28 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 İPÅZAR İngiliz sanatçı Stephane Graff eserlerinde “kimlik”, “soysal düzen” ve “öteki”ne karşı önyargıları sorguluyor. Sergisi için yarattığı bilim adamı; “Professore” ile toplumun bilim ve müesseselere duyduğu koşulsuz, dogmatik güvenin yarattığı sorunları sergiliyor. Dr. Jekyll ve Mr. Hyde benzeri kurgusunu sistemi eleştirmek için bugüne uyarlarken aslında hiçbir zaman gerçekten kim olduğumuzu bilemeyeceğimiz iddiasında bulunuyor. 26 ARALIK 2O'IO/ SAYI 'I292 Kim olduğumuzu hi bilemeyeceğiz ALİ DENİZ USLU “Professore” de her zamandan kendine düşen payı alıyor. Evet, toplumun bize biçtiği roller, kurallar ve kabul edilen öğretilerle şekilleniyoruz bu gerçek. “Aslında biz tephane Graff, 1965 Londra doğumlu bir sanatçı. altını oymak. Otomatik güven bizi sarıyor. Ben de bu anlamsız sadakati sorguluyorum. Benimki bir anti kahraman, kendi bildiği şeyleri yapıyor. Onlara inanıyor. Bilim adına her şeyi mübah görüyor. Hep söylenen ikilem; bilim ve teknoloji dünyayı kurtarabilecek mi, yoksa kendi sonumuzu mu hazırlıyoruz?” Peki ya Graff hangi tarafta? O, “alter ego”su yani yarattığı “bir başka kendi” ile sisteme giriyor ve kendisine rağmen temelleri sarsmayı istiyor. Değişimin sürekli olduğunu bildiği için aslında olmak istediğimiz mi yoksa oldurulan kişi miyiz?” İşte Graff'in çıkış noktası da bu. Anlatıyor: “Koşulsuz güven tehlikelidir. Çünkü bu sorgulamayı ve düşünmeyi engeller. Benim derdim de tüm bu nedensiz güvenin İlk kişisel sergisini 1988 yılında Londra'da açmış. Graff, klasik sanat anlayışının ötesine geçerek zihnin dehlizlerinde kalan karanlık noktalardan besleniyor. Sanattaki derdi büyük. Fotoğraf, yağlıboya resim ve heykellerden oluşan eserlerinde “kimlik”, “soysal düzen” ve “öteki”ne karşı önyargıları sorguluyor. Sanatçının Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi “Operation Boom”da açılan “Professore” adlı sergisi de tuhaf, gizemli ve anlaşılmaz. Elbette bu onun için bilinçli bir tercih. İzleyiciyi kışkırtmayı ve sınamayı seviyor. Graff sergisi için yarattığı başarılı bilim adamı, iyi eğitimli, saygın ve nitelikli görüntüsüne rağmen, edindiği karmaşık ve sıra dışı deneyimle kendini dünyadan izole ediyor. Geçmişle gelecek arasında kurduğu geniş zamandaki dünyada kendini sınıyor. Aslında modern zamanlar için bir Dr. .Jekyll ve l\/lr. Hyde kurgusu yaratırken kişiliğin ikillliğine de gönderme yapıyor. Sergiyi gezerken kafanızda oluşan soru da kimin gerçek olduğu? Yarattığı “Professore” mü yoksa Stephane Graff mi? Birinin diğeri olmadan var olması mümkün mü? Graff bu şekilde toplumun ilim ve müesseselere duyduğu koşulsuz, dogmatik ve sonsuz güvenin yarattığı sorunları eleştiriyor. Verilen unvanlar ve kimliklerle sosyal düzenin insan algısına nasıl inşa edildiğini anlatmayı deniyor. Graff, “Aslında kim olduğumuzu hiç bilemeyeceğiz. Bu arayışı modern yaşamın öğretileri ve talepleri engelliyor. Çünkü hayat belirlenen kurallarla yaşanır, kendi koyduklarımızla değil” diyor. O yüzden bu zamanın adamı değil Graff. Sergisi için yarattığı kendine de güvenmiyor. İşin enteresan kısmı bu anti kahramanın bundan üç yıl önce Taksim'de doğmuş olması. Graff o günü, “mevsim kıştı, soğuk bir kış... Kar yağıyordu ve sokakta insanların çoğunun beyaz önlüklü doktorlar olduğunu gördüm. Sanırım toplu halde bir yere gidiyorlardı. Aralarında eczacılar da vardı. Karın altında bu beyaz gömlekli insanlar gerçekten çok çünkü bu. Stephane Graff'ın sergisi ayrıca video çalışmaları, yağlıboya resimler, yerleştirme konumları ve heykelleri de içeriyor. lVlesela Graff resimlerin orijinalliğini sağlamak amacıyla bazen tarihi bazen de alışılmadık fotoğrafikteknikler uygulamış. Kimi İmajlar cam negatiflerin üzerine resmedilerek bromoil baskı tekniği ile tab edilirken, kimisi de gümüşjelatin sürülü kitap sayfaları üzerine basılarak farklı bir görüntü elde edilmiş. Genel hava kaotik ve ürkütücü. Bana 195O'li yıllarda çekilmiş bir etkileyiciydi” diye anlatıyor. Simdi, İstanbul'da doğan “Professore” yine İstanbul'da gerçek bir hastanede sanatbilimgüven şeytan üçgeninde hayat buluyor. Serginin hastanede olması durumu zaten ironik. Ama böyle bir sergi başka nerede kendini daha iyi ifade edebilirdi ki? Serginin açılışında doktorların olaya bakışı da ilk akla gelen soru. Sergiye gelen doktorlar Graff'in “Professore”ünü kendinden bile gerçek bulmaları sanatçının başarısının bir kanıtı. Kimsenin yolu hastaneye düşmesin ama bu sergi için hastaneye gitmek gerek. Kafa karıştırıcı ve zorlayıcı bir sergi korku filminden sahneler gibi geldi tüm bu ürünler. Öyle ya da böyle Graff vermek istediği mesajı vermeyi çok iyi başarmış ya da “Professore” mü demeli? O Stephane Graf'f'ın “Professore"si Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi "Operation Room", 30 Ocak 2011 tarihine kadar açık. Tel: (0212) 444 37 77 maz'ın "Burada Ama Nerede” sergısı fotografın gerçekle ılışkısını sorguluyor HE1QI1ğg1;ÅğN]í(§§IyİğŞN Fotoğraf hakkınd GENÇLER İÇİN FOTOĞRAFLARLA N UTUK DENİZ ÜLKÜTEKİN Peki fotoğrafı gerçeklikten uzaklaştıran etkenler nedir? Uzaklaştıran demeyelim de, zaten niye yakın olsun ki? Sonuçta bir imge üretiyorsunuz gerçeğin temsilinden çok. O anlamda beygur Yılmaz fotoğrafa çokfarklı bakan bir sanatçı. Fotoğrafa bahşedilen görevleri hiçe sayıyor. Onun için fotoğraf “an” dediğimiz kaostan kalan küçük bir imgeden ibaret. Dolayısıyla fotoğrafa gerçeği yakalama görevi biçilmesi de anlamsız. Galeri Non'da 18 Ocak'a kadar sürecek “Burada Ama Nerede” nim için bir savaş fotoğrafıyla soyut bir sanat fotoğrafı arasında çok fark kalmıyor. Çünkü geriye son derece manipule edilmiş ve sınırlandırılmış bir imge kalıyor. “Fotoğraf anı yakalamaktır” algısı var ya, bana göre fotoğraf tam da anı kaçırmak. Çünkü ortada müthiş bir “fırsatçılık” var. Birşeye konsantre oluyorsunuz, içinden en işinize gelen küçük bir parçayı alıyorsunuz. “An” denen şeyi zihnin algılayamayacağı genel bir kaos olarak ele alırsak, aslında tamamen kaçırmış oluyoruz. Manipulasyon kendi hafızamızda ürettiğimiz mi yoksa genel top isimli sergisindeki “Ot” ve “Untitled” isimli iki serisiyle de fotoğraf ve gerçek ilişkisindeki soru işaretlerini izleyiciyle paylaşıyor. ı ı Ium belleğinin bize dayattığı bir durum mu? Sonuçta fotoğrafta, daha gerçeği temsil etmesi beklenen “photojournalism” gibi türlerde fotoğrafçının hafızası devreye giriyor. O da yine anı kaçırmak. Çünkü “an” hiçbir şekilde tarafsız yo ¬Ûİ `\^ rumlanmıyor. Zaten fotoğraf aşırı stilize bir şey. O yüzden hem toplumsal hem de kişisel belleğin birleşiminden bir yorum çıkıyor or taya. İşlerimde gerçeklikle bağı baştan reddettiğim için manipülasyonun bir önemi kalmıyor ama başka birfotoğrafçı konuyu ele alsa farklılıkların üzerine gidebilirdi. Londra'da Brighton'da ve l\/lersin'de çekilmiş iki fotoğrafa baktığınızda “bak burası l\/lersin” dedirtecek şekilde de üretilebilirfotoğraf. O noktada tercihim teknik olarak fotoğrafı kullanıp bir imaj üretmenin altını çiziyor. Bu an Lbaskl, lamda bir tür manipülasyon var. “Untitled” serisi bunu kanıtlıyor. Fotoğraf çoğu zaman kullanıldığı gibi yer belirlemek için değil tersine yeri belirsiz hale getirmek için kullanılıyor. Bu bir dönem resme de atfedilen fotoğrafın belge olma özelliğini de sorguluyor. Evet onu sorgulamak heyecan verici. Heyecanlandıran başka bir şey de insanların fotoğraflara bakarken “ne kadarı photoshop” 30.000 adet ! 10 mm savf? Sergi hakkındaki fikir nasıl gelişti? diye sorması. Gerçekle bağını sorgulatmak hoşuma gidiyor. İşin içinde sonradan çok müdahale varsa zaten orada artık bence “fotoğrafın gerçekle bağını sorgulamak istiyorum” diyemezsiniz. O fotoğraflardaki en büyük müdahalem yıldızları ya da üzerindeki lekeleri temizlemek. Dijital kullanıyorum ama kendimi teknik anlamda 193O'larda çalışan bir fotoğrafçının imkanlarıyla kısıtlıyorum. “Ot” serisinde de yakın plan çalışarak resim etkisi yaratmayı amaçla lll'±l¬*~?"Ÿ İ Mez: W TÜRKİYE' ' “ amıaısı Kí1ltürYayın|arı Kııaııevıerııııızz İstanbul Kadıköy Tel: (0216) 348 97 84 Eminönü Müze, Tel: (0212) 511 13 37 Caddebostan, Tel: (0216) 386 65 62 ' Ankara Yenişehir, Tel: (0312) 430 33 66 ' İzmir Karşıyaka, Tel: (0232) 364 71 42 Aslında doğa fotoğrafının arkasındaki fikirle fotoğrafın genel meselelerinin bir araya gelmesiyle oluştu. Fotoğrafın gerçeklikle ilişkisi, temsil sorumluluğu meselesi en çok kafa yorduğum şeylerden biri. Genelde insanların fotoğrafı gerçeğe çok yakın birşey olarak algılamasıyla ilgili. Fotoğraf benim için bir resimden ya da müzikten daha fazla sorumluluk taşımıyor gerçeğin temsili anlamında. dım. Orada da neredeyse hiç müdahale yok. O + CMYB
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle