22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 4 18/10/07 15:55 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 Önce tiyatro Müge Serçek ağan Irmak’ın “Bana Şans Dile” filmi vizyona girdi. Bundan tam altı yıl önce çekilen film sessiz, sakin bir çocuğun nasıl canavara dönüştüğünü, son yılların can yakan sorunlarından okullarda şiddetin nasıl ve neden meydana geldiğini anlatan filmde Rıza Kocaoğlu başrolü üstleniyor. Kocaoğlu bu rolüyle “Şile Büyülü Fener Film Festivali”nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı, diğer oyuncu Melisa Sözen ise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü. Biz de ilk filminde başrolü oynayan Rıza Kocaoğlu ile film üzerine söyleştik. Filme nasıl dahil oldunuz? İzmir’de konservatuvarda okurken bir arkadaşımı ziyaret etmek için “Baba Evi” dizisinin setine gittim. Çağan Irmak o dizide yardımcı yönetmendi. Setteyken Çağan Irmak yanıma geldi, ben de “acaba yanlış yerde mi duruyorum, çekimi mi engelliyorum” diye düşünürken ilerde bir film çekeceğini ve bu filmde yer almak isteyip istemediğimi sordu. Önce çok şaşırdım da Ç ha sonra büyük bir sevinçle kabul ettim. Oyunculukta özgüven her şey demektir. Bu film benim ilk deneyimimdi. Bırakın sinemayı televizyonda bile kamera karşısına geçmemişken bir sinema filminde başrol oynayacağım ve karakterin film boyunca sürükleyici, zor sahneleri var. Dolayısıyla korktum, ama Çağan çok iyi bir oyuncu koçu, oyuncuyu nasıl yöneteceğini ve rahatlatacağını çok iyi biliyor, bana çok güven verdi. Çekimler nasıl geçti? Ben ve birçok oyuncu filmin çekimleri sırasında filmdeki karakterlerin yaşına yakın yaşlardaydık. Bu yüzden filmde öğrencilerin yaşadığı duyguları daha kolay anlayabildik. Film çok pembe bir tablo çizmiyor ama öğrencilerin gerçek dertlerine, duygularına, psikolojilerine değinen bir film. Sadece bir okul filmi değil, hayatı derinlemesine sorguluyor. Bir gencin nasıl cinnet geçirme seviyesine getirildiğinin, sosyal bir sorgulaması. Oynadığınız Bahadır nasıl bir karakter? İçe kapanık, iletişimsiz, sakar lise öğrencisi ve bir sabah uyandığında dünyayı değiştirmeye karar veriyor. O sabah okula giderken beline taktığı tabancayla sınıf arkadaşlarını rehin alıyor ve korku dolu anlar başlıyor. Bahadır ve ben birebir aynı değiliz, fakat uyuştuğumuz noktalar var. Bahadır’ın ayakkabı bağcıkları sürekli çözülür ve bunları bağlamayı bir türlü beceremez. İşte, o benim. BÜYÜYEMEYEN ÇOCUKLAR... Film, günümüzde okullarda yaşanan şiddete bir gönderme gibi… Evet, hayatı ve gençliği ıskalamayan bir okul filmi oldu. Gerçekten de eline silah alıp okulu basan çok çocuk var. Bu çok ciddi bir travma. Yok oluş, tükeniş dediğimiz şey işte tam da bu noktada başlıyor. Tükenişin başladığı yeri görebilmek de çok önemli, filmin en büyük özelliği de bu. Bu film insanın içindeki cinnetin nasıl ortaya çıktığını gösteriyor. Sosyal anlayışsızlığın bizi nerelere götürebileceği çok ciddi ve derinlemesine inceleniyor. Bir çocuğun birey olma yolunda adım attığı o hassas kırılma noktasında toplumun ne denli yanlış yaklaştığını, birey olmamızı nasıl engellediği, bu yüzden de hepimizin büyümüş çocuklar olduğunun o noktada kırıldığını görüyoruz. Büyüyemeyen çocuklardan oluşan bir toplumunda bu denli şiddet içeren sağlıksız bireyleri olması normal. Asıl sorun sevgisizlikte, her şey sevgisizlikten meydana geliyor. Çağan Irmak’la kimyanız uyuşmuş olacak ki daha sonra “Kâbuslar Evi”nde de yine birlikte çalıştınız. Evet, önce “Bana Şans Dile” filminde ardından “Kâbuslar EviKaranlıktan Gelen” filminde birlikte çalıştık. Ağabey kardeş gibi olduk. Çağan’ın yazdığı karakterlerle çok rahat özdeşlik kurabiliyorum. Şimdi de son filmi “Ulak”ta küçük bir rol aldım. Ulak’ta hikâyede geçen havarilerden birini oynuyorum. Küçük ama etkili ve güzel bir rol. “Bana Şans Dile”, Rıza Kocaoğlu’nun ilk filmi, ilk başrolü. İçe kapanık, iletişimsiz bir lise öğrencisini canlandırdığı film, sosyal anlayışsızlığa da vurgu yapıyor. Kocaoğlu, “Hayatta çok ciddi sorunlar varken, biz de içinde yaşıyorken bunları ıskalamamak gerekiyor” diyor. Şu sıralar neler yapıyorsunuz? Şimdi Dot Tiyatrosu’nda çalışıyorum. “Kürklü Merkür” diye bir oyun hazırlıyoruz. Sert içerikli bir oyun. Provaları devam ediyor. “In your face” diye bir İngiliz akımının içinden çıkan bir oyun. Dünyanın ve insanlığın yok oluşuna dair anlatılar içeriyor. Soluksuz izlenebilecek bir oyun oldu. Kesin olamamakla birlikte televizyonla ilgili bir iki proje var. ra kazanamıyorum ama herhangi bir sorunun altını çizebiliyorsam ve oyunculuğumla bir kişinin bile dünyaya bakışını değiştirebiliyorsam ne mutlu bana. Sinema mı daha keyifli, tiyatro mu? İkisinde de çok keyif alıyorum ama ben tiyatro mezunuyum ve tiyatro yaparken sanki ailemle birlikteymişim gibi çok mutlu oluyorum. Sinemayı da çok seviyorum, başka bir duygusu ve dokusu var. İkisi arasında tercih yapmak zorunda kalsam tabii ki önce tiyatro derim. İlk rol aldığınız filmden bugüne kadar oyunculuğunuzda nasıl bir gelişme oldu? Oyunculuk gelişmez kişilik gelişir. Biz bu kişiliğin içinden faydalanırız. İlk filmden bu zamana kadar tabii ki oyunculuğumda teknik anlamda bir şeyler gelişmiştir ama asıl önemli olan kişiliğin gelişmesidir. Adam olabilmek yolunda çaba sarf etmektir. Gelişen budur. BAKIŞ AÇILARINI DEĞİŞTİRMEK Oyunculuk sizin için ne anlam ifade ediyor? Hayatta çok ciddi sorunlar varken ve biz de bunların içinde yaşıyorken bunları ıskalamamak gerekiyor. Ben de bunları ıskalamayacak senaryoların içinde olmaya çalışıyorum. Bu seçicilik bana bazen acı çektiriyor. Çok hızlı koşamıyorum, çok pa Rıza Kocaoğlu “Bana Şans Dile”de... Yeniden Ferzan Özpetek filmleri aşarılı yönetmen Ferzan Özpetek’in filmleri arasında isteyip de seyredemediğiniz film varsa işte size bir fırsat. İstanbul Modern Sinema 2431 Ekim tarihleri arasında ödüllü yönetmen Ferzan Özpetek’in bütün filmlerini gösterime sokacak. Hamam (1997), Harem Suare (1999), Cahil Periler (2001), Karşı Pencere (2003), Kutsal Yürek (2005) ve Bir Ömür Yetmez (2007) adlı filmlerin yönetmeni Ferzan Özpetek, cinsellik, arayış, aidiyet, aşk ve ölüm temalarını sık sık B Karşı Pencere (2003) işlediği sinemasını “iç keşif, imkânsız aşklar, özlemler, geleceğe, imkânsıza olan özlemler” olarak özetliyor. “Hamam” filmi, 1997’de 34. Antalya Film Şenliği’nde En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görüldü. Daha sonra “Karşı Pencere” filmi 2003 yılında Karlovi Vary Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen Ödülü’nü alırken, 2004 yılında düzenlenen 25. Seattle Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’ne ve 2004 yılında 31. Flanders Uluslararası Film Festivali’nde Canvas Halk Ödülü’ne layık görüldü. İstanbul Modern Sineması 2431 Ekim tarihlerinde Ferzan Özpetek filmlerine evsahipliği yapıyor. Hamam, Harem Suare, Bir Ömür Yetmez... Özpetek’in tarifiyle “iç keşifleri, özlemler”i anlatan filmler sinemaseverleri bekliyor. Kutsal Yürek (2007) Kutsal Yürek (2005): Başarılı bir iş kadını olan Irene tarihî bir bina olan eski aile evini satmaya karar verir. Evin boşaltım işlemleri sırasında, küçük yaşta kaybettiği annesine ait odanın, hiç bozulmadan korunduğunu görür ve bundan çok etkilenir. Annesi ve çocukluğuyla ilgili anıları canlanan Irene, hem bu durumun, hem de burada tanıştığı Benny adlı küçük kızla ilişkisinin etkisiyle, kendi içine doğru bir yolculuğa çıkar. Bir Ömür Yetmez (2007): Film, kırklı yaşlarını süren, gençliklerini 80’ler ve 90’larda geçiren ve kendilerini bunalımda bulan bir nesli özellikle bir grup arkadaşı mercek altına yatırıyor. Dostlukta olduğu kadar aşkta da ayrılığı kabul edememek, onları duyguları, heyecanları ve en derin korkularıyla yüzleşmeye zorlar. FİLMLER VE KONULARI... Hamam (1997): Filmde; yıllar önce İtalya’yı terk edip İstanbul’da yaşamaya başlayan teyzesinin öldüğünü ve kendisine miras olarak bir hamam bıraktığını öğrenen, meslek hayatında başarılı, evlilik hayatındaysa problemli genç mimar Francesco’nun İstanbul’a gelişi ve Mehmet adlı gençle ilişkisi anlatılmaktadır. Harem Suare (1999): Harem Suare filmi yüzyılın başında Osmalı İmparatorluğu’nın son günlerinde geçiyor. Bu gösterişli aşk, güç ve korkunun hikâyesi ihtişamlı Yıldız Sarayı’nda yer alıyor. Mitoloji cinsellikle harmanlanıp, dilin ayrıntılı incelikler vurgulanıyor. Cahil Periler (2001): 15 yıllık bir evlilik trafik kazası sonucu ile biter. Film, kocasının vefatından sonra depresyona giren kadının, eşinin gizli bir ilişkisi ortaya çıktıktan sonra öğrendiği ve yaşadığı sıra dışı olayları anlatır. Karşı Pencere (2003): Karşı Pencere, Roma’da günümüzde geçen bir öyküyü anlatıyor. Giovanna ve Filippo genç yaşlarına rağmen dokuz yıllık evli ve iki çocuk sahibidirler. Giovanna bir firmada muhasebecidir. Kocası ise geçici işlerde çalışmaktadır. Aileyi çekip çeviren Giovanna, duygusal ilişkilerde katlaşmış, düşlerinden vazgeçmiştir. Akşamları, penceresinden karşı binada oturan genç adam Lorenzo’yu gözetlemektedir. Cahil Periler (2001)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle