Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 10 5/4/07 15:47 Page 1 PAZAR EKİ 10 CMYK 10 ALIŞVERİŞ Sağlıklı bronzlaşma... Capital Soleil ProDensité, cildi güneşin zararlı etkilerinden korumak üzere patentli Mexoryl XL® ve SX’in yüksek örtücülük sistemlerini bir araya getirerek filtreleme sistemiyle cildinizin sağlığını koruyarak bronzlaşmayı vaat ediyor. Cilt yoğunluğunu artırmak için, yüz, boyun, dekolte bölgesi ve ellerde yüksek bir UVA ve UVB koruması sağlıyor. 8 NİSAN 2007 / SAYI 1098 Tatlı Sert şarap likörü Tatlı Sert, Türkiye’nin ilk likör şarabı. İtalya'da gerçekleştirilen ve 31 farklı ülkeden toplam 3500 şarabın yarıştığı Vinitaly 2007 şarap yarışmasında gümüş madalya ile ödüllendirildi. Öküzgözü üzümünden “port” yöntemi kullanarak ürettilen şarap, zengin aroması ile dikkat çekiyor. Yemek öncesi ya da sonrası, soğuk olarak içilmesi önerilen likör şarabının içinde, doğal üzüm şekeri ve yüksek alkol var. Tiramisu, çikolatalı sufle, bitter çikolata, kahve ve puro yanında keyifle içebilen şarap, açıldıktan sonra da uzun süre saklanabiliyor. Her mevsim deri “Dönmek, dünyaya bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” teması altında hazırlanan 2007 İlkbaharYaz Derishow tasarımları bu sezon enerji ve özgürlük vaat ediyor. Altın, gümüş, bronz, metalik deriler, rengârenk güderi tunik ve cellabeler, yepyeni volüm ve kullanımları ile ipeksi siyah deriler, süet kaftanlar, oversize blazerlar, çeşit çeşit küçük ceketler Derishow deri tasarımlarında hayat buluyor... Farklı form, materyal ve anlayışlarda bahar rüzgârları ile uçuşan gece mavisi güderi cellabe, mini eteği ve gümüş aksesuvarları ile gecenin gizemli çekiciliğini gündüze taşıyor. Nike’tan sporcu kadınlara... Nike’ın Performance Underwear serisi DriFit kumaşıyla teri emerek cilt yüzeyinden uzaklaştırıp, sürtünmeleri ortadan kaldırıyor. Serinin spor sutyenleri göğüslere binen yükü tüm vücuda eşit bir şekilde yayarak üstün bir destek ve sınırsız hareket özgürlüğü sağlıyor. Koleksiyonda yer alan ürünlerin renkleri ise, siyah, beyaz ve ten renginden oluşuyor. Özdilek yine önde Özdilek, Antalya’da “2007 Yaz Havlu ve Ev Tekstil” ürünlerini çok sayıda mankenin katıldığı bir defileyle tanıttı. Tanıtımda Özdilek, bölge bayiilerine “Özdilek ile çalışan bugün de gelecekte de kazanır” mesajı verdi. Özdilek, 1971 yılında, iki adet Bursa yapısı dokuma tezgâhı, beş personel ve yıllık 10 ton havlu üretim kapasitesiyle yola çıktı. Haziran 2005’e gelindiğinde ise kapasite 10 bin tona ulaştı. 20’den fazla ülkeye yaptığı ihracatta 30 milyon dolarlık kazanç sağlayan Özdilek’in çalışan sayısı şu an 4 bini aşıyor, tesislerinde pamuktan ipliğe, iplikten dokuma ve konfeksiyona kadar tam entegre şekilde üretim yapılıyor. Pantene’den yaz için... Pantene, yeni sezon saç modasını açıkladı, bu yaz saçlarda doğal kusursuzluk ön planda! 2007 İlkbaharYaz sezonunda, saçlar senenin modası gösterişli kostümümsü kıyafetlerin tersine doğal ve uzun olacak. Pantene de bu modaya uyumlu saçlara sahip olmak isteyenler için, ekstra düzleştirici ve ekstra dolgunlaştırıcı şampuanlarını ve bakım ürünlerini müşterilerine sunuyor. Rahat ve şık Mavi, Premium Jeans’lerle bu yaz şıklık vaat ediyor. Mavi Premium; kumaşından aksesuvarlarına, zarif cep dikişinden paça altındaki zincir dikişlerine, arka cebindeki elle işlenmiş nazar boncuğu motifinden, kızıl altın rengi özel düğmesine kadar her detayıyla sofistike, lüks ve Akdenizli... Giyilebilir modanın öncüsü Journey’den Tasarımlarının yanı sıra kalıplarıyla da dikkat çeken Journey, bu yaza da damgasını vuracak. Dar kesim, kalem paça, boru paça, katlı, kapri pantolonlar bu sezon Journey’de doğanın renkleriyle buluşuyor. Koleksiyonda, fırfır, farbela, fiyonk, pili, kurdele, büzgü gibi detaylar gömleklerle buluşuyor, kullanılan kumaşlar ise hareket özgürlüğünü kısıtlamıyor. Renk gamı oldukça geniş olan koleksiyonda, aynı zamanda bu yılın modası leopar ve zebra desenlerine de bolca yer verilmiş. En doğru zaman için Timex T45531 Timex’in T45531 modeli estetik ve göz alıcı. Çelik kasası ve fonksiyolarıyla ön plana çıkan model, 100 metreye kadar su geçirmiyor, perpetual takvim özelliği ile ise zaman konusunda en ufak bir yanılmaya ihtimal vermiyor. Fiyatı: 205 YTL. (KDV Dahil) Merkez Saatçilik: 212 520 03 02 www.timex.com Kasha’da nostalji devam ediyor Kasha 2007 İlkbaharYaz Koleksiyonu, 60’ların nostaljik görüntüsünden, 80’li yılların şık, klas ve kadınsı çizgilerine kadar uzanarak bu yılın modasına damgasını vurmaya hazırlanıyor. Grafik tasarımlar, çok renkli parlak temalara uzayıp giden tek kalıp desenler, kloş plili etekler, kalın lastik bel kemerleri, küçük bolero hırkalar, kaplar ve uçuşan jarse elbiseler koleksiyonun en belirgin ifadesini oluşturuyor. Baharatın yeni adı Greenlife kırmızı biber, karabiber, tuz, kekik gibi klasik mono baharat çeşitlerinin yanı sıra gecmiş yılların deneyimini günümüzün yemek anlayışıyla birleştirerek sadece doğal baharatlardan oluşan, Balık Baharatı, Barbekü çeşnisi ve Tavuk Izgara çeşnisi gibi mix baharatları da lezzet tutkunlarının beğenisine sundu. Üstelik Greenlife artık metal kutu ambalajlarıyla çok pratik ve kullanışlı. SOFRA Aylin Öney Tan Tiyatro mektebi Maarif Vekâleti İstanbul’da yeni bir ameli tiyatro mektebi tesisine karar vermiş ve bu hususta hazırlıklara başlanmıştır. Diğer taraftan aldığımız malumata göre sanatkâr Ertuğrul Muhsin Bey de İstanbul’da bir sinema fabrikası açmak için teşebbüslerde bulunmuş ve ilk hazırlıklar yapılmıştır. Tiyatro mektebinin üç senelik tedris devresi bulunacak ve buradan çıkanlar aktör olacaklardır. Mektepte tiyatro, beden terbiyesi ve ahenk dersleri okutulacaktır. Tiyatroyu Ertuğrul Muhsin Bey üstlenmiştir. Bu derste tiyatronun tarihi, bizde ve garpta tiyatro, pratik tiyatro provaları bahisleri okutulacak ve Muhsin Bey talebeye piyesler vererek prova ettirecek ve kendisi tashih edecektir (düzeltecektir). Mektebe tâli tahsilini tamamlamış efendiler alınacaktır. Talebenin Darülbedayi’nin oyunlarında ufak roller alarak tatbikat yapmaları da kararlaştırılmıştır. Ertuğrul Muhsin Bey’in açmak üzere teşebbüs ettiği sinema fabrikası Kâğıthane civarında yapılacaktır. Fabrikanın inşası için sermayedar bulunmuştur. Muhsin Bey, bu fabrika inşa edildikten sonra çeşitli Türk filmleri yapacaktır. Bu filmler fabrikada yapılacağından gayet mükemmel olacağı ve Amerika’da yapılanlardan farklı Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Ankara Palas” olmayacağı ümit filminin seti. (Şubat 1928) edilmektedir… Muhsin Bey, tiyatro mektebi ve sinema fabrikası hakkında muharririmizin suallerine karşı şu beyanatta bulunmuştur; “Tiyatro mektebinin programlarını Sanayii Nefise Mektebi kararlaştıracaktır. Ben yalnız fikirlerimi söyledim. Tiyatro mektepleri Avrupa’da konservatuarlara bağlıdır. Bizde hükümet konservatuarı olmadığından Sanayii Nefise Mektebi’ne bağlanması çok münasip olmuştur... Tiyatro sanatkârlarına çok ihtiyacımız vardır. Biz hürriyetten beri bu işe başladığımız zaman 400 kişi idik. Şimdi 30 kişi kaldık. Bu 15 sene daha devam ederse bir tek adam kalmayacaktır. Bundan çok korkuyorum. Tiyatro mektebi inşallah iyi sanatkârlar yetiştirecektir. Sinemacılığın Türkiye’de tesisi için bir fabrika inşasına teşebbüs ettim. Yapacağım filmleri henüz kararlaştırmadım. Henüz tetkik işleriyle uğraşıyorum. Bundan başka Sanayiyi Teşvik Kanunu’nun çıkmasını da bekliyorum. Hükümet fabrika açanlara arsa vereceğinden bundan istifade etmek istiyoruz. Şimdilik Rusya’ya gitmekten vazgeçtim. Daha evvel burada yapılacak birçok işler vardır.” 28 Nisan 1927 Perşembe Acı bal damlası üçlü kuvvetli Roma orduları Karadeniz’de tam bir bozguna uğrar. Milattan önceki son yüzyılın ünlü Mithridates savaşlarına noktayı koyan bu hezimet tarihin gelmiş geçmiş en tuhaf savaşlardan biridir. Balta kesmedik ormanlarla kaplı geçilmez dağlarda telef olan Romalı askerlerin çoğu rakiplerini fark etme fırsatını bile bulamamıştır. Hikâye şöyledir: Karadeniz’in tabiatı gibi inatçı, akan dereleri gibi gürül gürül özgür insanları, bu dağların gerçek sahipleri, düşmana geçit vermemeyi kafasına koymuşlardır. İnce, keskin, kıvrak zekâları çözüm bulmakta gecikmez. Ormanın duyulmadık, bilinmedik çiçeklerinin nektarlarından damıttıkları karakovan ballarını Romalı askerlerin yoluna bırakırlar. Açgözlü, aç ruhlu askerler bu baş döndürücü rayihalı, efsunlu balı tatmakla kalmaz, petek petek mideye indirir, çarpılır ve kısa bir süre sonra burunlarının ucunu göremeyecek hale gelirler. Bilincini yitiren askerleri haklamak çok kolay olacaktır. Zavallı askerler belki de gelmiş geçmiş en mutlu savaş şehitleriydi. Öbür dünyaya yolculuklarına ağızlarında bir damla bal tadı ile çıkmışlar, son dakikalarında bu dünyanın en nadide lezzetlerden birini tatmışlardı. İşte bu dağların gerçek sahiplerinden birini geçen günlerde kaybettik. Hemşin’in Boğaziçi köyünün Pogina mahallesinden Veli Gülas, eşsiz karakovan balını üreten son neferlerden, arıcılık geleneğini korumaya çalışan yılmaz savaşçılardan biriydi. Bu uğurda verdiği inatçı mücadele, zamanında atalarının yendiği askerlerin torunlarının torunlarını hayrete düşürmüş, bu sayede İtalya’da ödüller almıştı. Ödüle giden yolun hikâyesi de, geçit vermez ormanlar gibi sarmaşıklarla doluydu. Mithridates’in G zaferinden yirmi asır sonra yeni bir bin yıla girerken Türk mutfağının tanıtımı ve yaşatılması için yıllardır uğraş veren bir başka yılmaz savaşçı Sayın Muhtar Katırcıoğlu’nun önerisiyle İtalya’da doğan Slow Food dünya jürisine katılmıştım. Yemek ve yiyeceklerle ilgili geleneklerin yaşatılmasını amaçlayan hareket, yeni bir ödül hazırlığı içindeydi. Bu ödül için dünya çapında 500 kişilik bir jüri oluşturulmuştu. İlk yıl elimizdeki bilgi pek azdı. Tam olarak nasıl bir aday göstermemiz gerektiğini bilemiyorduk. Zaman daralıyordu. Bir akşam iş dönüşü tembel tembel televizyon seyrederken Veli Gülas hakkında bir belgesele takıldım. Filmin sonuna doğru Slow Food adayımızı bulduğumuzu biliyordum. Jenerik geçerken yönetmen Handan Türkeli’nin adını not ettim. Bir süre sonra televizyondan kasetin bir kopyasını almış, Handan’ın izini bulmuş ve hep birlikte çalışmaya başlamıştık. Handan’ın getirdiği metne göre Muhtar Bey’le tercüme yaptık, İstanbul’da bir otel odasında ailecek saatlerce kaseti seyredip İngilizce metni filme göre oturttuk. Dünyanın parası sarf edilerek stüdyoda profesyonel İngilizce kayıt yapıldı. Kaset, adaylık formu ve hazırlanan rapor, jüri üyeleri Muhtar Katırcıoğlu, Ahmet Örs ve benim üçlü imzamızla son anda acele posta servisi marifetiyle İtalya’ya yetiştirildi. Bütün bunlardan Veli Gülas’ın haberi bile yoktu. Ne zaman ki 500’e yakın aday arasından finale kaldığı haberini aldık o zaman kendisini aradık. İtalya’dan gelen raportör ile kendisini ziyaret ettik, kovanlarını gördük, balını tattık. Hep beraber İtalya’ya gittik. Bolonya’daki ödül töreninin açılış konuşmasında Slow Food hareketinin kurucusu ve lideri Carlo Petrini tüm finalistler içinde sadece Veli Gülas’ın adını andı. Beş büyük jüri özel ödülü açıklanırken adı okunan Veli Gülas, aynen ağaçların üstünde sektiği gibi çeviklikle tek adımda sahneye fırlamıştı bile. Veli Gülas, İtalya gezisi boyunca kendisine kol kanat geren rahmetli Julia Katırcıoğlu’nun eşliğinde, dünyanın dört bir yanından gelen yemek yazarlarına, gazetecilere arıları, çiçekleri anlattı. Türkiye adına jüri üyelerinden biri olan Frank Marciano’nun becerisiyle özel bal tadımlarına son anda sokulan balı, tadımcıları büyüledi. Son gece gala yemeğini ise hiç unutamayacağız. “Veli Amca, bu gece senin şerefine, artık bir kadeh şarap içersin!” diyerek kendisine zorla kadeh kaldırttık. Kadehi haşmetli Karadeniz burnuna götürdüğü an söyledikleri, tam karşısında oturan değerli şarap uzmanımız Ahmet Örs’ü dehşete düşürdü. Arılarının gittiği çiçeklerin kokusuyla terbiyeli hassas burnu değme degüstatörlere taş çıkarıyordu. “Orman meyveleri kokuları var, biraz frambuaz da hissediliyor” derken hepimiz pes etmiştik. Veli Amca, ağzımızda bir damla acı bal tadı bırakarak gitti. İnanıyorum ki giderken kendi balının tadı da damağındaydı. Arıları öksüz kaldı. Oğlu Behçet kovanlara sahip çıkmaya çalışacak, ama Hemşin dağlarında vızıldayan arıların kanatlarında her zaman adı yankılayacak. Bu hafta tarife gerek yok. Anadolu’nun gizli kahramanlarının ürettiği lezzetleri keşfedin. Has kara kovan balını taze Afyon kaymağının ya da Ayvalık lorunun üzerinde gezdirin, eşsiz tadına varın. aylinoneytan@yahoo.com