Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 9 18/10/07 16:47 Page 1 PAZAR EKİ 9 CMYK 21 EKİM 2007 / SAYI 1126 9 Doris Lessing. İsyancı, başkaldıran bir kişilik, yaşadığı bütün coğrafyalardaki haksızlıklara tepki veren bir yazar. Beyazlara karşı siyahlardan, erkeklere karşı kadınlardan yana... Bu yılın Edebiyat Nobeli’ne tepkisi, bir omuz silkiş ve “Floş royal”, yani olabilecek en iyi el, demek... Lessing’i, ilk kitabı, “Nine African Stories/Afrika Öyküleri”ni Türkçe’ye çeviren Yasemin Alptekin yazdı. Alışveriş dönüşü alıyor Nobel’le ödüllendirildiği haberini Doris Lessing, gazetecilerle eşikte konuşuyor, yanıtı ise: Bu ödül, floş royal... Ödüllü bir yazar, ödünsüz bir yaşam... Yasemin Alptekin obel ödülleri arasında dünya kamuoyunun en fazla odaklandığı dal olan Edebiyat Nobeli’nin bu yılki sahibi 22 Ekim’de (yarın) 88. yaşını kutlayacak olan İngiliz yazar Doris Lessing. Her yıl edebiyat nobelini kimin alacağı konusuyla yakından ilgilenenler için sürpriz bir isim olarak değerlendiriliyor. Kendisi için de sürpriz olmuş Nobel. Ödül aldığını pazar alışverisinden eve döndüğünde kapısında bekleşen gazetecilerden öğrenmiş. Neler hissettiği sorulduğunda da durumu fazla önemsemeyen bir tavır sergilediği söyleniyor. Daha önce almış olduğu ve yazın dünyasının önemsediği ödüllere gönderme yaparak, şanslı bir pokerci deyimiyle “floş royal”, yani olabilecek “en iyi el” diyor. Oysa, Lessing’in seksen sekiz yıllık yaşamı boyunca toplumsal ve dünyadaki politik gidişat karşısında sergilediği duruş, “en yaşlı” sahibi olduğu Nobel ödülüne biraz kayıtsız gibi görünen bu tutumundan çok farklı. Kişisel yaşamındaki başkaldırılar, yaşadığı coğrafyalardaki haksızlıklar karşısındaki tutumunun da belirleyicisi olmuş, ya da yaşadığı coğrafyalar yaşamını ve kişiliğini ve yazdıklarını şekillendirmiş. N yasal yapıyla çözümleneceğine inanarak o sıralarda Güney Rodezya’da yasadışı faaliyet gösteren Komünist Partisi’ne katılmış. Aynı partinin militan üyelerinden Alman Gottfried Lessing’le 1943 yılında evlenmiş. Ancak bu evlilik de uzun sürmemiş. Lessing 1949’da biten ikinci evliliğinin ardından küçük oğlunu yanına alıp vatandaşı olduğu İngiltere’ye dönmüş ve Londra’ya yerleşmiş. Bundan sonra da mütevazı bir evde sürdürdüğü yaşamındaki tek uğraşı yazmak olmuş. Yaşadıklarını, gördüklerini, duyumsadıklarını, aşklarını, isyanlarını düş kırıklıklarını, insanın insanı sömürmesini, insanın doğayı hoyratça mahvetmesini, acımasızlığı, sevgiyi, doğumu, ölümü, düşleri, gerçekleri ve bazen de gerçeküstülükleri, kısacası insana ait tüm evrensel deneyimleri kadın gözüyle ve kalemiyle anlatmaya çalışmış dünyaya. Türkçeye “Afrika Öyküleri” adıyla çevrilen “Nine African Stories”in önsözünde edebiyat tanımını şöyle yapıyor Lessing: “Romanlar, öyküler ve oyunlar, kişisel ilişkilere, duygulara ve tutumlara konu olan, insanların farkında olmadıkları ya da kısmen farkında oldukları gerçekleri anlatır: Bir ülke hakkında ya da aynı şekilde bir çiftlik ya da fabrika hakkında yüzlerce kitap ya da araştırma yazısı okuyabilirsiniz, ancak bunları okuyarak o ülkede ya da o fabrika ve çiflikteki bir insanın neler yaşadığını neler düşündüğünü neler hissettiğini asla öğrenemezsiniz. Edebiyat, ortamlardan doğar, güncel düşüncelerden; ekonomik ve toplumsal yaklaşımlarla anlatılamayacakları anlatır.” Bu tanımlama, Afrika Öyküleri’nde beyaz adamın kara derili insanların hayatını nasıl kararttığını ve onların ruhunu ve duygularını anlamadan onlara “uygarlık” götürmeye kalkmasını çarpıcı yaşanmışlıklarla anlatır. “Tanrı beyaz adamın hamurunu yoğururken iyi cins beyaz çamur kullanmış, sonra da yarattığı güzellik karşısında öyle şaşırıp kalmış ki bir yürek koymayı unutmuş. İşte bu yüzden beyaz biriyle konuşurken adamın kafasına seslenmeniz gerekir... yoksa başka türlü anlamaz sizi” der öykülerden birindeki bilge ihtiyar. Lessing’in eylemi. Bütün bu çeşitlilik ve üretkenlik içinde Doris Lessing’in değişmeyen tek yanı her tür yazında ve konuda kendi duruşundan ödün vermemesi. Aynı şekilde, yıllar içinde haksızlıklara ve ayırımcılığa başkaldırırken kendinden yola çıkarak başlattığı mücadelesini tüm kadınlar, tüm sömürülen insanlar ve tüm tüketilen doğal değerler adına sürdürmesi ve edebiyatı bu amaçla kullanılabilecek en etkin, en barışçı ve en çok sesli araç olarak kullanmış olması, yapıtlarıyla gelen ödüllere değil bu yapıtların getirdiği seslere önem vermesi. Çocukluğunun geçtiği ve otuz yaşına kadar yaşadığı Rodezya’ya Komunist Parti üyesi olduğu için girmesi yasaklanan Lessing farklı kültürleri tanıma ve anlama misyonunu yurtdışı gezileriyle sürdürür. Kısa süreyle kaldığı ve görme fırsatı bulduğu ülkeler arasında Fransa, İtalya, İspanya, Rusya ve Çekoslavakya bulunuyor. Hemen tüm Avrupa dillerine çevrilen eserlerinden on beş kadarı da Türkçeye kazandırılmış. Doris Lessing üretken bir yazar. Otuz yaşında başladığı yazın serüvenini hâlâ sürdüyor. İlk öykülerinin yayımladığından bu yana geçen elli sekiz yıllık profesyonel yazın hayatında hemen her yıl bir yapıtla çıkmış okurun karşısına. Son yapıtları arasında, sıra dışı geniş bir ailenin yaşadıklarını konu alan ve dört uzun öyküden oluşan Grandmothers (2003) ile kendi yaşam deneyimlerini anlattığı Time Bites (2004) adlı denemeleri bulunuyor. En son romanı Cleft bu yıl yayımlandı. Nobel ödülü, Altın Defter’de kendisini temsil eden özgür kadın Anna Wulf‘un yaşamındaki tüm parçalanmışlıkları, dağınıklıkları ve bölünmüşlükleri bir araya getirme çabasının bir ürünü sanki. “Özgürüm çünkü hiçbir yere ait değilim” diyen Anna Wulf gibi, Nobel ödülü de, bundan böyle dünya edebiyatına ait olan Doris Lessing’in altın defteri. ÖZGÜRÜM, ÇÜNKÜ... İlk romanı The Grass Singing 1950 yılında basılmış. Afrika’daki sömürgeciliğin zulmünü ve özellikle kadınların bu zulüm karşısındaki çaresiz yaşamlarını, beyaz bir kadının kolay kolay yaşayıp göremeyeceği baskıcı bir ortamı, siyah kadının yaşadıklarına odaklanarak anlatan gerçekçi bir roman “Türkü Söylüyor Otlar”. Edebiyat çevrelerinin dikkatini çeken ilk romanı ise Golden Notebook (Altın DefterMitos ve Can Yayınları). İçinde otobiyografik öğeler bulunan bu romanın kahramanı olan yazar kadın dört ayrı renkte günlük tutar. Kara kaplı defteri Afrika’daki deneyimleri için, kırmızı kaplı defteri komünist düşünceleri, sarı defteri düş kırıklıkları için, mavi kaplı defteri ise kendi düşleri için kullanır. Sonra bu bölünmüşlüğü altın bir defterde biraraya getirmek ister. Golden Notebook’un Fransızca çevirisi 1976 yılında Medici ödülünü alır. 1982’de Avusturya Devlet Edebiyat Ödülü ile Hamburg Şekspir ödüllerine layık görülür. 1985’te ise W. H. Smith ödülü verilir yapıtlarına. Doris Lessing kendini tek bir edebi türle kısıtlamaz. Öykülerle başladığı yazarlık yolculuğu romanlarla, şiirlerle, oyunlarla, bilim kurguyla sürer. Araya bilgisel yazılar, denemeler de katılır. Altmışlı yıllarda feminist içerik ağırlıklı romanlarının yerini seksenlerde mistik temaların ön plana çıktığı yapıtlar alır. Doksanlı yıllarda bilimkurguya merak sarar. Yazmaya başladığı yıllarda yerelden evrensele doğru yönlenen kaygı ve duygu yoğunluğu yirmi birinci yüzyılla birlikte küresel bir etik ve sorumluluk anlayışıyla çevre, şiddet, terör ve dünya barışı gibi konuları irdeler. Yazmaktan çok anlatmak, duyurmaktır Lessing, Nobel alan “en yaşlı” yazar... Birinci Dünya Savaşı sonrasında pek çok İngiliz işadamının İran’la yakın ilişki içinde olduğu Şah döneminde, 1919’da, babası Alfred Cook Tayler’in İran’daki İngiliz Imperial Bankası’ndaki işi nedeniyle bulundukları İran’da, Kermanşah’ta doğmuş o günkü adıyla Doris May Tayler. Aile daha sonra, 1925’te, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun sömürgesindeki Güney Rodezya’ya (bugünkü Zimbabwe) taşınmış. Erkek kardeşi Harry ile buradaki çiftlik evinde büyüyen Lessing göz alabildiğine uzanan topraklar üzerinde insanlardan uzak yalnız bir yaşamın içinde bulmuş kendini. Okul yaşı geldiğinde iyi bir eğitim alması için daha çok annesinin zoruyla gönderildiği Katolik Kız Okulu’nda hiç mutlu olmamış. Aileden Protestan olan Lessing, okuldaki rahibelerin kendisini Katolikleştirme girişimleri karşısında on dört yaşında terk etmiş okulu. Sonra telefon santralı memuresi, hemşire ve daktilo olarak çalışmış. Geri kalan zamanında da kitaplara ve okumaya vermiş kendini. Devlet memuru olan ilk aşkı Frank Wisdom’la on dokuzunda evlenmiş. İki çocukları olmuş. Bu evlilik ancak beş yıl kadar sürmüş. Lessing, sömürgeci kapitalizmin zulmünün ancak ona zıt bir si