02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 1 EYLÜL 2018, CUMARTESİ Sayfaları aralamaya‘Yazar için duygusal, kitap için formal, okur için duyusal bir ilişki’ ikna eden kapılar BAHAR TURKAY Rafta gördüğünüz bir kitapla kurduğunuz ilk ilişki: Kapağı. Gittikçe görselleşen bir dünyada kitap kapakları nasıl tasarlanıyor, yazarla ve içerikle nasıl ilişki kuruyor? Utku Lomlu Geray Gençer Füsun Turcan Elmasoğlu Son yıllarda pek çok farklı bağlamda tartışılan konulardan biri kitap okuma alışkanlıklarımızla ilgili. Konu dönüp dolaşıp azalan kitap okuma oranlarına bağlanıyor. Sosyal medyanın okuma üzerindeki olumsuz etkisi ve teknolojinin hayatımızda kapladığı geniş yerle birlikte değişen alışkanlıklar, bu durumu yaratan en belirgin etkenler olarak tartışmanın odağında yer alıyor. Bu tartışmanın bir tarafında ise kitaplar var. Kitapların içeriği bir yana okurlara görsel iletişim adına ne sunduğu da bir konu. Görsel dil ve iletişim unsurlarının içinde bulunduğu dönüşüm pek çok alanda olduğu gibi kitaplara da yansıyor ve bu bir tasarım konusu haline geliyor. Bunu yalnızca yeni yayımlanan değil, yıllardır raflarda olan kitapların güncel baskılarında da fark etmek mümkün. Yazı ortadan kalkacak mı? Doğan Kitap görsel yönetmeni, tasarımcı Geray Gençer bu konuyla ilgili olarak “edebiyatın gelişen bilişim teknolojileri yoluyla enerjisini görüntüye aktardığına şahit olduğumuzu” belirtirken, bu süreci şöyle anlatıyor: “Hayatın her alanında görüntülü, mobil iletişim olanağına sahip yeni nesiller için okumak, bilgiye ulaşmanın en az çekici yollarından biri haline dö nüşüverdi bile. Henüz bu sürecin başındayız, bu yüzden bir iletişim nesnesi olarak kitap hayatımızda bir süre daha var olmaya devam edecek. Ancak uzun metinlere odaklanma yetimizi yavaş yavaş kaybettiğimize hiç şüphe yok. Daha çok bilgiyi, eş zamanlı olarak, hızlıca özümsemeye çalışıyoruz ve bu ‘faydacı’ yaklaşım pahasına kitap okuma faaliyetinin temelini oluşturan anlam arama, dinginlik, derin okuma gibi niteliklerimizi hızlıca kaybediyoruz”. Çoğunlukla, Can Yayınları’nın birbirinden çok farklı gibi görünen ancak belli tasarım unsurlarını dikkate aldığınızda bir bütünlük içeren kapak tasarımlarından tanıdığımız Utku Lomlu da benzer bir yaklaşım üzerinden, “gelecekte bir gün, bildiğimiz anlamda yazının ortadan kalkacağına ve sembollerle iletişim kuracağımıza dair çokça teori olduğunu” hatırlatıyor. Lomlu buradan hareketle, tasarımda da, artık hikâye anlatmak yerine, “görsel imgelerin daha güçlü olduğu, basit, hızlı ve kolay algılanır, ayrıştırıcı çözümler üretmenin, sadeleşmenin gerekliliğinin” altını çiziyor. Kendisinin belirttiği gibi, “kitap kapağı tasarımının son dönemlerde afişe yaklaşmasını ya da tipografinin de artık görsel bir unsur olarak öne çıkıp grafik öğelerle birlikte hemhal olmasını” bu doğrultuda okumak mümkün. Diğer taraftan, Alfa ve Everest yayınlarının kapak tasarımlarını yapan Füsun Turcan Elmasoğlu, “okuyucunun kitaplara somut olarak temas ettiği, satın aldığı kitaba özel bir eşya olarak yaklaştığı ve alışkanlıkları değişse dahi unsurların geçerliliğini yitirmeyeceği” görüşünde ve bu görüşün de azımsanmayacak kadar çok destekleyicisi mevcut. Elmasoğlu buna bağlı kalarak kitabın seneler boyunca kütüphanelerde var olacağı anlayışıyla tasarımlarını yapmaya çalışıyor. Kimliği oluşturuyor Aslında kitapların yeni yüzlerine ve tasarımlarına, günlük yaşamın pek çok alanında olduğu gibi ağırlıklı olarak yeni neslin alışkanlıkları üzerinden bakmak kısıtlı bir değerlendirme sunuyor bir yandan da. Hayatımızdaki fiziksel ve zihinsel pek çok değişikliğin uzantısı olarak meydana gelen değişimlerin yansımalarını müzik, sinema, sahne sanatları, güncel sanatın bütün dalları gibi edebiyatta da görmenin söz konusu olduğu noktada, temel soru belki de tasarımın yazarla, okurla ve kitabın kendisiyle kurduğu ilişki anlamında bir değişimin söz konusu olup olmadığı. Kapağı, “insanları açmaya ve yazarın dünyası na girmeye ikna edecek kapı” olarak tarif eden, bunu okura en sade ve akılda kalıcı şekilde aktarmak gerektiğini düşünen Füsun Turcan Elmasoğlu’na göre tasarımyazarokur ve kitap arasındaki ilişkiyi sürecin en başında doğru kurmak gerekiyor. Sonuçta “Yazarın iletmek istediği düşünce, hayal ya da bilgiyi nasıl doğru ve etkili bir şekilde ileteceğinizi kararlaştırdığınız yer tasarım. Tasarımcının kitaba şekil verirken yazarı dışarıda bırakarak bir iş ortaya çıkarması mümkün değil”. Utlu Lomlu ise bu noktada biraz daha içsel bir deneyim tarif ediyor. Lomlu’ya göre “Kitabın içeriğine formu kazandıran, kitabın ve kitap kapağının tasarımı. Bu form aynı zamanda okura kitapla ilgili bir izlenim veren ve duyuları harekete geçiren, kimliği oluşturan unsur”. Dolayısıyla kitap “tasarımıyla birlikte, metin olmaktan çıkıp, okurla ilişkiye giren bir nesneye dönüşüyor”. Bu bağlamda tasarımın kurduğu bağı Lomlu, “yazar için duygusal, kitap için formal, okur içinse duyusal bir ilişki” olarak tarif ediyor. “Kitap kapağı tasarımlarının kitabı henüz okumamış kişiler için hazırlandığını unutmamak gerektiğini” söyleyen Geray Gençer için ise “her kitap kendi özü, yazarının anlatmak istediği ve her okurunun hayal gücü çerçevesinde şekilleniyor, kısaca her kitap kendi toprağında yeşilleniyor”. ‘Bu kitabı yazarken bana iyi gelecek tek bir cümleyi arar haldeydim’ ‘Kitabı yeraltında yazdım’ Bedia Ceylan Güzelce AYÇA DERİN KARABULUT Bedia Ceylan Güzelce, Otlukbeli Savaşı’nı iki kirpinin gözünden aktardığı ilk romanı 1473’ü anlattı. ? İlk kitabın 1473’ün adına sen mi karar verdin? Evet, 1473’ün ismini ben koydum, editörüm Burcu Aktaş’ın itirazı oldu çünkü bizim için kitabın adı Otlukbeli’ydi. 1453 göz kamaştıran bir tarih. Bu kitap herkesin bildiği değil, kimsenin bilmediği, bilmek için de bir çaba göstermediği bazı şeylerin peşindedir. Sekiz saatte yüz bin insanın öldüğü bir savaşın tarihi 1473, kitabın adı da içindeki dertle aynı çizgide... ? İlk kitabını nasıl bir ruh halinde yazdın? Yeraltında yazdım diyebiliriz. Kahramanlarım kirpi olduğu için kendimi yeraltına yakıştırmam ilginç değil ama bir insan olarak oraya sıkışmak iyi bir deneyimdi. Etrafım karanlığın ta kendisiyle çevrili, ilerleyen yaşantıma asla taşımayacağım bir insan birikintisinin ortasındaydım. Baskın bir değersizlik hissi vardı, tarih kitaplarında adı geçmeyen milyonlarca insandan biriydim. Gerçekte de kendime dair değer bilincim pek gelişmemişti, evimin içinden bir cenaze kaldırmış, bana iyi gelecek tek bir cümleyi arar haldeydim. ? Eğer şimdi yazacak olsan, neler farklı olurdu? Can havliyle yazılmış bir kitaptı, var ile yok arasında bir yerde yazıldı, ya var olacaktım ya da yok. Kitap satışı ya da beğenilip beğenilmemesi değil, kitabın ortaya çıkması ya da çıkamamasını kast ediyorum var ve yok derken. Şu anki aklımla, 1473’ü bir odada oturmuş yazan halimin yanına otursam muhtemelen o odadan kovulurdum zaten. ? Yazarken ritüellerin var mı? Bir kere eşofman, pijama türü ev kılıklarıyla çalışamam, yazmak için giyinirim. Ellerimi, yüzümü yıkar, makyaj varsa çıkarır, küpe, bileklik, yüzük hepsinden arınır, yazının karşısında fazlalıklardan kurtulurum. Yazacağım dönemler kendime iyi bakarım, yürürüm, düzenli uyumaya çalışırım, bedensel gücüm yerinde olmalı, erken kalkarım, iyi ama az beslenirim, genelde yazının karşısına boş mideyle otururum, kahve severim, masamda kahve olur. Bir de hep sakız çiğnerim. ? Kitabını kitapçılarda gördüğün anı hatırlıyor musun? Hatırlıyorum, bir tür aşikâr olma hali ya da daha ileri gidelim ifşa edilmiş hissi duymuştum ve bu iyi bir his değildi. Yani mutluluk gözyaşları filan olmadı. Böyle hissedeceğimi hiç tahmin etmemiştim. Tılsım şu, kendini gerçekleşmiş hissediyorsun. Kendinle kitap formunda yeniden karşılaşıyorsun. ? Aldığın en olumsuz ve en olumlu eleştiri neydi? İlhan Berk ölümünden önce kitabın bir bölümünü okumuş ve beğenisini “Korkunç bu” diyerek ifade etmişti, sanırım aldığım en olumlu eleştiri buydu. İngiltere editörüm David’in kitaba dair birkaç sayfalık eleştirisi vardı olumlu ve olumsuz birlikte. Bu etkili ve yapıcı mektuptan çok etkilenmiştim. ‘Aferin denmesini bekleme’ ? İlk defa kitap yazmaya karar vermiş birine ne tavsiye edersin? “Bir daha düşün, bak mesele gerçekten zannettiğin gibi değil” derim. Sanırım artık tavsiyeler çağında değiliz. Kitap bir “değer” unsuru olmaktan çıktı, artık sokakta kitabı olmayanı dövüyorlar, mekânlara romanı olmayanı almıyorlar gibi bir durum var. Yazar olmakla yazmayı sevmek ayrı şeyler. ? İlk kitabı beğenilmeyen/okunmayan/satmayan birine ilk tavsiyen ne olurdu? Yolu yazarlıksa onun bir öneriye ihtiyacı olduğunu sanmam, zaten beğenilmemeyi umursayacağını da zannetmem. Bir konu var, beni kimse uyarmadığı için kendi başıma kavramak zorunda kaldım. O da şu, bizim memlekette insanlar bir başkasının başarısını kendilerine bile itiraf edemezken, sırtının sıvazlanmasını, “aferin” denmesini beklememek lazım. Kültür kodumuzun “haset” odaklı olduğunu hatırlatmak isterim bir kez daha. Yazar arkadaşım, kendine güveneceğin, okur yazarlığına inanabileceğin birkaç dost edin, onları kaybetme, onların fikirlerine kulak versen yeter zaten, sonra gönder gelsin. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle