Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 4 MAYIS 2008 / SAYI 1154 Oyunculuk insanı aramaktır Şükran Yücel U çan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin on birincisinde Bilge Olgaç ödülü, unutulmaz karakter rollerine hayat veren Meral Çetinkaya’ya veriliyor. Suyun Öte Yanı (1991), Hazal (1979), Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) Piyano Piyano Bacaksız (1990) Mutluluk (2007) filmleriyle olduğu kadar, tiyatro sahnesinde can verdiği karakterlerle belleğimizde iz bırakan Çetinkaya ile konuştuk. Sinemaya nasıl başladınız? 1973’dü sanırım, Zeki Ökten, Ağrı Dağı’nın Gazabı adlı filmi yapıyordu. Ağrı Dağı’nı görme hevesiyle ben de asistan yardımcısının yardımcısı gibi bir görevle ekibe katıldım. Dağın tepesindeydik, bir oyuncu gelmemişti, rolü bana teklif etti, öyle başladım. Daha sonra Hazal’da oynadınız ve Antalya’da en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Altın Portakal ödülünü aldınız. O ödülün büyük bir kısmı arkadaşım Güler Ökten’in hakkıdır. Çünkü dublaj sırasında ben yurtdışındaydım ve beni o seslendirmişti. Bir Yudum Sevgi’de (1984) çok başarılı bir performansınız olmuştu. Hoş bir roldü, kendi trajedisi olan bir karakterdi ama gördüğümde istediğim gibi aktaramadığımı düşündüm. Tiyatro sahnesinde insan oynadığı rolle ilgili olarak günahıyla sevabıyla hesap verebiliyor, ama ekranda görüntü açı, ışık gölge, genel atmosfer v.s. ile şekilleniyor. Kurgu özellikle, her etkiyi yönlendirebiliyor. Sinemanın en heyecan verici yanı, büyücü kısmı montaj bana göre. Bütün rollerin içinde sizin için en özeli hangisiydi? Hepsi de özel. Çoğu zaten ufacık, kısacık ama tabii hazırlık, karakteri ortaya çıkarıp inandırıcı kılma çalışması aynı. Değişen ekrandaki soluk alma süreleri. Yine de Suyun Öte Yanı’ndaki rolün farklı bir yeri var bende. Tomris Giritlioğlu, o tarihte, filmindeki önemli bir rolü bana verme cesaretini gösterdi. O zaman gençtim, bana benden yaşlı kadını oynattı. Oyuncuyla yönetmen arasında böyle bir güven ilişkisi olduğunda oyuncu daha doğurgan, daha yaratıcı olabiliyor. Yönetmen de o malzemeyi daha iyi değerlendirebiliyor. Türkiye sizi ilk Bizimkiler dizisinde tanıdı, Sabri Bey’in eşi Ayla Hanım olarak. Evet, o ilk dizilerden biri. Hepimizi tanıyorlar, hâlâ hatırlıyorlar. O dizi çok sıcak bir ilişki kurdu izleyiciyle. Ama o dizideki en büyük şans ve mutluluk değerli oyuncu, değerli insan, değerli dost Mehmet Akan’la birlikte çalışabilmiş olmaktı. Binbir Gece’de de çok sevildiniz. Diziler daha çok kadın izleyicilere yönelik. İşimize özen göstererek kadın karakterlerin hikâyelerini, sorunlarını onlarla paylaşmaya çalışıyoruz. Bu dizi sayesinde 1001 Gece Masalları kitabı, Rimski Korsakov’un müziği daha çok tanındı, ilgi görüp okunup dinlendi. İnsan dizilerde televizyonun etkileme gücü ve doğru değerlendirilmesinin önemini her an fark edebiliyor. Meral Çetinkaya, oyunculuğu “insan’ı bulmaya yönelik terapi” olarak tanımlıyor. O, 1973’teki ilk filmi “Ağrı Dağı’nın Gazabı”ndan beri bu anlayışla oynuyor. “Suyun Öte Yanı”, “Hazal”, “Uçurtmayı Vurmasınlar”, “Piyano Piyano Bacaksız”, “Mutluluk” oynadığı filmlerden birkaçı. Çetinkaya, 11. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde Bilge Olgaç ödülünü alacak... Geçen yıl Vasıf Öngören ödülünü aldınız... Farkedilmek, insanı mutlu ediyor, doğal olarak. Hem Vasıf Öngören gibi bir ismin taşıdığı anlam olarak, hem de kızının bu seçimi yapması, beni çok şaşırttı, mutlu etti, onurlandırdı. Aynı bu yıl Uçan Süpürge’nin beni Bilge Olgaç ödülüne layık görmesi gibi şaşırtıcı ve onurlandırıcı mutluluklar. Bu sezon Dostlar Tiyatrosu’nda oynadığınız Sivas 93, büyük bir ilgiyle izleniyor. Genco Erkal’ın bu oyunundaki yedi oyuncudan biri olmaktan onur duyuyorum. Eğitim ve kültür bağlamında sanat üretimini ve paylaşımını, insan değerlerini algılayabilmek adına çok önemsiyorum. Güzelduyu, yani estetik ve ahlaklılık, yani yapılan işteki dürüstlük ve özen, yaşama, insanın varlığına anlam kazandırıyor. Bilge Olgaç’la hiç çalıştınız mı? Hayır, ama Sivas 93 oyununu çalışırken onu andım. Madımak Oteli’nden yayılan o duman kokusu, Bilge Olgaç’la birleşti. Kendini sinemaya adamış, en zoru, yönetmenliğe tutkun bu özel kadının ülkemizin bu yoksul ve sahipsiz sanat ortamında, bir sobanın tutuşması sonucu ölümü çok acı. Siz o dönemin film yapma koşullarını da biliyorsunuz… Evet, o dönemlerde film yapmanın ne kadar yoktan varediş olduğuna, Ağrı Dağı’nda yaşadığım o ilk set deneyimimde tanık oldum. Set işçileri herşeyi yapıyor, ışığı, dekoru, çevre düzenini, tehlikeli sahnelerde baş oyuncunun dublörlüğünü. Sessiz fakat Meral Çetinkaya “Sıvas 93” oyununda... “Bİnbir Gece” dizisinde... herşeyi dikkatle gözlemleyen bu sinema emekçileri hiçbir güvenceleri olmadan adanmışlıkla çalışırlardı. Yaratıcılıkla rahat ve kolaycılık pek uyuşmayan haller sanırım.. Oyunculuk anlayışınızı anlatır mısınız? Oyunculuk duygu ve düşünce dünyasını sınırsız özgür bıraktırıp matematiksel bir disiplini gerekli kılan, çocuksu saf, değişken ve olgunlaşmadan kalmış bir yanınıza da açık alan bırakan bir uğraş. Günlük yaşamın gerçeklerine dayanma gücü sağlayacak bir uzaklaşmayı mümkün kılan, ‘insan’ı bulmaya yönelik terapi yanı da olan bir işkolu dersem duyan ne der acaba? Türk Sineması’ndaki yeni yönetmenleri, özellikle kadınları nasıl buluyorsunuz? Yeni yönetmenler deyince sinemaya farklı yaklaşan, içten, dürüst, özgün hikâyeleri ve anlatım dilleriyle var olan sinemacıları düşünüyorum. İzlemekten çok mutlu olup heyecan duyuyorum. Kadın yönetmenlerin kadın hikâyelerini, kadın karakterlere yaklaşımını izlerken, senaryo ve çekimdeki duyarlılık beni etkiliyor, ama açıkçası yönetmenin cinsiyetinin ayırdına varamıyorum. Edebiyatta bu farkı daha iyi hissedebiliyorum, ama kadına özel hikâyelerin dile gelmesini tabii ki önemsiyorum. Kadın olarak yaşananların, baskı çeşitlerinin sansürsüzce anlatılabilmesi, hem senaryo yazımında çok farklı bakışlar, ayrıntılar ortaya çıkaracak, hem de sinemaya aktarımda farklı söyleyiş biçimleri oluşturacak. G C M Y B C MY B