22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Saf güzelliğin takvimi Kökenleri Beatles’ın statüko yıkıcı tarzına dayanan ve sınırlı sayıda basılmasına karşın bir fenomen haline gelen Pirelli Takvimi’nin bu yılki kareleri moda dünyasının ikon isimlerinden Mario Sorrenti’ye emanet edildi. Mankenlerin çalışmayı en sevdiği isimlerden biri olan İtalyan fotoğrafçı bu yılın takvimi için uzun yıllardır birlikte çalıştığı Kate Moss ve Milla Jovovich gibi ünlü mankenleri Korsika Adası’nda Mario Sorrenti bir sergisinin açılışında... ate Moss, Milla Jovovich, Isabeli Fontana; sanki güzelliğin yakın tarihinin bir antolojisi gibi. Geleneksel Pirelli Takvimi’nin 2012 edisyonu top model mankenlerle yeni yüzlerin bir karışımı. Çekimleri Korsika’da yapılan takvimdeki bu karışımı sağlayan isimse ünlü İtalyan fotoğrafçı Mario Sorrenti. Kendisiyle takvimin serüveni hakkında söyleştik. Daha önce Pirelli Takvimi’ni görmüş müydünüz? Yıllar içinde takvim hakkında gerçekten sevdiğim kitaplar oldu; hatta bazılarından yararlandım ancak daha önce görmemiştim. Çok insanın gördüğünü de sanmıyorum. Çok sınırlı sayıda üretiliyor. Bir İtalyan şirketinin kült haline gelmiş takvimi için çekim yapan ilk İtalyan fotoğrafçı olduğumu okuduğumda çok şaşırdım. Neden İtalya’da çekmediniz de Korsika’ya gittiniz? Aslında İtalya sayılır. Bence Fransızlar Korsikalıları yarı İtalyan sayıyor. Kendilerine has kültürel bir kimlikleri var. Enerjileri de kendilerine has. Aradığım jeolojik yapıların bir arada olması, doğru ağaçları bulmak gibi etkenleri dikkate alarak bu sonuca vardım. Wikipedia’da, “Mario Sorrenti, nü çalışmalarıyla ün yapmıştır” deniyor. Evet, sanırım doğal olarak yaptım, çok kafa yormadım. Giysileri çıkarmanın ve modele daha yakın olmanın, daha dürüst ve saf bir şey almanın yolu olduğunu düşünüyorum. Nü, sanatsal bir fotoğraf çekmeye en yakın deneyim. Ben de hep böyle çalıştım. Çekimlerde insanları rahatlatmak kolay oldu mu? Hatırladığım kadarıyla kolay olmuştu, çünkü ben de daha önce mankenlik yapmıştım. Yani mankenlerin kamera önünde ne hissettiğini anladığımı düşünüyorum. Fotoğrafını çektiğim insanların çoğu ya arkadaşımdı, ya da mankenlik dönemimden tanıdığım kişilerdi. Dolayısıyla bazı engellerin ortadan kalktığını hissettim, çünkü birbirimizi yakından tanıyorduk ve anlıyorduk. Bir insanın karşınızda kendini tamamen açması ve ortaya çıkarması her zaman zordur. Fakat ben çalışmalarını başkalarıyla paylaşmayı seven türden bir fotoğrafçıyım. Ne yaptığımı onlara göstermeyi gerçekten seviyorum. Beğenmelerini ve memnun olmalarını istiyorum. Modeller sizin seçiminiz miydi? Hepsi benim tercihimdi. Ajansla mankenler hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Kızların çoğunun önceki takvimlerde kullanıldığını söyledi ama ben dikkate almadım. Bunlar benim beğendiğim ve fotoğrafını çekmek istediğim kızlardı ve takvimde yer almaları gerekiyordu. Yine de tazelik getirmek için yeni kızlar da katıldı. Asıl sıra dışı olan farklı yaşlarda mankenlerin kullanılması. Milla Jovovich ve Kate Moss var; bir de daha genç kızlar. Aşinalık istedim. Ne kadar tanıdık olursa, o ölçüde kişisel ve özüme daha yakın bir çalışma oluyor. Nü çekimlerde sette kaç kişi oluyor? Sadece ben ve asistanım kaldık; geri kalan herkesi uzaklaştırdım. Günün ve fotoğrafların nasıl ilerleyeceğini gösteren çok belirgin bir yapı oluşturdum. Önce mankenle 23 saat zaman geçirip fotoğraflarını çekiyordum ve kızı tanımıyorsam daha yakından tanımaya çalışıyordum. Kızların dikkatinin dağılmasını istemiyordum. Çoğu çıplak olarak filme alınmak istemiyordu; halbuki ben fotoğraflarda tamamen çıplak olmalarını istiyordum. Bir süre sonra kamera arkası video kayıtlar için işe yarayacak bazı kıyafetler giyildi ve ardından sahne arkası ekip gelip, kendi işini yaptı. O zamana kadar elde etmek istediğim şeyi, yani yakınlaşmayı başarmış oluyordum. Bence pek çok insan iyi bir mankenin nasıl çalıştığını bilmiyor. Konsantre olmak, tepki verebilmek ve çok çalışmak gerekiyor. Fotoğrafçıyla manken arasında da duygusal bir alışveriş fotoğraflamayı tercih etmiş. K DENİZ ÜLKÜTEKİN 1 3 2 oluyor. En iyi mankenler, bu duyguları yakalayabilen ve her gün aksatmadan bunu hissettirebilenler. Bazen bir fotoğraf çekerken hiç sözcük kullanmadan iletişim kurabiliyorsun. Onları taklit etmeye başlıyorsun, onlar seni taklit etmeye başlıyor ve sonra gözünüze bakıyorlar ve birdenbire iletişim kuruyorsunuz; üstelik bunların nasıl geliştiğini anlamıyorsunuz bile. En iyi mankenler kendilerini buna açabiliyor. O zaman da en iyi işler çıkıyor. Korsika’ya giderken, siyahbeyazlara renklileri de karıştıracağınızı biliyor muydunuz? Çok komik oldu. Profesyonel olarak bir iş yaparken çalışma stilim genellikle her şeyin aynı görünmesine eğilimlidir. Tutarlılık sergileyen bir dile sahip olmasına rağmen, bu resimleri çekerken çerçevelerin ve kırpmaların aynı olmasını istemedim. Bazılarının yumuşak olmasını istedim; bazılarındaysa kontrast ya da renk olsun istedim. Belirli bir tarzı zorlamadım. Fotoğrafın kendi haliyle var olması yeterliydi. Bence takvimi ilginç kılan öğelerden biri tasarımı. İşin doğrusu bunu geçen yıl Karl Lagerfeld yaptı; ben de devam ettirmek ve geliştirmek istedim. Karl’ın resimlerinin çoğunu bilmiyorum. Bazılarını duvarlarında gördüm ve “Bu gerçekten çok güzel. Sen mi çektin” dedim. Sunum şeklinin gerçekten büyüleyici göründüğünü düşündüm. Dolayısıyla ben de, en azından kendim için, bunun tekrarlanmasına odaklandım. Başta sadece 12 fotoğraf olsun istedim; hangi kızın hangi ayda olacağı benim için önemli değildi. 4 1. Edita Vilkeviciute Vogue dergisinin gözde isimlerinden. 2. Mankenlere çekimler sırasında Korsika Adası’nın doğal güzellikleri eşlik etti. 3. Aynı zamanda Sorrenti’nin eski kız arkadaşı olan Kate Moss belki de bu sebeble İtalyan fotoğrafçıyla en iyi temas kuran mankendi. Bu fotoğrafa bakınca ünlü mankenin 37 yaşında olduğuna inanmak da bir hayli zor. 4. Portorikolu model Joan Smalls geçen yıl Victoria’s Secret’ta yer alarak ünlenmişti. ZÜLAL KALKANDELEN www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com C M Y B C MY B Wall Street işgal hareketi ve 2012 başkanlık seçimleri irkaç hafta önce Wall Street işgali hakkında yazdığım yazıdan sonra okurlardan çeşitli iletiler geldi. En çok merak edilen konu, bu hareketin 2012 başkanlık seçimlerine etkisiydi. Bir süredir ben de işgali bu açıdan izlemeye çalışıyorum ve şu soruları soruyorum. Acaba bu hareket, başkanlık seçiminin yapılacağı tarihe kadar gücünü sürdürecek mi? Yoksa bir aşamada kırılacak mı? Bu hareketin içinde yer alanlar bir bütün olarak değerlendirilebilir mi? Bu tür sorulara yanıt ararken karşıma çıkan ilk veri şu oldu. Knowledge Networks adlı araştırma şirketinin, 28 Ekim1 Kasım 2011 arasında Boston Herald gazetesi ve Massachusetts Üniversitesi için ulusal ölçekte yaptığı kamuoyu araştırmasında, Wall Street işgaline yüzde 35 oranında destek çıkarken, Wall Street’teki büyük şirketlere destek yüzde 16’da kaldı. Yüzde 29’luk kesim, aşırı sağcı Çay Partisi Hareketi’ne destek verirken, yüzde 21’lik kesim şu andaki hükümetten yana görüş bildirdi. 25 31 Ekim arasında Quinnipac Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada ise, Amerikan halkının yüzde 39’u işgale destek verirken, yüzde 30’u olumsuz görüş bildirdi. Çay Partisi Hareketi’ne karşı ise 45’e 31 oranında olumsuz görüş çıktı. Anlaşılıyor ki, Amerika’da 2012 başkanlık seçimleri Çay Partisi Hareketi ile Wall Street İşgal Hareketi arasında ciddi bir B çekişmeye neden olacak. Şu anda kamuoyunda işgale destek yüzde 3539 arasında değişirken, Çay Partisi Hareketi’ne olumlu bakanların oranının da yüzde 2931 civarında olduğunu söylemek olanaklı. *** Başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçiler, Çay Partisi Hareketi’nden güç alırken, Obama da bunu dengelemek bakımından Wall Street İşgal Hareketi’ni kendi yanına çekmek Biz bu için çaba harcayacaktır. O zaman soru şu: Obama, “B hareketin yanındayız” dese de onları gerçekten kendi yanına çekebilecek mi? (Bunu yanıtlamak için de yine araştırmalara bakacağım. Yazılarımı takip edenler bilir; her zaman verilere dayalı sonuçlar çıkarmayı tercih ederim.) Fordham Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü Costas Panagopoulos, 1418 Ekim arasında Zuccotti Park’ta yaptığı Düş kırıklığına uğramış araştırma neticesinde protestocuları “D Demokratlar” olarak niteledi. Çünkü protestoya katılanların yüzde 68’i 2008’de Obama’ya oy verdiğini açıklarken, bugün bunların 3/4’ünün Obama’nın başkanlığını beğenmediği ortaya çıktı. Eylemcilerin 1/4’ü kendisini Demokrat olarak tanımlıyor, yüzde 39’u herhangi bir partiyle bağı olmadığını söylüyor. Yüzde 11 sosyalist, yüzde 11 Yeşil Parti üyesi, yüzde 2 Cumhuriyetçi Parti destekçisi, yüzde 12 de bunların dışında kalanlar... *** Bu verilerin de gösterdiği gibi, Obama’nın, işgal eylemlerine katılanları bir bütün halinde yanına çekmesi olası değil. Fakat ben Wall Street işgalinin Demokratik Partili politikacılar üzerinde etkili olacağını düşünüyorum. Çünkü ülkedeki aşırı sağcı Çay Partisi Hareketi’nin karşısına çıkaracakları bir düşünceye gereksinimleri var. Ancak 2008’de seçilirken Wall Street şirketlerinin desteğini alan Obama’nın 2012’de onların destekçisi sağ kesime tamamen sırtını dönebileceğini sanmak da safdillik olur. Nitekim her zaman yaptığı gibi, iki tarafı da yabancılaştırmama çabasını sürdürüyor. Bir yandan, Wall işgalcilerin yanında olduğunu söylüyor; sonra da “W Street işgali, bir bakıma Çay Partisi Hareketi protestolarından çok da farklı değil. Hem sağdan hem soldan insanlar, kendilerinin hükümetten farklı kamplarda olduğunu, kurumların onları gözetmediğini düşünüyor” diyor. Barack Obama, aradaki farkı gerçekten hiç anlamamış...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle