22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 5 ARALIK 2010 / SAYI 1289 Vibratörün eğlenceli yolculuğu ir alet düşünün ki, yıllar boyunca tedavi için kullanılsın, pazarda dikiş makinelerinin yanında rahatça satılsın daha sonra müstehcen diye düşünülüp önce izbe binaların üst katlarına, sonra internet sitelerinin bilgisi gizli SİNEM faturalarına saklansın... Evet, DÖNMEZ vibratörden söz ediyoruz. Kadın ve erkeklerin kendini tatmin etmesi için kullanılan, fallus biçimli aletin yani vibratörün gelip geçtiği yol aslında bir hayli eğlenceli. Türkiye’de herhangi bir büyük caddede yol üstünde bir dükkânın seks shop olması pek mümkün değil ama internette seks oyuncakları kendine geniş bir yer bulmuş durumda. Yurtdışındaki durum bizden biraz farklı. İngiltere’de Histeri adında vibratörün tarihini anlatan filmin çekimlerine başlanacağını duyunca biz de vibratörün tarihini araştırdık. Aslında bana kalırsa vibratörün icadının öyküsü kendi başına bile komik. Vibratör, 19. yüzyılda tıbbi bir cihaz olarak ortaya çıkmış. Neyi tedavi ediyor diye sorarsanız, şu an olmayan bir hastalığı diyebiliriz öncelikle. Bu var olmayan hastalığın ismi “Female Hysteria” yani kadın histerisi. Kadın histerisini ortaya ilk atan Hipokrat’mış. 1952’ye kadar da gerçekten böyle bir hastalık olduğuna inanılmış. Ta ki 1952’de Amerikan Psikoloji Derneği tarafından yalanlanana kadar. Hastalığın semptomları ise nefes daralması, uykusuzluk, kas spazmları, gerginlik gibi rahatsızlıklarmış. Dahası, kadın histerisinin, seks eksikliğinden kaynaklandığı düşünülüyormuş bazı doktorlar tarafından. Kadın histerisinin belirtileri arasında seksüel Kadınların “histeri”sini tedavi etmek için icat edilen vibratör uzun bir yolculuk yapmış bugünlere gelene dek. Vibratörün mucidine âşık olan kadının öyküsünün anlatılacağı “Histeri” filminin çekimlerine ise 2011’de başlanacak. B fanteziler, pelviste ağırlık, vajinal akıntı gibi semptomların da olduğunu öne süren doktorlar, bunu bir çeşit dölyatağı rahatsızlığı olarak açıklıyormuş. Ancak tüm doktorların tedavi önerisi aynı; orgazm. Kadın histerisinin tedavisinde pelvik masaj genital organların elle “histerik paroksizm” bildiğimiz adıyla orgazm yaşayana kadar (yani bazen saatlerce) uyarılması öneriliyormuş hastalara. Bunun için de haftada bir kendilerine gelmelerini salık veriyorlarmış. Zaman içinde doktorlarımızın elleri yorulmasın diye önce hidroterapi denenmiş. Hidroterapi dediğimiz de, kadının vajinasına doğru püskürtülen tazyikli bir suyun yarattığı tedavi... Daha sonra bu teknoloji gelişmiş ve çarklarla çalışan, yani saatin çalışma prensibini örnek alan vibratörler icat edilmiş. Bu da kolları çevrildiği için doktorlar için yine yorucu oluyormuş. 1873 yılında elektrikli vibratör nihayet bulunmuş. 1889’da vibratörler pazara girince doktorların geliri de büyük ölçüde azalmış. Ancak elektrikli vibratörler biraz pahalı olduğu için ekonomik durumu iyi olmayan kadınlar pillerle çalışanları icat edilene kadar beklemek zorunda kalmış. Yani ne kadar Viktorya Çağı olursa olsun doktorların muayenehanelerinde yüksek sınıftaki kadınlara mastürbasyon yapmalarını hayal etmek biraz zor. Ama gerçek. O zamanlar gerçek seks sadece kadınla erkeğin birleşmesi olarak düşünüldüğünden dolayı bu yapılanlar bir hayli masum geliyormuş!.. Bu arada ilk vibratör Minneapolis Bakken Müzesi’nde sergileniyor. Hem de “iskelet kas sistemi rahatlama cihazı” ismiyle. Osmanlı’da vibratörler “zıbık” ismiyle Kapalıçarşı’da satılıyormuş. Harem’de kendisine sıra gelmeyen cariyelerin gözdesiymiş... 19. yüzyılın son 20 yılında 50 çeşitten fazla vibratör icat edilmiş. O zamanlar tüm elektrikle çalışan ürünler gibi vibratör de, dikiş makinesi, vantilatör gibi aletlerin yanında kendisine pazarda yer bulmuş. Bu pek kafanıza yatmadıysa işte size 1906’da Woman’s Home Cosmopolitan dergisinde yer alan vibratör reklamından bir alıntı: “Neden bu elektrikli masaj, manuel İsveç metodunun yerini alıyor? Cevap basit: Çok daha hızlı, elden daha derin ve istediğiniz kadar uzun süre...” 1920’den sonra birden yok olmuş vibratörler. Belki dönemin pornolarında görünmeye başladığı için, tam nedeni ise pek bilinmiyor. Bu çerçevede algılamaya başlandığında rafta yer alması tabii biraz abes kaçmaya başlamış. 70’lerde vibratörlerin modellerinde bir patlama yaşanmış. Şu an yaklaşık 150 çeşit vibratör var. En çok internet siteleri ve seks shop’larda bulunabiliyor. Filmi çekiliyor İngiltere’de çekilecek vibratörün icadının öyküsünü anlatan romantik komedi filminin hazırlıkları sürüyor. Maggie Gyllenhaal, Hugh Dancy ve Rupert Everett’in rol alacağı filmin adı “Histeri”. Film, tedavi olmak amacıyla gittiği vibratörün mucidi olan doktora âşık olan histerik bir kadının öyküsü üzerine kurulu. Yönetmen Tanya Wexler, “Vibratörün icadını ilk duyduğumda, bu hayatta hiçbir film yapmasam bunu yine de anlatmak isterim diye düşündüm” diyor. Film pek de geleneksel bir romantik komedi değil tabii. İzleyip göreceğiz... G PEMBE BULUTLAR Bu kadar vibratörden bahsedip de Türkiye’de bu işler ne âlemde diye merak etmeden olmazdı... Cinselliğin utanılacak bir şey olmadığını, seksi oyuncakların utanılmadan kullanılabileceğini; doğal ve faydalı olduğunu göstermek ve bilgilendirmek amacıyla profesyonel danışmanlar tarafından kurulan www.pembebulutlar.com sitesi kurucularından Özlem Erkan’dan site hakkında bilgi aldık. Sitenin şu an beş bin üyesi var. En çok ilgi gören modeller ruj, puro ve ördek tasarımlı vibratörler. “Kadın cinselliği ile ilgili bir konuda bugüne kadar bir kadın girişimcinin olmaması, mevcut sitelerin ürünleri pornografik bir ortamda sunuyor olmaları bizim sitemize olan ilgiyi arttırdı” diyen Erkan, kadınlara özel ve onların ihtiyaçlarına yönelik bir site açmış olmaktan dolayı çok olumlu tepkiler aldığını ve site üyelerinden bugüne kadar hiç şikâyet gelmediğini belirtiyor. Erkan, Pembe Bulutlar’ın kadın odaklı bir web sitesi olduğunu vurguluyor. “Siteyi kurarken utanılacak hiçbir süreç olmamasına özellikle dikkat ettik. Ürün seçerken ya da ürünleri incelerken rahatsız edebilecek hiçbir unsur yok. Pornografiden uzak, cinselliğin eğlenceli, zevkli ve en önemlisi sağlıklı olduğunu vurgulayan bir site. Kadınlar Türkiye’de seks shop’a gitmekten çekiniyor, kendilerini rahat hissetmiyorlar ancak tüm bilgilerin gizli kaldığı, faturada ürün isimlerinin belirtilmediği, taşımayı yapan kargo görevlisinin paketin içinde ne olduğunu bilmediği bir internet sitesinden alışveriş yaparken çok rahatlar” diyor. Müşteri profilinin her gelir seviyesinden ve birçok farklı şehirden olduğunu vurgulayan Erkan, bekârlığa veda partileri için hediye olarak alanların da, kendisi için hatta eşlerini mutlu etmek için satın alan erkek müşterilerinin de olduğunu söylüyor: “Daha çok evli çiftlerden geri dönüş mesajları alıyorum. Monotonlaşan cinsel hayatlarına eğlence katmaktan çok hoşnut olduklarını belirtiyorlar. Birçok kadın ürünlerin sevimliliği sebebiyle ilk defa Pembe Bulutlar sayesinde seksi oyuncaklarla tanıştığını belirtiyor. Kadınların en çok ilgisini çeken her alanda olduğu gibi ürünlerin her birinin tasarım harikası oluşu.” G sinemdonmez@cumhuriyet.com.tr Paris’te güzel bir kadın: Güzin Dino V an Gogh’un Sunflowers tablosunda boynu sol yana düşmüş ayçiçeğiydim. Parke taşlı sokaklarda topuklu ayakkabılarımla sek sek oynarken, eğiliyor; eğildikçe kamburlaşıyordum. Hava çok soğuktu. Tablonun içindeki çiçek gibi güneşi düşledim. Elimde siyah gelin eteği giymiş, ince belli bir ay çiçeği buketi, Güzin Dino’nun Rue de L’eur’daki evini arıyordum. Madam Dino için şehirlerarası bir otobüsün camından yolcuları selamlayan ayçiçeklerini seçmiştim. Sokak kapısının önüne varınca, zihnimdeki tablonun içinden çıktım; düşüncelerimle vedalaştım. Küçük, ince, karizmatik bir kadın kapıyı açtı. Yaşı yoktu. 70? 90? Anlayamamıştım. Söyleşimiz boyunca zekâsı beni kendisine hayran bırakmıştı. Kenanpaşazade Sait Bey’in oğlu, Osmanlı Bankası Resmi İşler Müdürü Asım EBRU Bey’in kızıydı. Sonra çağdaş Türk resminin öncüsü Abidin Dino’nun savaşçı eşi olmuştu. GÜZEL Dilbilimci, eğitmen, çevirmen ve yazar bir kadınla konuşuyordum. Peki, böyle bir kadın aşkı nasıl tanımlıyordu? “Abidin Bey komşumuzdu. Adana’ya sürgüne gönderildiği yıllarda ablasının evinde kalıyordu. O geldikten altı ay sonra, Leyla Abla’ya uğradım. Kapıyı o açtı. Elimi tuttu. İçeri girdik. Abla dedi; bak kim gelmiş? Birbirimize bakakaldık. Başladık konuşmaya; ama ne konuşma. İnsan çıldırıyor işte. Sevgi değil, sevgi annebaba sevgisidir, o değil. Bakın öyle zor bir dönem, ekmeği bile numarayla veriyorlar; her şeyi bırakıp gittim. Biz sevdalandık, delilik tam buydu işte”. Güzin Hanım, akademik kariyerini, ülkesini, tiyatro tutkusunu bırakıp, aşkın peşinden gider. Geride bıraktıklarına babası dışında, asla pişmanlık duymaz. Evliliği Asım Bey’e dram yaşatmıştır. Siyasetten uzak duran bir adamın kızı için duyduğu endişe yıllar sonra deftere düşülen “Güzin’den mektup geldi galiba yanılmışım” notuyla son bulur. Siyasi koşullar, çekilen sıkıntılar ve sanatçı ruhların taşıdığı duyarlılığın etkisiyle Türkiye’den ayrılırlar. İki aydın insan gitmeden son kez Beyoğlu’nda buluşur. Ağlarlar. İki sevgili ağlaması değildir, vatandan ayrılmak istemeyen bir çiftin gözyaşlarıdır. Arkadaşları Sabahattin Eyüboğlu’nu, Azra Erhat’ı, Yaşar Kemal’i, ailelerini, toprağını bırakmak kolay olmaz. Abidin Bey Fransa’nın güneyinde Picasso’nun yanına yerleşir. Bir süre sonra yanına giden eşine, “Burada durursam Abidin Dino diye biri kalmayacak” der ve Paris’e geçerler. Paris’te bir süre Picasso’nun verdiği seramikleri satarak geçinirler. Tutunmaları yıllar alır. İstanbul’a 30 yıl sonra dönerler, ancak hiçbir zaman taşınacak kadar güvenli bulmazlar. Paris’e arkadaşları gelir. Bunlardan en yakışıklısı “janti” Nâzım Hikmet’tir. Nâzım ilk ziyaretinde doktor eşinden bir liste getirmiştir. Sabah 9’dan önce uyanmasın diye yazılıdır, ama ne mümkün 6’da uyanır. Güzin Hanım, “Başında beklediğimiz çok olmuştur” diye anlatır: “Bir keresinde de Abidin ona bir Türk boynuna sarılmak isterse dikkatli ol demiş, Nâzım kızmıştı. 'Bir Türk gelecek ve onu iteceğim ha, ben ona kurban olurum' diye cevaplamıştı.” Bir kadının penceresinden Türkiye ve Fransa’ya bakış konusuna geliyoruz. “Kadın var, kadın var” diyor: “Türkiye’deyken dünyaya başka türlü baktığımı hatırlamıyorum. Liberal bir ailede büyüdüm. Kardeşim, eziyet ettiler ve gittik. Türkiye’nin hali perişan, 40 yıldır her gün Cumhuriyet’ten takip ediyorum. Burayı sorarsan, benim hiç boş vaktim olmadı. Balzac’ın zamanında Türkoloji Bölümünde dil öğretiliyordu; benden sonra Türk edebiyatı eğitimi başladı”. Güzin Hanım önce babası, sonra vatanı, en sonunda da eşinden ayrılır. Hikâyenin sonunu, “Kanserdi, o gece öleceği içime doğmuştu, gece 2’de odasına girdim, elleri daha sıcaktı” diye noktalar. Bu güzel kadın, vedalaşmaların ardından yaşamına yalnız ve gülmeyi unutmadan devam eder. Güzin Dino’nun evinden ayrılırken, içimden tekrar ettiğim, ödünç cümlelerim vardı. “Kadın var kadın var”. Ekledim: “Kültürün yarattığı kadınlık var. Dünyada hâlâ tartışılan kadının ikincil konumu var.” G guzel1977@gmail.com C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle