27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 6 18 AĞUSTOS 2018, CUMARTESİ Yeşilçam’ı Yeşilçam yapan adam MAHİR ÜNSAL ERİŞ Yeşilçam deyince aklınıza hangi filmler geliyor? Eski Türk filmlerini şöyle bir gözünüzün önüne getirin, hangileri için “Belki yüz kere izledim ama yine de karşı koyamıyorum, olsa yine izlerim” diyorsunuz? İşte o filmlerin, eminim ki yüzde sekseninden fazlası Sadık Şendil senaryosudur. Yaşar Usta’nın meşhur “Bak beyim, sana iki çift lafım var” tiradından Hababam’ın “Aç kapıyı Veysel Efendi, Fener’in maçı var” repliğine, Tarkan filmlerinden içinde sevdiğimiz oyuncuların tümünün bir arada bulunduğu kalabalık kadrolu neşeli filmlere kadar hepsi Sadık Şendil’in daktilosundan çıkmadır. Kadının fendi kazanır Yine de Sadık Şendil’e sadece senarist demek doğru olmaz. Kendisi aslında tütün eksperidir. Emekli olana kadar da Ziraat Bankası için tütün eksperliği yapmaya devam etmiştir. Sanatla, daha doğrusu tiyatroyla bağı çocukluğuna kadar uzansa da bunu uğraş edinmesi, tütün eksperliği yaptığı yıllarda Bakırköy Halkevi’nde başlar. Burada oyunlar yazar, sahneler. Bu dönemde yazdığı oyunlardan Kanlı Nigar, Yedi Kocalı Hürmüz, Kart Horoz, Çılgın Yenge büyük ilgi görür. Bu oyunlar çoğunlukla kadının incelikli zekâsını öven, sonunda “kadının fendi”nin kazandığı, seyircinin “ev işleten” Nigar’a bile hak vereceği şekilde kurulmuş, toplumu çok iyi tanıyan oyunlardır. Bir oyun yazarı olarak kazandığı şöhret o dönemde yeni yeni atağa kalkan sinema sektörünün de dikkatini çekmeyi başarır. Cahide Sonku, Sadık Şendil’den bir senaryo yazmasını rica eder. Bu senaryo Cahide Hanım’ın başrolünü Zeki Müren’le paylaştığı Beklenen Şarkı filmi olacaktır. Hem Zeki Müren’in hem de Cahide Sonku’nun şöhretlerinin doruklarında olduğu bu yıllarda birlikte bu kadar başarılı bir filme imza atmaları Sadık Şendil’in de Yeşilçam’da haklı bir şöhret edinmesinin yolunu açar. Şendil Sadık Şendil’e sinemada ün getiren film Beklenen Şarkı’ydı. Bundan sonrası su gibi gelir. Siyahbeyaz dönemde Türk sinemasının daha az “tribüne oynadığı”, filmlerin sanatsal kıymetinin daha çok izlenecek olmasına tercih edildiği yıllarda eşsiz filmlere imza atar Sadık Şendil, çeşitli yönetmenlerle. Bunların arasında Metin Erksan’ın çektiği, Emily Bronte’nin Uğultulu Tepeler’inden uyarlanan Ölmeyen Aşk’tan, zamanın komiği Öztürk Serengil’in Tayfur karakterinin ortalığı kasıp kavuran filmlerine kadar çok çeşitli yapıtlar bulunur. Sonra filmler renklenir, salonlar, yazlık sinemalar kalabalıklaşır, sinema biraz daha sokağa, mahalle arasına iner, tüm ailenin seyrettiği bir şeye dönüşür. Ardından neşeli ve kalabalık filmler, beyazperdeye aktarılmış vodviller, daha kenar mahalleyi, periferiyi işleyen aşk hikâyeleri çoğalmaya başlar. Sev Kardeşim, Tatlı Dillim (Kemal Sunal’ın ilk görüldüğü filmdir aynı zamanda), Oh Olsun, Salako, Salak Milyoner, Mavi Boncuk, Köyden İndim Şehire, Ah Nerede, Süt Kardeşler, Gülen Gözler ve tabii ki Hababam Sınıfı serileri gelir. Birçok yönetmenle birçok film yapar Sadık Şendil ama Ertem Eğilmez ile birlikte Yeşilçam’ı bizim bildiğimiz Yeşilçam eden filmlere imza atarlar. Şarkı sözü de yazdı Yeşilçam’ın önde gelen senaristleri bu sektörün içinde hemen her alanda faaliyet göstermişlerdir diyebiliriz. Bülent Oran’ın, Suphi Kaner’in kendi yönettikleri filmleri, oyunculuk deneyimleri vardır. Oysa Sadık Şendil sadece ve hep yazan adam olmuştur. Film çekmeye ya da oynayamaya kalkışmaz hiç. Bununla birlikte oyun yazarlığı ve senaristliğine ek olarak güftekârlığı da vardır. Çok sevdiğimiz Senede Bir Gün şarkısının sözleri de Sadık Şendil’e aittir örneğin. Başrollerini Kartal Tibet ve Hülya Koçyiğit’in paylaştığı aynı adlı film için bir film müziği hazırlanmak düşüncesi hasıl olur. Ertem Eğilmez filmin müziklerini yapmasını bestekâr Şekip Ayhan Özışık’tan rica eder. Çekimler devam ederken Sadık Bey, “Yeter ki gel bana / Senede bir gün” diyen sözleri yazıp Özışık’a iletir ve ortaya o bilinen şarkı çıkar. Sadık Şendil, 1986 yılının temmuz sonunda, bir kalp krizi neticesinde aramızdan ayrıldı. Tabiri caizse vefatından sonra bile yazmaya devam etti. Bazı senaryoları onun ölümünden birkaç (hatta beş) yıl sonra bile filme alındı. Geçmişin o sıcacık insanlarına ve iyinin iyi, kötünün düpedüz kötü olduğu o dünyaya duyduğumuz özlemin mimarı olan bu büyük insan şimdi filmleriyle yaşıyor. Belli ki daha nesiller boyu da yaşayacak. Hektor, Aşil,Homeros’tan bugüne ‘kahramanın yolculuğu’ Helen ve Fazıl Say Truva Sonatı, 20 Ekim 2018’de, Maslak Uniq’te İstanbullu dinleyicilerle buluşacak. Yekta Kopan Truva Sonatı’nın dünyadaki ilk seslendirilişinin üstünden sadece birkaç dakika geçmiş durumda. Fazıl Say, Çanakkale Çimenlik Kalesi’nin arkasındaki kulis alanında tebrikleri kabul ediyor. Az önce on bini aşkın izleyici tarafından dakikalarca ayakta alkışlanmış bir virtüözden ziyade, konuklarını ağırlayan bir ev sahibi gibi davranıyor. Konseri izlemeye Assos’tan gelen Nuri Bilge Ceylan ve Ebru Ceylan, Fazıl Say’ın notalarla yarattığı karakterlerden nasıl etkilendiklerini anlatıyorlar. Herkes, on ana bölümden oluşan sonatın, kendisi için öne çıkan başlığını söylüyor. Kimi Helen’in güzelliğini hissetmiş notalarda, kimi Aşil’in ölümcül gücünü. Konseri izlemek için günübirlik Çanakkale’ye gelen isimlerden Hasan Arat ve Simin Arat, bu sonatın bütün dünyada büyük bir ilgi göreceğini söylüyorlar. Zaten bu Fazıl Say’ın hayallerinden biri. Başta Anadolulu ozan Homeros’un üç bin yıllık ölümsüz destanı olmak üzere, diğer kaynaklardan, olayları ve kişileri her seferinde farklı yorumlayan sahne eserlerinden ve filmlerden beslenerek oluşturduğu eserinin tüm dünyaya ulaşması. Bu tabloya bakarken birkaç saat öncesi geliyor aklıma. Konsere az bir zaman kala, Fazıl Say ile bir banka oturup hiçbir şey konuşmadan denize baktığımız dakikalar. “Bir bestecinin eserini ilk kez seslendirmesinden önceki düşünceleri nelerdir acaba” diyorum içimden. Sadece Çanakkale’nin çok güzel ve tarih kokan bir şehir olduğunu söylüyoruz birbirimize. Doğa da eserin içinde Truva Sonatı’nın ilk seslendirilişi öncesinde, sahne üstünde bir söyleşi yapma fikri Fazıl Say’dan çıkıyor. İzleyicilere ön bilgi vermenin, eserin içine daha rahat girebilmeleri açısından önemli olduğunu düşünüyor. Benim görevim, bu mitolojinin kısa bir sunumunu yaptıktan sonra, Fazıl Say’la temalar üstüne sohbet etmek. Truvalı Paris’in Sparta Kralı Menelaus’un karısı Helen’i kaçırması sonucunda Akaların, Anadolu’daki Truva kentine saldırmasından başlayıp, şehrin kapısına bırakılan Truva Atı’na uzanan bir özet yapıyorum. Sonrasında sözü Fazıl Say alıyor. Karakterleri nasıl bir düşünceyle notalara döktüğünü anlatıyor ve eserin bölümlerine yayılan form temalarından örnekler veriyor. Her bir örnekten sonra alkış kopuyor. Artık izleyiciler 42 dakika sürecek olan Fazıl Say’ın opus 78 numaralı bestesini dinlemeye hazır. Eser boyunca bölüm başlıkları, Toygun Fazıl Say’ın Truva Sonatı’nın dünya prömiyeri Çanakkale’de gerçekleşti, Say konsere nasıl hazırlandı, sonrasında izlenimler neydi? Özdemir’in görselleriyle dev ekrana yansıtılıyor. Daha ilk notalarda Fazıl Say’ın sözleri geliyor aklıma: “Yaklaşık üç bin yıldır herkese ilham kaynağı olmuş bir destan bu. İnsanı her yönüyle ele almayı başarmış büyük bir anlatı. Ben de bestelerken dünyevi ögelerde yer alan dramdan yola çıktım.” Eserin ikinci bölümü olan Ege Rüzgârları sırasında, Çimenlik Kalesi’ni tatlı bir esinti kaplıyor. O gece doğa da, eserin içinde yer almak istiyor gibi. Troya Kahramanları bölümünden itibaren destandaki karakterlerin dünyasına giriyoruz. Fazıl Say’a, bu destanda seni en çok etkileyen karakter hangisi dediğimde şu cevabı veriyor: “Benim için hepsi eşit değerde. Güzel Helen, güçlü Aşil, yaralı Menelaos, zalim Agamemnon, dürüst Hektor... Her temanın Helen teması gibi güzel olması beklenemez, çünkü zalimliği anlatan müzik güzel değil zalim olmalıdır. Bu eserde 23 tema var.” Notalarla karakter tahlili Bölümler ilerlerken Homeros’tan bu yana edebiyatın merkezinde olan ‘kahramanın yolculuğu’nu düşünüyorum. O yolculuk hem kahramanı, hem biz okurları değiştirirdönüştürür. Bu bir olgunlaşma sürecidir, bir değişimin doğumlaölüm arasındaki karşılığıdır. Her kahraman/ her insan, gün gelir kendi yolculuğuna çıkar. O yolculuk sona erdiğinde, ne dönülen yer aynıdır, ne de dönen kişi. İşte Fazıl Say da bu eserinde, dinleyicisini bir yolculuğa çıkarıyor. ‘Kahramanın yolculuğu’ döngüsünün müzikteki karşılığını buluyor. Notalarla kahramanların psikolojisine giriyor, karakter tahlili yapıyor. Anadolu topraklarının ozanı Homeros, Paris’in âşık olduğu Helen, kahramanlar kahramanı Hektor, savaşın kaderini belirleyen Aşil ve savaşın kaderini değiştiren Truva Atı tek tek karşımıza geliyor. Hiçbiri kaderin den kaçamıyor. Eserin, sadece dört notadan oluşan temasının adının Kader Ağlarını Örüyor olması boşa değil. Eser bittiğinde kendi kaderlerimizle yüzleşiyoruz belki de. Bizim için de yolculuk sona eriyor ve hiçbirimiz artık aynı kişi değiliz. ‘Solo piyano için dev bir form’ Artık o ana gelene kadar yaşananları hatırlayıp gülebiliriz. Fazıl Say ve ekibini Bodrum’dan Çanakkale’ye getiren aracın bozulması, saatler süren yolculuğun yorgunluğu çoktan geride kaldı. Konserden bir gece önce Fazıl Say’ın, eserin notalarını Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’a gösterdiği dakikaların heyecanı geride kaldı. Yemek yerken bordo ciltli nota defterinin oturtulduğu sandalyeye bakıp “Aman başına bir şey gelmesin” deyişlerimiz geride kaldı. 2018 Truva Yılı kapsamında Çanakkale Belediyesi’nin böyle bir eser sipariş etmesinin mimarlarından Zeynep Altıok’un gururu yüzünden okunuyor. Performans boyunca eseri notalardan takip eden Ece Dağıstan’da ve Fazıl Say’ın ailesi gibi olan ekipte yorgunluktan eser yok artık. Kuliste herkes birbirini tebrik ediyor, sarılıyor ve gülüyor. “Neler hissettin bu gece?” diyorum Fazıl Say’a. “Truva Sonatı en kapsamlı piyano solo eserim. 10 bölüm ve 42 dakika. Bu solo piyano için dev bir form. Ama çalması çok zevkli. İzleyicilerden aldığım hissiyat dinlemesinin de zevkli olduğu yönünde” diyor. Fiziksel olarak ne durumda olduğunu sorduğumda ekliyor: “Özellikle Aşil ve Savaş bölümleri çok yorucu. Diğer bölümlerin de renk oyunları, şarkısı ve dansı var. Yani bu eser çok iyi ve güçlü bir yorumcu gerektiriyor.” Konser alanını terk ederken Fazıl Say hayranları otobüsümüzün önünü kesiyor. Herkesin amacı bu büyük besteciyi yakından görebilmek, otobüs penceresinden de olsa bir fotoğraf çekebilmek. Bütün gün çalışmakla geçti. Konser öncesinde sadece birer tost yedik ama o anda kimse açlıktan söz etmiyor. Kaldığımız otelin bahçesinde bir masaya kurulup konseri konuşmaktan başka isteğimiz yok. “Çanakkale Belediyesi’nin böyle bir sipariş vermesi çok değerli,” diyor Fazıl Say, “Anadolu’da her bölgede çok güzel tarihi destanlar var. İyi sanatçılara eserler sipariş vererek, bunların kalıcı kılınması çok önemli.” Önümüzdeki yıllarda anlatmak istediği başka Anadolu destanları olup olmadığını sorduğumda gülümsüyor. “Olacaktır” diyor. Gecenin sonunda aklımda tek bir düşünce var: “Bu gece, ileride ‘ben o gün oradaydım’ diyeceğimiz, özel bir geceydi ve Fazıl Say ürettikçe, böyle geceler yaşamaya devam edeceğiz.” Sana iyi bir haberim var ey dünya! Gülmeyi bilen insanlar, üretmeye devam ediyor. Fazıl Say Yekta Kopan Nuri Bilge Ceylan “Truva Sonatı” bölüm başlıkları 1. Ozan anlatıyor, Homeros 2. Ege rüzgârları 3. Troya kahramanları 4. Sparta 5. Helen, Aşk 6. Troya 7. Aşil 8. Savaş 9. Truva Atı 10. Sonsöz C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle