçekleştiriyor, ancak magnet gibi küçük, köşeli eşyalara tasarımları uygulamak kolay değildir kuşkusuz. Bana farklı ürünlerde tasarımlarımı görmek çok ilginç geliyor. Doğada gördüğümüz ve bizim sürekli karşımıza çıkan şeyleri kullanıyorsunuz tasarımlarınızda; mesela bir mantarı, kahve ağacını ya da kavanozu. Çok alelade şeyler bunlar, ancak onları havalı tasarımlara dönüştürüyorsunuz. Nedir buradaki sır? Her zaman gerçek yaşamı ifade etmeye, doğayı betimlemeye çalışıyorum, ancak bunu yaparken kendi hayal gücümü de işin içine sokuyorum. Yine toprağa, esasa yakın, ama güzel olsun. Estetiğimde bunu arıyor, bunu yaratmaya çalışıyorum. Tasarımlarımı herkes için yapıyorum, bir azınlık için değil, o yüzden tasarımım herkese hitap etmeli, güzel olmalı ve renklerinin bir çekiciliği, değişikliği olmalı. Bir kumaşı hayata getiren, atmosferi yaratan renklerdir. İnsanların da renkleri vardır. Bu yüzden tasarımlarımda renklere çok önem veriyorum. Sağlam bir kompozisyon ve desenin büyüklüğü de çok önemli, Kristana Isola bize hep, en iyi büyüklük çeneden başın bittiği yer kadardır, çünkü insan gözüne en iyi hitap eden büyüklük odur, der. Marimekko’nun yıllardır sürdürdüğü bir çizgisi var. Bu oturmuşluğun sizi tekrara düşürmemesini nasıl sağlıyorsunuz? Tabii ki Marimekko’nun bir konsepti var, tasarımlarım bu konsepte uygun olmalı ki beni işe aldılar. Ancak bu konsept içinde herkesin kendi tarzı da var. Maria Isola’nın ya da benim tasarımlarım kendi özgünlüklerini taşıyorlar. Ayrıca değişiklikler de olmuyor değil Marimekko içinde. Mesela, bir ara hayvanları da kullanmamız lazım, dediğimde başta buna soğuk bakmışlardı. Ancak zamanla hayvanları kullanmaya başladılar. M ADNAN BİNYAZAR Aydınlanma savaşçıları [email protected] C M Y B C MY B ustafa Balbay’ın “İçimde 1000 Kanat!” yazısı yayımlanalı, üç gün sonra bir ay olacak. Bence son yıllarda yazılmış denemelerin en etkili, en yetkin örneği. Neden mi? Deneme, ruh özgürlüğüyle yazılır. Yazar, her istediğini söyler. Söylemekle de kalmaz, her sözcüğünde, söylediğini gerek düşünsel gerek söylemsel tartımdan geçirir. Deneme, ancak dilsel çabalarla beyni, ruhu etkileme işlevini yerine getirir. Balbay 1025 gündür tutuklu. Beden tutuklanır ama beyni tutuklamaya kimsenin gücü yetmez. Çağlar boyunca da yetmemiştir, önümüzdeki çağlarda da yetmeyecektir! Kent meydanlarında ateşe verildi bedeni Bruno’nun; beyni şimdi aydınlanmanın simgesi! Başını bedeninden ayırdılar Thomas More’un; ölürken, o zaman düşünürlüğün simgesi sayılan sakalını gösterip “Suçlu bu değil!” diyen aklının dilini susturamadılar. More, Utopia adlı kitabıyla, altüst etti onların tiranlık düzenini! Düşüncenin Doğu’su Batı’sı yoktur, zulmün de! “Ene’lHakk” (Ben Hakk’ım) dediği için, kendini Allah yerine koyduğu suçlamasıyla derisi yüzüldü Hallacı Mansur’un. Avrupa’da nice hümanist aydın din adamı, düşünür, sanatçı, “İnsan her şeyin ölçüsüdür!” dediği için Engizisyon mahkemelerinin adaletsiz yargılarıyla canından oldu. Bruno’yu ateşe veren elin, More’un boynuna baltayı indiren kolun, Hallacı Mansur’un derisini yüzen parmakların bugün bir kırıntı kadar hükmü yokken; can verenler, çağımızda aydınlıkçı aklın yol çizicisidirler. Bizim kuşağımız 27 Mayıs’la sevinci; 12 Mart’la, 12 Eylül’le acıyı yaşadı. Sevinçlerden, acılardan geriye, tutkularının tutsağı komutanlar, adaleti onların buyruğuna göre yerine getiren yargıçlar, savcılar kaldı. Ankara sokaklarında yargıçlar görürdüm, kimsenin yüzüne bakamazlardı. Mahkemede saldırgan hitabetleriyle ünlenen bir savcı vardı ki, sokakta yüzüne bakan bir tek göz bulamazdı. Zamanın ibresi günümüzde de aynı! Ekranlarda, gazetelerde bugün de yargıç, savcı adaletsizliklerinden söz edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne imza koymuş devletimiz açısından ne acıdır! Bölgesinde Atatürk gibi çağlar üstü bir aydınlanmacı yetiştirerek demokratikliği insanlık tarihine erken yazdıran Türkiye, Cumhuriyet’in 88. yılında bunların yaşandığı bir ülke mi olmalıydı?.. Balbay’ın tutuklandığı gün Emin Özdemir’le telefonda konuşuyorduk. Özdemir, “Balbay değil, düşünce tutuklandı” demişti. Balbay’ın “İçimde 1000 Kanat!” yazısı yayımlandığında da “İşte, Balbay aydınlığı!” dedi. Mahpushane taş duvar, demir kapı, kör penceredir... Balbay, beyninin matkabıyla taşı deliyor, yaratıcılığının ateşiyle demiri eritiyor, yüreğiyle kör pencereleri aydınlık eyliyor. O karanlık ortamda yazdığı denemesinde, insana yaşamı dar kılanların boşa çabaladıklarını ima ederek; zamanın yakalanıp yakalanamayacağı, sonsuzluğun uzatılıp uzatılamayacağı üzerine sorular sıralarken ruhundan umut fışkırıyor... “Hapiste zaman güneşin hareketleriyle, saatin akrepyelkovanıyla tarif edilecek bir şey değil. Gün olur, bütün bir ömür bir saate sığar. Gün olur, saatler çok hızlı geçer ama zaman geçmez. Gün olur, zaman değirmeninde buğday olursun... Gün olur, zaman değirmeninin gür suyu. 1000 gün, insan ömründe nelere karşılık gelir? Yaşamasını bilen insan her yerde, her koşulda yaşama tutunmanın bir yolunu bulur.” İnsancılık, “her yerde, her koşulda yaşama tutunmanın bir yolunu bularak” düşünceye aklın ışığını tutmaktır; dar zamanı gen eyleyen Balbay bunu yapıyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle