26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 AĞUSTOS 2009 / SAYI 1222 7 Ece Sükan, model, moda editörü, oyuncu... Üstüne bir de vintage butiği açtı. Bütün bunları yaparken eğitimini aldığı alandan, psikolojiden de yararlanıyor. Onun için bu bir dağılmışlık hali değil, aksine pek çok alanda çalışarak var olmayı seviyor. Yine de vakti geldiğinde bu koşturmacadan çıkıp dingin bir hayat yaşamanın hayalini kurmuyor da değil. luslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü’nün (IFPRI) yayımladığı bir haritaya uzun uzun baktım geçen gün... “Yabancı yatırımcıların gelişmekte olan ülkelerdeki toprak kapma yarışını” gösteren haritada, ülkelerin üzerine üç ayrı renkte işaret konulmuş. Kırmızı, toprak alanları; mavi, toprak satanları; yeşil de diğer yatırımları belirtiyor. Kırmızılar arasında dikkati çekenler, İsveç, Almanya, İngiltere, Çin, Hindistan, Suudi Arabistan, Libya, Körfez ülkeleri... Maviler arasında ise, Ukrayna, Brezilya, neredeyse Afrika kıtasının tümü, Pakistan, Tayland, Kamboçya ve Türkiye gibi ülkeler var... Peki, neden bazı hükümetler ve yabancı yatırımcılar, gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkelerden toprak kapma yarışına girdiler? Yeterli toprak ve suya sahip olmayan ama kapitali bol ülkeler, bu yarışta başa güreşiyor. Amaçları, toprak ve suyun daha bol olduğu topraklarda tarımsal üretimi ucuza getirebilmek. O nedenle de, bu ülkelerdeki arazilere gözlerini dikmiş haldeler... Durum öyle ciddi boyutlarda ki, The Guardian’da yer alan bir habere göre, son altı ayda, Afrika ve Güneydoğu Asya’da 20 milyon hektarlık ekilebilir arazi, satıldı ya da kiralandı. Bu, Avrupa’daki bütün ekilebilir arazinin tam yarısına denk geliyor... Böyle bir gidişata kayıtsız kalmadan neler olduğuna bakmak gerekir... Labirentteki fareler gibiyiz... SİNEM DÖNMEZ DÜNYALI YAZILAR Satılık topraklar... ZÜLAL KALKANDELEN E ce Sükan’ı biraz televizyon izleyen pek çok insan tanıyor. Genç yaşına karşın bu zamana dek moda editörlüğü, modellik, oyunculuk, televizyon programcılığı gibi pek çok işi aynı anda yürütüyor. Bu onun için yeni değil, çocukluğu da böyle geçmiş Sükan’ın; bale, seslendirme, oyunculuk... Şimdi bir de vintage butiği açtı. Ece Sükan’la Nişantaşı’ndaki butiğinde buluşup bir koltuğa bunca işi sıkıştırmasını, seçimlerini konuştuk. Bir koltuğa pek çok karpuz sığdıran biri olarak tanıyoruz sizi. Çocukken seslendirme yapmışsınız, psikoloji okumuşsunuz, moda editörlüğü yapıyorsunuz, modellik, oyunculuk... Neden, bu kalabalık uğraş? Bu halimi, ben de zaman zaman sorguladım. Tek bir şeyde uzmanlaşmak, onda daha da profesyonelleşmek, başarılı olmak da bir yol. Ama seçilen yollar, insanların yapılarına göre değişir. Ben enerjik biriyim. Her şeyden besleniyorum. Görsel sanatlar, tasarım ya da sahne sanatları da buna dahil. Nasıl faydalarını görüyorsunuz? Moda editörlüğü yaparken modellik yapmak tamamlayıcı oldu. Bu, masanın her iki tarafında da oturmak gibi. Modellik yaptığım arkadaşlarımı çekimlerde kullanarak moda çekimleri yapardım, ertesi gün de defileye giderdik. Hobileri olan bir insanım ve ne şanslıyım ki onları işe dönüştürebildim. Aslında hayatımda hiçbir şeyi planlamadım, içgüdülerimi takip ediyorum. Bazı konularda cesur olabiliyorum. Eğer içgüdünü dinleyip biraz da risk alırsan işi doğru yola sokabilirsin. İnsan hayatının belli dönemlerinde yol ayrımına geliyor, ya o kısır döngünü kırıyorsun ya da devam ediyorsun. Siz döngünüzü nasıl kırdınız? Benimki aslında baştan yapılmış bir seçimdi. İstanbul’a geldikten ve üniversiteyi bitirdikten sonra modayla ilgilenmek istediğimi biliyordum. gidiyorum, ama ne para kazanıyorum, ne bir şey. Annemler Ankara’da olduğundan geçinmem çok zordu, ama sevdiğim için katlandım. Moda editörü Londra’ya gidince bütün işler bana kaldı. Bir anda çekim yapar oldum... Ya modellik? O da kafamda vardı, küçüklükten beri sosyal bir kelebek gibiydim, hep faaldim. Annem tiyatro sanatçısı olduğu için seslendirme yaptım, baleye gittim, TRT’de Kayahan’la program yaptım, TRT’nin folklor ekibine girdim. Yani içten içe hep bir sahne isteğim vardı. Selçuk Yöntem annemin eski arkadaşıdır, “Sen şu kadardın, senle mi oynayacağız?” diyordu. O bitti, Haziran Gecesi’nin 1015 bölümünde konuk oyuncu olarak yer aldım. Özcan Deniz ve Meltem Cumbul, orada beni görmüş, görüşmeye çağırdılar, onlarla Aşk Yakar’da oynadık. Psikoterapinin de psikolojinin oyunculukta da çok faydasını gördüm. Tabii fotomodellik ve mankenliğin de; podyum, inanılmaz bir vücut koordinasyonu, disiplin, yön bilgisi gerektiriyor. Yine de insan kendini izlerken çok acımasız oluyor. U *** IFPRI, geçen aylarda bu konuda “Risk ve Fırsatlar” adlı bir rapor yayımladı. Rapora göre, küresel ısınma sonucunda doğal kaynakların azalması, su kıtlığı ve büyük üreticiler tarafından getirilen ihraç kısıtlamaları sonucunda gıda fiyatları aşırı yükseldi. Bu yüzden de, toprak ve su kıtlığı çeken ülkeler, alternatif yollar bulmaya yöneldi. Başka bir ülkedeki ekilebilir toprağın kullanım hakkının satın alınması da, bu arayışın bir sonucu... Kimileri, bu yöntemle, yoksul ülkelerin tarım alanında ve kırsal bölgelerde yeni yatırımlara kavuşabileceği inancında... Fakat olan biteni araştırınca, pek de böyle masum açıklamalar yapmak olanaklı değil... Çünkü; 1. Bu şekilde yerel halk, kendisinin ihtiyaç duyduğu toprak üzerindeki haklarını kaybetmiş oluyor... IFPRI’nın raporunda bunun önlenmesi için şu noktanın altı çiziliyor: Bu tür toprak anlaşmalarının, her iki taraf için de endişeleri en aza indirecek ve olanaklar yaratacak şekilde düzenlenmesi son derecede önemlidir. Anlaşmaların içeriği, geçerlilik süresi ve hangi koşullarda gerçekleşeceği, çok açık bir şekilde belirlenmeli. Oysa uygulamada, yerel halkın neler olup bittiğinden, kendi toprağının yabancı yatırımcılara devredildiğinden haberi bile olmuyor... 2. Bu anlaşmalarda üzerinde durulması gereken ama göz ardı edilmeye çalışılan önemli bir etik mesele var... Başta Çin, Güney Kore, İngiltere ve Körfez ülkeleri olmak üzere, kapitali bol ülkelerin kendi sınırları dışında tarımsal üretime ağırlık vermelerinin amacı, biyoyakıt elde etmek... Kiraladıkları ya da satın aldıkları arazilerde, pirinç, mısır, tahıl vs. üretmelerinin başlıca nedeni bu. Dünyada her gün 25 bin insan açlıktan ölüyor. Ama o paralı yatırımcıların ürettiği milyonlarca ton mısır, onlar için değil... Çünkü zenginlerin yoksul hakların toprağında yetiştirdiği mısır, diğer zenginlerin arabasını çalıştıran biyoyakıta dönüşecek... Sonuç şu ki, toprak kapma yarışı, bugünkü uygulama şekliyle, yerel halka hiçbir katkı yapmadan onun sahip olduğu kaynakların üzerine oturmaktır. Öyle görünüyor ki, bu da, Naomi Klein’ın adını koyduğu “Şok Doktrin”in yıkıcı aşamalarından biridir... G www.zulalkalkandelen.com / [email protected] SOSYAL BİR KELEBEĞİM Neden psikoloji okudunuz? İstiyordum, ama ilk tercihim işletmeydi. İyi ki o olmamış. Psikoloji bilmeniz işinizde bir fayda sağlıyor mu? İnsanları analiz etmiyorum, ama bir bakış açısı kazandırıyor. Bu sıralar kaba tabiriyle kuantum, evren teorisi, çekim yasası gibi şeylere merak saldım, onları okuyorum. Davranışçı terapi yöntemi vardır psikoterapide; davranışı değiştirince, senin doğanın da değişeceğini savunur. Çok yüzeysel bir tedavi yöntemi olarak görürdüm. Uçakta okuduğum “Tanrıların Okulu” diye bir kitapta “Bir duruma verdiğiniz tepkiyi değiştirirseniz zaman içerisinde o durumun doğası değişecektir” yazıyordu. Gerçekten dinginliğe eriştiğin zaman, olgunlukla karşıladığında olayları farklı değerlendirmeye başlıyorsun. Davranışı değiştirince o durumun doğasını da değiştiriyorsun. Peki psikoloji okumuş biri, bir moda dergisinde moda editörlüğü yapmaya nasıl başlar? Gittim, moda editörü olmak istiyorum, dedim. Başta Yayın Yönetmeni Fatoş Yalın güldü, moda editörüm var, sen yine de gel, dedi. Marie Clarie dergisine her gün Ece Sükan’a göre insan kendini izlerken herkesten daha acımasız olabiliyor... Anlaşılan, ne istediyseniz yapmışsınız... Neye inanırsan, neyi gerçekten istersen, enerjini verirsen, olur bence. Ancak bizim kültürümüzde istenen şeyler bellidir... Evet, aslında, genelde düzenli iş, eş diye gider ailelerin istekleri. Bu konuda aileme teşekkür etmem lazım, düşünsene üniversiteyi bitirmişim, tek başıma İstanbul’a geliyorum, yok modellik yapacağım, moda editörlüğü yapacağım, diyorum. Onların vizyonunun genişliği sayesinde o adımları atabildim. Oyunculuk nasıl gelişti? “24 Saat” diye bir polisiyede oynadım. Annemin oyuncu olmasından dolayı, zorluklarını, fedakârlıklarını bildiğimden hiç istemiyordum aslında oyunculuğu. Andaç Haznedaroğlu görüşmeye çağırdı. Bunca işin arasında bir de butik açtınız. Vintage butiği nereden çıktı? Ben biraz çöpçüyümdür zaten, iş için gittiğim her yerden bir şeyler topluyordum. Vintage, Türkiye için yeni bir kültür, 23 yıldır yerleşti. Benim de faydam olmuştur. İnsanların kafasında ikinci el kokar, her şey üst üstedir gibi bir algı var. Ben o pis, kokan yerlere giriyorum, seçiyorum. Dünya çapında da bu butik, o kadar çok yer buldu ki; bir sürü dergi, gezi rehberinde geçiyor. HUZURLU BİR HAYAT Zaten sürekli eski şeyler yeniden moda oluyor... Mobilyalar bile öyle. 50’lerin mobilyalarını hâlâ yapıyorlar. O dönemler öyle akımlar çıkmış ki, o kadar büyük bir şey gelmiyor artık; ne müzikte, ne sinemada, ne giyimde. Bir seçim yapmak zorunda kalsanız, hangi işinizi seçersiniz? Dergiciliği. İçinizde kalan bir şey var mı? Bir sinema filminde oynamak istiyorum. Peki bunca koşturmacadan sonra ne yapmak istiyorsunuz? Aslında istediğim şeyler o kadar basit ki... Sonu yok bu koşturmacanın, labirentteki fareler gibiyiz. Kazanıyor, harcıyorsun. Artık hayattan ne istediğimi ayırt edebiliyorum. 10 sene sonra huzurlu bir hayatım olsun, sevdiğim insanla olayım... Yapabileceklerimi yapıp bir noktadan sonra doğayla bütünleşebileceğim bir yere gitmek istiyorum. G Daniel Merriweather’dan yeni albüm... üçük yaşta müzikle tanışan ve keman çalmayı öğrenen Daniel Merriweather’ın dünyaca tanınması DJ ve prodüktör Mark Ronson ile yaptığı ortak çalışmalarla oldu. Mark Ronson’a eşlik ettiği “She’s Got Me” şarkısı ile C M Y B C MY B K 2003'te uluslararası bir R&B ve pop yıldızı haline gelen Daniel Merriweather, şimdi “Love And War” adlı albümünü yayımladı. 12 şarkının yer aldığı “Love And War”ın çıkış parçası “Change” ve ardından diğer single “Red” yayınlandığında İngiltere radyolarında ilk 10’a yerleşmişti. Albüm ise İngiltere’de 2. sıraya yerleşti. Mark Ronson ile İngiltere’deki turnelere katılan ve MTV video müzik ödülleri, Brit Ödül Töreni ve Glastonbury Festivali’nde sahne alan Daniel Merriweather, canlı performansı ile de büyük ilgi gördü. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle