Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 STOCKHOLM 31 MAYIS 2009 / SAYI 1210 WASHINGTON Curt Degerman’ın borsadaki başarıyı nasıl sağladığını merak etmeleri. O kadar ki borsada kaybedenler ama kazanma arzusuyla yanıp tutuşanlar kazanmak için sanki gerekiyorsa mahallenin delisi olmaya bile razılar. Curt Degerman orta halli, itibarlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Lisede son yıla kadar da kadar başarılı bir öğrenciydi. Ne oldu bilinmiyor ama Curt muhtemelen ailesinin mükemmel ve başarılı olması için üzerinde kurduğu baskının altından kalkamadı. Ailesinin ve toplumun başarı ölçülerine ayak uyduramadığından da kendi kabuğuna çekildi. Annesini, babasını kaybedince evinden telefonu bile kaldırdı. Sadece bisikletiyle kentin bütün çöp kutularını dolaşıp kutu ve şişe topladı. Akşamüzerleri de kütüphaneye gidip gazete okudu. Curt’un eşi dostu yoktu. Bir tek kuzeni dışında bütün akrabaları mahallenin delisinden utandıklarından olsa gerek Curt ile selamı sabahı kesmişti. Annesini babasını tanıyanlar da Curt’u görünce, etrafına hiç de iyi kokular salmayan, pejmurde kılıklı bu adama selam vermemek için yollarını değiştiriyordu. Adı meşrubat kutusunun İsveççe adıyla birlikte anılmaktaydı. Ondan söz edenler “Burk Curt” diyorlardı. Onun ise ne akrabalarının ilişkiyi kesmiş olmalarına, ne de tanıyanların selam vermemelerine aldırdığı yoktu. Curt, sohbetler sırasında hisse sentlerinden söz ediyor, borsadaki gelişmeler konusunda aklı başında analizler yapıyordu ama kuzeni anlatılanları ciddiye almıyor Curt’un kendini kanıtlama çabası olarak değerlendiriyordu. Oysa öldükten sonra Curt’un tüm anlattıklarının doğru olduğu ortaya çıktı. 1 milyon 100 bin Avro’nun üzerindeki servet muhtemelen kuzene kalacak. Şimdi herkesin merak ettiği Curt gerçekten mahallenin delisi miydi yoksa o herkesi deli kabul ettiğinden huzur içinde yaşayabilmek için deli numarası yapan bir dâhi miydi? G Deli mi, dâhi mi?.. OSMAN İKİZ C urt Degerman 85 yaşına kadar yaşayacağını sanıyordu ama 60’ında öldü. Kuzeyde 30 bin nüfuslu Skellefteå kentinde herkesin tanıdığı mahallenin delisi olarak kabul edilen, gün boyu çöplerden meşrubat ve bira kutularıyla pet şişelerini toplayıp satan Curt Degerman’ın bütün faniler gibi ölmesinde şaşıracak bir yan yoktu ama 12 milyon kronluk (yaklaşık 1 milyon 100 bin Avro) bir servetin sahibi olduğu ortaya çıkınca bütün gazetelere haber oldu. Üstelik mahellenin delisi sanılan Curt Degerman’ın servetinin üçte ikisi Lüksemburg Borsası’nda sahip olduğu hisse senetleriydi. Hisse sentlerinin yanı sıra 2.5 milyon kronluk külçe altın ile bankada da bir miktar nakit parası vardı. Curt’a ailesinden miras olarak sadece bir ev kalmıştı. Genç yaşta da çalışma hayatına uyum sağlayacak özelliklere sahip olamadığından küçük bir maaşla malulen emekli edilmişti. Öyleyse bu nasıl bir deliydi ki çöplerden topladığı meşrubat kutuları ve pet şişelerini satarak pek çok kişinin hayalinde bile göremeyeceği bir servet edinmeyi becermişti. Bu nasıl bir deliydi ki borsada yüksek kâr sağlayacak seçimi yapabiliyor ve bütün bankacıların önerdiği gibi servetinin bir bölümünü de altına yatırıp risk dağıtmasını bilebiliyordu. Üstelik bir danışmandan yardım almadan. Olayın gazetelerde uzun yazılara konu olduğunu tahmin ediyorsunuz mutlaka. Haberlerde, röportajlarda dikkat çeken bir nokta da bizim gibi aklı yerinde normallerin ABD şehitleri anma günü ELÇİN POYRAZLAR A MALMÖ “Pizzacının kızı” AB yolunda... ALİ HAYDAR NERGİS Y edi Haziranda yapılacak Avrupa Parlamentosu seçiminin İsveç Sosyal Demokrat Partisi adaylarından Evin Çetin, Mardinli pizzacı bir ailenin kızı. İsveç‘e üç yaşnda gelmiş, hukuk eğtimini, babasının pizza dükkânlarında çalışarak tamamlamış. 25 yaşında ve bekâr. İsveç medyasındaki adı ise “Pizzacının Kızı”... Seçim kampanyasını, üzerine seçim bildirgesini yazdığı pizza kartonlarını İsveç‘teki yaklaşık 10 bin pizzacıya dağıtarak sürdürüyor. Adana kebabı, döner ve pizzaya karşı örtülü bir savaş yürüten Avrupa Birliği, Evin’in pizza kartonları üzerinden sürdürdüğü “yasakları delme” girişimi karşısında çaresiz kalıyor. Sosyal Demokrat Parti aday listesinin 29. sırasında yer alan Evin Çetin, tercihli oylarla listenin üst sıralarına tırmanarak seçimi kazanmaya çalışıyor. Bu yolda oldukça başarılı da görülüyor. Barack Obama’nın ABD başkanlık seçimlerinde sürdürdüğü propaganda yöntemini kendisine örnek almış. Örnek almakla da kalmamış Obama ile yüz yüze de görüşerek “seçim kazanmanın ipuçlarını” yakalamaya çalışmış... AB Parlamentosu seçimlerine bir hafta kala, televizyon kanalları ve büyük gazeteler, Evin Çetin’in tanıtımına geniş yer veriyorlar. Evin’in seçim klipleri her gün çeşitli televizyon kanallarında yayımlanıyor. Evin, açık hava toplantılarındaki konuşmalarında sık sık Barack Obama ile karşılaşmasından söz ediyor. Kendilerini “küçük Amerika” olarak gören İsveçliler, Obama’yı seviyor ve onunla ilgili sözlerden etkileniyorlar. Kalkuta’da güneşi beklerken... Hindistan’ın doğusundaki Kalkuta kenti 25 Mayıs’ı pek kolay unutamayacak herhalde. Bengal Ormanları’nın batısını da vuran hortum arkasında en az dokuz ölü ve güvenlik gerekçesiyle evlerini terk etmek zorunda kalan 80 bin insan bıraktı. Fotoğraftaki evsiz anne ve oğulun ise bir pompanın içini sığınak olarak kullanmaktan başka şansları yoktu. Obama’nın başkanlık seçimini kazanmasında, halkın kampanyaya aktif katılımının etkili olduğunu kaydeden Evin Çetin, kendisinin de bu yöntemi uygulamaya çalıştığını söylüyor. Seçim kampanyası karma gruplarca sürdürülüyor. Pizzacı dükkânlarına, ev ziyaretlerine gidiliyor; halkla yüz yüze görüşmeler yapılıyor. Kendisine “pizzacının kızı” denmesinden bir rahatsızlık duymadığını belirten Evin Çetin, her fırsatta pizza konusundaki uzmanlığna da vurgu yapıyor: “İsveç’te, pizza, göçmenlerin bir simgesi haline geldi. İsveçliler, pizzayı seviyorlar. O yüzden, seçim kampanyasını yürütürken pizza kartonlarından yararlanmayı uygun bulduk. Babamın, pizza ve restoran zinciri vardı. Zaten büyüdüğüm Bollnäs bölgesinde de ‘Pizzacının kızı’ olarak biliniyorum. Sadece pizzacılığı değil, Avrupa Birliği ve İsveç’in sorunlarını da iyi biliyorum...” SüryaniKürt bir anne babanın kızı olarak dünyaya gelen Evin Çetin’in ailesinin Mardin’den İsveç’e göç etmesinin de dramatik bir öyküsü var: Mardinli Kürt genciyle Süryani kızı birbirlerine gönül verirler. O güne dek, Süryanilerle Kürtlerin birbirlerinden kız alıp vermeleri fazla görülmüş duyulmuş bir şey değil... Gençler, Mardin’den kaçarak “töre”den kurtulacaklarını sanırlar. Gittikleri yerlerde, yaşamlarını gizlenerek sürdürmeye çalışırken Evin doğar. Ancak, “töre”nin adamları orada da izlerini bulurlar. Genç aile, 3 yaşındaki kızlarını da yanlarına alarak İsveç’e sığınmak zorunda kalır... Evin Çetin’in seçim kampanyasına aktif olarak katılan bir sinema okulu öğencisi, “Evin, Avrupa Parlamentosu seçimini kazanamasa bile, yaşamından iyi bir film senaryosu çıkar” diyor... G alinergis@yahoo.se BD’de her sene mayıs ayının son pazartesi günü düzenlenen Ulusal Anma Günü (Memorial Day) bu sene de tüm gösterişiyle yapıldı. Federal tatil kabul edilen bu günde savaşlarda ölen Amerikan askerleri ülke çapında yapılan törenlerle anıldı. ABD iç savaşından bu yana düzenlenen şehitleri anma gününün ilk defa 1 Mayıs 1865 yılında özgür bırakılmış köleler tarafından Güney Karolina eyaletinde başlatıldığı sanılıyor. Bu kölelerin iç savaşta ölen askerleri özenle gömdükleri ve bir mezarlık hazırladıkları biliniyor. Pek çok eyalet için iç savaşın sonunu temsil eden anma günü resmi olarak 1866 yılında New York eyaletinde başlıyor. Başta güney eyaletleri bugüne karşı çıksa da bir süre sonra şehitleri anma günü tüm ABD’ye yayılıyor. Bu sene 25 Mayıs tarihine denk gelen anma günü Washington’da başkent olmanın verdiği ayrı bir ihtişamla yapıldı. Konserler, resmi geçit törenleri, film gösterimleri, konuşmalar ve çeşitli etkinliklerin yanı sıra yakınlarını savaşta yitiren Amerikalılar askeri mezarlıklara ve anıtlara giderek şehitlerini andılar. Aynı zamanda yazın başlangıcı sayılan bugünde pek çok Amerikalı piknik, barbekü, aile toplantısı ve spor faaliyetleriyle meşguldu. ABD tarihindeki tüm savaşlarda ölen askerleri anma gününün tüm ülkede büyük bir ciddiyetle düzenlenmesi elbette saygı uyandıran bir gelenek. Kanlı iki savaş yürüten bir ülkenin ölülerine gösterdiği özeni gazilerine de göstereceğini ummak şaşırtıcı olmamalı. Ancak durum hiç de olması gerektiği gibi değil. Irak ve Afganistan cephelerinden dönen askerlerin fiziksel, mali ve özellikle ciddi psikolojik sorunları var. Pentagon’a tavsiyelerde bulunan RAND kuruluşunun yaptığı bir araştırmaya göre Irak ve Afganistan savaşlarından dönen Amerikan askerlerinin yüzde 20’si depresyon yaşıyor. ABD’ye dönen yaklaşık 300 bin askerde travma sonrası stres bozukluğu görülmüş. Bu askerlerin pek çoğu kariyerlerini etkileyeceği endişesiyle tedaviden kaçtıkları gibi eski yaşantılarına da dönemiyorlar. Psikolojik tedavinin toplam maliyeti ise 6.2 milyar dolar civarında. Uzmanlar bu askerlerin tedavi edilmemesinin hem kendileri hem de ülke için uzun vadede büyük sorunlara neden olacağı konusunda uyarıyor. ABD Başkanı Barack Obama deniz akademisinin yeni mezunlarına hitaben geçenlerde yaptığı bir konuşmasında “Amerikalıları nedensiz yere savaşa göndermeyeceği” yönünde söz verdi. Savaş için bahane bulmak kolay. Obama sadece Amerikalıların canını değil Irak ve Afganistan savaşlarında ölen yüzbinlerce masum insanın da canını düşünerek “Size bu savaşları bitireceğime ve barışçı bir devlet olacağımıza söz veriyorum” deseydi daha iyi olmaz mıydı? G BRÜKSEL Avrupa parlamentosunu seçiyor... ÇİMEN TURUNÇ BATURALP M eraklısı için yaşlı kıtayı heyecan sardı. Yeryüzündeki tek ve en büyük uluslararası seçim olan AP (Avrupa Parlamentosu) seçimlerine bir hafta var. AP, 27 ülkeden seçilecek toplam 736 parlamenteri ile doğrudan oy sandığından çıkartılan tek AB kurumu. Ulusal parlamentolar kadar olmasa da üye ülkelerin kaderlerinde AB ölçeğine göre hayli söz hakkı var. Buradan çıkan kararların yarısı Avrupa Komisyonu’ndan geçip ülkelerin ulusal yasaları arasına giriveriyor. Buna rağmen seçimlere katılım oranı istenildiği kadar yüksek değil. Hangi adayı Brüksel’e göndereceğine karar verecek 375 milyonun üzerinde AB’li seçmen olduğu söyleniyor. Sonuçlar 7 Haziran akşamı açıklanacak. Sonra, şık ve modern parlamento binasının geniş koridorlarında, bazen ciddi, bazen komik tartışmaların yapıldığı salonlarda arkalarında birkaç asistanla görmeye alışık olduğumuz tanıdık yüzlerin bazılarının yerini yenileri alacak. ABTürkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk bu seçimlerde aday olmadı. Hollandalı parlamenter “Merhaba” demeyecek artık, telaşla ordan oraya koştururken. İstanbul’a taşınıyor. İyi ki... Zavallı Lagendijk, giderayak Avrupa Komsiyonu’na üç maddede “nasıl oluyor da oluyor, hizmet amacıyla giriş yapmak isteyen Türklere vize uygulanıyor?” gibi bir soru önergesi yöneltme cüretinde bulunduğu için, Hollandalı ırkçıların zehirli oklarına hedef oldu. Yanıtını herkesin merak ettiği ama Lagendijk’ın sorduğu o “sakıncalı” soru ise 30 Mart’tan beri Komisyonun masasında bekliyor. Avrupa Komisyonu ne kadar aranırsa aransın içinde yanıtı bir türlü bulunamayan pek sofistike cevaplar vermekte mahirdir. Şimdi Lagendijk’ın bu önemli sorusuna aynı önemde bir yanıt verilip verilmeyeceği merak konusu. Kendisinin “inançsız”, türbanın ise “hak” olduğunu söyleyen Wiersma da gidiyor. AKP yanlısı demeçleriyle Türkiye’de de, en azından bazı gazetelerin okurları tarafından iyice tanınmış olması beklenen, AP Sosyalist grup başkanvekili Jan Marinus Wiersma da bu seçimlerde aday olmayan Hollandalılardan. Oysa o da parlamentodaki son günlerinde, Türkiye’deki laikliğin öneminden daha açık yürekle dem vurur olmuştu... Avrupa Parlamentosu’ndaki bir başka Türkiye meraklısı Hollandalı ise Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten. Ruijten, Parlemento’nun en şık, özellikle deri kıyafetleri pek seven kadın milletvekili. Ergenekon davası sürecinde İlhan Selçuk gözaltına alındıktan birkaç gün sonra Türkiye raporunun tartışıldığı oturumun ardından, “bir gazetecinin sabahın dördünde evinden alınmasına” ilişkin yorumu sorulduğunda, “hani şu örgütün başındaki gazeteci değil mi?” diye soran, ünlü “Türkiye Raportörü”. Senede birkaç kez Türkiye’ye gittiği ve AP Türkiye raporunu hazırladığı için, “bizi bizden iyi bilmek” konusunda da en az giyim tarzı kadar iddialı bir parlamenter. Laiklik konusunda endişesi olan Türklerin “elitist” olduğunu ezberlemiş bir siyasetçi. Ruijten tekrar aday oldu. Ne varki ismi alt sıralara yazıldığı için işi biraz zor görünüyor. Türk kökenli milletvekillerinden Vural Öger kendi isteği ile yarıştan çekildi. Alman Yeşiller partisindeki başarısına rağmen Cem Özdemir de bir sonraki dönemde parlemento çatısı altında göremeyeceğimiz Türk kökenli siyasetçilerden. Özdemir ve Öger olmayacak ama, AP koridorlarında “merhaba” diyecek başka Türk kökenli parlamenterler olacağına hiç kuşku yok. Hollanda’dan Emine Bozkurt kadınerkek eşitliği ile ilgili çalışmalarında o kadar başarılı oldu ki, sosyalistler onu ikinci sıraya yerleştirdiler. Bulgaristan’dan Filiz Hüsmenova ve Metin Kazak da şansı yüksek olan siyasetçilerden. AP, AB kurumları içinde en renkli olanı. 23 ayrı dilde konuşan yüzlerce seçilmiş, AP bütçesinin üçte birini tercüme masaflarına harcadıktan sonra önümüzdeki beş yılın ortak dilini bulmaya çalışacak. G C M Y B C MY B