24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 Ocak 2021 Cumartesi 5 Alper Hasanoğlu de anima Güvenli bağlanma mümkün mü? ÇİZEN: Özge Ekmekçioğlu Günümüz psikoterapisinde en moda konseptlerden biridir güvenli bağlanma ve gerçekten de çok önemlidir. Peki, neden? Yapılan çalışmaların hemen hemen hepsi çocukluklarında güvenli bağlanma geliştirememiş insanların erişkin hayatlarında da güvensiz bağlandıklarını, dahası bu güvensiz bağlanmayı bir sonraki kuşağa da geçirdiklerini gösteriyor. Güvenli bağlanmayı tarif eden bilim insanı John Bowlby adında bir İngiliz psikoterapisttir. Bir psikanalist olan Bowlby 1950’li yıllarda tanımladığı bağlanma teorisiyle psikoloji ve psikoterapi alanında bir anlamda çığır açmıştır. Psikanaliz henüz yalnızca intrapsişik süreçlere, yani bireyin kendi ruhsal dinamiklerine vurgu yaparken, Bowlby ilişkiselliği ön plana çıkarmış oluyordu ve bu da bütün ayarları bozuyordu. Günümüzün en gözde psikoterapi ekolü olan kognitif davranışçı terapinin henüz esamisi bile okunuyor değildi o günlerde. Bowlby önce aforoz edildi ama zamanla bağlanma teorisinin önemi anlaşıldı ve günümüzde kişilik gelişimi ve ilişkiler açısından anlamı tartışmaya açık bir konu değil. O yıllarda çocuğun, yani geleceğin erişkin bireyinin başına gelen her şey için anne suçlanıyordu. Aslında bunun çok da pratik bir nedeni vardı. Baba o kadar yoktu ki iyi olan da kötü olan da anneden kaynaklanıyordu. O kadar ki bugün biyolojik kökeninden emin olduğumuz şizofreni gibi belki de psikiyatrik hastalıkların en ağır olanı için bile annenin yanlış davranışları sorumlu tutuluyor, çocuğu şizofren olan kadına “şizofregenik anne” deniyordu. Bowlby de araştırmalarını yaptığı dönemde esas olarak anneçocuk ilişkisini inceleyerek bağlanma teorisini oluşturmuş ve doğal olarak annenin çocukla olan ilişkisi üzerinden bağlanmanın güvenli ya da güvensiz olduğunu tanımlamıştır. Peki, ne demektir güvenli bağlanma? Anne üzerinden anlatırsak; eğer bebeğin ihtiyaçları süreklilik arz edecek şekilde zamanında karşılanırsa, yani bebek acıktığında beslenirse, korktuğunda teskin edilirse, canı sıkıldığında oyun oynanırsa, gazı olduğunda çıkarması için yardım edilirse, altı pislendiğinde zamanında temizlenirse vb., bebek güvenli bağlanma geliştirir. Bebeğin bu ihtiyaçları tamamen pratik nedenlerle çoğunlukla anne tarafından karşılanır ve bu nedenle de bağlanma güvenli ya da güvensiz esas olarak annebebek ilişkisi içinde gelişir. Baba çoğunlukla, üstelik günümüzde dahi, annebebek arasındaki bu çok yakın ilişkiye dışarıdan dahil olandır. O anlamda da aslında dış dünyayı temsil eder. Ama günümüzdeki koşullar 200 bin yıllık Homo sapiens tarihinin çok büyük bir bölümünde olduğundan tamamen farklıdır. Anne de baba kadar iş hayatında yer alıyor ve güvenli bağlanmanın gelişmesi için gereken sürekliliği sağlayacak kadar bebeğiyle uzun süre birlikte olamıyor. Değişen koşullara uygun olarak, Batı ülkelerinden başlayarak erkekler de doğanın izin verdiği ölçüde bebeklerinin bakımında sorumluluk almaya başladı. Doğanın izin verdiği ölçüde diyorum, emzirmek gibi bebek için en önemli olan işlev ancak anne tarafından gerçekleştirilebilir. Ama baba da bebeğin gazını çıkarabilir, altını değiştirebilir, onunla oyun oynayabilir, biraz daha büyüdüğünde bebeğini besleyebilir ve korktuğu zaman teselli edebilir. Üstelik bunu yapabildiği ölçüde, çocuğun dış dünyaya uyumlanması ve annenin güvenli kucağı dışında, dışarıda geçirdiği zamanlarda temel güven / emniyet duygusunu geliştirmesi daha kolay olur. Yani bu anlamda bebeğin birincil olarak bağlanma geliştirdiği kişi annesi de olsa, bebekle geçirilen zaman ölçeğinde baba, babaanne, anneanne ve dede de bağlanma açısından önemli figürler olurlar. Toplumun çok büyük bir kesimini oluşturmasa da beyaz yaka olarak adlandırılan kesimin genç ebeveynlerinin büyük bir sorunu vardır. Anne de baba da sanki yalnızca hafta sonu ebeveyni gibidirler ve bebeğe çoğunlukla aileden olmayan bir bakıcı bakar. Ve birçok ailede bu bakıcılar o kadar sık değişir ki bebeğe büyüyene kadar sabit bakım veren bir kimse olmaz, ne yazık ki. Bu durum kapitalist sistemin dayattığı koşullardan kaynaklanır elbette ve ne annenin ne de babanın bir suçu yoktur bunun böyle olmasında. Ama şu tespiti yapmak zorundayız; böyle büyüyen bir çocuğun güvenli bağlanma geliştirmesi zordur ve bunun için yapacak çok fazla bir şey de yok günümüz koşullarında. Aceleci ve yüzeysel bir bakışla, annenin bebeğin güvenli bağlanma geliştirmesinden sorumlu olduğu düşüncesi eleştirilebilir. Sanki erkeği rahat ettirmeye yönelik seksist bir bakış gibi değerlendirilebilir bu yazdıklarım. Ama üzerine basarak söylüyorum, insanın ilk senelerinde ne olursa olsun anne, babadan psikolojik olarak daha önemlidir. Babanın katkısı, o ne yaparsa yapsın ikincil kalır. Bu durum, tarihin kısa bir döneminde ataerkil bir toplumda yaşamış olsak da anasoylu bir canlı olduğumuz gerçeğiyle ilişkilidir. Kolay söyleniyor ama aşk derin bir duygu FOTOĞRAF: Pamira Bezmen u Alzheimer hastalığını birbirine âşık bir çift üzerinden anlatmanız çok etkileyici. Fikir nasıl doğdu? Kendi hayatımda birebir yaşadığım travmatik olaylar, dibe vuruşlar, acılar, hüzünler, kayıplar gibi yaralarımla hem uzlaşmak Kitap, yemek hem de geride bırakabilmek amacıyla yaşadıklarımı kahramanlave biraz da hayat rımın hayatlarına yükEbru D. Dedeoğlu lerim ve onlar tarafından anlatılır. Unutkan Aşk’ın hikâyesi de bu niyetle başlamıştı fakat sonunda ruhsal ve zihinsel durumuma büyük bir rahatlık getirmesinin yanı sıra kendi başına bağımsızlaşarak bir misyon oluşturdu. Kendi hayatımda Alzheimer hastalığını birebir anneciğimle yaşadım. Son bir senesi bizim yanımızda, elim, gözüm, duygularım onunla, onu izleyerek geçti. Ondan evvel de ilk eşim rahmetli Pamirciğim de bir beyin pıhtısı sebebiyle demans sürecinin bir başka türlüsünü yaşamıştı. Üç sene de onun bakımıyla ilgilenmiştim. Dolayı Nermin Bezmen, son romanı Unutkan Aşk’ta Alzheimer’ı sıyla yaşarken durumu çözmek ve aşbir aşk hikâyesi üzerinden anlatıyor. Kendisi de dönem makla ilgilenirken, sıkıntılarımın, yorgunluklarımın çok farkına varmadım. Fakat annemi de kaybettikten sonra bir an durup geriye baktığımda ne kadar acı, çaresiz ve yorucu bir süreç olduğunu fark ettim, üzerime ruhsal bir yordönem bu hastalıkla yüzleşmiş. Önce ilk eşi, sonra annesi... Bezmen, “Geriye baktığımda ne kadar acı, çaresiz ve yorucu bir süreç olduğunu fark ettim, üzerime ruhsal bir yorgunluk çöktü. Bunu anlatmak ihtiyacı hissettim” diyerek yazma dürtüsünün geldiğini anlattı: gunluk çöktü. BuAşk Alzheimerı nasıl taşıyacak? nu anlatmak ihtiSofra buluşma yeriydi u Romanın finali sürpriz. Ana mesaj “Bana, kendini unutturma!” diyorsunuz sanki? Ne dersiniz? “Bana kendini unutturma” da var ama Maya’nın u Maya’nın aile sofrasına, yemek masası etrafındaki paylaşımlara imrendim. Bize aile sofranızı mak arasındaki farkı bilmem gerektiğiydi. Hiçbir yaşımda annebabamdan ayrı yemek yemedim. Atlas’a ana mesajı “Seni anlatır mısınız? Bizde sofra karın doyurma yeri unutmama izin verme, bir Benim için yemek, sofra düzedeğildi, şölendi. Anneciğim mutlaşekilde hayatımda kal.” ni ve sunuş şekli, sahip olduğum ka kolalı beyaz örtü ve kolalı benimetlere ve sevdiklerime duydu yaz keten peçete kullanırdı masayacı hissettim. Acının merkezinden çıkıp daha geniş bakabilmeyi becerebilğum saygıyı gösterir. Bu nedenle de benim için çok önemlidir. Ailemde sofranın nimetiyle büyüda. Yemek yerken uzun uzun sohbetler edilirdi. Sofraya karın doyurmak için oturup kalkılmazdı. mem için zaman geçmesi gerekiyortüldüm. En sade aşın bile şükran Ailenin buluştuğu, çocukların fikirdu. Geçen sene birdenbire bir his geldi ve Alzheimer hastalığını anlatmalıyım dedim. Unutkan Aşk da bu süreçte doğdu. u Atlas ile Maya’nın unutma yolculuğunu okurken kaçındığım duyla karşılandığı, özenle sunulduğu bir ortamda büyüdüm. Memur bir ailenin çocuğuyum. Kısıtlı bütçemiz içerisinde her şey özenle yaşanırdı. Annemle babamın hep öğrettikleri, var olmakla, varlıklı ollerinin saygıyla dinlenildiği bir yemek düzeninde büyüdüm. Radyo çalardı hep. Şecaattin Tanyerli’nin tangoları çalınca babacığım, anneciğimi dansa kaldırırdı. Ben de onları hayran hayran izlerdim. gularla yüzleştim bir anlamda. Bir insanın âşık olduğu kişinin ölmesinden Gerçek aşk mümkün müdür? de üzücü olanın adım adım geçmişi ha Gayet tabii. Ne kadar gerçek yaşamak tırlayamaması ve unutulmak olduğunu istediğinize bağlı. Aşk, herkes için o kahissettim. Her şeye rağmen akıl unut dar farklı ki. Herkes aşktan bahsediyor. sa da kalp unutmaz mı? Böyle bir umut Maalesef, aşk olması gerektiği yeri kayoçtşddnnayllnmtcAekikfsbaıaçaıaeeoaşkfaloaeieıriailtk,r,Sdüağyldğklnnşşlzr.mhekaâkbaebe.ikaedıehdHdriknltaşnnvüiEnmsbiabaiıdmereiıacil,sddaçkknşiabziikeıybbyeleAmüsira.iiğioiitiidboşiğnatiayrdYkşkhrmflnlaiseşlkeiaiiaiaoziadeutmo,ylskrynikdşınhrhirieşvçalhunnyoyak,a?küeiıartiaeianyelrrro.noışazlçrhitbıdb.muıaraoOmcirkıdküdadiBnrkiebrımrgrehtaaksekd.euüiiiiinübymtrağrkOdreburankionliniayhiarlıyaiylltkamae,aeyihzaaahryrmdşroeabsdaıltitoniulsılgsiaağıkurtnlü,.iaşnsnuednvöeualTnumSscorliieeodehbzaneldYlvçgğblzeekössaByeFaeerizare.ıarmlaneemnrameeHgZeğengkmnriBdentüfkğeeulÇklaüeleiykieaaenmeyi,nstolkzszamçyfırrktGiubektHaoiılli’mayynlya,inilneğkierradvralarymyu.ureıtivyduempltpoiaemTtenyaaafğğbaorltmğbdmmdHzaadeaınpluniuürlklazeşiikzgereıteeatnry,yktelilırmızgrltnkalkaamoğuaBtüıüataaikemöa,rlr?ş’rıyırirderi,çttnsn,kklıçadettlıçsiuimhdüıaemnıeaıntğıeonimbnzmemalrmrridikıarâü.imzne.ene.keş.şş?y.ınnnıieekneyko;oeçlghl,aadldizşBbsgAizbSrhueeolasdraıaoıeiiiılâeenreyatşbmyrlşbeuAevkerlrmyybkkaoıbjââaişiyyeiesş.oamirtnşşliehPodröelsekasobÇllnlımeyeekuealkneyabarrihrmdtorcrrnyeukndl,iedeadeobtekekruçyaeimluürıürebknlieâeeeğğndilsaukrziğkşfdirşstiy.ıiirçuayl?ruteeyniıeezneeŞabeigolksesnAyotdmu.dtariviakieiinytmagratÖebolutşzuereotdaailb“kuökliakaiyagrtydlzuşbbkiAinunion.ıusag.ölahl.riiyitmEnedebclıd,SrrşurdnAeramrodamkeajkmeana.okaşyikeerşkms?uınşoeac.lTleakemkleıs.eyieans.nçlolloo.ik.rillılkklo”uylleaeenagaokarşrça,liyor. Yeni maceralar ya Makarnaları çok güzel ler bulabilmek, özleyeratabiliyor. Bunu noryapar, çok güzel güveç bilmek, heyecanla, memal karşılamak gerekitandır yapar. rakla konuşabilmek çok yor. Çünkü o hasta, beönemli. Aşk bitmez, bitiyin Alzheimer’ın işgarilir. Taraflardan biri bili altında. Ancak hastanın yakınının, onu tirmek istediği için aşk biter. Aşkın kaseven eş olarak, o hastayı boşayıp yeni bullenmediği durumlar var. Yarına döden evlenmesi hoş karşılanmaz. O ev nük endişeler, özgüvensizlik, karşısınGönülden vermekten yanayım u Bir yazar olarak, kelimelerinizin, anılarınızın uçup yok olması sizin kendi korkularınız mı? Maya ile Atlas üzerinden kendi korkularınızla yüzleşme yaşadınız mı? İleriye dönük endişelerle, korkularla yaşamam. Alzheimer, anlatılması çok hassas, ince çizgileri olan bir hastalık. Dolayısıyla bu hastalığın yaşattığı ruhsal, zihinsel, bedensel çöküşünü samimi ve içten bir dille anlatabilmek için kendimi birebir kahramanımın yerine koymam gerektiğine inandım. Yani başıma gelmiş gibi düşünürsem o zaman daha sıcak ve inandırıcı olacağını düşündüm. İyi ki de öyle yapmışım. Hatta Maya’nın aşk hayatının da benimki gibi olmasını istedim. Aşk Alzheimerı nasıl taşıyacak, kendi gözümden ve eşimin gözünden bakmaya çalışarak cevaplandırmaya çalıştım. u O halde Atlas’ın gerçek hayatta karşılığı eşiniz mi? Tolgacığımdan etkilendim tabii... u Peki aşkta fedakârlık nereye kadar? Aşkta fedakârlık kelimesine pek inanmıyorum. Verici olabilirsiniz ama o fedakârlık değildir. Ben liyken dulluğunu yaşamaya devam et dakine güvensizlik, şüphecilik, kıskanç gönülden vermekten yanayım. mek ve her gün kendini sevdiği eşe tek lık, keşkeler, amalar, içten pazarlıklı olGönülden verilenin çetelesi rar tekrar hatırlatmak zorunda. u Kitapta da Maya ve Atlas üzerinmak aşkı yorar. Aşk sevdiğinize yüreğinizi vermenize rağmen göğüs kafesiniztutulmaz, çetelesi tutulmayan şey de fedakârlık olmaz. den ikinci baharı şahane yazmışsınız. de iki yürek çarpmasıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle