02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 2 15/11/07 15:18 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 TELEKOM İŞÇİLERİ GREVDEKİ BİRİNCİ AYLARINI DOLDURDULAR... Soğuktu, yağmur ve grev vardı... Siz bu satırları okurken Telekom grevi ya bitmiş ya da 34. gününde olacak. Bir ay boyunca soğuğa, yağmura aldırmadan grev çadırında nöbet tuttular. Destekçilerini ağırladılar, birlikte slogan atıp, halay çektiler. Dertleri ortaktı, istekleri de; özelleşince kaybettiğimiz haklarımızı geri verin. Biz de Gayrettepe’deki Telekom İl Müdürlüğü’nde işçilerin Çalışma yapıldığını duyan işçiler kontrolde. Grevdeki işçiler, kendilerini ziyarete gelen, kadın hareketi içindeki kadınları ayrı bir coşkuyla karşıladılar. bir günlük misafirleri olduk. çekiyorlar. Biraz yorgunluk, sessizlik olsa, hemen biri atılıyor: “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız”, “İş, ekmek yoksa, barış da yok”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız”... En çok da “Direne direne kazanacağız” diye bağırıyorlar, hem de en çok buna inanarak. Herkes hareket halinde barakada, kimisi sobayla ilgileniyor, kimisi çayla, kimisi temizlikle... Isınanlar, dışarıdakilerle yer değiştiriyor. Ola ki sıcağa kendini kaptırdın, bir ses seni kendine getiriyor; “Evet, kaykılalım”... Soğuğun en iyi kırıcısı çaylar elden ele geçiriliyor. İçleri ısındıkça, sohbetleri de kızışıyor. Bir ara konuşmalar, kendilerine karşı yapılan olumsuz tepkilere, vatan haini gibi suçlamalara geliyor, biri kızgın bağırıyor: “Hakkını arayıp greve çıkmak vatan hainliğiyse, evet biz vatan hainiyiz”. Havayı, barakaya giren iki ziyaretçi yumuşatıyor. Önce çay ikram ediyor, sonra da grevin gidişatını anlatıyorlar. “Biz emekçi dostuyuz” diye tanıtıyorlar ziyaretçiler kendilerini. Grevdeki işçiler, sabahın soğuğunu ve sessizliğini halaya tutuşarak kırdılar. Esra Açıkgöz elekom binalarında “Bu iş yerinde grev var” yazılı afiş, siz bu satırları okuyana kadar bir değişiklik olmazsa 34. gününü dolduracak. Uzunca bir zamandır görmediğimiz, unuttuğumuz görüntüler var, bu afişin altında. Grevsiz, çadırsız, gözcüsüz, marşsız, dayanışmasız büyümüş kuşağın merakını uyandırmıyor değil… Ben de onlardan biriyim, çoğu ilk kez greve çıkan işçilerle birlikte, ilk kez grev çadırındayım. Çadır dediğime de bakmayın, grevdeki işçilerin evlerinden söküp getirdikleri kapıyla, muşamba ve tahtalarla inşa ettikleri bir baraka, hatta sundurma burası. Tam da Gayrettepe’deki Telekom İl Müdürlüğü’nün önünde. İçerdeki soba da bir işçinin evinden. Söylediklerine bakılırsa tüm ülke genelinde en kalabalık grev T “İçerideki arkadaşlar da mümkün olduğunca bize destek oluyorlar” diyor Muharrem, “Sistem onları oraya bizi buraya itiyor, yine de insanlar arasındaki gönül bağını koparamıyor”. Tam bu sırada Haberİş Gayrettepe Telekom Temsilcisi Yener Ünal herkesi kızgınlığa boğan bir haber veriyor: “Beşiktaş’ta çalışan arkadaşımız Yusuf Sürümlü’nün iş hakkı feshedilmiş”. “Nasıl olur” diyor biri, “daha sözleşme imzalanmadan, böyle bir şey yapamazlar ki”. Diğerleri onu destekliyor. Ünal gerekçeyi şöyle anlatıyor: “Bir grev kırıcıyı engellerken, mühendisle yaşadıkları tartışma gerekçe gösteriliyor, ancak ne şikâyetçi var ortada, ne görgü tanığı. Anadolu yakasında bu durumda olan bir arkadaşımız daha var. Merak etmeyin avukatlar ilgileniyorlar. Diyarbakır’da 17, Mersin’de 12 arkadaşımız hakkında da soruşturma açmışlar. Bunları bizi korkutmak için yapıyorlar, yoksa yasal dayanakları yok. Biri yolda, özel bir kablolu televizyon şirketinin elemanları çalışıyor. Tutanak tutuluyor. İyi de nasıl haber aldılar bu çalışmayı? Fedai, “Bütün esnafa haber saldık” diye yanıtlıyor “eğer burada çalışıyorlarsa, telefon hatlarınıza zarar veriyorlar demektir, çünkü bizden kimse çalışmıyor diye. Onlar da bir durum olunca bize haber uçuruyorlar”. Grev çadırının ziyaretçileri sloganlarla karşılanıp sloganlarla uğurlanıyorlar. Tuncelili Dernekleri Federasyonu üyelerini feministler izliyor. Haydar, “Yalnızlık psikolojisi grevler için en zarar verici şeylerdendir” diyor, “Uzun zamandır işçiler kimliğini söylemekten utanır olmuştu, destekleri gördükçe işçi olmanın utanılacak bir şey olmadığını anladık. Siyasi iktidarın en sağındakilerden en solundakilere kadar herkes geldi. Bağımsız, duyarlı insanlar da geldi”. Çeşitli kurum ve oluşumlardan feminist, emekçi, sosyalist kadınların yüzlerinden önce sesleri, zılgıtları geliyor, ama Ara ara yağmurun yağdığı soğuk havada en çok tüketilen çay oldu... Grevin ilk nöbetini tutan grev gözcüsü kadınlar, öğle yemeği yerken... Saat 10.00. Barakadaki işçiler güne, türküler ve sloganlarla başladılar. yeri burası. Üç vardiyalı nöbet tutuyorlar; 07.00 akşam 18.00, 18.0023.00 ve 23.00 07.00. İsimlerini gizlemiyorlar, ama önemli olmadığını düşünüyorlar, elbette barakada oldukları sürece. “Çünkü” diyorlar “derdimiz, burada olma nedenimiz aynı, Telekom’un özelleştirilmesinden sonra kaybettiğimiz haklarımızı geri kazanmak; aynı işi yapan sendikalılardan iki kat fazla maaş verilmesini engellemek”… Saat yedide, nöbet devriyle başlıyor gün, grev çadırında, yeni demlenmiş taze çay ve ateşi körüklenmiş soba yeni vardiyayı karşılıyor. Kahvaltı boyunca gırtlaklarda demlenen sloganlar ve türküler, daha ayaz kırılmadan söylenmeye başlanıyor. Grev, birbirlerinin yeteneklerini de keşfetmelerini sağlamış; sazıyla türküler çalıp söyleyen Bahtiyar, kemençe çalan İbrahim, davulcu Ahmet... Elden ele dolanan mikrofona türküsünü seslendirmeyen yok; “Bu da gelir, bu da geçer”, “Nanay güzelim nanay”, “Ağam Yâr, Paşam Yâr”… Saat 10.00’da bile hâlâ onların sesleriyle çalkalanıyor sokak. Hemen arka binadaki, greve katılma hakkı olmayan, çalışan arkadaşlarının camlardan bakışları altında halaylarını Telekomun 23 yıllık çalışanı Muharrem, emek mücadelelerinin, var olma savaşı olduğunu söylüyor; “Bizi bir arada tutan sadece örgütlü oluşumuz değil, hepimiz en az 20 yıldır birlikteyiz. Aramızda sağlam bağlar var. O yüzden kazanacağımıza eminim. Kimse burada birini bırakıp da ‘içeri’ gitmez. Üstelik 80’den sonra bitirilmiş işçi hareketi için bu grevle, yeni bir süreç başladı. Bizim çocuklarımız başta olmak üzere, gençler grevin ne olduğunu öğrendiler. Biz de gençliğimizi hatırladık grev sayesinde” diyor gülerek. En yoğun destek üniversite öğrencilerinden geliyor. Sendikalardan, köy dernekleri dahil pek çok sivil toplum kuruluşundan, bazı siyasi partilerden de ziyaretçileri oluyor. Grevde zaman yavaş geçiyordur diye başladığım gün çoktan yarılanıyor. Getirdikleri odunlarla yanan sobanın üstünde kaynayan ıhlamura üçüncü kez su çekiliyor. Öğle yemeğinden gelen çalışanlardan biri bir poşet mandalina ile dalıyor barakaya: “Mandalinalar şirketten beyler”. Onu gülüşlerle yolluyorlar, mandalinaların kabukları güzel koksun diye soba üstüne bırakılırken… Çalışanlarla aralarında gerilim olmadığını fark etmekten duyduğum şaşkınlığı görünce bile işten çıkarılsa, işe alınana kadar sözleşmeyi imzalamayız. Ya 26.500 kişiyi işten atarlar ya da onları da geri alırlar”. Slogan yükseliyor: “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”. Kaşarlı tosttan oluşan öğle yemeğini yerken geliyor haber “Polis Anadolu yakasındaki grevcilere ateş açmış, yaralı olup olmadığı bilinmiyor”. Bir anda geriliyor sinirler, yüzlerde öfke, üzüntü, kaygı... Detay yine Ünal’dan geliyor, “Ümraniye köprüsündeki arkadaşlarımız, grevi kırmaya çalışan taşeronları engellemek isterken, polisin saldırısına uğramış” diyor; “biber gazı kullanmışlar. 34 arkadaşımız hastanedeymiş”. Bir işçi atılıyor: “Hadi ne duruyoruz, yardıma gidelim. Ne olacak, en fazla iki biber gazı da biz yeriz”. Sakinliği atılan sloganlar sağlıyor: “Emekçiye uzanan eller kırılsın”. Ümraniye’ye gidilmeli mi gidilmemeli mi diye başlayan tartışmayı, işçi marşının ezgileriyle çalan telefonla gelen haber bitiriyor: Müdahale ile ilgili cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmak için Sultanahmet Adliyesi’ne gidilecek. Ortalık sakinleşti derken bu sefer alt yolda, telefon kabloları ile ilgili bir çalışma yapıldığı haberi geliyor. Bir grup olay yerini kontrole çıkıyor, biz de peşlerinden gidiyoruz. Alt karşılayıcılarının hepsinin erkek işçi olduğunu görünce yüzleri de düşüveriyor, “Kadınlar nerede?”. Şanssızlık bu ya, sabah vardiyasındaki kadın gözcüler, çoktan görevi devrettiler. Kadınlar daha önce Novamed grevindeki işçileri desteklediklerini anlatıyorlar, şimdi de onlarla olduklarını. Telekom işçileri adına Haydar konuşuyor, “Derdimizi anlatabilmek için özellikle kadınlara ihtiyacımız var” diyor “Kadınların 12 Eylül’deki kavgacı halini unutmadık. İnsanlık, ülkemiz zor süreçten geçiyor, güzele ait ne varsa tahrip edildi, şimdi yeniden inşa ediyoruz, bu süreçte kadınların desteği şart, çünkü onlar doğurgan, inatçı, sevgi dolu, barışçıldır”. Eğer grev devam ederse destek, biterse de kutlama sözüyle ve geldikleri gibi zılgıtlarla ayrılıyor kadınlar... Akşamın karanlığı inerken, herkes hâlâ dinç, teypten Ahmet Kaya’nın sesi yükseliyor. Başkan, mikrofonu alıp, bir haftalık eylem planını açıklıyor. Beni de Fedai’nin sözleri uğurluyor: “Bütün gün buradaydınız, insanlarda hiç yılgınlık gördünüz mü? Hepimiz kazanacağımızdan eminiz, ancak sözleşme imzalansa da savaş bitmeyecek, yine bir şeyler bulup bizi bölmeye çalışacaklar”…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle