02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 12 31/1/08 16:53 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 3 ŞUBAT 2008 / SAYI 1141 Güney Kore’de sanat var... Elif Dastarlı B ilindiği gibi Türkiye’nin liberal dönüşümünün miladı 1950’ler, iki süper güç ABD ve Rusya’nın restleşmesine sahne olan Kore’nin makus tarihinin de belirlendiği yıllardır. Japon işgalinin sonucu olan savaşta ABD güneyi, Rusya ise kuzeyi işgal eder ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 16 müttefik ile Güney Kore, savaşı atlatır. Bugün ise, dünyadaki 11. büyük ekonomiye erişmiş ülkede kültür ve sanata yapılan yatırımlar da inanılmaz boyutlarda. Bupyeong History Museum’da gerçekleştirilen 50. yıl anma sergisi ve buna eşzamanlı olarak Çağdaş Türk ve Kore Sanatları üzerine düzenlenen akademik seminerler, diplomatik düzeyde süren ilişkileri kültürel bakımdan geliştirmek için bir fırsat niteliğindeydi. Projesi Türkiye’den Prof. Dr. Halil Akdeniz, Kore’den ise sanatbilimci ve küratör Prof. Gyeongmo Rhee tarafından hazırlanan sergi, Meriç Hızal, Süleyman Saim Tekcan, Ömer Uluç, İrfan Önürmen, Osman Dinç, Serhat Kiraz ve Ferhat Özgür gibi sanatçılarımızın bulunduğu, iki ülkeden farklı disiplinlerde 50 sanatçının katılımı ile oluşuyordu. Prof. Dr. Halil Akdeniz’in “Çağdaş Türk Sanatı ve Güney Kore’de Türkiye ile diplomatik ilişkilerin 50. yılı nedeniyle bir sergi düzenlendi. Türk sanatçılar iki ülke arasındaki farkları incelediler. Kore sanat ortamı, hem nitelik hem de nicelik bakımından şaşırtıcıydı! Sistematik bir şekilde kimliğini arayan Koreli sanatçılar geleneksel ile günceli bir araya 2 Geleneksel el yazıları ile modern sanat bir arada. getiriyor... uygun olarak sıfırdan inşa edilmiş bir müzeye sahip olmayan ülkemizle kıyaslandığında hayranlık uyandırıcı. Bahçedeki kocaman Louise Bourgeois örümceklerinden Damien Hirst’ün ilaç kapsüllerine, 20. yüzyıl Batı sanatının en usta isimlerini barındıran zengin koleksiyonu, kısacık tarihine rağmen müzeyi uluslararası standartlar açısından da önemli kılıyor. Bunun yanı sıra, geleneksel sanatlar koleksiyonuna verilen değer ve periyodik sergileriyle hatırı sayılır bir müze niteliğinde. Müze, üçüncü yılını bu ayın sonuna kadar sürecek “Void in Korean Art” (Kore Sanatında Boşluk/Hiçlik) sergisiyle kutluyor. “Nature”, “freedom” ve “imagination” şeklinde üç farklı başlık altında şekillenen sergi, arkeolojik eserler, porselenler, kaligrafiler ve yerel resimleri içeren zengin geleneksel sanat biçimleri ile geçmişle hesaplaşma fikrinden üretilmiş modern ve güncel sanat örneklerini yaratıcı yorumla bir araya getiriyor. Batı sanat tarihindeki mimesisin doruk noktasına ulaşmış kompozisyon şemasının aksine, tamamlanmamış izlenimi veren resimleriyle Kore sanatının karakteristiğini temsil eden, Budizm, Taoizm ve Konfüçyizm’in öğretilerinin de işaret ettiği “boş alan” teması, serginin ana eksenini oluşturuyor. “Void in Korean Art”, Batı’nın sanat ilkelerini benimseyen ancak özellikle son yıllarda kendi kimliğini arayışa daha sistematik biçimde eğilen Koreli sanat insanlarının çabalarını göstermesi bakımından da önemli bir sergi. Son yıllarda gerçekleştirilen birçok serginin, geleneksel ile günceli bir araya getirdiğini, serginin kataloğundan öğreniyoruz. Bu bilgiden yola çıkarak Kore sanatının, Uzak Asya’nın kültürel değerlerini Batı sanatının baskın unsurları ile buluşturan ve ancak zıtlıkları ortaya çıkarmada cesur davranan bir karaktere sahip olduğunu söylemek mümkün. Sergide “boşluk”u, Batılı literatüre uygun değerlendirmenin çözümsüzlüğe itebileceği fikri de ön plana çıkıyor. Ancak asıl ironik olan, özel kâğıt üzerine mürekkeple halen ancak belki turistik düzeydeüretilmeye devam ettikleri ve geniş boşluklara sahip geleneksel resimlerine “oriental painting” demeleri! Güney Kore’nin, sadece sanatı değil, Batılılaşmanın girdabında dönüp duran yaşam tarzı, mimarisi, tüketim kültürü ve daha birçok olguyla ilgili benzer “yabancılık”ları keşfetmek mümkün. Samsung gibi devletle boy ölçüşebilecek şirketlerin yanı sıra büyükküçük birçok özel kuruluşun ciddi miktarlarla sanat sponsorluğu yaptığı, bir haftada şahit olunacak sergi zenginliği üzerinden tespit edilebilir, rahatlıkla. Yine devletin turizm sektörünü geliştirmek gibi doğrudan beklentiler içine girmeden sanata ayırdığı bütçe, vakıflar, dernekler, kişisel yatırımlar; bunların hepsi oldukça hareketli ve Yeni Açılımları”, Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan’ın “Türkiye’de Özgünbaskı Sanatı”, Işıltan Ataman’ın “Türk Sanatında Eleştiri” ve benim de “Türkiye’de Sanat ve Medya” başlıklı bildirilerimizin yer aldığı bir de seminer yapıldı. Serginin kapsamlı kataloğu ve bildirileri kapsayan bir de kitap hazırlandı. Binlerce yıllık tarihiyle kendine has bir kültüre sahip Kore, ağır bedeller ödediği savaş sonucu yeniden inşa sürecine giren, modernleşmesini ise en az Türkiye kadar hızlı ve doğrudan Batılılaşma şeklinde yaşayan bir ülke. Geleneksel el sanatlarındaki inceliğin ve zenginliğin bizim kültürümüzle olan benzerliğinin yanı sıra gelenekselin üzerine inşa edilen Batı etkisinin sonuçları da şaşırtıcı biçimde ülkemizle koşutluk gösteriyor. Ancak bu toprakların ABD tarafından bir tür liberalizm laboratuvarı gibi algılanması, durumu biraz değiştiriyor. Kültür ve sanata yapılan yatırımlar, son 50 yılda yaşanan hızlı zenginleşmenin sonuçlarından biri. Liberalizme tam uyum sonucu küresel algı düzeyine erişme, yatırımların boyutlarını oldukça büyütmüş ve ortaya, günümüzde sanatın yaşaması için olmazsa olmaz bir refah ortamı çıkarmış; bu durumun ise sözünü ettiğimiz benzerlikle elbette hiç alakası yok! 2004’te Seul’de açılan Leeum Samsung Museum of Art, dünya devi Samsung’un ciddi miktardaki yatırımlarıyla oluşmuş bir müze. Rem Koolhaas, Mario Botta ve Jean Nouvel tarafından gerçekleştirilmiş mimarisi, daha ilk etapta, işlevine 3 4 1. Leeum Samsung Sanat Müzesi. 2 ve 3’te “Kore ile Türkiye Arasındaki Diplomatik İlişkinin 50. Yılı Anma Sergisi”nden, sırasıyla Mehmet Yılmaz ve Jongtaek Shin’in çalışmaları. 4 ve 5’te “Kore Sanatında Boşluk/Hiçlik” sergisinden iki çalışma. lk kitapları “Sevgimiz Özgürlüğümüzdür” idi, onu “Kes Korkak Alıştırma Elini” izledi. ’93’te kurulan Marmara İletişim Haber Ajansı üçüncü kitapları “Çıplak Kralın Terzileri”nde 64 röportajlarını bir araya getirdiler. Kitabı Detay Yayıncılık yayımladı. Yaşar Kemal, Fikret Otyam ve Sait Faik Abasıyanık gibi ustaları örnek almaya çalışan Mihalılardan Tayyibe Önel de işe bu yazarların röportajlarını okuyarak başlamış. “Kitaptaki röportajlarım, Yavuztürk Mahallesi’nin çocukları, fındık bahçesinin Diyarbakırlıları ve Kars’taki saklı bir kent Ani...” diyor Önel: “Yazın çalışmak için Miha’da kaldım. Bir gün toplanıp İstanbul Boğazı’nın sırtlarındaki Yavuztürk Mahallesi’ne gittik. Oradaki çocukların hayatlarına yakından tanıklık ettik. Onlar da diğer çocuklar gibi internet kafeye gidiyor, play station oynuyor; ama bir farkla, önce çöpleri karıştırarak plastik topluyorlardı. Bütün bu izlenimlerimi anlattım.” Kitabın oluşma öyküsünü, Mihalıların neleri esas aldıklarını, nelere dikkat ettiklerini yine Önel anlatıyor: “Hocamız Kayıhan Güven’in dediği gibi, röportaj yazarı, bugün vatandaşların tek başlarına aşamadıkları sosyal mesafeleri ve günümüz kurumlarının koydukları engelleri onlar adına aşmak durumundadır. Bugün röportaja eskisinden daha fazla gereksinme duyuyoruz; çünkü röportaj, toplumsal yaşamdaki mesafeli ilişkilerin arkasına bakmaya yatkın bir haber yazı türüdür; çünkü engelleri, uzaklıkları aşarak insanlara konularıyla yakınlık sağlamayı Çıplak Kralın Terzileri İ amaçlamaktadır. Bunu yaparken haberin kuru bilgi veren tavrından sıyrılmakta, konusunu canlı bir biçimde sunmaya çalışmaktadır. Okur sanki röportajcının gözüyle olanı biteni izler ve doğallıkla kimi yargılara varır. Gittiğim her haberde birçok şey öğrendim. Birçok hayata tanıklık ettim. Bu tanıklığımı, tasvir ederek, edebi bir şekilde okuyucuya anlatmaya çalıştım. Bakan, gören ve yansıtan bir şekilde oluşturdum yazılarımı. Okuyucu gitmeden de hayatın kıyısındaki insanların yaşamlarını onlara getirdik. Aamacımız okuyucu yazıyı okuduğunda yaşadıklarımızı anlaması ve kendisinin de yeni anlamlar çıkarması. Sonuçta kendisi tanımasa da, o insanların yaşamlarına girmesi.” 427 sayfalık kitaptaki röportajlar birer öykü tadında. Her röportajda o anı, o yaşamı ve o sorunu yüreğinizde hissedeceğiniz bu gerçek yaşamın yazıya dökülen hallerini bir solukta okuyacaksınız. Tren yolu bekçileriyle 22 km. boyunca siz de yürüyeceksiniz, Doğu’dan Akçakoca’ya gelen Diyarbakırlı fındık işçilerinin çadırlarına konuk olacaksınız. Hrant Dink’in katledilmesinin ardından, olay yerine iki üç dakikada ulaşan genç Miha muhabirinin tanıklıklarını okuyacaksınız. Kitapta, Miha muhabirleri, bugünün Türkiye’sine ışık tutuyorlar, yazdıklarıyla… Marmara İletişim Haber Ajansı (MİHA) muhabirleri, röportajlarından oluşan “Çıplak Kralın Terzileri” adlı kitapta yaşamın kıyısında kalmış insanlara, onların sorunlarına, mekânlara yakından tanıklık ediyorlar. kurumsal bir sanat ortamı oluşturmuş. Örneğin hiç beklemediğiniz anda kendinizi bir Van Gogh sergisinde bulabiliyorsunuz. “Picasso İstanbul’da” diye kopan yaygarayı hatırlarsak; dijital devlerinin başı çektiği sponsorlarla getirilen “Van GoghVoyage Into The Myth” (Mitlere Yolculuk) sergisinin, reklâm çılgınlığından mustarip ve gayet başarılı olduğunu belirtmek gerekir. 5 Bir sürpriz sergi de Hangaram Art Museum’daki “Kandinsky and Russian Masterpieces” (Kandinsky ve Rus Ustaları). Şubat ayı sonuna kadar devam edecek sergi, Kandinsky ve Malevich’in yanı sıra klasik Rus resminin önemli isimlerinden İlya Repin, Ayvazovsky, Myasoedov gibi sanatçıları da bulunduruyor. Geniş heykel bahçesi ve geçici sergi salonunda Japon güncel sanatına ait işlerin sunulduğu “Discommunication”(İletişimsizlik) sergisi ile Sungog Art Museum; yine devasa yapısı, kocaman bahçesinde ve sürekli sergi salonunda 20. yüzyıl Batılı sanatçıların seçme eserleri ve geçici sergi salonundaki başarılı sergileriyle National Museum of Contemporary Art Seoul, diğer önemli müzeler. Seoul Arts Center, sanatın hemen tüm dallarını bir arada toplayan çok yapılı devasa bir sanat merkezi. Seoul Calligraphy Museum ise, kalıcı/geçici sergi anlayışıyla geleneksel sanat eserlerini izleme imkânı sunan bir müze. Sokaklarda gezerken bile hissedebileceğiniz bir ilgi var Güney Kore’de sanata. Her iş merkezinin önünde ve hemen her parkta görülebilen heykel örnekleri, kitlesel estetik düzeyi ve sanata duyulan ilgi hakkında ipuçları veriyor. Sanata sağlanan bu imkânlar üretimi de tüketimi de tetikliyor kaçınılmaz olarak. Ziyaret etme olanağı bulduğum sadece bir üniversitenin, Hongik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin öğrencilerine sağladığı koşullar, bizim özellikle devlet üniversitelerimiz düşünüldüğünde gıpta edilecek nitelikte. Atölyelerde gördüğüm yoğun çalışma ortamı ve başarı düzeyini belirtmeme bilmem gerek var mı? Binlerce yıllık bir kültürün birikmiş enerjisinin Batılı biçim ve anlayışlarla çakışması ortaya, kendini tekrar etmekten kaçamayan Batılı sanat üretiminin tam aksine, zengin, etkileyici ve kolay tüketilemeyecek bir sanatın çıkmasına neden olmuş. Belki de bugün, mesafeler ve farklılıkların doğru oranda artması, sanat dediğimiz olgunun hâlâ var olabilmesinin biricik nedeni!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle