Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 3 27/12/07 16:35 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 30 ARALIK 2007 / SAYI 1136 Bu kartlar barış için Ali Deniz Uslu orkut Akın Eskişehir Üniversitesi’nin Sinema Televizyon Bölümü’nden mezun bir yönetmen, ancak onu bu habere taşıyan bir film değil, yılbaşı için hazırladığı kartlar ve takvimler. Üniversitede âşık olduğu kız için yaptığı negatif kart baskısı her şeyin başlangıcı olmuş. O günden bugüne kartlarında sevdayı, özgürlüğü ve barışı anlatıyor. Bunu da iyi yapıyor, onun kartlarını almak için İstanbul dışından gelenler bile oluyor. Ancak Korkut Akın’ın kartlarına ulaşmak kolay değil, yolunuzu onun yoluna düşürmeniz gerekiyor, çünkü kartlarını sadece elden dağıtıyor. Kart ve takvim yapmaya ne zaman, nasıl başladınız? Üniversitede bir kıza âşıktım. Zor bir dönemdi, çünkü 12 Eylül’ün miras bıraktığı güvensizlik ve huzursuzluk duygusu iyice üstüme sinmişti, ama hâlâ solcuydum. Platonik aşkım da tüm bu karışıklığın ortasında benimle hiç ilgilenmiyordu. Ona farklı bir şey armağan edip dikkatini çekmeyi umuyordum. Negatif bir kart hazırladım ve üzerine Ahmet Telli’den öykünerek yazdığım, “Irmağın türküsü ile ulaşasın denizlere” gibi birkaç mısramı koydum. Orhan Taylan’ın karanfilini de resim olarak negatife ekledim ve ona götürdüm. İşe yaradı mı? Maalesef yaramadı, ama bu çalışma kafama çok yattı. Bunu nasıl çoğaltabilirim diye düşünmeye başladım. Zahmetli bir işti, param da yoktu, yine de negatiflerin üzerine yazı yazmak için epey emek harcadım. 1985’te K gözaltına alındım. Operasyonda senaryolarım, deneme çalışmalarım, fotoğraflarım yani tüm belgelerim yok oldu. Yeniden çalışmaya, üretmeye başlamam biraz zaman aldı. Kartlarınızı hep elden mi dağıttınız, kaç tane basıyordunuz? Eskiden en fazla 100150 tane basıyordum. Zaman içinde bu bir şehir efsanesi gibi yayıldı ve az basılan bu kartları arayanlar çıktı. Kartlarımı hiç posta ile göndermem. Hepsini çantamda taşıyorum, bazen beni tanıyanlar yolda çeviriyorlar. Kart almak için, özellikle ocak ayı boyunca yolunu benim dolandığım yerlerden geçiren çok arkadaşım oluyor, hatta İstanbul dışından gelenler bile oluyor. Hepsini elden dağıtıyorum ve böylece giderek yalnızlaşan insanları bir araya getirdiğimi düşünüp, seviniyorum. Beşiktaş’ta Behçet diye eski bir sahaf vardı, bir ara arayıp “Korkut sürekli birileri gelip kartlarını soruyor, bana biraz bırak” dedi. Bıraktıklarımı, bir haftada satmış, “İyi para ettiler” deyip gülmüştü. Elbette benim derdim para değil, o yüzden parasız dağıtıyorum. Kartlardaki fotoğrafları da siz mi çektiniz? Fotoğrafların çoğunluğu benim, Rıza Baloğlu, Doğan Batur'un da fotoğraflarını kullandım. Kartları hazırlarken Murat Celep, Muammer Başkan, Erdem Öztürk, Firdes Eren, Murat Özağır destek verdiler. Bu yılki kartı Remzi Oğuz Yılmaz tasarladı. Kartlarınızın çoğunda imza yok. Ne zaman imza kullanmaya karar verdiniz? Bir gün İstanbul dışından bir arkadaş geldi. Galata Köprüsü’nde onunla bir iş için konuşurken cebinden benim kartlarımdan birini çıkardı ve “Ben bu işi yapıyorum” dedi. Korkut Akın. (Fotoğraf: Uğur Demir) Ben de “Bu benim” diyememenin sıkıntısını yaşadım. O günden sonra onlara imza koymaya başladım. Kartlardaki fotoğraflarda da bir değişim var. Eski kartlarınızdaki fotoğraflarda insan yokken, sonrasında insanlı fotoğraflar kullanmaya başlamanızın da bir hikâyesi var mı? Babamı 2004’te doğanın kucağına yatırdık. Bu uğraşımda beni en çok destekleyen oydu, ancak babamı kartlarımda hiç kullanmadığımı fark edince, kendime çok kızdım ve çok üzüldüm. Böylece insanlı fotoğraflara ilk onun resmini koyarak başladım. Ertesi yıl oğlum Canayakın doğunca da onun fotoğrafları kartlarda yerini aldı. Barış, kartlarınızda iletmek istediğiniz en önemli mesaj... Canayakın’ın üç yaşına girdiği 2007’de hep savaş konuşuldu. Ben de kartıma tüm dillerde barış sözcüklerini döşedim ve Canayakın ile pozladım. 2002’deki kartımın üzerine de kocaman puntolarla “barış” yazmıştım. Hatta barış kartımın bir kısmını yakıp, 11 Eylül’e gönderme yaparak “Savaşan dünyanın yangınından sizin için bu kadarını kurtarabildim” diye sundum. Bu yıl için dilekleriniz neler? Ben umudu hiç üzmedim. Hep iyiye, güzele, doğruya, aşka, özgürlüğe inandım. İnsanlar konuşturulmuyor, bir şeyler önermek ya da fikir vermek artık suç. Bazıları yalnızca izliyor ve umursamıyorlar. Oysa daha yaşanabilir bir dünya için hepimizin yapabileceği bir şeyler var. Benim elimden gelen de bu. Önümüzdeki yılı da her zamanki gibi barış ve kardeşlik umutları ile bekliyorum. Korkut Akın, bir yönetmen. 26 yıldır kendi hazırladığı yılbaşı kartlarını ve takvimlerini elden dağıtıyor. Akın’ın kartlarında barış, umut, aşk ve isyan var. Bu yeni yıl için dileği de hep olduğu gibi barış ve kardeşlik. EDİTÖR’DEN ki gün sonra 2008, 2007’nin üzerine kapandığında biz de eski yalanlarımızı unutup, yenilerini kuracağız… İnsanın en büyük becerisi de bu işte, yalan üretmek ve ürettiği yalanlara inanmak… Yaşayabilmek için muhtaç olduğu direnci yalandan alıyor, belleğin sızısını ancak böyle dindirebiliyor... Örneğin tarihi kendisiyle başlatıp kendisiyle bitiriyor, zamanın en habis diliminde yaşadığını düşünüyor… Binlerce yıllık tarihin içinde taş çatlasın, o da bugün için doksan yıllık ömrünü biricik sanıyor. Yaşadığı zamanı uzatmak için aklını da, bedenini de çarmıha gerercesine çekiştiriyor. Korkuyor, korktukça daha da saldırganlaşıyor, sözün, dilin, bedenin, aklın, geçmişin, geleceğin tek sahibi sanısıyla mevcudiyetini hayatlarımızın orta yerine atıyor… İnsanın trajedisi, kendini biricik sanma zaafı ölümlü olduğunu fark ettiği an başlıyor. İktidarlar da işte bu zaafı kullanıyor, bununla tükettiriyor, bununla öldürtüyor, bununla ortalığı ateşe verdiriyorlar… Oysa bu zaafla başa çıkabilmenin başka yolları da var, müzik, resim, edebiyat… O da olmadı, sükunetle beklemek ya da kendini alaya almak… O tek, biricik olduğu hissini alayla hem yüceltmek, hem de alaşağı etmek. İktidarın içini boşaltan, gücün arkasındakini teşhir eden bir yol bu, “küçük insan” yalanlarından alayla arınırken iktidarı da çıplaklaştırıyor… Mizahın esası da işte bu, dert mizahı iktidarın hizmetine vermemekte... Oysa uzunca bir zamandır mizah iktidarla baş etmektense onunla uyumlu gitmeyi yeğliyor… Charlie Chaplin’in yani Şarlo’nun mizah yaparken düsturu, küçük adamı iktidarlara yem yapmamaktı, yolda yürürken bir adamın üzerine dondurma düşürecekse, bu asla bir yoksul olmazdı, varsılın yoksula gülmesine izin yoktu. Bugün, kendisine gülmek, kendisini alaya almak adı altında, yoksulu yoksulluğundan utandırmaya, yoksulluğun sorumluluğunu yoksula yüklemeye çalışan hayata uygun bir mizah var. Kişiye kendi zaaflarını göstermek yerine, kendi yalanlarına inanmayı sürdürten, yalanları besleyen bir mizah bu… Bu haftaki kapağımızda işi mizah olan bir sanatçı, Hasibe Eren var. Eren, kadınların güldüremeyeceği ön yargısını çürüten bir dizinin, yazarının ve oyuncularının çoğunun kadın olduğu “Avrupa Yakası”nın Makbule’si. Şehir Tiyatroları’nda ise Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunuyla sahneye çıkıyor… Eren’in de sınırları var, güldürürken aşamayacağı, aşmayacağı, o, herhangi bir insanı rencide edecek mizahı etik dışı buluyor. 2008’de yalanlardan, en çok da savaşların kaçınılmaz olduğu yalanından ve biricikliğinizden kurtulmanız dileğiyle… Berat Günçıkan (bguncikan@yahoo.com) İ Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr