02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 8 HAZİRAN 2008 / SAYI 1159 Söz ve besteleriyle bir “Azize”.... Hakan Alp A zize, müzik sektörüne şarkıları ile yeni bir nefes getirmek, var olan algıyı değiştirmek üzere yola çıkan genç bir müzisyen. Tamamı kendine ait söz ve müziklerden oluşan şarkılarına güveni tam. Sadece web sayfasında (www.azize.com.tr ) ve radyolarda yayımlanan “Âşık Oldum” ve “Deliyim Ben” adlı iki şarkısı ve klibiyle kalabalıklara ulaşması da bu güvenini pekiştirdi. Azize ile 14 Haziran’da garajistanbul’da müzisyen dostlarıyla beraber gerçekleştireceği ilk konseri öncesinde konuştuk... Azize kim, müzikteki amacı ne? Azize, kendini ifade etmeyi amaç edinmiş bir idealist müzisyen. Türkiye’de sanatsal duruşunu koruyarak kitlelere ulaşmayı hedefleyen bir müzik âşığı, cümlelerine çok güvenen bir ozan aynı zamanda... Farkı, farklı olmak adına yapmadan kendi gibi özgün ve sıcak bir yaşam içinde şarkıları eşliğinde diyar diyar dolaşan, sevdiklerine ulaşan, kendini her gün geliştirmek yenilemek için çabalayan, hedefleri çok yukarılarda bir müzisyen! Peki, bu hedefleri yukarıda olan genç müzisyen müzik sektörü hakkında ne düşünüyor? Yorgun, bıkkın, mutsuz ve hedefsiz buluyorum müzik sektörünün son dönemlerdeki durumunu, biraz da kompleksli. Aslında batıcı eğilimleri ben de bir dönem hayatımda yaşadım ama biliyorum ki dünyada, kendi kültürlerince R&B, House, Funk... vb. gibi binlerce müzikal projede çok başarılı olan isimler var. Ben de onların yaptığını kendi ülkemde yapıyorum, kendi gönlümden geldiğince, özgürce, korkmadan dile getiriyorum köklerimi... Çünkü hepimizde olduğu gibi benim kanımda da çocukluğumdan beri davul, darbuka, zil ve tef tınıları dolaşıyor. Ben bununla barışık ve mutluyum, tek fark da bu. Kendime Bir kategori aramıyorum, ben zaten bir kategori yaratıyorum. Hayatımı ve kendimi tasarladım ve özgürce üzerime giyiyorum ve sunuyorum.. Ben bir müzik tasarımcısıyım. Anlamını eylemlerimle göstereceğim... Sanki prodüktörlere savaş açmış gibisiniz… Kişisel bir savaş benimkisi. Kimseye ait olmadan sadece şarkılarıma çok güvenerek ve ait olarak kendimi yarattım ve yaratıcılığımı para karşılığı bir prodüktöre satmama gerek kalmadı. Üzerine bir taş koyabileceğine inandığımız bir prodüktör de yok zaten, biz yaratıcılığın ve prodüksiyonun ne demek olduğunu ekibimizle beraber göstermek için yola çıktık. Misyonumu biliyorum, kim olduğumu da. Biz büyük bir ekibiz ve yaratmak için yaratıldık! Bunlar çok iddialı cümleler, bu iddialarınızı gerçekleştirmek için önünüze koyduğunuz planda neler var? Şarkılarım Türkiye müzik pazarının kurtarıcıları olacak! Nedenine gelince, bu yola yeni baş koymuş değilim, uzun süren bir demlenme dönemi sonrasında bu iddialı söylemle ortaya çıktım. Projemin her adımını farklı ve yaratıcı fikirler ile sunuyorum. Albüm yapmadan yola çıkış nedenime gelince, artık müzik sektörünün aynı klişe ve yaratıcılıktan yoksun sunumları ile değil şarkılarımın insanların gönüllerine gireceğine olan inancımla yürüyorum. Sahne performansıma güvenerek şarkılarımın minör duruşuyla müzik sektöründe majör bir yer edinmeyi hedefliyorum. İlk konserinize hazırlanıyorsunuz, izleyiciye neler vaat ediyorsunuz, siz ne bekliyorsunuz? 14 Haziran gecesi garajistanbul’da benim doğumum gerçekleşecek ve sahnem kendini yaratacak inancındayım... Neyzenlerle başlayacak gece akustik şarkılarımla, yerel sazlarımızla devam edecek ve güle oynaya, cümbüşle sonlanacak. Güzel olan şeyler kalıcı olur, ben de bu konserde kalıcı olanlardan olacağımı kanıtlayacağım. Ekibinizde kimler var ve onlar da sizin kadar iddialı mı? Volkan Ergen, Aykut Uslutekin, Ahmet Şeren, Hüseyin Sarısaltıkoğlu, Ergun Hepbildik, Muzaffer Şenyaylar, Ahmet Özden, Ebru Ayarcı ve projemin tek ortağı Şule Uslutekin. Bizler bireysel eylemleriyle savaş vermiş, kendince kendini ifade etmiş ama artık sazı eline almış bir ekibiz, “biz”iz. Bekleyin ve görün olacakları! G Fotoğraf: Aykut Uslutekin İYİ BİR ANLATICIYIM... Minör duruş ve majör sunum derken kastettiğiniz ne? Minör duruş derken, bunu, her konser davetini kabul etmeyerek ve her konserde müzikal, tiyatral bir performans sergileyerek ortaya koyacağım. Majör sunum derken de şarkılarımın Anadolu’nun her yerinde her yaştan ve kesimden insana samimiyetle ve hesapsızca ulaşmasından bahsediyorum. Anlaşılabileceğinize inanıyor musunuz? Kesinlikle. Çünkü çok iyi bir anlatıcıyım. Anlatacağım çok şey var, doğru mecralar ve yöntemlerle kendimi, derdimi, hedeflerimi eksiksiz anlatacağım. İlk konseri için beklenmeyecek kadar iddialı Azize. Şarkı sözlerini yazıyor, müziğini yapıyor ve söylüyor… 14 Haziran’daki konserine hazırlıklı gitmek istiyorsanız, web sayfasını tıklayın! SA DİNGDİNG Dünya müziğinin yeni soluğu Zekeriya S. Şen Beijing (Pekin) Olimpiyatı yaklaştı, tüm dünyanın gözü Çin’e çevrili. İlgili ilgisiz herkes Çin hakkında bir fikir sahibi oldu. Göz kamaştıran yükselişiyle Çin’e düzenlenen turlar, basılan kitaplar hiç olmadığı kadar talep görüyor ve Çin de bu fırsatı var olan olumsuzluklara rağmen (Tibet meşale meselesi) olabilecek en akılcı yöntemle maksimum düzeyde kullanıyor. Ancak Çin, sınırlarında dünyada yaşayan her üç insandan birini barındırmasına rağmen, müzik konusunda olması gerektiği kadar ön planda değil. 25 yaşındaki Sa Dingding adlı genç sanatçı bu genel kanıyı değiştirmek ve Çin’in hak ettiği müziksel şöhreti yakalaması için kolları sıvadı. On parmağında on marifet olan bu genç sanatçı, amacını geçen aylarda çıkarttığı dördüncü albümü “Alive” ile gerçekleştirme peşinde. Dünya müziğinde kulakların ağırlıkta Afro/Latin tarzı müziklere daha yatkın olduğu varsayılır ve bundan dolayı genellikle Uzakdoğu ve özellikle Çin müziği dünya müziğindeki en son sınır olarak kabul edilir. Bu kavram göz önüne alınınca Sa Dingding’in yaptığı müzik ayrı bir önem kazanıyor. Çin ve Moğol köklere sahip bir ailede, 1983’te hayata gözlerini açan bu gizemli ruh, genç yaşta bulunduğu bölgedeki etnik azınlık kültürüne ve müziğine ilgi duymaya başladı. On sekiz yaşında çıkarttığı ilk albümü ile Çin’in en meşhur dans şarkıcısı unvanını kazanan Sa Dingding, yakaladığı ün sayesinde kendi özgün müzik yolunu çizmeye karar verdi. Bu süreçte Çin’in en önemli konservatuvarından mezun olan Dingding, bağımsız şarkıcı, besteci ve yapımcı olarak sanat kariyerine adım attı. Yüzyılın başında Çin’in en büyük televizyon kanalının şarkı yarışmasını kazanan Dingding, esrarengiz soprano sesi ile o günden beri yoğun bir çalışma içerisinde. ANTİK KÜLTÜR VE ELEKTRONİK Bestelerini yapıp, albümlerinin yapımcılığını üstlenip aranje eden Sa Dingding, elektronik ezgilerden geleneksel folk ritimlerine sokulan bir sanatçı. Bunu yaparken Çin ve ötesinden gelen Zheng (25telli Çin zihteri), bambu flütü, ma tou gin (Çin kemanı) ve morin khuur (atbaşlı Moğol kemanı) gibi tüm geleneksel enstrümanları kullanıyor. Albümlerinde Sanskritçeden (klasik Hint ve edebiyat dili) Mandarinceye, Tibetçeden kendi uydurduğu “diyalek”te ve neredeyse yok olmakta olan Lagu antik diyalektine kadar çok geniş bir dil yelpazesinde süzülen sanatçı, kültürel bir trafiğin kesişim noktasını temsil ediyor. Sanatçının müzik felsefesi tamamıyla antik etnik kültürler üzerine kurulu. Antik Çin kültürü ile modern elektronik ezgileri birleştiren sanatçı, Çin’de her yaştan insana hitap ediyor. Yaşlılar müziğin arkasındaki kültüre, gençler ise müziğin kendisine âşık oluyor. Hiç kuşkusuz albüm kitapçıklarında bol bol gördüğünüz kendi tasarladığı kıyafetlerin vermiş olduğu egzotik hava da önemli bir katalizör. 94.9 Açık Radyo’da yayımlanan “Dünyayı Dinliyorum” programında prömiyeri yapılan, sadece Çin’de üç milyon gibi rekor bir satış yakalayan albümün açılış parçası “Alive”de, geleneksel zheng enstrümanı ile gitarın inanılmaz derin sinsi ritimsel harmanlaması tek kelimeyle büyüleyici. Takip eden Tibet/Mandarin ezgilerinden oluşan çift katmanlı “Holy Incense” adlı parça arka plandaki erkek vokalleri ile özenle melodileştirilmiş, daimi bir atmosferik ahenk yaratıyor. Bu parça “Prince of Himalaya” adlı filmin ana tema müziği olarak da kullanıldı. “Oldster By Xinlin River”, ise sanatçının birebir ruhundan çıktığına inandığı kendi uydurduğu diyalektin müzik ile işlendiği büyüleyici bir beste. Sanatçının kendine özgü diyalektinde dinleyebileceğimiz bir sonraki parça ise sesinin duygusal sınırlarını zorladığı “Lagu Lagu”. Diğer Çinli pop akranlarından kendini hemen ayırt ettiren sanatçı, geleneksel Çin müziği ile Batı elektronik ritimlerinin muntazam harmanlanması sonucu dinleyenleri derin düşüncelerin yer aldığı bir diyara davet ediyor. Beklenmedik, monoton olmayan bir müzik yapan sanatçıyı dinledikten sonra aklınızda kalanlar; ruhani, hayalperest, değişken ve tek kelimeyle unutulmaz olması. Her yıl BBC Radyo 3 tarafından dağıtılan Dünya Müziği Ödülü’nü Asya/Pasifik kategorisinde kucaklayan sanatçının yaptığı müzik, belirli bir klasmana sokulamayacak kadar geniş ve farklı. Bundan dolayı çok rahatlıkla kendisini “Dünya müzik kulvarına süzülen yeni bir soluk” olarak ifade edebiliriz… G [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle