01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sahne ile iş dünyası arasındayım ehmet Aslan, gazinocular kralı Fahrettin Aslan’ın oğlu. Bu tanımlama kimliğine yapışmış durumda. Gocunmuyor, yok saymıyor. Mehmet Aslan’la röportaja giderken, karşımda takım elbiseli birini göreceğimi hiç beklemiyordum. Şaşırdım. Oysa yaşamının yüzde 90’ı bu şekilde geçiyormuş. Hem de 7 yaşından beri. Çoğu kişinin yüzeysel tanımlamalarının yanı sıra farklı taraflarından söz ediyor. Daha bir ilginçleşiyor söyleşi. Babasına öyle büyük bir hayranlık duyuyor ki, söyleşide dahi babasının gölgesi duruyor. O bunu dert etmiyor. Babasının vefatından sonra “Ciddi bir hayatla tanıştım” dediği dünyayı anlatıyor, oyunculukla ilgili hedeflerini söylüyor, hayallerini paylaşıyor. Fahrettin Aslan ise sanki hep bir köşede izliyormuş gibi hissediyorum. Mehmet Aslan, belli bir kesim tarafından oyunculuğuyla, başka bir kesim tarafından işadamlığıyla tanınıyor. Babası Fahrettin Aslan’dan devraldığı işleri yürütüyor ve sinemaya olan tutkusuyla da oyunculuğunu sürdürüyor. Bilinmeyeni çok. Ancak içinden geçenleri açık yüreklilikle ifade etmekten de çekinmiyor. Hayali ise ileride babasını canlandıracağı bir filmde oynamak. ZUHAL AYTOLUN MEHMET ASLAN M Fotoğraf: VEDAT ARIK Bazen kendimi 57 yaşındaymışım gibi hissediyorum Bir yanınızla hem magazinden uzak duruyorsunuz, hem de tam ortasındasınız. Askerden gelmişim, her şeyden uzak duruyorum, bir sabah kalkıyorum hiç tanımadığım bir kadınla yazılmışım. Sanki bizden kaçamazsın der gibi. Daha 27 yaşındayım. Bazen kendimi 57 yaşında gibi hissettiğim de oluyor ama nankörlük yapamam. Buralardan kaçıp gitmek istemek nankörlük olur. Bir olay olduğunda “eyvah ne yapacağız” demem, “nasıl çözerim bu durumu” derim. Ne yapayım, gidip Hindistan’da maymunlarla mı yaşayayım? Kafayı yerim. Kaosa alışmışım, kalabalığı seviyorum. Peki gazino günlerinden aklınızda kalan neler var? Hep yasaktı. Aileyle gidebilirdik. Caddebostan Maksim’in yanında Elma Kabare vardı. Bütün duayen tiyatrocular oradaydı ve bizim oraya gitmemiz yasaktı. Hayatta en çok taptığım adam, Kemal Sunal oradaydı, gidemezdim. Bu insanlarla beraber büyüyorsun, sahne arkasını görüyorsun, görüşüyorsun. Ancak gidemiyorsun oraya. Sinema aşkı da belki buradan geliyor. Hep yasaktı çünkü. Maksim’in duvarının arkasında ne olduğunu bilmiyordum. Peki siz çocuğunuza ne bırakacaksınız manevi miras olarak? Niye, ölecek miyim? Daha 27 yaşında bunları düşünmüyorum. Yalnızlıktan, aç kalmaktan korkmam. Tekrar, yeni baştan başlayacak gücü hissediyorum kendimde. Ben erken yaşta baba olmak istiyorum ama o sorumluluğu şu an kaldırabilir miyim, bilmiyorum. Bir yandan da kaygılarından korkarsan, onların arasında kaybolup gidersin. Tek temennim benim çocuğumun da bir gün ben babamı nasıl gördüysem, beni öyle görmesi. G Kral lakabıyla tanınan babanızdan kalan madencilik, turizm ve gayrimenkul şirketlerinin başındasınız. Bir yandan da oyunculukla tanınıyorsunuz. Ama öncelikle sormak isterim, nasıl bir çocukluktu sizinki? Bildiğiniz gibi bir çocukluk yaşamadım. Babamla aramızda 55 yaş vardı. Bir babanın evlat edinebilmesinin en olgun döneminde ve en son çocuğu olunca bakış açısı, yetiştirme tarzı, itinası farklı oluyor. 7 yaşından beri takım elbise giyiyorum. Bu zorunluluk değildi ama babama hayran olduğum ve onu hep takım elbiseyle gördüğüm için gittiğimiz resmi davetlerde ben de öyle giyindim. Hep yaşımın üstünü yaşadım. Çevremde de hâlâ yaşıtlarımdan çok, benden büyük insanlar var. Baktığınızda çocukluğunuzda eksik kalan şeyler var mı? Farklı bir yaşamı da diler miydiniz? Dünyaya bin kere gelsem yine babamın oğlu olmak isterdim. Ama haddinden fazla büyük gibi yetiştim. Maddi bir sorun yoktu ama bir oyuncak almaya da fırsat yoktu. Bir futbol topum vardır herhalde. Hep büyüklerleydim çünkü. 5 yaşında başladım ilkokula. Orada bile arkadaşlarım 7 yaşındaydı. Eğitim için 10 yaşında Fransa’ya gitmişsiniz. İlkokuldan sonra gittim. Sık sık Türkiye’ye de geliyordum. O yüzden iki ayrı çocukluk yaşadım. Türkiye’de büyüseydim belki çok farklı bir Mehmet Aslan olurdum. Orada ömrüm hep metroyla geçti. Burada kalsaydım belki ne metro ne de halk otobüsü görebilecektim. Belki de egom çok yüksek olacaktı. Burada kalabalık bir aile, özel arabalar. Orada toplu taşıma ve yalnızlık. İki farklı hayat yani. Havaalanından merasimle geçirilirdim. Fransa’ya indiğimde metroyla evime giderdim. Maddi zorluk yaşamadım ama annem bu durumu dengelemeye çalışırdı. Babam bir baba figürü yaşamamış. Kendisi bir figür yaratmış. İstediklerim hemen olmazdı. Kan kustururdu. Lanet olsun ben nasıl bir insanım da bunu istedim diye düşünürdüm. Ama sonra da yapardı. Bu da onun yöntemiydi. Kıymet bilmemi sağlardı. Babamın verdiği harçlığı nasıl kullanacağıma da annem karar verirdi. Bu bana iyi bir eğitim oldu. O yüzden de vefatından sonra yalpalamadım. Peki kral lakabıyla anılan birinin oğlu olmak nasıl bir etki bıraktı üzerinizde? İnsanların kafasında bir Fahrettin Aslan figürü oluşmuş. Küçüklükten beri babana layık bir insan olarak büyü diyorlardı. O zaman bilmiyordum ki babamın kim olduğunu, farkında bile değildim. Vefatından sonra anladım ancak. Hayatı boyunca bir tek kendi çalışmış, bütün çevresi yaşamış. Koltuğuna oturunca, ayvayı yedik dedim. Diğer yandan çocukluğumdan bu yana ölüm korkusuyla yaşadım. Hep senin 30’lu yaşlarını göremeyeceğim derdi ve buna beni hazırlardı. Hep bu korkuyla büyüttü beni. Sonra hayatınızdaki en büyük korkuyla 22 yaşında yüzleşiyorsunuz. O noktadan sonra korkulacak başka bir şey de kalmıyor. GS’ye başkan olmak hayalim Galatasaray tutkunuz var. Bu bence aşk. Babam 70 yıllık Beşiktaşlıydı. Benim tutkumu biliyordu ve GalatasarayBeşiktaş maçında benim için GS’yi tutuyordu. Bu kadar yoğunluk var yine de Galatasaray nereye ben oraya. Bu hayatımın bir parçası. Başkan olmak çok küçük yaştan beri hayalim. Yönetime girerim ya da girmem ama bu bir aşk benim için. Beni terk etmeyen tek aşkım. Cosmopolitan’a da yazıyorsunuz. Bir kez yazar mısın dediler, 2.5 yıldır yazıyorum. En çok okunan yazarmışım dergide. Askerden bile yazdım. Kendimi Hıncal Uluç sanmaya başladım artık. Bir seferlik başladığımız şey bugüne geldi. Peki kimsenin bilmediği yazılarınız var mı? Yok yazmıyorum. Edebiyat okudum, çok yazdım, çok kitap okudum. Hatta liseden mezun olduğumda “Bir daha kitap okumayacağım, yazmayacağım” dedim. Kitap okumadan duramıyorum şimdi. Dergiye yazıyorum. Gençken beynimizi yarmışlar, kitap okuma, yazma aşkını koymuşlar dikmişler. İlk bir yıl kusmuşuz. Ondan sonra kurtulamamışız. G 22 yaşından sonra başka bir hayata başlıyorsunuz. Büyük hayranlığınız var anlıyorum ama geride bıraktığı da büyük bir yük değil mi? Elbette büyük bir yük. Herkes büyük bir dejenerasyon yaşayacağımı sanıyordu. Çünkü en büyük korkumdu babam. Sınırım, kanunum, anayasam oydu. Öyle cahilce bir bağ var. O öldükten sonra spor arabamı bile sattım. Babası ölmüş bir insanın, böyle bir şeyi olmaz dedim. Kendimi işe verdim. Her sabah 06.30’da kalkıyorum. Dost var, düşman var. Herkes hakkımda konuşuyor. Ama ben sapasağlamım. Çok uzakta olanlar dağıldı gitti. Aile kavgaları sürüyor mu peki? Bana yakışan şekilde hareket ettim. Kanunlar var. Hak yerini buldu. Çok da konuşmak istemiyorum. Dost var düşman var dediniz. Pek çok eş dost, kardeş de çıkmıştır ortaya. Bir gün babamla uçaktayız. Nadiren aynı uçağa bineriz. İkimize de aynı anda bir şey olmasın diye. Hasbelkader o gün aynı uçakta, önde oturuyoruz. Hostes “arkada oğlunuz olay çıkardı” diyor. Biri havaalanında görmüş babamı, onun adını kullanarak işlerini halletmeye çalışmış, oğluyum demiş. Ben küçücük çocuğum, bakıyorum, şaşırıyorum. Bana bile 14 yaşındayken mektuplar gelirdi, bu senin çocuğun diye. Zarfta benimle yaşıt birinin resmi var. Her ailede olur ama göz önündeki ailelerde daha çabuk yayılıyor. Sorumlulukları da o kadar fazla ki. Yoğun bir hayat ama bir şeyleri de kaçırdınız mı bu dönemde? Kıyafetimden görmüyor musun? Bu yaşta insan 724 böyle giyinir mi? Ama şimdi çok iyi anlıyorum. İyi bir eğitimim ve yabancı dilim var. Burada olsaydım zengin bir ailenin ve namı olan bir babanın oğlu olarak altı boş bir insan olabilirdim. Ben ayaklarımın üzerinde durabiliyorum. Hep önyargılar var üzerimde. Belki biz ister istemez öyle lanse ettik, belki insanlar da görmek gibi yorumladı. Önyargılar yıkılınca mutlu olmaya başladım. G Babamı ve Metin Oktay’ı oynamak isterim Fransa’da edebiyat okumuş ve tiyatro eğitimi almışsınız. Ticaret adamı olarak büyüdüm ama hep sinema aşkım vardı. Filmlere ayrı bakar, kendimi orada görmek isterdim. Bu büyük bir aşktı. Fransa’da edebiyat ve kısa bir süre psikoloji okudum, sonra da Boston’da uluslararası ticaret. Edebiyat okurken 10 yıl boyunca piyeslerde rol aldım. Peki oyunculuk nasıl başladı? Ben damdan düştüm oyunculuğa. Bunu inkâr da etmiyorum. Bir gün Fatih Aksoy, röportajlarımda görmüş beni. Randevulaştık. Ben her ne kadar reşit de olsam karar veremezdim. Babamdan izin alın dedim. İstersen karaktersiz de, ama onun hayır dediği bir işi yapmam. Bundan da gocunmuyorum. Kazandığım parayı söyledim ve fazlasını istedim. Tutkuyla bağlıyım sinemaya, yeter ki yer alayım demediniz yani. Ticaret hayatının içindeyim. Hiçbir şeyi bedelsiz yapmıyorum. İstediğim parayı söyledim. İlk dizi tutmadı, sonra çektiğimiz Belalı Baldız çok iyi reyting aldı. Çılgın Dershane, kanallarda ayda üç dört kez gösterilmeye başladı. Adıyaman’daki, Eskişehir’deki ya da başka bir yerdeki benim kim olduğumu önemsemez. Beğenirse izler, beğenmezse izlemez. Hep gençlik filmlerinde rol aldınız bu süreçte. İnsanlar tiyatroya riyakârlıkla yaklaşıp, ona büyük övgüler yağdırıp, sonra eleştirdikleri dizilerde oynuyor. Diziler bitti mi de kan ağlıyorlar. Türkiye’deki tiyatrocuların ruhlarını herkesten iyi bilen insanım. Çok azı böyledir gerçi. Çok çok büyük tiyatrocular var. Gençlik filmleriyle başladım. Çünkü yaşım ona müsaitti. Ama o filmleri eleştirenler, aşağılayanlar sonra kadrosuna girmeye çalışıyor. Ben bunları da gördüm. Riyakârlığa da tahammülüm yok. Peki kendinizi de böyle sert eleştiriyor musunuz? Ben kendimi izlemem, sinir olurum. Televizyonu kırasım gelir. Fotoğraf çektirdik, bakayım demedim. Beğenmeyeceğim, biliyorum. Hiç “Vay be çok güzel oynamışım” demedim. Daha oyunculuğumun başındayım. Bunun bir öğrenme sınırı yok. Canlandırmayı istediğiniz bir karakter var mı? Ben damga vurmuş insanları canlandırmayı istiyorum. Babamın film olması, güzel bir hayat hikâyesinin aktarılmasıdır. Onu canlandırmayı isterim. Acele etmiyorum, layıkıyla bir iş yapalım isterim. Bir de Fatih Sultan Mehmed’i ve Metin Oktay’ı oynamayı çok isterim. G Mehmet Aslan’ın babası “gazinocular kralı” Fahrettin Aslan. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle