Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 MAYIS 2010 / SAYI 1259 Gidecek yolum yapacak işim çok örenleri şaşırtan bir kadın Aynur... Ufak tefek, dingin... Ta ki sahnede kendini gösterene, şarkısına başlayana kadar... Sesindeki güçte ve hüzünde, bu topraklardaki acının payı var. Dilini, tarihini bilmeyenlerin onu dinlerken ağlaması boşa değil. 2004’te Keçe Kurdan’ı (Kürt Kızı) çıkardı, 2005’te Nüpel’i (Yeni Sayfa). Şimdi Sony Müzik’ten çıkan Rewend (Göçebe) ile karşımızda. Aradaki yılların suskunlukla geçtiğini sanmayın. Konserleri devam ediyor, yurtdışındaki festivallere katılıyor, ortak çalışmalar yapıyor... Önce içinde bir şeylerin birikmesini bekledi Aynur, sonra da onları en iyi şekilde yansıtabilecek kadar pişmeyi. Her şeyiyle kendi olduğu, her şeyinin kendine ait olduğu bir albüm yapmak istedi. O yüzden biraz uzun sürdü. Albüm için 1516 parça hazırlandı, ancak 10’u albümde. Parçaları neye göre seçtiği sorusunun yanıtı basit; “Bana duygusu daha yakın olan, iyi hissedebildiğim, konu olarak da üzerinde durduğum temaları seçtim. Göçebelik, bu süreçte yaşanan hikâyeler, aşklar... Gerçekten yaşanmış hikâyelerden bir repertuvar belirledik. Kürtlerin yaşadığı bütün bölgelerden geleneksel parçalar bulduk”. Şehir şehir, köy köy, ev ev dolanıp parça toplama hayalini henüz gerçekleştiremese de, bir şeyler yakaladığında peşine düşüp, kayıtlar yaptığı oldu. Ama bu parçaları dinletmesi için daha erken. Biz yine Rewend’e dönelim... Albümde hep geleneksel parçalar olmasının, Kürt müziğine çok aşina olmayanlar için ağır gelebileceği gibi eleştirilere diyecek pek de bir şey yok aslında. Elinden bir şey de gelmez, inanmadan söyleyemiyor ki, “Duygularımı nereye götürdüğü önemli. Önce ben hissetmeliyim, yoksa karşımdakine nasıl hissettireceğim. Kandırmış olurum aksi halde” diyor. Hangi parçanın popüler ESRA olabileceğini bilmek zor değil, ama böyle bir derdi yok. Popüler olanın hızlı tüketildiğini AÇIKGÖZ biliyor, “Ancak” diyor, “bazen siz isteseniz de istemeseniz de bir parça senden çıkıp gidiyor, popüler oluyor”. Onu geleneksel müzikte çekense, “olduğu gibi, katıksız” olması. “Oraya daha çok kendimi katabiliyorum. Bana çok güçlü duygular hissettiriyor” diyerek anlatıyor müzikle ilişkisini, “Mümkün mertebe o müziği, tınıları boğmadan çıkarmaktan yanayım. Bir parçaya her şeyi yapabilirsin. Ancak o parça ne kadar o parça olarak kalıyor. Ona dikkat etmeli”. İnanıyor ki, samimiyeti olan müziğin etkisi de olur. Kanıtı, yurtdışındaki konserleri. Dilini, anlamını, acısını bilmeyen gözlerde gördükleri. Mesela? “En son Avusturya’da Mozart Salonu’nda konser verdik. Önde 5560 yaşlarında Avusturyalı bir adam oturuyordu, ağladığını gördüm. Konserden sonra tanışmaya geldi. ‘Ben bu yaşa kadar bir kere ağladım, o da annem öldüğünde. Bir de seni dinlerken ağladım’ dedi. Çok enteresan gelmişti”. Niye mi? Söz yine Aynur’da: “İnsanlar, bu müzikte yaşanılmışlık görüyorlar. Geleneksel müzikler zaten güçlü, değişik”. Bu ilgide oryantalist yaklaşımlar da yok mu? “Konser öncesinde Doğu’dan biri diye yaklaşanlar olabiliyor, ancak sahnedeki enerjini, söylediklerini görünce Doğulu musun, Batılı mısın bir önemi kalmıyor. Müziğin ne kadar ortak olduğunu görüyor, gözlerindeki perdeyi kaldırıp müziğe odaklanıyorlar”. Bu ilginin, deneyimin Aynur’a gösterdiği bir şey var, daha çok çabalaması, müziğe daha çok yoğunlaşması gerektiği. Rewend albümünü iki kelimeyle açıklaması gerekse, “sade” ve “tok” kelimeleri geliyor aklına. Parçaların kendini dinlettiği bir albüm bu. “Geleneksel parçalar güçlü zaten, benim bağırmama gerek yok. Bu bir süreç. Daha mütevazı ve dingin olmasını istedim” diyor. Ajda Pekkan ile düet, filmlere müzik yapması nedeniyle popüler kültür imgesi haline geldiği eleştirilerine bir yanıtı yok. “Oralara çok takılmıyorum” diyor, “Gideceğim yolun uzun olduğunu, beni nelerin beklediğini, öğrenip yapacağım şeylerin çok olduğunu biliyorum”. Ne Keçe Kurdan’la, ne de Rewend albümüyle değerlendirilmek istiyor. Ona göre bu bir yol ve o ilerliyor. Üstelik yarın ne olacağını bilmeden... Şimdilik bu yolda, kulaklara zaman zaman batı enstrümanlarının da çalındığı Rewend’le. Müzik G aletlerinin arkasında İranlı, Polonyalı, Alman, Kürt, Türk müzisyenler var. Aynur, albümden hoşnut. En çok da üçüncü parçadan; Xewn (Rüya). En sadesi o çünkü. Sadece Aynur ve arpçı Tara Jaff var. Tabii Rewend yani Göçebe’nin de yeri ayrı. Kendi yazdığı bir parça bu, onu anlatıyor, son beş yılını: “2005’ten beri birçok yere gidiyorum, konserler veriyorum. Farklı karakterde dinleyicilerle karşılaşıyorum. Kafanda başka kapılar açan sohbetlerin içine giriyorsun. Her gittiğin yerden bir şeyler alıyor, kendinden bir şeyler bırakıyorsun. Rewend’le bu ruhsal göçebeliği anlatmak istedim. Buluşup barışmanın, buluşup birleşmenin, buluşup paylaşmanın önünü açan bir şey bu”. Bu ruh halini anlattığı bir de klip çekildi parçaya. Hem de Fatih Akın tarafından. Klibin hikâyesi ilginç... Fatih Akın’la arkadaşlığı, yer aldığı “İstanbul Hatırası/Köprüyü Geçmek” belgeseline dayanıyor. Akın, Cannes Film Festivali’nde Martin Scorcess, Robert De Niro gibi oyunculara Aynur’u anlatıyor uzun uzun... Öyle ki biri, “Aynur’a klip çekmen lazım” diyor, dayanamayıp. Akın’a kayıtlar yollanıyor, hangi parçaya klip çekmek istediği soruluyor. Aslında Aynur’un kafasında baştan beri olan parça belli; Rewend, ama Akın da hissetsin istiyor. Hissediyor da. Sonrası Aynur’dan: “Sonra Hasankeyf'te çekelim de klibin anlamı olsun dedik. Çünkü ben görünmek isteyen biri değilim. Müziğimi yapayım yeter. Hasankeyf’e az da olsa katkımız olursa ne mutlu”... Hasankeyf’in anlamı büyük Aynur için, felaketlere, savaşlara, on bin yıla rağmen dokusunu bugüne taşıyabilen Hasankeyf’in 4050 yıl kullanılacak bir baraj için yok edilmesini kabullenemiyor. Yurtdışındaki bankaların desteğini çektiğini Aynur üçüncü albümü Rewend yani Göçebe ile karşımızda. Farklı coğrafyalara, sohbetlere misafir olmayı, ruhunu oraya katıp, oralardan yeni şeyler almayı anlatıyor. İlle de saf, katıksız parçalara ses oluyor. Yaşanmışlık onu çekiyor, çünkü hissetmeden, inanmadan söyleyemiyor... hatırlatıyor, Türkiye’dekilere atıfta bulunarak. Kim bilir, belki... “Diğer albümlerle BBC’ye konuk, Times’a kapak oldunuz. Çıta yüksek. Bu albümün aynı ilgiyi görmemesini başarısızlık olarak mı değerlendirirsiniz?” “Başarı sadece çok satılması, yaygınlaşması değil. İstediğim şeyi başarabilmiş miyim, benim ona ikna olmam gerekiyor. Ben sadece yaşadığım bir süreci albüme aktardım, albüm çıkınca benim için o süreç bitti. Bundan sonrası insanların ne bulduklarıyla alakalı. Ben yeni bir sayfa açtım bile”. Bu yeni sayfada neler mi var? Nefesi yettiğince müziğe de, yolculuğa da devam edecek Aynur. Ne biriktirdiyse onu çıkaracak. Bir şey birikmezse de... “Evde otururum” diyor, “ama oluşur herhalde. Öyle ya da böyle bir şekilde yaşamak istiyorsan, yaşamayı öğreniyorsun. Nelere alışmıyoruz ki”... Ya alışamadıklarımız? Bir yanda konuşulan Kürt açılımı, bir yanda ölümler... O süreci nasıl buluyor? “Artık konuşmayı bırakıp bir şey yapmalı. Hangi görüşten, inançtan olursak olalım ortak vicdanımız olmalı süreçle ilgili. Artık anneler ağlamasın, çocuklar annelerin kucağından dayakla alınıp cezaevine konulmasın, büyükler gibi yargılanmasın istiyoruz. Bunları görünce neredeyiz anlamıyorum. Ben 2004’te Keçe Kurdan'ı çıkardığımda da bunları konuşuyordum, hâlâ aynı şeyleri söylemek zorunda kalıyorum. Bunları aşıp başka şeylere yönelmeliyiz. Bu coğrafyada o kadar güzel şeyler var ki”... G C M Y B C MY B