02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 MAYIS 2010 / SAYI 1259 5 Gerçekliğin sorgusu Siemens Sanat’ta iemens Sanat’taki “Sınırlar Yörüngeler 07” sergisinde genç sanatçılar işleriyle gerçekliği sorguluyor. Siemens Sanat’ın genç sanatı desteklemek ve güncel sanat için bir platform oluşturmak amacıyla dört yıldır düzenlediği “Sınırlar Yörüngeler” yarışmasında bu kez dokuz genç yetenek kendisini özgürce ifade etme olanağı buldu. Bu yıl, Canan Beykal, Mürteza Fidan, T. Melih Görgün, Gülçin Özdemir ve Emre Zeytinoğlu’nun yer aldığı “Sergi Değerlendirme Kurulu” tarafından seçilen genç yetenekler arasında Ebubekir Aydın, Özge Ertanın, Erol Eskici, Başak Mangör, Tuba Merdeşe, Yağız Özgen, Başak Leman Umut, Ebru Ceren Uzun ve Faruk Yigen bulunuyor. Ebubekir Aydın, resimlerinde insanın duygu dünyası ile pratik yaşamından geliştirdiği dışavurumları paralelleştiriyor. Özge Ertanın, videosunda metropollerin aldığı göç nedeni ile kent dokularında meydana gelen erozyon ve S ATAOL BEHRAMOĞLU Sıradan okur... artin SeymourSmith’in bana kalırsa her sanatedebiyatfelsefe ve bilim severin kitaplığında, temel başvuru kitapları arasında bulunması gereken yapıtı “Yüz Yılların Yüz Kitabı”nın Shakespeare bölümünden şu cümleleri bir yere not etmişim: “Aslında sıradan okur Shakespeare’in yapıtlarını bir profesörden daha iyi anlayabilir. Fakat o da profesör sayesinde daha aydınlanmış bir anlayışa kavuşacaktır.” M Bu anımsayış, olağanın içindeki olağanüstüyü duyumsayıştır… *** Sıradan okur, bilgisiz, cahil okur demek değil. Yazar, sıradan okurla profesörü karşılaştırırken birinciye göre ikincideki bilgi yükünün fazlalığına işaret ediyor olmalıdır. Bunu yaparken de, sıradan okurun, uzmanca bilgi sahibi sayesinde “daha aydınlanmış bir anlayışa sahip olacağını” vurguluyor. Fakat yine de, edebiyatı anlamak, bir başka deyişle de “olağan”ın “olağanüstü”lüğünü duyumsamak için, bilgi yükünün fazlalığından arınmak gerekiyor… Tıpkı yaşamın olağanüstülüğünü duyumsamak için gerektiği gibi… *** Burada iki soruyu yanıtlayarak yazıyı tamamlayabilirim. İlk soru, “profesör”ün de sıradan okur olup olamayacağıdır… Bence olabilir ve olmalıdır … Okura “daha aydınlanmış bir anlayış” kazandırmanın yolu da onu bilgi yükü altında bunaltmaktan çok bu olsa gerek… İkinci soru, “gerçek edebiyat”ın ne olduğudur… Bu sorunun yanıtı ise “sıradan okur”dadır… Yapıt, edebiyat tarihinin, sanat tarihinin sayfalarının dışına çıkarak sıradan okurun ilgisini çekebildiği ölçüde, “gerçek”leşiyor demektir… G [email protected] derinliğinden dışarı itiyor. Başak Leman Umut’un dişil arzulara işaret eden dokuz planlık zaman göstergesi bekleyişin pasif özlemini yansıtıyor. Ebru Ceren Uzun, sergide fotoasamblajları ile yer alıyor. Gündelik yaşamdan seçilmiş nesneler ve temsillerinden oluşturulan çalışmalar, Faruk Yigen (üstte) ve Ebru Ceren Uzun’un (sağ üstte) çalışması. gerçek ve temsilin birbirine montajlanarak gerçektemsil melezliğinin üçüncü tür bir formu bozulmalara vurgu yapıyor. Erol Ekici, estetiğin geliştiriliyor. Faruk Yigen’in zıt kutuplu imgeler ile gözü oyalayıcılığı ile kendi gerçekliği arasında tuval yüzeyini yapılandırdığı çalışmasında, ara maruz kaldığı tekinsiz bir zeminde saptanmış alanda bıraktığı, her iki alana müphem konumda fenomen imgeleri tuval düzleminde yeniden kalan özne, her alanı zorlama olanağına sahneliyor. Başak Mangör, mazgal altından video kavuşuyor. kamerası ile kayıt altına alarak dikizlediği özneleri Garanti Bankası, Intercity, Osram, RanTrans, tekinsiz bir konuma sokuyor. Tuba Merdeşe’nin Madebycat, Siemens Ev Aletleri desteğiyle birimmodülsistem ilişkisi ile gerçekleştirdiği gerçekleştirilen “Sınırlar Yörüngeler 07” sergisi 11 yerleştirmesi, yapısalcı yöntem ile kurgulanmış Haziran’a dek haftanın her günü 10.0019.00 anıtsallık içeriyor. Yağız Özgen, videosunda hızın saatleri arasında Siemens Sanat’ta ziyaret göstergesini yavaşlığın göstergesine edilebilir. G dönüştürerek izleyiciyi asıl temanın alan *** Yazar bu cümlelerin devamında düşüncesini açıklıyor. Bu açıklamalar, belki Türkçe çevirinin de etkisiyle, oldukça karmaşık görünse de, yazar özetle, Shakespeare’in yaptığının “olağan” denen şeye ışık tutmak olduğunu, böylece de gerçek edebiyatı asıl sahiplerinin, sıradan okurun eline verdiğini anlatıyor… Burada gözden kaçırılmaması gereken, yine M. S. Smith’in sözleriyle, “olağan” denen şeyin, aslında “olağanüstü”lüğüdür… *** Olağanın olağanüstülüğü ne demek? Bu sorunun yanıtı, hayatlarımızın, hayat dediğimiz şeyin kendisinde değil mi? Yaşamak ne kadar olağansa, o kadar da olağanüstüdür… Sıradan yaşamın sıradan akışı içinde bunu çoğu kez duyumsamayız. Shakespeare’in oyunlarından birinde, bir savaş alanında ve savaşın tam ortasında, oyun kahramanı o günün doğum günü olduğunu anımsayıverir… C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle