22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 3 28/6/07 15:58 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 1 TEMMUZ 2007 / SAYI 1110 3 Uzun gece yolculuklarından korkmuyor artık. Yorulunca bir benzin istasyonuna çekiyor TIR’ını. Sabah meraklıların sesleriyle uyanıyor: Bu TIR’ı bir kadın kullanıyor! İki buçuk yıllık TIR şoförü Fatma Güler anlatıyor... FATMA GÜLER Fatma Güler Zonguldak doğumlu, ama aslı anne tarafından Giresun’a, baba tarafından Trabzon’a dayanıyor. Annesi; o iki, kız kardeşi bir, ablası da 12 yaşındayken çalışmak üzere Almanya’ya gidiyor. Sağlık nedenleriyle babasının gitmesine izin verilmiyor, bir süre sonra da anne ve babasının yolları ayrılıyor. Fatma ve kardeşlerini anneannesi büyütüyor. Gücünü de bu dik başlı, haksızlığa gelemeyen, kadınlardan yana taraf tutan kadından aldığını düşünüyor. Birkaç yılı Almanya’da annesinin yanında geçiriyor, dönüyor, ortaokulu bitirince, daha 14 yaşında, amcasının oğluyla evlendiriliyor. İstanbul’a geliyor, 16 yaşında ilk çocuğunu doğuruyor. Kızı daha bebekken dışarıdan sınavlara girip liseyi bitiriyor, sonra da İstanbul Adliyesi’nin Emanet Dairesi’nde çalışmaya başlıyor. 12 Eylül darbesinden sonra, daha çok kitaplar geliyor çalıştığı birime, işi bu kitapları kazanda yakmak, ama o ve bir kadın arkadaşı kıyamıyorlar kitaplara, saklayabildiklerini saklıyor ve okuyorlar. İki kez evleniyor, üç çocuğu, iki torunu oluyor. Hayatı tek başına sırtlanıyor, işten işe geçiyor. Şimdi TIR şoförü, gelecek ne gösterir, ne kadar uzun yolda çalışacak, kestiremiyor, ama işini ve başkaldırmayı seviyor! ?? ? Kaç şoförün arasına kadın şoför olarak katıldınız? 1000. Şoka girmiş olmalılar… Girmez olurlar mı? Herkes birbirine gösteriyordu, hatta o sırada seferde olanlara bile telefonla haber vermişler, bir kadın geldi, diye. Kimi birilerinin yakını olduğumu düşünmüş, kimi başka şeylerin peşinde olduğumu! Çalışmaya başladıktan sonra galiba dindar birisiydi, bir şoför gelip, senin çok günahını aldık biz, dedi, bu günahla cumaya bile gidemiyoruz, affet de gidelim artık… Ne deyip ne düşünüp almışlar günahınızı? Bilmiyorum, sormadım, ama hayırlı şeyler değil anlaşılan! Erkeklerin dünyası, üstelik dilin endazesinin olmadığı bir dünya, bununla nasıl baş ettiniz? Garajda bir kantin var, oranın işletmecisi Fatma Hanım, sen geldin, buranın havası değişti dedi, küfür etmiyorlar artık, yakası açılmadık fıkralar anlatmıyorlar… Ağızlarından hiç küfür kaçmıyor mu? Kaçıyor elbette, gençler hemen elime sarılıp özür diliyor, yaşlılar ise affet Fatma Hanım diyorlar, biz eşeğiz, eşek oğlu eşeğiz… BENİ SOLLAMAK HA! Sigara, içki, kâğıt oyunları… Erkek şoförlerle masaya oturuyor musunuz? Sigara içmiyorum. Bazen tavla ve okey oynuyoruz, ama yenilgiyi bir türlü kabul edemiyorlar. Bir kadına yenilmek ha… Yenildilerse bir daha oynamıyorlar. Arabaları tırın üzerine kim yerleştiriyor, onu da mı siz yapıyorsunuz? Evet, ben yerleştiriyor, ben indiriyorum. Bazen yurtdışına gidecek arabalar olduğunda gemiye de yükleme yapıyorum. Zor iş, çok yoruluyor olmalısınız. Çalışma koşulları nasıl, mesai saati diye bir şey var mı? Hangi iş kolay ki. Bütün işlerin zorlukları var, alıştım, yaptığım işi seviyorum. Mesai saati diye bir şey yok, telefonumuz 24 saat açık olmalı, gece yarısı da çağırabilirler ve yükleme yapıp yola çıkabilirim. Gece ve uzun yol… Korkmuyor musunuz? İlk zamanlar korkuyordum; arabaların kayıp düşmesinden, çalınmasından. Çünkü mola yerinde bir iki hırsızlık oldu, arabaları arkadaşların tırlarının üzerinden alıp götürdüler. Bir gece galeriye gidiyordum, Carrefour’un orada, yol bozuktu, ben de soldan gitmeye çalışıyordum, bir Mercedes önüme geçti, şoförü arabadan inip, silahını çekti, ben bilmem kimim, sen bana nasıl yol vermezsin diye bağırmaya başladı. Nedenini anlatmaya çalıştım, ama dinlemedi, havaya bir iki el sıkıp gitti… Sonra bu tür olaylarla baş etmem gerektiğini düşündüm, zamanla da korkum falan kalmadı. Diyelim İstanbulAnkara seferindesiniz, kaç kez, nerelerde mola veriyorsunuz? İki ya da üç kez dururum. Önceleri bizim arkadaşların konakladığı tesislere giriyordum, şimdi otobüslerin, özel otomobillerin mola verdiği benzin istasyonlarında kenara çekiyorum tırı. Uykunuz geldiğinde ya da gece kalmanız, dinlenmeniz gerektiğinde ne yapıyorsunuz? Birkaç kez otelde kaldım, ama şimdi TIR’da uyuyorum. Sabah TIR’ın etrafında dolaşan insanların konuşmalarıyla uyanıyorum: Bu TIR’ın şoförü kadın, gece geldi, yemek yedi, sonra bindi TIR’a uyudu… Bekliyorlar ki uyanayım, arabadan ineyim de beni görsünler… Tepkileri ne? Kimisi kutluyor, kimisi bu iş size göre değil, zor, başka iş arasanıza diye akıl veriyor… Sizi direksiyon başında görenlerin rotası şaşıyor olmalı... Bir seferde, polis çevirdi, ne oldu dedim, kazaya sebebiyet vermişsiniz dedi. Nasıl olmuş dedim, kazayı yapan arabayı gösterdi, hep gençler… Ha dedim, ben bunları yolda gördüm, bana bakıyorlardı, ama ben onları sıkıştırmadım, bir şey yapmadım, ben sıkıştırmış olsam araba soldan darbe alırdı… Polis de şaşkınlık geçiriyor mu sizi görünce? Geçiriyor tabii, durduruyor da ama bunu merakından yaptığını söylemiyor, ehliyet, ruhsat soruyor, sonra diğer sorular başlıyor, neden bu işi yapıyorsun, kimsin? YÜREĞİN BENDEN GENİŞMİŞ ABLA! Vukuatınız var mı? Yok, ben kavgayı sevmem, ama bir gün şehir içinde, ikide bir yolcu almak için duran, bana da yol vermeye yanaşmayan bir minibüsü sollarken aynasını aldım. Şoför kızdı, önüme geçip beni durdurdu. O kadar sinirliydi ki, kendi kapısından da değil, yolcuların inip bindiği kapıdan atlayıp bağırmaya başladı. Yolcular tutmaya çalışıyordu, ama o dinlemiyordu. Siz de indiniz mi TIR’dan? İnmedim, niye ineyim? O bağırıp çağırmayı sürdürünce, camdan seslendim, adam ol, akıllı ol… Ne yaparsın diye sordu. Aklını da alırım dedim. O öfkeli yüzü bir anda değişti, kahkahalarla gülmeye başladı. Ne gülüyorsun dedim. Senin yüreğin benden genişmiş dedi, buyur yoluna git… Diyelim ki, aynı hatta seferdesiniz, erkek şoförler böyle durumlarda sizi korumaya alıyor mu? Bir seferde bir araç beni sıkıştırmaya çalıştı, bayağı da uğraştı. Ben hiç aldırmadım, yoluma devam ettim. Bir rampanın çıkışında polis durdurdu, bir arabayı gösterip bu sizi sıkıştırdı mı diye sordu. Adama baktım, biraz hırpalanmış... Meğer onu gören iki TIR şoförü yolunu kesip adamı iyi bir benzetmişler, o da şikâyetçi olmuş. Ben de evet dedim polise, yolda beni bir eşek sıkıştırdı, ama hangi eşek olduğunu bilmiyorum. EDİTÖR’DEN B ütün Maçka ayaktaydı o gece. Parka çadır açan sirkin aslanı kükrüyor, bir türlü susmuyordu. Vedat Günyol ve Sabahattin Eyüboğlu ellerindeki çeviriyi bitirmeye çalışıyorlardı, ama aslan bir türlü buna izin vermiyordu. Magdi Rufer “nereye” demelerine aldırmadan evden çıkıp sirk alanına gitti. Aslanla konuşmaya başladı, on dakika sonra aslan susmuş, A. Cimcoz, S. Eyüboğlu, M. Rufer, V. Günyol. mırıl mırıl çocuk sesiyle konuşan, küçücük gövdeli, kızıl saçlı, kocaman mavi gözlü Magdi’yi dinliyordu. Aslana söz geçiren Magdi, 12 Mart döneminde ne hâkime dert anlatabildi, ne gardiyanlara. Bir gece yarısı evden alınıp götürüldü, suçu sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek, kısacası komünist olmaktı. Suç ortakları Thilda Kemal ve Azra Erhat, koğuş arkadaşları ise İsrail Konsolosu Elrom’u kaçırmakla suçlanan devrimci genç kadınlardı. Magdi Rufer piyanistti. Türkiye’de olma sebebi Sabahattin Eyüboğlu’ydu. İkinci Savaş’ın hemen ardından müzik okumak üzere Paris’e gitmiş, orada Eyüboğlu ve Vedat Günyol’la tanışmış, sonra da İstanbul’a gelmişti. İlk evi Maya Sanat Galerisi’nin üstü, ilk dostları ev sahibi Adalet Cimcoz ve suç ortaklarıydı! İstanbul Radyosu’nun konserlerinde çalan Magdi, Şehir Orkestrasıyla çalışıyor, sık sık yurt dışında da konserler veriyordu. O ve Eyüboğlu yaşam alanlarını daraltacağı için hiç evlenmediler. Oturma süresini uzatarak İstanbul’da kalabilen Magdi ikinci duruşmada salıverilse de, yurt dışına çıkışı yasaklandı. Bu, konserlerin sonu demekti. Artık ders verecek öğrenci bulmakta da zorlanıyordu. Tam evlenmeye karar vermişler, işlemleri tamamlamışlardı ki, Sabahattin Eyüboğlu bir kalp krizi geçirdi. Magdi iki yıl uğraştı ve 1974’te vatandaşlık hakkını aldı. Ailesinin ısrarlarına rağmen Türkiye’den ayrılmadı, sayısız öğrenci yetiştirdi, her 15 Ocak’ta evinin kapılarını Eyüboğlu’nun dostlarına ve Mavi yolculuk müdavimlerine açtı… O kapı artık kapalı. Magdi kitaplarının, kedilerinin, çiçeklerinin ve iki piyanosunun üzerine kapıyı çekip gitti. O sanatından, kariyerden “aşk” için vazgeçen kadınlardandı ve “Buradayım ve mutluyum” demekle yetiniyordu. Yolu açık olsun… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle