Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 EYLÜL 2018, CUMARTESİ SAYFA 7 ‘Sokak, çıkılabilecek‘Seyirciyle ortak paydada buluşabileceğimiz yeri vapurlarda çalarken öğrendim’ en yüce sahnedir’ Alper Bahçekapılı 22 yaşında, gencecik, pırıl pırıl, hayli yetenekli bir müzisyen Evrencan Gündüz. Özellikle geçen bir yılda yıldızı artık iyiden iyiye parladı. Kendisine sadık bir dinleyici kitlesi oluşturdu. Geçen sene yayımladığı Evrencan ve Uzaylılar’ın yanı sıra bu yaz yayımladığı Mevsim Çiçekleri albümleriyle de yerini sağlamlaştırdı. Babası Asım Can Gündüz’ün izinden giden ve gitarı üzerinde etkileyici bir hâkimiyete erişen Evrecan Gündüz, onun gölgesinde kalmıyor. ? Henüz 22 yaşındaki genç bir müzisyen olarak bu ülkedeki geleceğinize nasıl bakıyorsunuz? Burada olmak bana iyi hissettiriyor. Şu an birçok sosyal olay yaşanıyor. Bu sosyal olayların bir parçası olmak, halka müziğimle hizmet edebilmek, onlara moral verebilmek, kadınlara, hayvanlara yapılan haksızlıkları konserlerimde dile getirebilmek hoşuma gidiyor. Hangi durumda olursak olalım, iyi olsak da kötü olsak da bir sanatçı olarak bunun parçası olmak zorundaymışım gibi hissediyorum. Bence geleceğe her zaman umutla bakmak lazım. Genç müzisyenlerden de çok umutluyum. ‘Üzgün olmak çok sıkıcı’ ? Beslendiğiniz tüm bu toplumsal meseleler müziğinize nasıl yansıyor? Yeni albümde daha çok yansıması var. “Haydi gel hiç korkma / Biz varken yanında / Kökle sesi sonuna / Çal sazı, vur oyna” diyorum. “Beraber oynayalım, biz varken korkma” diyorum. “Biz” derken hepimizi kastediyorum. Sağı ya da solu değil. Herkesten bahsediyorum. Aynı yerde oynayınca, birlikte oluyoruz. Korkacak bir şey yok aslında. Bizi ancak biz yok edebiliriz. ? İçinde yaşadığınız toplumdaki tüm olumsuzluklara rağmen hem müziğe hem de hayata karşı oldukça pozitif bir yaklaşımınız var. Nedir bu işin sırrı? Üzgün olmak çok sıkıcı. O yüzden iyi olmak istiyorum. En basit cevabı bu. İyi düşündüğünde iyi şeyler oluyor. İyi düşünmek için de biraz çabalamak gerekiyor. Elbette hepimizin hayatında zor anlar oluyor. Her zaman da mutlu değiliz. Benim de moralimi bozan biri çıkabiliyor. Ama onu düşünmemeyi öğrenmek gerekiyor. Yok saymaktan bahsetmiyorum. Bize zarar vermesini engellemek ama varlığından da haberdar olup bunun için bir şeyler yapmak lazım. En iyisi içimizdeki mutluluğu korumak ve yaşanan şeylere de kayıtsız kalmamak. ? Bir süre sokak müzisyenliği de yaptınız. Sokakta ve gerçek bir sahnede olmak arasındaki fark nedir? Sokak çıkılabilecek en yüce sahnedir. Sokağın bir yükseltisi yoktur. Yerden belki bir 20 santim yukarıdasındır. Orada sahneyi yükselten senin yaptığın işin kalitesidir. Sokakta olmak özgür olmaktır. Sahnede olmak farklı. Seyirciler belki belirli vaatlerle oralara getiriliyorlar. Belirli paralar ödüyorlar. Dolayısıyla çeşitli beklentileri oluyor. Bu beklentileri de enerji olarak hissedebiliyorsun. Bu beklenti senin özgürlüğünü biraz kısıtlıyor. Ama onları beraber bir şeyler yapmaya davet ettiğinde tekrardan özgürlüğüne kavuşuyorsun. Beraber şarkı söy lemek de bunlardan biri. ? İstanbul vapurlarında da çaldınız. Vapur müzik yapmak için özel bir yer. Neler hissediyorsunuz o döneme dair? Bu inanılmaz bir sosyal deney aslında. Kendini ve halkını öğrenmek için çok iyi bir fırsat. Neye reaksiyon verdiklerini de görüyorsun. Hangi parçada daha çok eğlendiğini, hangi parçada sıkıldığını anlayabiliyorsun. Benim ve seyircinin ortak paydada buluşabileceği yeri ben vapurda öğrendim. İstanbul’un günbatımı manzarasında çalmak da çok keyifli. ? İstanbul’la, yaşadığınız muhitle, Moda’yla nasıl bir bağınız var? Moda’ya dair bir şarkınız da var… İkinci albümde Moda’ya dair bir şarkım var. Sokakta müzik çaldıktan sonra Moda’da sahile inerdim. Paramı waffle’cıda ya da Dondurmacı Ali Usta’da tam hale getirdikten sonra elbette… Keyif yapmak ve kendime çalmak için inerdim sahile. Moda şarkısını orada, sahilde Evrencan Gündüz ile Alper Bahçekapılı konuştu. doğaçlama olarak bestelemiştim. Bütün hayatım Kadıköy’de geçtiği için sözleri de hemen çıkmıştı. ‘Aklı Fikri Jimi Hendrix’te’ ? Sokakta olmak gelecekteki bestelerinize ve sanatınıza nasıl yansıdı? Sokak bana basit olmayı öğretti. Herkes basitte buluşuyor. Bütün etnik müzikler basit bir notada buluşabilirler. Tek bir notada hepsi doğaçlama yapabilirler. Halk basit olanı seviyor. Bu kötü bir şey değil. Bu zor olan. Basit olmak zor olmaktır. İlk albümümdeki müzik alternatif mesela. Ama insanların bu müziğe alışması gerektiğinin bilincinde olduğum için basit tuttum. Melodiler basit, tekrarlar basit. Ama sıkıcı değil. Bu da ince bir şey. Bunu da seyirciden, eşlik ettiği şeylerden öğreniyorsun. ? İlk iki albümünüz birbirinden nasıl ayrışıyor? İlk albüm (Evrencan ve Uzaylılar) “Biraz rahatlayın”, “Siz bir alışın” albümüydü. Eğlenebileceğimiz melodiler yapmaya çalıştım. Bu benim seçimimdi. İkinci albümde (Mevsim Çiçekleri) yaşadığım ve sonradan öğretiye dönüştürdüğüm çeşitli anları müziğe çevirdim. ? Gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz? Farklı projeleriniz de olacak mı? ‘Anadolu Funk’ adında bir projem olacak. Yeni bir şey değil. Yapıldı bu. Bir sürü ekip de yapıyor. Ama ben, mesela James Brown’ın funk’ını Türk müziğiyle buluşturmak istiyorum. Dinlediğimiz an içine girebileceğimiz, ritmik ve Türk ezgileri de bulunan bir şey olacak. Bir sürü şeye de benzeyecek. Bir sürü şey gelecek “Buradan alınmış” diye. Bu iyi bir şey. Kendi yazdığım türküler var. Babamı anlatan bir türküm de var. “Aklı Fikri Jimi Hendrix’te” türkünün ismi. ? Babanızla ilişkinizi işin içine mizah da katarak pozitif bir üretime dönüştürebilmeniz harika… Geçenlerde Taner Öngür (Moğollar) ile konuşuyoruz. Bana “Aslında biz üzgün bir millet değiliz. Git Ege’ye türkülere bak. O kadar neşeli ve esprili bir milletiz ki biz. Kendimizle dalga geçebilen tek memleketiz. Ama başkası geçince hemen alınıyoruz” dedi. Doğru söylüyor. Biz neşeli bir milletiz, bunu unutmamak lazım. Babası Asım Can Gündüz’ün izinden giden Evrencan Gündüz ile Türkiye’de genç bir müzisyen olmayı, sokaklarda müzik yaptığı yılları, Barış Manço ile Cem Karaca’nın onda bıraktığı etkiyi konuştuk. ‘Yanlış mükemmellik algısı sinirimi bozuyor’ ? Asım Can Gündüz’le, babanızla nasıl bir ilişkiniz vardı? Hem arkadaşlık hem de babalık dengesi vardı aramızda. Bunun bu şekilde ilerlemesi çok iyi oldu. Babam zaten buna çok yatkın, arkadaş olmayı seven bir adamdı. Sadece baba olsaydı da bu kadar güzel olmazdı ilişkimiz. Böyle olması ilişkiyi çok esnek yaptı. Bu şekilde çok daha güzel zamanlarımız oldu. ? Ondan size müzik açısından miras kalan neler var? Bana birçok gitarist tanıttı. Müzik algımı değiştirdi. İkimiz de Jimi Hendrix hastasıyız. Hatta babam Jimi Hendrix’i Broadway’de oynamış bir adam. Çok seviyor ve çok etkilenmiş. Ben de Jimi Hendrix’i halen kurcalamaktayım. Babam sevdiği işi iyi araştırıp, işini severek yapan birisiydi. Öyle bir babaya sahip olmak mutluluk verici. Belki de binlerce insana enstrüman sevdirmiş bir adamın babam olması çok ‘cool’ bir şey. ? Sizin gibi genç ve yetenekli birçok müzisyenle sıklıkla bir araya geliyorsunuz. İçinde bulunduğunuz yaratıcı çevre hakkında neler düşünüyorsunuz? Çok kızgınım hepsine. Çünkü kimse ‘jam’ yapmıyor. Beraber takılmıyorlar. Beraber müzik yapmıyorlar. Geçen Ahmet Güvenç (Kurtalan Ekpres) ile sohbet ediyorduk. Cem Karaca ve Barış Manço’yu anma gününde çalmıştım. Çok gururluyum. “Siz bu kayıtları nasıl yaptınız” diye sordum ona. “Tek seferde, bütün enstrümanlar girerdik” dedi. Şimdi o kayıt olayı, bütün o heyecan farklı. Mesela o kayıtlardaki hatalar bile hata değil bence. İnsan olduğumuzun bir sürü organik kanıtı var o kayıtların içinde. Bence bunlar çok değerli. Bu yanlış mükemmellik algısı benim sinirimi bozuyor. Beraber ‘jam’ yapmayan grupların iki saat toparlanıp albüm çıkarması değil olay. O albümün gerçekten karşıya geçebilmesi için herkesin iyi vakit geçirmesi gerekiyor. ? Barış Manço ve Cem Karaca gibi müzisyenlerin müziklerinden nasıl besleniyorsunuz? Birçok etkileşim görüyorum onları dinlerken. Onlar da Batı müziğinden çok etkilenmişler. Türk müziğiyle uyarlayıp sunmaya çalışmışlar. Halk için çalışmışlar. Müzikal anlayışları dışında kişilikleri, karakterleri de beni çok etkiliyor. Onlardan esinlenmek ve esinlenmenin bariz şekilde görünmesi bile çok güzel. Saklamaya çalışmak da istemiyorum. Onlardan esinleniyorum ve onları bir şekilde müziğimle devam ettiriyorum. Bu çok hoş. Bu kadar kaliteli müzisyenlerden esinlenmek harika bir şey. C MY B