Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 ŞUBAT 2009 / SAYI 1194 5 Prof. Dr. Metin Çakmakçı (Anadolu Sağlık Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı) Kanser tedavisinde hangi yöntemler kullanılıyor? Kanser tedavisinde üç farklı yaklaşım var, genellikle birlikte kullanılırlar. Cerrahi, kemoterapi ve biyolojik ilaçlar (hedefe yönelik ilaçlar, hormonlar vs.) ve radyoterapi yani ışın tedavisi. Hemen hemen tüm kanser türlerinde bunların farklı kombinasyonları kullanılır. Kanserlerin hepsi tümöral bir doku yapmayabilir. Örneğin kan kanseri tümör kitlesine yol açmaz ama mide kanseri, böbrek kanseri, beyin kanseri gibi birçok türü tümör yaratabilir. Cerrahinin rolü; oluşan o tümörü ve onunla ilişkili dokuları çıkartmaktır. Bu yöntemlerin farklılıkları neler? Cerrahiyle tümörü (Bu bazen metastaz da olabilir) çıkartırsınız ama yayılmış hastalıklarda ameliyatla yapabileceğiniz bir şey olmaz. Kanser hücresinin birtakım temel özellikleri vardır. Sağlıklı bir karaciğer hücresi kopup da başka bir yere gitmez, ama kanser hücresi hem uzak dokulara gidebilir hem de gittiği yerde tutunup büyüyebilir. Çoğalan hücrelerin yaptığı tümör ancak cerrahi yöntemle çıkartılabilir, başka yerlere gitmiş olma ihtimali bulunan hücreleri yok etmek içinse vücudun bütününe yönelik tedavileri kullanmak gerekir. Bu da kemoterapidir. Işın tedavisi de lokal bir tedavi yöntemidir. Kanser hücrelerinin bulunma olasılığı olan bölgeler ışınlanır. Bugün için bütün bu tedavi yöntemlerinin arasında en başarılı olanı, tümörüne göre değişmekle birlikte cerrahi tedavidir. Yani ana tümörün çıkartılmasıdır. Buradaki başarı, kanserin tipine, yerine ve evresine bağlı. Kanser yaygın aşamadaysa tümörün, hatta ana tümörün çıkartılmasının bile yararı olmuyor. Cerrahi yöntemde son yıllarda ne gibi gelişmeler yaşandı? Son on yılda daha radikal ameliyatlar yapabilir olduk. Minimal invaziv cerrahi, kanser tedavisinde de de kendine yer buldu. Artık, hastaya özel davranabiliyoruz. Örneğin, başta meme olmak üzere bir grup kanser ameliyatında eskiden her hastada koltuk altındaki bütün lenf nodları çıkartılıyordu. Ama günümüzde öyle teknikler gelişti ki, seçerek, ameliyat sırasında birtakım radyoaktif maddelerle işaretlediğimiz lenf nodlarının tutulumuna bakarak ameliyatları şekillendirebiliyoruz. Alet ve edevatta olan değişiklikler sayesinde ameliyat süreleri kısaldı ve daha kansız ameliyatlar gerçekleştirebilir olduk. Bir de artık, gereksiz yere, büyük ameliyatlar yapmadan da hastaları tedavi edebiliyoruz. Gelecekte cerrahinin yeri daha da azalabilir. Halk arasında bıçak değdiğinde kanserin daha hızlı yayıldığı yönünde bir inanış var… Öyle bir şey yok. Bir tümörden biyopsi yapıldığında, o tümörün biyolojik değişikliğe uğraması ya da daha hızlı büyümesi diye bir gözlem tıpta yoktur ama kanser ilerleyici bir hastalık. Tanı koymak için biyopsi yapmak zorundasınız. Yaptığınız zaman da o tümör tedavi edilemez boyuttaysa, hastanın kötü seyrine bir bahane aranacaktır. Bu söylenti de o bahaneyle bağdaştırılıyor. G Kanser 21. yüzyılın vebası mı? Deniz Yavaşoğulları anser, belki de 21. yüzyılın en korkutucu hastalıklarından biri, teşhisi konulduğu anda insanı yıkıyor, kişide umut kalmıyor. Üstelik hastalığın tehdidi giderek büyüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre de iki yıl sonra kansere bağlı ölümler kalp hastalıklarını geçecek. Peki kanser vakalarındaki artışın sebepleri neler, kimler risk altında? Ya tedavi yöntemleri… Yol alınıyor mu, yeni çözümler üretiliyor mu? Marmara Üniversitesi Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serdar Turhal, Anadolu Sağlık Merkezi’nden Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Haluk Onat ve Gazi Üniversitesi Onkoloji Bilim Dalı, aynı zamanda Anadolu Tıbbi Onkoloji Derneği’nin başkanı Prof. Dr. Süleyman Büyükberber kanser insidansındaki artışı insanların yaşam sürelerinin uzamasına bağlıyorlar. Prof. Dr. Haluk Onat, “Kanser orta yaş ve ileri yaş hastalığıdır. İnsanlar yaşadıkça kansere yakalanma riskleri artar” diyor. Dr. Süleyman Büyükberber ise şunları söylüyor: “1910’lu yıllarda sağ kalım yaşı 42’ydi, günümüzde 72. Kanser hastalığının sık yaşandığı yerlere baktığımızda, popülasyonlarının çok yaşlı olduğunu görüyoruz. Bir de tanı artık daha erken evrelerde konulabiliyor. Kanserin artıyor gibi görünmesinin nedenlerinden biri de bu olabilir; tanıdaki gelişmeler ve erken tanı. İkinci neden de çoğu endüstrileşmeyle, atmosferle, besin teknolojisi ve diyet alışkanlıklarıyla açıklayabileceğimiz çevresel faktörler. Bunların sonuçları yeni yeni görünmeye başladı. İleride başka etkenler de Haluk Onat. çıkacak. 50’li yıllarda, buzdolabı teknolojisi yaygınlaşmadan önce mide kanseri dünyanın bir numaralı kanseriydi. Nedeni, gıdaların salamura şeklinde saklanmasıydı. Şimdi, gelişmiş ülkelerde adı bile bilinmiyor.” Prof. Dr. Serdar Turhal, Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi verilen hastaların sayısında belirgin bir artış olduğunu söylüyor, ancak bu artışın ne kadarının Onkoloji S. Büyükberber. Bilim Dalı’nın büyümesi ve eleman sayısının artmasıyla, ne kadarının kanser vakalarındaki artışla orantılı olduğu konusunda bir bilgiye sahip değil. Ona göre Türkiye’de kanser istatistiği yapılabilmesi için önce işgücü ve teçhizat kaynaklarının temin edilmesi gerek. En çok akciğer, meme, mide ve kalın bağırsak kanseri vakalarına rastladıklarını anlatan Serdar Turhal. Turhal gençlerde ise testis Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre iki yıl sonra kansere bağlı ölümler kalp hastalıklarını geçecek. Yani kanser tehdidi büyüyor. Uzmanlara göre bunun sebebi yaşam süresinin artması, çünkü kanser orta ve ileri yaş hastalığı. Ancak söz ettikleri başka etkenler de var; sigara, çevre kirliliği, hatta cep telefonları, bilgisayarlar ve radyasyon yayan diğer elektronik eşyalar… Bir yandan da tedavi yöntemleri ve cerrahi gelişiyor, ama bu kanseri Kolaj: Zeynep Özatalay K durdurmaya yetmiyor… ray cihazları gibi radyasyon saçan teknolojik aygıtların kanser üzerinde ne gibi etkileri olabileceğini de soruyoruz. Serdar Turhal’a göre, Xray cihazları uzun süreli maruziyet durumunda bir tehdit oluşturuyor, rutin kullanım sırasında hastalarda oluşturacağı risk ise göz ardı edilebilir düzeyde. Haluk Onat ise cep telefonları vb. aygıtların kanser yaptığına dair ellerinde bir bilgi olmadığını ama riski arttırabileceklerini söylüyor. Prof. Dr. Süleyman Büyükberber Gazi Üniversitesi’nde bu tür vakalarla daha sık karşılaştıklarını vurgulamakla kalmıyor, yakın gelecekte beyin tümöründe artış olacağını düşünüyor: “Manyetik alanlar, telefon teknolojileri... Avrupa’da yapılan bir çalışma açıklandı, on yıldan daha uzun süre cep telefonuyla konuşan insanlarda beyin tümörlerinde bir artış var. Yakın gelecekte bu teknolojinin sonuçlarının bize geri dönüşü olacak. Bir insan radyasyona maruz kaldıktan 30 yıl sonra bile o bölgede radyoterapiye bağlı kanser gelişiyor. En erken etkileri 15 yıl sonra görülüyor. Bugün içinde pek çok teknolojinin getirdiği yenilik gelecekte bize nasıl dönecek bunu bilemiyoruz, göreceğiz.” Peki, kimler risk altında? Turhal, birinci derece akrabalarında (anne, baba, kardeş ve çocuklar) 50 yaşın altında kanser öyküsü ile AIDS ya da organ transplantı gibi bağışıklık sistemini baskı altına alacak hastalığı olanların, 10 yılın üzerinde doğum kontrol hapı kullananların, ileri derecede güneş maruziyeti olan açık tenli insanların, alkol ve sigara kullananların, ayrıca çok sayıda kişiyle cinsellik yaşayan kadınların risk altında olduğunu söylüyor. Kanserden korunmak için ise Dünya Sağlık Örgütü’nün önerilerini hatırlatıyor; İdeal kiloya yakın olmak, hareketli bir hayat sürmek, kırmızı et, balık ve tavuğu dengeli tüketmek, bol taze sebze ve meyve yemek, sigara içmemek, akşamları bir kadeh şarap içmek... Haluk Onat kansere önlem almakta uygulanacak önlemlerin sınırlarını biraz daha genişletiyor. “Rahim ağzı kanserinden korunmak için HPV aşısı ve karaciğer kanserinden korunmak için de hepatit aşıları var. Prostat kanserinin erken tanısı için 40 yaşından itibaren PSA testi yaptırmaları gerekiyor” diyor; “Kişilerin her yıl düzenli olarak checkup yaptırmaları da gerek. Deri kanserleri için de, derideki lezyonların takip edilmesi lazım, bu erken tanı bakımından çok önemli”. Onat’a göre tarım ilaçları da kanser için en önemli tehditlerden, mümkün olduğunca kullanılmamaları ya da kontrollü kullanılmaları kanser görülme sıklığını azaltabilir. Bir hatırlatma daha yapıyor, tanısı erken konan kanserler tedavi edilebilen kanserler! Tedavi yöntemlerinde çok büyük gelişmelerin kaydedildiğini anlatırken de şu bilgileri veriyor: “Lenf gibi çocuk çağlarında görülen kanserlerin tedavisinde de büyük gelişme var. Testis tümörleri de günümüzde tedavi edilebiliyor. Orta ve ileri yaşlarda görülen kanserlerde; örneğin akciğer, meme, bağırsak, böbrek kanseri gibi kanserlerde de çok büyük gelişmeler kaydedildi. Hastanın ölümünü engelleyen, yaşamını devam ettirmesini sağlayan ilaçlar geliştirildi. Artık hedefimiz kanserin ilerlediği hastalarda kişinin bu hastalıkla yaşamasını sağlamak. Bu ilaçları, ‘hedefe yönelik ilaçlar‘ olarak adlandırıyoruz, bunların sayıları da gün geçtikçe artıyor.” G tümörleri, lenfoma gibi kanserlerin daha sık görüldüğünü anımsatıyor. Süleyman Büyükberber de, kanser konusunda sağlıklı verilere sahip olamamaktan ve konuyla ilgili araştırma yapılamamasından yakınıyor; “Biliyoruz ki, bugün Van, Erzurum yöresinde yemek borusu, mide kanserleri çok fazla” diyor, “Ancak bununla ilgili ne üniversitelerin, ne devletin, ne de sivil toplumun yaptığı bir çalışma var. Karadeniz’de artış var diyoruz, bunu oradan gelen hasta yoğunluğundan hissediyoruz, Çernobil’le ilşkilendiriyoruz, ancak bunu da gösteren bir çalışma yok”. Büyükberber, meme kanserinin tüm dünyada atmasının nedenini alkol kullanımına, lenfomaların artmasını ise su ve gıdalarla ilgili sebeplere bağlıyor. Son yıllarda kullanımı sıklaşan cep telefonu, bilgisayar veya X HASTALAR C M Y B C MY B İngiliz hasta William Charles (64): 64 yaşındaki William Charles Hyland’ın test sonuçları doktoru tarafından incelenmiş ve tanı konulmuştu. Pankreas kanseriydi ve kanser akciğerine de sıçramıştı. Durum umutsuzdu, ama o mücadele etmekte kararlıydı. Hastalığının tedavisi konusunda uygulanan modern yöntemleri araştırırken, bir gazetede CyberKnife teknolojisiyle ilgili bir haber okudu ve doktoruna başvurdu; “doktorum Cyberknife için İngiltere’de çok uzun zaman beklemem gerektiğini, ama İspanya ya da Türkiye’ye gidebileceğimi söyledi” diyor... Türkiye’de zaten bir evi olan Hyland, sonrasında kardeşiyle beraber hastanelerle görüşmeye başladı ve Anadolu Sağlık Merkezi’ne yattı. Geldiğinde birkaç aylık ömrü kaldığını düşünüyordu; “İngiltere’deki doktorlar öleceğimi söylemişlerdi, burada kimse bana ölecekmişim gibi yaklaşmadı ve ben de öyle hissetmemeye başladım” diyor. Tedavi sırasında da acı çekmediğini anlatan Hyland zorluk çektiği tek şeyin iki saat kıpırdamadan uzanmak olduğunu söylüyor. Hyland artık yürüyor, diğer insanların yaptığı her şeyi yapabiliyor, üstelik kendini çok iyi hissediyor... Lale Elmasulu (41, öğretmen): Garip bir rüya gördü; sol göğsünden iplik gibi bir akıntı geliyor, onu çekip aldıkça rahatlama hissediyordu... “Sonra gerçekte başıma geldi” diyor; “aşırı halsizlik ve tırnak diplerime dek giden bir kaşıntı başlamıştı, neden olduğunu anlamamıştım”. Önce göğsünde mercimek kadar iki kitle fark etti, daha sonra, altında yağda yumurta görünümünü andıran bir alan gelişti ve bölgede bir şey çivi gibi eline batmaya başladı. Tüm bu gelişmeler olurken “ya kansersem?” diyordu sonra da “hayır, değilim, geçecek”. 21 Haziran 2005’te biyopsi yapıldı, meme kanseri olduğu ortaya çıktı. 1 Temmuz’da sol göğsünün dörtte biri alındı, 15 Temmuz’da da tümü. Ardından 6 caf kürü kemoterapi ve 25 gün ışın alan Elmasulu, bir yandan depresyon tedavisi de görüyordu, “Depresyon östrojeni baskıladığı için kitle Lale Elmasulu, yeğeni Saadet Sude Özen’le... yayılmıyormuş yani bir anlamda vücudun savunma mekanizması” diyor, depresyonu atlatmak için çok çaba sarf edince kanserin hareketlendiğini anlatıyor. Hacettepe Onkoloji’de tedavi gören Elmasulu’nun hastalığı artık kontrol altında, sadece iki yıl daha ilaç kullanacak, 2010 yazında yani 43 yaşında da tedavisi bitecek... G