Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hayat Fatih Türkmenoğlu ggeüziznecle fatih@fatihturkmenoglu.com Bütün kötü binalar, kaçak katlar yıkılmış. Acımasızca işgal edilen meydanlar açılmış. Tek tip tabelalar, yumuşak bir ışıklandırma, taş döşenmiş yollarla bir Toskana havası esiyor sanki. Bu restorasyonlar sırasında ortaya çıkan tüm tarih de yollara yer yer döşenen camların altında sergileniyor. Side, yepyeni zarif havasıyla, ziyaretçilerini büyülüyor. Bambaşka bir Side Side, günümüzde Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı bir mahalle. Antik Pamfilya kentinin en önemli, en zengin, en kalabalık liman kentlerinden biri. Kuruluşu M.Ö. 8. yüzyıla dayanıyor. Side ismi, Luvice bereketli olması sebebiyle verilmiş. Anlamı ise nar. İsmi, şehre gerçekten de bolluk, bereket vermiş. Yüzyıllar boyunca ticaretin döndüğü kentte yoğun bir sosyal hayat var. Ta ki M.S. 7. yüzyıla kadar. Önce Arap saldırıları başlıyor. Yıllarca büyüyen, ilerleyen, güzelleşen kent, ne yazık ki kan kaybediyor. Yağmalama, yıkma, yakma... Halk yaşadığı şehri kaybetmek istemiyor. Vazgeçmiyor, direniyor; hem de neredeyse 500 yıl kadar direniyor. Ancak artık dayanılmayacak bir gün geliyor. Bıçak kemiğe dayanıyor, Sideliler 12. yüzyılda Side’yi tamamen terk ediyor. Halk, Pamfilya’nın merkezine, günümüz Antalya’sına göç ediyor. Side’ye yüzlerce yıl kimseler uğramıyor. Uyku tozu serpilmiş gibi, Side uyuyor. 1800’lerin sonu, 1900’lerin başı, malum, mübadele yılları. Girit Adası’ndan gelen Türkler’in büyük kısmı Kuzey Ege’ye; çoğunlukla da Ayvalık ve civarına yerleştiriliyor. Bir küçük grup ise yedi yüz yıl, hatta daha uzun süre kimselerin yaşamadığı Side’ye geliyor. Epi topu 60 aile. Yolu, izi, tarımı, okulu olmayan Side’de, yavaş yavaş hayat başlıyor. Küçük filizler yeşeriyor, yeni temeller daha derine atılıyor. Evler yapılıyor, okul açılıyor, her tür otu tanıyan, seven Giritliler, bağları, bahçeleri yeşertiyor. Hipilere kadar gelen giden yok “Ben Antalya ve civarı gezilerimde yıllarca Side’yi es geçtim. Rahatsız eden bir şey vardı orada. Adını da pek koyamazdım ama her gittiğimde koşarak uzaklaşmak isterdim. Her şeyi şimdi Side’yi ziyaret ettiğim zaman anladım. Neden, kimden, nasıl huzursuz olduğumu, buranın nasıl olması gerektiğini apaçık gördüm.” Side Antik Kenti Sonraki 70 yıl, yine pek kimselerin uğramadığı ama Side’nin yeni ahalisinin mutlu mesut yaşadığı zaman. 1970’lerin başında tek tük yolunu kaybetmiş hipi turist uğruyor. Arada, başlayan kazının ekibinin neşeli kahkahaları dışında, hâlâ yabancı sesler duyulmuyor. Ta ki 80’lerin başına kadar. Hayat değişiyor, Side büyük bir hızla farklılaşıyor. Kalabalık artıyor. Çoğunlukla alınan desteklerle tesisler kuruluyor. Yollar yetmiyor, hayat küçük yerlere sığmıyor. Her şey dahil sistem, Türk turizminin alnına damgasını vuruyor. İşte ben böyle zamanlarda tanıdım Side’yi. Dünyanın en çirkin binaları vardı. Varılamayan bir sahili, ucuzun ucuzu bir tarz vardı. Doğulu mafya kokusu, kötü kebap kokusuna karışmıştı. Kalitesiz Avrupalı turist, günün her saati sarhoştu. Rant, yolsuzluk, sen biliyor musun ben kimim, git lan başımdan, şuradaki antik mi ne, ben anlamam arkadaş; geçen kırk yılın bence özetiydi. Side, artık olması gerektiği gibi Nihayet sihirli değnek değmiş. Meğer Side ne kadar güzelmiş... Meydanlar açılmış, sahil ferahlamış. İnsanı korkutan mafyavari yaklaşım, birdenbire yok olmuş. Oh be, harika olmuş. Apollo Tapınağı’nda gönül rahatlığıyla güneşin batışını seyredebiliriz artık. Açılan mükemmel lokantalarda afiyetle yemek yiyebiliriz. Uzun uzun yüzebiliriz. Sahilde yürüyüp denizin kokusunu içimize çekebiliriz. Yeni bir tatil rotamız oluşmuş meğer. Bu bahar, bu yaz, Side başrolde olacakmış meğer. 1. Baskı, 144 Sayfa Doç Dr. Hüner Tuncer, “Mustafa Kemal’in Çanakkale Efsanesi” kitabını niçin yazmak zorunda olduğunu şu sözlerle açıklıyor: “... Çanakkale Destanı’nı Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini zikretmeden yazmak cüretinde ve aymazlığında bulunan sözde tarihçilere ve yazarlara, tarihi gerçeklere dayandırarak, Mustafa Kemal’siz Çanakkale Savaşı’nı yazmanın mümkün olamayacağını göstermek istedim. Böylelikle, Çanakkale Savaşlarını bu sözde tarihçilerin gözünden görmek zorunda bırakılan halkımıza ve özellikle gençlerimize, gerçek Çanakkale Destanı’nın nasıl yazılmış olduğunu göstermeyi bir görev bildim. Şu çok iyi bilinmelidir ki, Atatürk’süz Çanakkale Savaşı yazılamaz ve anlatılamaz! Çanakkale Savaşları, ancak Mustafa Kemal’in eşsiz askeri dehası, kuşku götürmez cesareti ve üstün komutanlık yeteneği sayesinde kazanılabilmiştir! Dünya tarihi bunu böyle yazmıştır; bu gerçeği değiştirmeye ülkemizde hiçbir kişi ya da hükümetin gücü yetmeyecektir! ...” Akışkan çikolata deyince... Kaşığı daldırdığınızTADINA da içinden akan çikoBAK lata sosunun görüntüsü akla geldiğinde bile insanın canını çektiren o tatlı: Sufle. Görüntüsü kadar lezzeti de güzel olduğu için çoğu fast food mekânının bile tatlı mönüsünde kendine yer buluyor. Doğal olarak Seyidoğlu, Özsüt, J’adore gibi tatlıcılardan hem sipariş verip hem de gidip yeme şansınız var. İrem Candar ‘Hatırla’ diyor İrem Candar dinleyicisini şaşırtmayı seviyor. Yeni, farklı soundlarla bambaşka işler sunan Candar, yeni teklisi “Hatırla”yı Garaj Müzik etiketiyle yayımladı. Şarkı DİNLE nın sözleri Candar’a, müziği İrem Candar ve Mehmet Cem Ünal’a ait. “Hatırla”; insanın ruh yolculuğunda aslında özünün sevgiden oluştuğunu, varlığın en küçük parçacığının bile sevgiyle titreştiğini ve aslında ruhlarımızın bizim hatırlamamızı istediği “hepimizin ışığın ve sevginin bir parçası olduğumuz gerçeğini” dramatik ve dünyevi bir dille anlatıyor. Okan Bayülgen kahvenin peşinde Kahve tutkunu bir adamın kahvenin gerçek hikâyesini öğrenme arayışı; “Göz Açıp Kapayıncaya Kadar”. Selin Atasoy ve Okan Bayülgen’in senaryosunu yazıp, Bayülgen’in başrolünde yer aldıİZLE ğı docudrama türündeki film, kahveyi alışılmışın dışında ele alıyor. Arçelik YouTube kanalında yayımlanan filmde kahveye dair birçok konu uzmanlarının bakış açısından yansıtılıyor. Yönetmen Nuri’nin ilk kitabı “Vücut” filmi ile tanınan yönetmen Mustafa Nuri’nin ilk kitabı “Nehir ve Tüm Diğer Şeyler” Mona Kitap’tan çıktı. “Nehir ve Tüm Diğer Şeyler”, toplumun ahlak ve sevgi dinamiklerini birbirinden ilginç kahramanlarının kesişen yaşamları üzerinden sorgularken, okuru da kendisi ile yüzleşmeye davet ediyor. Orhun Atmış Ajanda katıl Sokak ve sanat Institut Français Türkiye’nin Aralık 2020’de başladığı ve büyük ilgi gören “Masterclass” serisi devam ediyor. 24 Mart saat 19.00’da Zoom üzerinden yapılacak Masterclass’a Fransız land art sanatçısı Saype ve Türk street art sanatçısı Leo Lunatic konuk olacak. Ebeveynlerle uzmanlar buluşuyor Ebeveynuzman buluşma platformu “MomTalks” bu yıl dördüncü kez düzenleniyor. Bu yıl konuşmacılar arasında nöropsikoloji ve meditasyon konularında dünyaca ünlü klinik psikolog ve New York Times Bestseller yazarı Dr. Rick Hanson da yer alıyor. Bugün Zoom üzerinden yapılacak etkinliğin ana teması “zorluklara rağmen yola devam edebilmek” olacak. Detaylı bilgi için www.momtalks.com.tr. orhun.atmis@gmail.com