Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 8 27/12/07 16:53 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 30 ARALIK 2007 / SAYI 1136 “Dijitürk”e uyarılar... Ataol Behramoğlu dı “Digi” ve “Türk” sözcüklerinin birleşiminden oluşan “Digitürk” (izninizle ben dijitürk diyeceğim) yayın kuruluşu, kimin, hangi sermaye topluluğunun elindedir, bilemem. Fakat geçen pazar yazısında belirttiğim gibi, bu TVRadyo yayın kuruluşunun “müşteri”lerinden biriyim. Bu kuruluşun programından “senfonik müzik” yayınının kaldırılarak yerine “hard rock” konulmasından duyduğum rahatsızlığa ilişkin geçen haftaki yazım, bugüne kadar bu sütunda yayımlananlar içinde en çok sayıda okur iletisi alan bir yazı oldu. Hepsi de benimle aynı rahatsızlığı paylaşan okurlarımın iletilerinden örnek olarak seçtiklerimi bu kuruluşun iletişim adresi olduğunu öğrendiğim destek@digiturk.com.tr adresine göndereceğim… Fakat bu iletilerden kimilerini, özetleyerek de olsa, tüketici hakları ve bilinçliliğinin (ve aynı zamanda da gazetemizin okur düzeyi yüksekliğinin örnekleri olarak) bütün okuyucularımla paylaşmak istedim… Ankara’dan yazan Sayın Ferhan Çobanoğlu, özellikle hafta sonlarında en büyük zevkinin “senfonik müzik” kanalını dinleyerek gazetesini okumak olduğunu, küçük oğluna da klasik müzik eşliğinde gazete okumanın keyfini bu kanal sayesinde tattırdığını söylüyor. Sayın Çobanoğlu’nun iletisinin son satırları şöyle: “Şimdi ilk işim Digitürk sözleşmemizi bulup, tüketiciye bildirmeden yayın A Eşinizle bir oyun oynamaya var mısınız? Esra Açıkgöz şinizle sahneye çıkıp, ilişkinizi oynamaya ve birbirinizi daha iyi tanıyarak, sorunlarınızı çözmeye ne ne dersiniz? Buna evet yanıtını verenler, geçen hafta Yapı Kredi Kültür Merkezi’ndeydiler. Tiyatrocu, akademisyen Adnan Tönel’in “Aile İçi Tiyatro” atölyesine katılarak, ilk tanıştıkları günden bugüne kadar yaşadıklarını sahnelediler; günlük hayatlarını nasıl geçirdiklerini, neler paylaştıklarını, birbirlerine nasıl davrandıklarını, sorunlarını... “Aile İçi Tiyatro” atölyesi yapmak nereden çıktı? İhtiyaçtan... Türkiye’de boşanma davalarının sayısı çok kabardı. Bu artışın nedenini düşünürken, aile kurumunun çatırdamaya başladığını fark ettim. Sanatçı duyarlığıyla bu konuya nasıl katkı sağlayabilirim, eşlerin aralarındaki sorunlu düğümleri çözmelerine nasıl yardımcı olabilirim diye düşünürken böyle bir atölye yapma fikri doğdu. Adnan Tönel. (Fotoğraf: Uğur Demir) olması gerekiyor ki, sağlıklı bir evlilik yapabilsin, eşiniz de sizden zevk alsın, eşinizle doğru bir birliktelik kurabilesiniz. Çalışmanın bir yerinde doğru nefes alma, omuriliğin kontrolü gibi çalışmalar yaptık. Peki kavgalar, tartışmalar da oldu mu? Olmaz olur mu, benimle bile gerginlikler oldu bir patner arasında. Çiftler zaman zaman alıngan olabiliyor. Onların özel dünyasına girmek kolay değil. Kimi tutucu erkekler o yaşam alanlarına sokmamak için bin bir taktik deniyorlar, savunmaya geçiyor, saldırıyor, sataşıyorlar. Birbirleriyle ne üzerine tartıştılar? Daha çok somut sorunlar dile getirildi. Eşlerden biri çocuk yapmak istiyor, diğeri erken olduğunu söylüyor. Kirada oturan bir çiftten biri önce ev almak istiyor, diğeri araba. Eşlerden birinin diğeri üzerinde baskı kurma isteği olabiliyor. Genelde tartışmalarda hep ben öyle demedim, siz niye öyle algılıyorsunuz, diye savunmalar yapılıyor. Diğer eşler, tartışmalara karışıyor, bir taraf tutuyorlar mı? Evet ve tuhaf bir şekilde erkekler erkekleri savunuyor. E Nasıl yaptınız bunu? Önce katılımcılara, göz kontağı, güven tesisi, konsantrasyon ve enerji kontrolü gibi evreler üzerine çalışma yaptırarak, buradakilerin kişinin kendisi için zararlı olmayabileceğini fark ettiriyoruz. Rahatlık, özgürlük sağlaması için, “Toprağa bastığınız bir metrekarelik alanda siz varsınız ve orayı paylaşabileceğiniz kişiyi de siz belirlersiniz, sizin dışınızdaki bir uyaran değil”i anlatıyoruz. Mesela, eşler orada kendilerine uygun görebilecekleri birini gözlerine kestiriyor ve göz teması kuruyorlar. Bu süreçlerde komik anlar da oluyor, mesela bir kişiye üç kişi bakıyor, birileri açıkta kalıyor... Türkiye şartları düşünülürse bunlar eşlerin kolay kabullenebileceği şeyler değil gibi... Ancak eşlerin bireyselliğini koruması için de gerekli... Böyle bir çalışmayı bir kültür merkezi bünyesinde yapınca, kabullenilebiliyor, ancak haklısınız. Yine de insanların önce kendi içinde devrimi gerçekleştirip, kendi BU OYUN AİLE İÇİNDE GEÇİYOR... Atölyeye kimler geldi? Bankacı, iletişimci, avukat... Genelde yaşları 2845 arasında değişen, üst gelir grubundan kişiler vardı. Evlilikleri tehlikede olan çiftler de var mıydı? Evet, bir tane vardı ve buradan çok güzel ayrıldılar. Aslında bu başka illerde de, Anadolu’da da yapılabilir. Bunun devlet tarafından, uzmanlarca verilebileceğini düşünüyorum. Eşlerin gelme nedenleri üzerine konuştunuz mu? Merak ettiğim ya da eğlenmek için geldim diyenler, her ne kadar dillendirmeseler de, aralarındaki sorunu anlayabilmek için gelenler de vardı. Hepsi bir heyecan arayışındaydılar. Hayatlarındaki renksizliği kırmak adına bir şeyler yapmak istiyorlar. Peki nasıl ayrıldılar buradan, birbirlerine dair yeni öğrendikleri şeyler oldu mu? kaldırma hakkı olup olmadığını araştıracağım. Olsa da olmasa da tüketici haklarına başvuracağım.” Olcay Akkent adlı okurumun en çok üzüldüğü şey, sadece “dijitürk” değil, her özel ya da devlet kuruluşunun, izleyiciye danışmaksızın karar verip uygulamakta olmaları; Sayın Akkent’in sözleriyle, izleyiciyi “adam yerine koymamaları”. Yakınısını şöyle sürdürüyor Sayın Akkent: “Kapalı olan kanallarımı açmam için cep telefonuma mesaj yağdıran dijitürk, bir mesajla da senfoniden hard rock’a geçerken acaba neden bana sorma nezaketini göstermedi.” Bu okurum, birleşip bir şeyler yapmak, bu uygulamadan vazgeçilmezse dijitürk’le yapılan anlaşmaları yine topluca bozmak gerektiği kanısında ve kararlılığında… Uygulamadan en çok rahatsızlık duyan bir okurum da Sayın Lale Sönmez. Bu okurumun iletisinden, TRT 3’te de iki yıl önce aynı türden “çok akılsızca” yayın değişiklikleri yapıldığını, saat 8.00’deki klasik müzik programının kaldırılarak yerine “diskomuzdan” diye bir program konulduğunu öğrendim. Sayın Sönmez, bu konuda yaptığı girişimlerden olumlu bir sonuç alamadığını, “dijitürk”te “Senfonik Müzik” yayınının yanı sıra “Klasik Jaz” kanalının da kaldırılarak yerine “Caz Klasikleri” diye bir kanal konulduğunu, buradaki müziğin her zaman "Jaz" olmadığını, bir başka deyişle bu işin de “keyfinin kaçtığını” yazıyor… Sayın Sönmez’in kanısınca, Dijitürk’te, “yeterli tecrübe ve bilgiye ve duyarlığa sahip olmayan biri başa getirilmiş” olmalı… Öyle mi, değil mi, bilemeyiz… Fakat bir başka okurumun, Bursa’dan ileti gönderen Sayın Osman Ünsal’ın protestosuna, çağrısına ve ricasına katılmamak mümkün değil: “Bir müziksever olarak bu durumu protesto ediyorum. Digitürk yönetimini bu hatadan dönmeye çağırıyorum. Senfonik müzik yayımının yeniden başlamasını rica ediyorum.” Başta da yazdığım gibi, mektup örneklerini, bir önceki yazım ve bu yazıyla birlikte ilgili kuruluşun internet adresine göndereceğim. Konuyla ilgili okurlarım da yukarıdaki adrese iletilerini göndermeliler. Dijitürk yönetiminin uyarıları dikkate alarak hatadan gecikmeksizin dönmesini bekliyorum. (Bütün okurlarıma en iyi yeni yıl dileklerimle.) ataolb@ cumhuriyet.com.tr Peki sizce boşanmaların artmasının nedenleri ne? İletişimsizlik, monotonluk, ekonomik zorluklar, insanların tüketime itilmesi... Biz çiftlerin en sosyal olayı, yemeğe gitmektir ya da yılbaşlarında tombala oynamak, bayramlarda büyükleri ziyaret etmek... Bu rutinin kırılması için estetik bir yaşam repliğine ihtiyaç var. Bu sistem içinde, hep başkaları için, başkalarını mutlu etmek için yaşıyoruz. İnsanlar yan yana oturuyor, ancak başkalarının konuşmalarına kulak kesiliyor, önemli olan komşunun ne yaptığı, tanımadığın birinin ne dediği. Üstelik kitle iletişim aygıtları tarafından yaratılan ağa girdikçe, kendilerini olduklarının dışında gösterme arayışına kapılıyorlar. Alım gücü, insanların aç gözlülüğü, tüketim, sokakta, evde, iş yerinde, mütemadiyen oynayan insanı ayyuka çıkardı. Evlilik bir kurallar silsilesi haline geldiği için, herkes rolünü iyi oynarsa sorun çıkmayacağı düşünülüyor, oysa biz evlilikte rol yapılmaması gerektiğinin altını çiziyoruz. Ama bunu tiyatro gibi oynamayı gerektiren bir sanatla yapıyorsunuz. Çivi çiviyi söker gibi bir durum mu bu? Evet, atölye ile samimiyet arasında bir bağlantı kurduk. Öncelikle eşlere doğaçlamayla ilk tanışmalarından bugünkü durumlarına kadar ilişkilerini anlattırıp, değerlendirdik. Hem özelini anlatmak, hem de sahneye çıkmak başka bir cesaret ister. Size ne kadar açıldılar? Çiftler inanılmaz bir heyecanla, terapiste gitmiş gibi korku ile geldiler. İlk yarım saat böyle geçti, ama sonra açıldılar. Başlarda kendilerinin dışında bir rol modeli gösterdiler, konuşmaları günlük rutinlerinin dışındaydı, ancak bunlar hemen anlaşılıyor. Mesela, işten eve gelişlerini canlandırırken, “Canım nasılsın, bugün neler yaptın?” gibi sorular sordular. Ben 11 senedir evliyim, hiçbir zaman eşime böyle bir şey demedim, hayatın hızında böyle bir yaşam tarzı yok ki... Dış dünyanın uyaranları tarafından yapıştırılmış şeyleri oynuyorlardı ve biz onlara ayna tuttuk. Adnan Tönel’in yönettiği “Aile İçi Tiyatro” bir nevi eşler arası terapi yöntemi. Eşler, tanıştıkları ilk günden bugünlere kadar süren yaşamlarını sahneliyorlar. Amaç, aralarındaki iletişimi güçlendirmek, birbirlerini daha iyi tanımalarına ve hayatlarına renk katmalarına yardımcı olmak. Evet, daha önce söylemediklerini de dillendirdiler, “Bunu ilk kez duyuyorum” diyen eşler vardı. Hatta biri, özel günlerde yıllardır eşinin sevmediği çiçeği alıyormuş, böyle komik şeyler de yaşandı. Aslında gruptaki eşlerin birbirinden istekleri oldukça farklıydı, biri bana çiçek almasını istiyorum derken, diğeri istediğim televizyon programını izlememe izin versin, diyordu. Aile İçi Tiyatro bir daha olacak mı? Katılanlar tekrarını istediler, katılamayanlardan bana ulaşıp talepte bulananlar da oldu. Atölyeyi yapmak için bazı yerlerle görüşüyorum, 26 Ocak’ta Taksim’deki Shaman Dans Tiyatrosu Stüdyoları’nda yapılacak. Bence atölye devletin desteğiyle, akademisyenlerin, toplum bilimcilerin, terapistlerin katılacağı daha geniş çaplı bir çalışmaya dönmeli. Bunu, bir araştırma metodolojisine dahil edebilirsek, hem aileler hem Türk sanatı kazanır. Üstelik eşler bunu evlerinde kendi aralarında da yapabilirler. Tam teşekküllü bir Aile Bakanlığı’na ihtiyaç var. Aile kurumunun içinin boşaltılması çok farklı sorunlar doğurabiliyor, üçüncü sayfa cinayetleri, boşanma davaları, sokak çocuklarının artması... Shaman Dans Tiyatrosu Tel: 0212 293 03 63