22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 SUNAY AKIN 5 TEMMUZ 2009 / SAYI 1215 Mağara Adamı / TAYYAR ÖZKAN (www.tayyarozkan.com) İstanbul’dan 1 milyon 372 bin 640 kuruş!.. 1969 yılının 24 Temmuz günü, Ay’dan dönmekte olan Apollo 11 ile, uzayda yapılan son televizyon yayınında, Neil Armstrong şunları söyler: “Yüzyıl önce Jules Verne, Ay’a yolculuk üzerine bir kitap yazmıştı. Onun Columbia adlı uzay gemisi, Florida’dan havalanmış ve Ay’a yolculuğunu tamamladıktan sonra Pasifik Okyanusu’na inmişti. Günümüz Columbia’sı yarın aynı Pasifik Okyanusu’nda gezegenimiz Dünya ile buluşmak üzere ilerlerken, bu yolculuğun mürettebatı olan bizlerin bazı duygu ve düşüncelerini sizlerle paylaşmasının doğru olacağını düşündük...” Ay’a adım atan ilk İnsan olan Neil Armstorng’un dönüş yolculuğunda andığı Jules Verne, böylelikle hayatın verdiği en büyük edebiyat ödülüne adını yazdırır. Bu ödülü veren ise, en büyük seçici kurul olan zamandır! Jules Verne’nin Ay’a Seyahat adlı kitabıyla, dünyanın uydusuna yapılan ilk insanlı yolculuk arasında pek çok benzerlik kurulur. Her ikisinde de gemilerin adı aynıdır, aynı yerden fırlatılmışlardır, yolcuları üç kişidir ve dünyaya geri döndükleri yer aynı okyanustur. Söz konusu benzerlik defalarca dile getirilmiş, yazılmış olsa da ilginç olan ve bilinmeyen, Ay’dan Dünya’ya dönerken Armstrong’un da aynı benzerliklerin altını çizmesidir. Oysa, Jules Verne’nin hayatını değiştirecek olan çok istediği ama yapamadığı bir yolculuktur! Âşık olduğu kuzeni Caroline’e mercan bir kolye getirmek için Batı Hint Adaları’na gitmeyi düşündüğünde, Jules Verne on bir yaşındadır! Küçük Jules, hayalini gerçekleştireceği gemiyi de bulmuştur: “La Coralie”... Evden kaçış planı şöyledir: Limanda tanıştığı bir miçoyla anlaştığı gibi, geminin kalkışına birkaç dakika kala onun yerine La Coralie’ye binecektir. Bu amaçla, 1939 yılının bir Temmuz sabahında erkenden kalkar ve sessizce evi terk eder... Ne garip, Jules Verne’nin bu yolculuğundan tam 130 yıl sonra, yine bir Temmuz sabahı Apollo 11 Ay’a doğru havalanacak ama geride, bir çocuğun ayak parmaklarının ucuna basarak çıkarmaktan korktuğu sesten çok daha fazlasını bırakacaktır. Jules Verne’nin evde olmadığı anlaşılınca, sabah yürüyüşüne çıktığı düşünülür. Annesi Sophie, oğlunun öğle yemeğinde de ortalıkta göremeyince endişelenir ve komşuları de paralar sayesinde yolculuğa çıkmış olmasıdır! Ay’a Seyahat’te, Gun Club’ün başkanı Barbicane, “yeryüzündeki tüm iyi niyetli kişilere” seslenerek, yardım kampanyasına destek olmalarını ister. Viyana’dan Meksiko’ya, Montevideo’dan Berlin’e kadar uzanan 21 kentte yardım toplanan bankalar arasında “İstanbul’da, Osmanlı Bankası” da vardır. Jules Verne, 1865 yılında yazdığı Ay’a Seyahat adlı ünlü kitabında, düşlerindeki yolculuğa İstanbul’un destek olacağından şüphe duymamış ve şunları yazmıştır: “Türkiye cömert davranmıştı ama, bu konuda kişisel bir ilgi duyuyordu. Çünkü, onun yıllarının akışını, Ramazan ayı orucunu düzenleyen Ay’dır. Bir milyon üç yüz yetmiş iki bin altı yüz kırk kuruştan aşağı vermek ona yakışmazmış. Ne var ki, verilişindeki içtenlikte Babıâli’nin bir çeşit baskısı da Jules Verne hissedilmiyor değildi.” Jules Verne’nin Ay’a Seyahat Goyon’dan durumu kitabı, hayranı olduğu Edgar Allen Poe’nun kentteki eşine bildirmek Amerika’da bir gazetede takma adla yazdığı için bir an önce yola Ay hakkındaki yazılar, Miletoslu Thales’in çıkmasını, atını da dört İ.Ö. 460 yılında Ay’ın Güneş tarafından nala sürmesini ister... aydınlatıldığı düşüncesini ortaya atması, Mathurine Paris, bir Galileo’nun Ay gözlemleri gibi pek çok bilgiyi dönem dadılığını yaptığı içermektedir. Fransız yazar, İstanbul’dan Jules Verne’i sabahın gönderilen paradan söz ederken, Ay’ın erken saatinde kilise kültürümüzdeki yeri hakkında da bilgi meydanından geçerken vermeyi ihmal etmemiştir. gördüğünü söyler. Bir Jules Verne, İstanbul’un, bu kentte denizci de, iki miçoyla yaşayanların düşlere ve Ay’a olan sevgisinin birlikte limandaki La farkındadır. İstanbul da Jules Verne’i fark Coralie adlı gemiye edecek ve yazarın 1875 yılında, Şeyh Yahya doğru kürek çeken kentli Efendi Matbaası’nda basılan ilk eseri, bir çocuk gördüğünü çevirmeni ne yazık ki bilinmeyen “Seksen söylemesi üzerine baba Pierre, bindiği son Günde Devri Alem” adlı kitabı olacaktır. nehir gemisiyle La Coraile’nin peşine düşecek Verne’nin Türkiye’de tanınmasında en büyük ve demir attığı Paimbouef limanında Jules pay sahibi olan, on dört kitabını çeviren ve Verne’i yakalamayı başaracaktır. Ekmek ve su yayımlayan Ahmet İhsan Tokgöz’ün, ünlü dışında bir şey yemesi yasaklanan Jules Verne, yazarın ölümü ardından Serveti Fünun yediği dayağın acısı henüz silinmeden dergisinde çıkan yazısından bir bölüm annesine şu sözü vermeye zorlanacaktır: okuyalım: “Jules Verne, Saint Michel I “Bundan böyle yolculuklara yalnızca namındaki sekiz tonilatolik kotrasına biner, her hayallerimde çıkacağım”... sene bütün Fransa sahillerini dolaşırdı. Meşhur Olivier Dumas ve Volker Dehs gibi kimi Seksen Günde Devri Alem ile Deniz Altında biyografi yazarları bu öykünün doğruluğundan Seyahat işte bu kotranın ufacık kamarasında şüphe etseler de, değişmeyen bir gerçek vücut bulmuştur. Jules Verne ciddi bir vardır; o da, kaçış öyküsünde yerine geçeceği mukarrir ve hakiki bir gemicidir.” çocukları ikna etmek için para vermesi gibi, Şundan emin olmalıyız; insan, “hakiki bir Jules Verne’in, Aya’a Seyahat kitabında gemici” olamasaydı Ay’a ulaşamayacaktı... Ne anlattığı hayali uzay gemisinin de toplanılan hayallerinde ne de gerçekte!.. G PAZARIN PENCERESİNDEN Aysel’i bitirme planı... SELÇUK EREZ ysel’in annesi gece saat ikide uyandığında kızının açık kalmış cep telefonuna bir mesaj geldiğini fark etti. Bu saatte kızına atılan mesajın ne olduğunu merak edip baktı. Sen de benim tek hayalimsin! Nazifanım hemen Aysel’in erkek kardeşi Yücel’i uyandırdı: Bak şu rezalete... Herif “Çetin’in” diye imzalamış... “Sen de...” diye başladığına göre önce bizimki ona bir sms atmış; adam buna cevap veriyor... Baban duysa kalbine iner... Ne yapalım şimdi? Ertesi gün öğleye doğru Yücel’in cebine de bir sms geldi: A erezs@superonline.com C M Y B C MY B “Bulutlar birleşmeden şimşek çakar mı? İki gün geciktiyse test müspet çıkar mı?” Nazifanım bunu, kızıyla Çetin’in gebelik düşünecek kadar ileri gittiklerinin haberi olarak yorumladı. Kim yollamıştı bu mesajı Yücel’e? Muhakkak iyiliklerini isteyen biri olmalıydı... Aysel’e hemen soruldu: Kızım bu ay, ay halin geldi mi? Azıcık gecikti anne... Ama bilirsin hiçbir zaman zamanında gelmez benimki... Yücel gitti, araştırdı: Her iki sms de aynı internet kafeden atılmıştı.. Kızım Çetin diye birini tanıyor musun? Aysel önce cevap vermedi; Nazifanım büsbütün kuşkulandı... Kızına, Yücel’e gelen sms’den bahsetti, “Baban duyarsa bizi öldürür. Lütfen bir idrar tahlili yaptır!” dedi. Aysel çok kızdı, köpürdü “Çetin’i tanıyorum, arkadaşım... İki defa beraber konsere gittik sadece... Asılsız, kuru iftira, biri bana asimetrik savaş açtı!” diye söylendi durdu ama bunca baskı karşında bir boş reçel kavanozuna azıcık işedi; bu malzeme, gebelik testi için yollandı. Dedikoduları önlemek için kavanoza Aysel’in değil annesinin adı yazıldı. Yücel, “Anne keşke senin adını yazmasaydık... Gebelik falan yoksa belge olarak kullanamayız.. dedi. Ben avukat dayına sordum... Zaten dışardan yollanan idrar, belge sayılmazmış. Gerekirse noter huzurunda sondayla alınıp bakılırmış... Nazifanım da, Yücel de ve tabii ki Aysel de o gece sabaha kadar uyuyamadılar... Sabah Yücel, erkenden laboratuvara gitti, ordan telefon etti: Gözümüz aydın. Gebelik mebelik yok! Aysel o gece ay hali oldu... Büsbütün rahatlayan Nazifanım, “Hangi adi komplocu bu kızcağızı böyle yıpratmak istedi? Dava açacağım, bu alçağa ne yapacağımı görürsünüz!” dedi. Boşuna anne... Bir süre önce internet kafeden yapılmış bir hakaret davasında mahkumiyeti Yargıtay bozmuş... Böyle davalardan bir şey çıkmıyor... Ertesi gün Aysel’in en yakın arkadaşı, kankası Fatmagül, en çok Burak’tan kuşkulanması gerektiğini söyledi. Hepsi inandı; çünkü Burak, asıldığında yüz vermeyen kızlara, hatta kendini eleştirenlere hep böyle yapar, uydurma suçlamalar yayar, çamur atardı. Aysel’de gözü olduğunu, ama Aysel’in onu “sinir” bulduğunu o semtteki gençler arasında bilen az değildi. Nazifanım konuyu eşine açtı... Aysel’in babası önce köpürdü, sonra, “Ben ne yapacağımı bilirim” dedi. Boşuna dava mı açacaksın? Masraftan asla kaçınmayacak, bu davayı burada değil, Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde açacağım. O sahtekâr görür gününü o zaman! G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle