17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 MAYIS 2008 / SAYI 1154 5 Hiçbir şey eskisi gibi olmadı... Ali Deniz Uslu arabuda çifti Paris’e gittiğinde şehirde aşk ve romantizm vardı. Orada bulunma nedenleri dönemin ünlü oyun yazarı Eugnie Ionesco’nun belgeselini yapmaktı. Ancak isyan ve eylemler başladığında Eugnie şehri terk etti. Yine de Karabuda çifti, “Mayıs 68”e tanık olma fırsatını yakalamış, Paris’in isyancı ve eylemci yüzüyle tanışmıştı. Ona göre, 68’in sloganları, eylemleri bir sanat. Küba Devrimi’nin 68 üzerinde büyük etkisi olduğunu ve 1967’de öldürülen Che Guevara’nın kavgasının ve mücadelesinin Paris’te K Güneş Karabuda Mayıs 68’de Paris’teydi. Çatışmaların arasında, başında motosiklet kaskı, elinde fotoğraf makinesi ile 68’in ruhunu belgeledi. 68’in 40. yılında da “Duvarların Dili: 40. Yılında ParisMayıs 68, Güneş Karabuda Fotoğrafları” sergisini açtı. yaşadığını vurgulamayı da unutmuyor. Güneş Karabuda, yaşananları, İstanbul’da, Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde 16 Mayıs’a kadar sürecek “Duvarların Dili: 40. Yılında ParisMayıs 68, Güneş Karabuda Fotoğrafları” sergisinde anlatıyor. 68 Mayıs’ı öncesinde Paris’te olmanız büyük şans. Pastör “Şans hazır olandan yanadır” diyordu, belki de gazetecilik doğru zamanda doğru yerde olmak… Ben ilk kez 20 yaşında Paris ile tanıştım, yıl 1952’ydi. Ben şehirlerle iletişim kurduğuma inanırım, Paris de benim için özeldi. O dönemde Paris, İkinci Dünya Savaşı’nı atlatmış, Alman işgalinden kurtulmanın ve özgürlüğünün tadını çıkarıyordu. Aşkın şehriydi, balayı çiftleriyle doluydu. Biz de eşimle birlikte o romantik Paris’e geldiğimizi sanıyorduk. İşimiz, dönemin ünlü oyun yazarı, “Kel Şarkıcı” piyesini tam 12 yıldır oynayan Eugnie Ionesco’nun belgeselini yapmaktı. Çekimlere başlayacakken olaylar patlak verdi ve Eugnie beni aradı, “Bu Paris benim değil, gidiyorum!”… Onun Paris’i nasıldı, sanırım romantik olandı? Onun Paris’i nasıldı ben de bilemedim, o kaçtı gitti. Aslında Eugnie Romen asıllı bir Fransızdı, ama olaya Fransız kalmıştı. Biz ise şaşkındık, Paris’te fırtına başlıyordu, bırakıp gidemezdik, ama bizi de oraya İsveç televizyonu yollamıştı. Onları aradık, olayların belgeselini çekmeye ikna etmeye çalıştık. Bize, “Kavga, gürültü her yerde var, öğrenciler ayaklandıysa ne olacak?” diyorlardı. Biz ise yanıt gelmesini beklemeden kendimizi sokaklara attık. Çekimlere nereden ve nasıl başladınız? Paris artık o romantik şehir değildi, isyan ve özgürlüktü. Haklarını arayan binlerce üniversiteli şehri kuşatmıştı. Gençlerin silahları ve siperleri kaldırım taşlarıydı. Polis, Sorbonne Üniversitesi’ne giriyor, gençleri yüzer yüzer götürüyordu. Bu koşullarda çalışmak da çok tehlikeliydi, mesela Gökşin Sipahioğlu kafasına taş yedi ve hastaneye kaldırıldı. Bunun üzerine ben de eski bir motosiklet kaskı aldım, çok işe yaradı. Beni epey korudu. Her mahallede, her gece kavgalar oluyordu, biz de bir ay boyunca bunun takibindeydik. Çekimleri eşimle birlikte yapıyor, tehlikeye göre ayrılıyorduk. İşbölümümüz vardı. Akşamları da oturup günün muhasebesini yapıyorduk. 68’in kalbi Bonaparte Sokağı’ndaki Güzel Sanatlar Akademisi’ydi. Orada nelere tanık oldunuz? Evet, orası 68’in kalbi, karargâhıydı. Tüm sloganlar orada tartışılıyordu, konuşuluyordu. Bir sanattı oradaki... Akademiye girmeyi önce beceremedik, ama Abidin Dino bizi oraya sokmayı başardı ve giriş o giriş... Haftalar boyunca eylemin kalbinin atışlarını duyduk orada. Hararetli tartışmalar, fikir çatışmalarını izledik. Oradaki kolektif ruhu tatmanın keyfi başkaydı. Biz tüm bunları belgeledik. Gözümüze de hep afişler çarpıyordu. Sokaklarda, duvarlarda, pencerelerde, her yerde devrimci afişler vardı. Halk da duvarlara sloganlar yazıyordu, yani artık duvarlar halk gazetesiydi. Fransız özel polis birimi şiddet yanlısıydı. Öğrenciler vurdukları yerde kalıyordu, sanki ölümüne vuruyorlardı. Tüm bunlara rağmen gençler korkmadı, polisin üstüne öyle gittiler ki polis geri çekilmeye başladı. Michael Löwy, “68’in ruhu güçlü bir içkidir, sarhoş edici bir karışım, çeşitli maddelerden oluşan patlayıcı bir kokteyldir” diyordu. Sizin 68’iniz neydi? Aslında devrim deyince benim aklıma ilk gelen Küba. Zaten Latin Amerika ile de ciddi tecrübelerim oldu. Şili’de yaşadım, Küba’da da... Yani devrime saygım ve hayranlığım var. Tüm bunlar da kolektif birer şölendi. Küba Devrimi’nin 68 üzerinde büyük etkisi var. Unutmayalım ki 67’de Che Guevara’nın öldürülmesi 68’de çok tazeydi. Onun ruhu, kavgası ve mücadelesi Paris’teydi. Beni ise Paris’teki sanatçıların değişimi çok ilgilendirdi. Olay esnasında pek çok sanatçı ile birlikteydik. Onları da fotoğrafladım, Abidin Dino, Mübin Orhon, Selim Turan, İlhan Koman, Avni Arbaş’ın yanı sıra Dali, César, Poliakoff, Zadkine, Chabrol, Neruda, Alain Delon, Brigette Bardot gibi isimler 68’i solurken Paris’in yeni yüzüne bakıyorlardı. Mesela Fransız heykel sanatçısı César en pahalı arabalardan Massarati ve Lamborgini’leri alır, onları prese sokup omlete çevirirdi. Sonra da fiyatının beş katına satardı. Arabanın siyasi ve politik gücünün bir eleştirisiydi bu yaptığı. İşte 68’in ruhu buydu. Artık 68 ve sonrası vardı. Seattle, Prag, Porto Alegre sokaklarındaki eylemleri yeni bir Mayıs 68’in öncüleri olarak görmek fazla mı ütopik? Bunu başlatanların aklında bunlar vardı, ama iktidarlar artık ders almıştı, stratejik ve kurnazca davrandılar. O yüzden bu eylemlerin hiçbiri istediği başarıya ulaşamadı. Eylemciler söyleyeceklerini söylediler, ama sonuna kadar gidemediler. Mayıs 68’de eksik olan ya da daha farklı olması gereken bir şey var mıydı? Ben bu analizi yapamam, çünkü ben yaşananı belgelerim. 68’de gençlerin de hataları oldu, ama iktidarın hataları müthişti. İşçilerin öğrencilere geç katılması beni düşündürdü. İşçiler, “Bir ayaklanma yapılacaksa onu biz yapmalıyız” derdindeydiler. Öğrenciler ise “Bizim derdimiz başka” diyorlardı, ama sonunda işçiler öğrencilerden daha fazla hak elde ettiler. Ben nerede eşitsizlik, haksızlık, adaletsizlik varsa onu belgelemeye çalıştım. Askeri iktidarların, darbelerin, diktatörlüklerin ülkelerindeydik, ama 68 her zaman farklıydı, doğuşunu, yeşermesini ve meyvelerinin olgunlaşmasını izleme fırsatı bulduk. Beni en çok şaşırtan ise seçimlerden yine De Gaulle’ün galip çıkması oldu. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle