23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 18 AĞUSTOS 2018, CUMARTESİ Acının ve acıyıİstanbulNew York arasında geçen bir müzik hikâyesi aşmanın müziği ALPER BAHÇEKAPILI Erdem Helvacıoğlu ve Şirin Soysal’ın yeni projeleri Joy Exit, karanlık bir dünyadan çıkış yolunu arıyor. Çağdaş müzik alanında yaptığı üretimlerle ünü dünyaya yayılan Erdem Helvacıoğlu’nun ve Türkiye’nin değerli caz vokallerinden Şirin Soysal’ın ortak projesi Joy Exit. Kendi isimlerini taşıyan ve yeni yayımlanan ‘mini’ albümlerinde ikili karanlık bir alternatif pop icra ediyor. Erdem ve Şirin’le albümlerinin İstanbulNew York arasında geçen hikâyesini, Frida Kahlo’dan esinlendikleri isimlerini, sinemayla ilişkilerini ve mülteciler üzerine yazdıkları şarkılarını konuştuk. ? En başından başlayalım. Arif Mardin’in oğlu Joe Mardin tanıştırmış sizleri. Birlikte çalışmaya nasıl başladınız? Erdem Helvacıoğlu: Tanışmamızın hemen ardından New York’a taşındım. Fakat Şirin’in pes ses renginden bir şeyler yapabilme düşüncesi girdi aklıma. Çalışmak için ilk buluştuğumuzda su gibi akmaya başladı her şey. Şirin’in İngilizce şarkı sözü yazma ve melodi bulma hızına gerçekten inanamadım. Şirin Soysal: Buluşur buluşmaz ilk parçamızı yaptık. Yanımdaki not defterimden sözler çıkarmıştım. Normalde üzerinde düşünüp yapardım böyle şeyleri. Bu şekilde ilk defa çalıştım. İkimiz de az konuşuyoruz. Müzik yaparak ilerliyor her şey. ? Grubunuzun ismini Frida Kahlo’dan esinlenmişsiniz. Onun ölüm döşeğindeyken yazdığı “Umarım çıkış neşelidir ve umarım asla dönmem” sözünden etkilenmişsiniz. Nasıl bir ilişki kuruyorsunuz Frida Kahlo ile? Ş.S.: Bende acayip bir acı uyandırıyor bu söz. İlk okuduğumda “Ben de dönmek istemiyorum” demiştim. İnsan bu dünyada acı çekiyor. Belki de onun için var bu dünya. Acı çekmek ve o acıyı aşmak için. Hayatımda çok dramatik bir şey olmasa Erdem Helvacıoğlu Şirin Soysal bile, düşünmek de acı veriyor bana. Grubumuz da biraz karanlık. Bu karanlıkla da örtüşüyor isim. ? Her ikinizin de sinemayla güçlü bir ilişkisi var. Joy Exit’i de bir ‘sinematik’ pop projesi olarak tanımlıyorsunuz. Müzik ve sinema ile nasıl bir bağınız vardı? Ş.S.: Ben tiyatro okuyup üzerine sinema yüksek lisansı yaptım. Yönetmen olma isteğim de vardı o zamanlar. Fakat sonradan izleyici olarak kaldım. Sinemaya gittiğimde müzik beni çok etkilerdi. Filmler aklımda müzikleriyle kalırdı. Bu yüzden film müziği albümleri alırdım hep. E.H.: Ben de bir dönem sadece film müziği dinledim. Zaten profesyonel olarak da film müziği yapıyorum. Çocukluğumda Abyss’nin, Terminator 2’nin giriş müziklerinden “Nasıl yapıyorlar” diye etkilendiğimi hatırlarım. Bu zamanla kendi müziğime ve Joy Exit’e kadar yansıdı. Doğal bir akışın sonunda oluştu Joy Exit. Bu iki akarsu birleşip bir nehre dönüştü. ? Joy Exit’in kayıtlarını Brooklyn’de gerçekleştirmişsiniz. New York ve İstanbul müziğinizi nasıl etkiledi? Ş.S.: Tam olarak nasıl etkilediğini bilmiyorum aslında. İki şehir de görsel ve dramatik şehirler. Benim hikâyelerimi de mutlaka etkiliyorlar. Burada yaşamak da sözlerin yapısını değiştiriyor. E.H.: Şarkıları İstanbul’da yazdık. Fakat ana vokallerin hepsi New York’ta kaydedildi. Her parçada kendini hissettiren oryantal bir hava da var. Bunları minik dokunuşlar olarak düşündük. Ana prodüksiyon mantığı olarak da çağdaş bir alternatif pop yaklaşımını belirledik. ‘Her parçadaoryantal bir havavar’ ? I’ve Seen This Movie (Bu Filmi Gördüm) ile açılıyor mini albümünüz. Nedir o gördüğünüz film? Toplumsal bir boyutu var mı bu şarkının? Ş.S.: Hepimizin zaman zaman hissettiği o paranoya üzerine kurulu bu şarkı. “Acaba başıma bir iş gelecek mi? Acaba beni de içeri alacaklar mı?” O kaygı üzerinden doğdu. Bir dönem Twitter’dan aktif olarak paylaşımlar yapıyordum. Eşim de (Vedat Özdemiroğlu) her konuda görüşlerini dile getiriyordu. Çocuğum olunca bu durumdan daha da korkmaya başlamıştım. O dönemlerde doğan bir para noya üzerine yazmıştım. ? Bahsettiğin, Türkiye’ye özgü o korku sanatını za nasıl yansıyor? Ş.S.: Korkuyu ve baskıyı içimde çözmem gereki yor. Onun ötesine geçmek için yazıyorum sözleri. Onun için müzik yapıyorum belki de. Baskı altında hissettiğinde kendini bir yerde ifade etmen gerekiyor. E.H.: O endişe yüzünden aşırı yaratıcı da olabilirsiniz. İçinize kapanıp hiçbir şey yapmaya da bilirsiniz. Benim altı aylık, hiçbir şey üretemediğim bir dönem olmuştu. Fakat sonradan, iki tarafta da olmanın etkisiyle, çok yaratıcı bir döneme girdim. ? Bu yaratıcı dönemin bir ürünü olan Joy Exit’in ilk kaydını kendi plak şirketinizden yayımladınız. Bu plak şirketi size nasıl bir olanak sağladı? E.H.: Her türlü plak şirketi ile çalıştım. Deneysel müzik şirketleriyle de, ana akımdakilerle de bağlantım oldu. İçlerindeki mekanizmaları çok iyi biliyorum. Kendi şirketinde olmak çok büyük rahatlık ve özgürlük sağlıyor. Kendini anlatma biçimi açısından da rahat bu. Dağıtım ağlarına dahil olmak da kolay. ‘Lana Del Rey iyi şarkıcı değil’ ? Bir süredir Amerika’da da prodüksiyon tarafında yer alıyorsunuz. Türkiye ve Amerika’da prodüksiyona yaklaşımda ne gibi farklılıklar gördünüz? E.H.: Bizde “Kayıtta halledemezsek mikste hallederiz. Mikste halledemezsek ‘mastering’de hallederiz” zihniyeti vardır. Ama halledilmiyor işte. Amerika’da kayıtlar o kadar profesyonelce yapılıyor ki… Her şeyi kayıtta hallediyorlar. Lana Del Rey iyi bir şarkıcı değil mesela. Fakat etrafında öyle bir dünya kurgulanıyor ki, ilk saniyeden itibaren çok etkileyici bir şeyle karşılaşıyorsunuz. Aslında bizde Lana Del Rey’i on defa katlayacak şarkıcılar var. Fakat biz o dünyayı burada yaratamıyoruz. ? Albümünüzde mülteci sorunu üzerine yazılmış bir şarkı da var; Exit Me. Bu mesele hakkında neler düşünüyorsunuz? Ş.S.: Normal hayatlarımızı yaşıyoruz. Bize çok önemli gelen güncel sorunlarımız oluyor. Fakat sonrasında böylesine büyük bir şey giriyor hayatımıza. Onların yerinde durduğun zaman çok büyük bir dram yaşıyorsun. Şarkıda da onların yerinde durmaya çalıştım. E.H.: Benim bakış açımdan bir de göçmenlik meselesi var. Amerika’ya ‘Green Card’ alarak gitmiş olsan da göçmensin. Elbette Afgan bir mültecinin Almanya’ya gitmesiyle eş değil bu. Ama bir göçmen olduğunu her gün, ufak da olsa hissediyorsun. Kendi ülkendeki seviyeden otomatikman aşağıda başlıyorsun. Burada yapmayacağın şeyi orada yapabilirsin. Bu herkes için geçerli. Hayatta kalma içgüdüsü giriyor işin içine. ‘Yazmak insanı hasta eden bir şey, mesaisi hiç bitmiyor’ İyi kitap okurunu bulur AYÇA DERİN KARABULUT ? İlk kitabınız Belki Bir Gün Uçarız’ın adına siz mi karar verdiniz? Editörüm Levent Cantek’le birlikte karar verdik. Ben kitabın içindeki hikâyelerden birinin adını vermek gerekir diye düşünmüştüm. Biriki isim üstünde durduk ama içimize sinmedi. Belki Bir Gün Uçarız adında bir hikâye yazacaktım kitaba ama yetişmemişti. Sonra Levent Abi’ye bu isim nasıl dedim, onun da aklına yatınca böyle oldu. ? Şimdi yazmış olsanız adı yine aynı kalır mıydı? Kesinlikle. Kitabın ruhunu çok iyi yansıttığını düşünüyorum. O umut veren gücünü çok seviyorum. ? İlk kitabınızı nasıl bir ruh halinde yazdınız? Çok çaresiz zamanlardı benim için. Okumaktan başka sığınacak limanım yoktu. Okumak da yetmeyince, yani içimdeki ateşi bu şekilde de söndüremeyince yazma yolunu seçtim. ? Eğer şimdi yazacak olsanız, neler farklı olurdu? Zamanla her şey değiştiği için şimdi yazacak olsam birçok şey farklı olurdu muhtemelen. Ama bunu yazdıklarımı değiştirmek isterdim anlamında söylemiyorum, eksiklerine kusurlarına rağmen ben kitabımdan razıyım. Yazarlarla ilk kitaplarını konuştuğumuz diziye Aylin Balboa’nın Belki Bir Gün Uçarız’ı ile devam ediyoruz. ? Yazarken ritüelleriniz var mı? Yok aslında. Tercih ettiğim koşullar var tabii, kahvem olsun, tamamen yalnız olayım ve hiç ses olmasın gibi hemen her yazarın ihtiyaç duyduğu şeyler. Ancak mecbur kalırsam her durumda yazıyorum. ? Kitabınızı kitapçılarda gördüğünüz anı hatırlıyor musunuz? Hatırlamaz mıyım, çok eşsiz bir mutluluktu. Hâlâ ne zaman bir kitapçıda ya da birinin elinde görsem çocuklar gibi seviniyorum. ? Beğenilmemesinden korktunuz mu? Yazdıklarımı kitap öncesinde de çeşitli mecralarda yayımladığım ve iyi dönüşler aldığım için çok büyük bir korku duymadım aslında. Ancak edebiyat çevrelerinde nasıl karşılanacağıyla ilgili küçük çaplı anksiyeteler yaşadım tabii. ‘Yol yakınken dönün’ ? Aldığınız en olumsuz ve en olumlu eleştiri neydi? Argo terimler kullanmamla ilgili biriki olumsuz eleştiri aldım. Olumlu çok şey duydum şükür, ama içlerinde en sevindiklerim üslupla ilgili olanlardı sanırım. Kendi dil dünyasını kurmak bir edebiyatçının en önemsediği şeylerin başında gelir çünkü. Bir de kitabı okuduktan sonra benimle arkadaş olmak istediğini söyleyen o kadar çok insan oldu ki oh be dedim, şu hayatta hiç yalnız kalmam artık. ? İlk defa kitap yazmaya karar vermiş birine tavsiyeleriniz var mı? Yol yakınken geri dönsünler. Yazmak insanı hasta eden bir şey çünkü, mesaisi hiç bitmiyor, başka şeyler yaparken vicdan azabı duymanıza sebep oluyor vs. Bu insani uyarıma rağmen yine de kararlıysalar, anlatmak istedikleri, içlerini yırtan bir hikâyeleri varsa, tüm benliklerini katarak yazsınlar. Ortaya çıkan sonuca, tamamen yabancı gözlerle bakmayı başarıp dürüstçe “oldu bu iş” diyorlarsa muhtemelen olmuştur. Önce kendimize beğendirebilmemiz lazım. Tabii burada yazar adayının iyi bir okur olduğunu varsayıyorum. Çok okumadan dört başı mamur bir metin üretileceğine inanmıyorum. ? İlk kitabı beğenilmeyen/okunmayan/satmayan birine ilk tavsiyeniz ne olurdu? Beğenilmeyen için diyecek pek bir şey yok. Daha çok gayret edip daha iyisini yazmaya çabalamalı. Ama okunmama/satmama birçok şeyle ilgili olabilir. Çok iyi olmasına rağmen kenarda köşede kalmış kitaplar da oluyor. Yazmaya devam ettikçe okura mutlaka ulaşılır diye düşünüyorum. Er ya da geç, iyi kitaplar okurlarını bulurlar. C MY B Aylin Balboa
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle