Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 Ekim 2020 Cumartesi 7 Dr. Gülcan Özer ile İnsan Halleri Kontrat ihlali: ALDATMA Ben aldatmayı yazmayı da acısı hafiflemeden görmeyi de sevmem. Ancak bu derde düşen çiftlerin takılıp kalma, daimi zanlı ile daimi mağdur haline dönüşme, kaza kurşunuyla yaralanıp iyileşebilecekken ölüp gitme halini çok görmüşlüğüm vardır. O yüzden çift terapisine başvurmanın ön sıralarında yer alan aldatma aldatılma illaki pas geçilemez. İnsanı en derinden yaralayan aldatılma, eş tarafından yapılandır. Arkadaşınızın, çocuğunuzun, ortağınızın, her kimin olursa olsun aldatışı, eş aldatışının kederi ve öfkesiyle mukayese edilemez. Aldatılmak duygusal, ilgisel yahut cinsel, farklı derecelerde ama mutlaka acı verir. Aldatan sevilse de sevilmese de yaşatacağı acı derindir! Tüm bunları düşünüyorken bir dostum dedi ki: “Aldatılanı anlatıp duracağına şu aldatanı saklandığı dehlizden çıkarsana. İnsan niye aldatır ki?” Yalnızlığından mı, yetersizliğinden mi, doyumsuzluğundan mı, kızgınlığından mı, mahalle baskısından mı yoksa bitemeyen ergenliğinden mi? Aldatanın bazısı kendisini muzaffer bir kumandan gibi hissederken bazısı ezildikçe eziliyor. Peki, ne hissettiğin yaptığını hafifletir mi, yoksa önemi yok mudur? Misal âşık olmak ile erotik macera aynı potada değil midir? Yoksa aldatma aldatmadır ve konu bitmiş midir? ALDATANIN İŞİ ZOR Profesyonel zamparaları bir kenara koyarsakki onlar en az ilgi çekici olanlardıraldatanın işi zordur. Ya âşıktır ya âşık olunandır yahut Oscar Wilde’ın dediği gibi, “Evlilik iki kişinin taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştır ve taşımak için en az üç kişi gerekir.” Hepsi lafı güzaf... Aldatan kontrat ihlali yapmıştır ve bunu taşımalıdır. Gerekçelendirmeden, hafifletmeden, olanca ağırlığıyla taşımalıdır. Yakışan budur. Profesyonel zamparalar, çapkınlar, daimi ergenler için aldatmak hayatın parçası, durmayan hormon baskısı, erkekliğin raconu, mahalle baskısı, erkek adam aldatır, gençliğimi yaşayamadım mevzusu... Böyle uzar gider. Burası erkeklerin at koşturduğu, kadın aldatmalarının epey nadir olduğu bir alandır ve ilgi çekici değildir. Elbet hayatını istediğin derinlikyüzeysellik, tekeşliçokeşli yaşama ve bunu seçme hakkı bakidir. Ancak evlilik böyle bir hikâye değildir ve verdikleri, aldıkları vardır. AŞKIN GEÇİCİLİĞİ Böyle adamların, evlenmeme ihtimalini de iyice düşünmelerini öneririm, fena bir seçenek değildir, hem böylece kendilerini de aldatmamış olurlar. Bir de acemi zamparalar vardır ki onlara yazıktır, iyidir hoşturlar; ya gaza gelmişlerdir ya şeytan doldurmuştur. Yaptıklarının ve yaşadıklarının sorumluluğunu alıp yaraları sarmalıdırlar. Âşık olmak ise ister evli ister bekâr; zaten kontrol dışıdır. Evliyken âşık olduysanız başınız beladadır, sahip olduklarınız ile yaşayacağınızı düşündüklerinizi teraziye koyarsınız. “Allah kurtarsın” denecek durumdur bu. Aşkın geçiciliğini, aşk ile şehvetin kapı komşuluğunu akılda ve gönülde tutmanızı dilerim. BASTON İLİŞKİ Gelelim Oscar Wilde ustaya. “Bazen evlilik iki kişinin taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştır ve taşımak için en az üç kişi gerekir” der ya, burada aldatma merkezine evliliği koymuştur ve evlilik bir diğer ilişkinin desteğiyle taşınmaktadır. Bu baston ilişki tarifidir ve çift terapistlerinin sık karşılaştığı bir durumdur. Üstat diyor ki evlilik zorda; devam edesi var ancak ağırlaşmış, lezzetsizleşmiş, taşımak zorlaşmış, gidemiyor da kalamıyor da baston ilişkiden destek alıyor. Aldatanın hikâyesi, “Eşimi çok seviyorum ama duygusal olarak çok yalnızdım. Benimle ilgilenmiyor, her şeyi çocuklar oldu, konuşmaya ihtiyacım var” lakırdısıyla uzar gider. Öğrenildiği an itibarıyla evlilik dışı ilişki biter. Sonra ve mutlaka itinayla yaralanan gönül iyileştirilir, ihlal edilen kontratın sorumluluğu alınır, sarılıp sarmalanır, yaralar iyileştirilir. Ve nihayet hızla ve birlikte evliliğe bakılır. Zira aldatılan da aldatan kadar evliliğin ağırlığının farkındadır. Kızgınlık hızlı atlatılır, evliliğe yatırım lazım, “Çok fazla cepten yemişiz” denir ve birbirinin kıymeti hatırlanır. Kızmayın ey ahali, mayın tarlasını anlatıyoruz, evlilik bu sağı solu belli olmaz. GÖNLÜ İYİ ETMEK Bir dipnot da cinslerin, aldatma ve aldatılma hikâyesindeki epey farklı tutumlarına gelsin. Dünyanın her yerinde kadının kocayı aldatması sıklık olarak daha azdır ve içerik olarak, duygusal taleplerin karşılanması önceliklidir. Ve aldatan kadının boşanma talebi, aldatan erkeğe göre daha yüksektir. Aldatılan erkeğin duygusu ise ister öğretilmiş ister varoluşsal, daha zor iyileşir. Geldik son söze... İnsan bu, ham, yoldan da çıkar, yola da girer, doğru da yapar eğri de. Asıl olan, önce yaptıklarımızı sırtımızda taşımak, sonra yaraladığımız gönlü iyi etmeye gayret etmektir. Yakışanı budur. İntihali okurlarım haber verdi Kitap,yemek Çok izlenen Atiye dizisinin kendi romanından intihal olduğunu iddia ederek, olayı mahkemeye taşıyan Buket Uzuner: “Çocuğunuzu kaçırıp saçını, kıyafetini ve adını değiştirerek başka bir aileye evlatlık vermişler ve annesi olarak ne yapacağınızı kara kara düşünürken sizi tanıyan komşular ve şehir halkı toplanıp: “Biz şahidiz bu sizin öz kızınız” diyor. Öyle derin bir üzüntüm var, yemin ederim.” ve biraz da hayat Ebru D. Dedeoğlu u Atiye dizisinin, “Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları” adlı serinizin ikinci kitabı “Toprak” romanıyla büyük benzerlik olduğunu iddia ediyorsunuz. Ve intihal davası açtınız. Sizi kimse aramadı mı, nasıl fark ettiniz? Evet, benim “Tabiat Dörtlemesi” başlığı altında 12 yıldır yazdığım, okurlar arasında “Defne Kaman’ın Maceraları” olarak tanınan Su, Toprak Hava ve Ateş (henüz yazılmakta) adlı romanlarımın hepsinin ana karakterleri olan “Defne Kaman”, anneannesi “Umay Nine” ve arkeolog “Güneş Aytan” başta olmak üzere birçok kurgusal olay, sembol, öğe ve ayrıntı “Atiye” adlı Netflix dizisinde yazarından habersiz, izinsiz ve sözleşmesiz olarak kullanılmıştır, diyorum. Yani hak, emek, telif hakkı ihlali, fikir hırsızlığı intihaldir, diyorum. Ülkemizin sanatçı, yazar ve bilim insanlarının fikir ve emeklerinin izinsiz ve habersiz kullanımı yani intihal konusunda pek gurur duyulacak bir sicilimiz yok. Bir dokunun bin haklı “ah” işiteceksiniz. u İlk fark ettiğiniz ana gidelim... Aslında intihali ilk ben fark etmedim. Çünkü ben Atiye’yi izlememiştim. Hakikaten bir distopya romanının içine düşmüşüm gibi bir şey yaşadım. Atiye dizisi yayına girdiği gün, bu diziyi benim “Defne Kaman’ın Maceraları” romanlarımdan özellikle “Toprak”tan uyarlanmış bir dizi sanan yüzlerce okur aynı saat içinde sosyal medya üzerinden yazdıkları mesajlarla intihali bana haber verdiler. Hani bu bir roman olsaydı, okurların birer dedektif gibi yazara suç ihbarı yaparak ortaya çıkardığı intihal” diye yazılırdı, fakat olay gerçekti. Birbirlerini hiç tanımayan okurlar arasında “Sadece ben böyle düşünüyorum sandım ama siz de Atiye ve anneannesi Zühre’de Defne Kaman ve Umay Nine’yi görmüşsünüz değil mi?” şeklinde diyaloglar bana da etiketlenerek yollanmaya haftalarca devam etti. Aynı hafta gazeteciler aradı. Mahallede yolda çevirip, soranlar oldu. Romanın Türk mitolojisi konusunda danışmanlığını yapan profesörlerden biri aradı. Sonuçta yüz binlerce okuru, bilimsel danışmanları ve editörleri olan ve 12 yıldır yazılan dört romandan (dördüncüyü henüz yazıyorum) bahsediyoruz. KIBRIS’TA SEMİNERDEYDİM Atiye yayımlandığı sırada Kıbrıs’ta bir “ekoloji ve edebiyat” seminerindeydim. Diziyi henüz izlememiştim. O gece otele dönünce dört farklı sosyal medya hesabımdan gelmiş yüzlerce mesajı görünce şaşırmaz mıyım? Çok şaşırdım. İstanbul’a dönünce diziyi izledim. Kendi roman karakterimle anneannesini başka bir ad ve meslekle, Atiye adlı bu dizide gördüm. Belki şöyle bir mecazla açıklayabilirim. Çocuğunuzu kaçırıp saçını, kıyafetini ve adını değiştirerek başka bir aileye evlatlık vermişler ve annesi olarak bunu görüp çok üzülüyor, ne yapacağınızı kara kara düşünürken birden sizi tanıyan komşular ve şehir halkı toplanıp: “Biz şahidiz bu sizin öz kızınız” diyor. Öyle derin bir üzüntüm var, yemin ederim. Beni tanıyanlar bilir, 30 yıldır yazıyorum, okullarda kitaplarım okutulur, romanlarım on yabancı dilde yayımlanmıştır, genç yaşta ülkemizin saygın edebiyat ödülleri almış, okurlarının çocuklarına romanlarından adlar verme onuruna yücelttiği (Defne ve Umay adları dahil isim annesi olduğum yüzlerce çocuk var) bir yazarım. Bu sevgi ve güven benim çok kıymetlimdir. Bunları beni tanımayanlar için anlatıyorum. Diyorum ki, ben hiçbir zaman sansasyon peşinde olmadım, bunu tercih etmedim, etmem. İntihal sadece maddi, parasal ve kişisel bir sorun değil, emeğiniz, işiniz çalınıyor, içiniz yanıyor. Bu yüzden davacı oldum. u Romandaki Defne Kaman, Arkeolog Güneş Aytan’ın şifreler kitabı olarak kullanılan Kutadgu Bilig, şifacı bilge anneanne Umay Nine karakterlerindeki benzerlikler şaşırtıcı. Başka benzerlikler de var mı? Biliyorsunuz Atiye dizisinin kaynağı olarak gösterilen Şengül Boybaş’ın yazdığı bir roman var. O romanı hem bizzat ben hem de “senaryo doktoru” adı verilen senaryo konusunda bir uzman dikkatle okuduk ve üç eser hakkında dava dosyamız için bir rapor hazırlandı. Şunu özellikle belirtmek isterim ki bizim Şengül Hanım ve romanıyla hiçbir sıkıntımız yok, olamaz. Zaten onun romanındaki Atiye dizideki Atiye’ye benzemiyor; ne İstanbullu bir ailesi ne kız kardeşi ne de anneannesi var. Sevgilisi de yabancı bir ajan. Ama dizideki Atiye bizim Defne Kaman ve Umay Nine’nin aynadaki sureti. Senaristler ve romancılar çok iyi bilir; bir senaryonun ve romanın omurgası ana karakterleridir. İnce Memed’in yerine “Kara Kitap”tan Galip’i veya Kuyucaklı Yusuf’u koyarsanız bambaşka bir roman olur. Bu yüzden Atiye’nin çekilen her yeni sezonu “Defne Kaman’ın Maceraları”nın üzerinden intihali sürdürmektedir. Bu intihal olayının bir başka ibretlik yanı, Atiye dizisinin prodüktörlerinden birinin o diziyi çekerlerken, konudan hiç haberi olmayan beni arayıp “Defne Kaman’ın Maceraları” kitaplarımdan bir Netflix dizisi çekme talebiyle aylarca beni oyalayıp “intihali perdeleme” ye çalışmış olmasıdır. Bu dava sosyal medya ve basında duyulduğundan beri herkesin gözü önünde okurlardan, sanat ve edebiyat çevresinden gelen desteğin yoğunluğu intihal konusunun ülkemizde nasıl derin bir yara olduğunu göstermiyor mu? HAKLI OLAN KAZANSIN Ben kitaplarım dışında gündeme gelmeyi sevmeyen ve gelmemiş bir yazarım. Bu intihal davasını açmamın nedeni kişisel haksızlığa karşı durmaktır. Ve davanın kazanılması çok kişiye emsal olacak diye umuyorum. Avukatım Abdullah Egeli, telif hakları konusunda Türkiye’nin en deneyimli avukatlarından biri. Haklı olan kazansın. İspanyol paella ve Japon çöp şiş kitaplarımda u Sokak yemeklerini seviyor musunuz? Gezilerde gittiğiniz ülkenin/ şehrin yemeklerini yerel mutfaklarından tatmayı seviyor musunuz? Sokak yemeklerini severim. Fakat erken yaşlarda mikrobiyoloji ve parazitoloji okuduğunuz zaman sanitasyon konusunda biraz titiz oluyorsunuz. Mesela, Marakeş ve Kazablanka’da sokak yemeklerini yüksek ateşte piştiklerini gördüğüm için afiyetle yemiştim. Yani dikkatli olarak yenebilir. Sokak yemeklerinin tadında sihirli ve farklı bir lezzet vardır, çünkü asıl hayat sokaktadır. Fakat pandemi günleri bu konuyu konuşmaya uygun değil, izninizle bu kadar yanıtlıyorum. u Yeni keşfettiğiniz yerlerde kültürünü özümserken beğendiğiniz yemeklerin tarifini ister misiniz? Yemek yemek, hayatta kalmanın ilk şartlarından ama aynı zamanda her yemek o coğrafyanın, kültürün ve zevkin bir özeti. Yemek, insan uygarlığının bir göstergesi. Elbette her şehrin özgün yemeğini (içinde bana ters düşen bir gıda yoksa) tadarım. Çok beğendiysem tarif sorarım, ama sevmediklerim dahil yeni bir yemek yerken mutlaka içinde neler olduğunu merak ederim. u Yapmaktan büyük keyif aldığınız yemeğin tarifini bizimle paylaşır mısınız? Yolda adlı kitabımda yedi farklı ülkede yolda geçen hikâyeler anlattım ve her hikâyenin sonunda o ülkenin mutfağından bir yemek tarifi verdim. Örneğin “Juan Goytisolo ve Madrid Limuzini” adlı öykünün arkasında İspanyol Paella (pilavı), “ Miyako San ve Hiroşima Uçağı” adlı hikâye ardından Japon çöp şişi “Kushi Age” tarifleri var. Deneyen okurlar bana yazarlar. Sevdiğim yemekleri de yukarıda ballandırarak anlattım zaten.