17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 6 23 HAZİRAN 2018, CUMARTESİ Geleceği kurtarmak için daha az et yiyin Bülent Şık Biyolojik çeşitlilik, yeryüzünün tamamında ya da sadece belirli bir coğrafi bölgede yaşayan canlılar arasındaki farklılıkları ifade eder ve yeryüzündeki hayatın devamlılığı için bir güvencedir. Bitkisel yaşamın sürekliliği için önemli olan ve uçucu böcekler tarafından gerçekleştirilen tozlaşma, iklim süreçlerinin düzenlenmesi, toprak oluşumu ve verimliliği, gıda maddeleri, yakıt, lif, çeşitli kimyasal maddelerin üretimi, atıkların ve ölü unsurların giderimi gibi hayatın devamlılığı için vazgeçilmez önemde pek çok olay biyolojik çeşitliliğe yaslanır. Şova dönüşen etler Tarımsal ve endüstriyel faaliyetler sonucu açığa çıkan zehirli atıklar, kentleşme, iklim krizi ve doğal yaşam alanlarının tahribi gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak yeryüzündeki biyolojik çeşitlilik hızla azalıyor. Bunda baskın rol oynayan nedenlerden biri de endüstriyel hayvancılık sektörü. Dünyadaki tarımsal alanların dörtte üçü endüstriyel hayvancılık için kullanılıyor ve bu sektörün iklim krizindeki payı en az yüzde 18 olarak tahmin ediliyor. Et yemek amacıyla yetiştirilen hayvanların genetik çeşitliliği yok edilmiş durumda. Sağlıklı beslenme için gereksinim duyulan protein miktarına erişimi kamusal sağlık ve beslenme politikalarıyla güvence altına almak kaydıyla et tüketimini azaltmayı gıda ve beslenme politikalarının en önemli hedefi haline getirmek gerekiyor. Beslenmenin bireysel tercihlere ve gelire göre biçimlendirildiği, et tüketimini arttırmaya yönelik politikalarla et yemeyi bir gösteriye dönüştüren mutfak şovlarının yan yana gittiği bir dünyada bu hedefi gerçekleştirmek bir hayal olarak görünüyor. Sayısı hızla artan et ve biftek restoranlarında kocaman et parçalarının alevli ızgaralar üzerinde nasıl pişirildiğini gösteren kısa video ve tanıtım şovlarına televizyon programlarında, sosyal medyada sıklıkla rastlamak mümkün. Alevli ızgaradaki tehlike Et yemek gösterişli biçimde sergilenen bir şey değildi bir zamanlar. Çocukluğumun geçtiği, kebabıyla meşhur Adana’da bile aleni bir şekilde mangal yapmak ayıplanan bir şeydi: “Elâleme kokmasın” denirdi. Et, sebze yemeklerine az biraz katılan bir şeydi. Şimdi her şey değişti. Yıldan yıla artan et tüketiminin doğal hayat üzerindeki etkileri yıkıcı boyutlara ulaştı. Ancak bu et fetişizminin, bir gösteriye dönüşen et pişirme şovlarının sadece iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybıyla değil bireysel sağlıkla da ilgili yanları var. Örneğin alevli ızgaralarda et pişirmek kanser yapıcı kimyasalların oluşmasına neden oluyor. Kanserin dünya genelinde gözlenen artışında beslenmenin önemli bir faktör olduğu belirtiliyor. Gıdalara bulaşan, gıdaların üretimi esnasında kullanılan ya da gıdaların işlenmesi esnasında oluşan kanserojen maddeler vücuda alınma sıklığına ve maruz kalınan süreye bağlı olarak zaman içinde kanser hastalığının ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Et ve et ürünlerinin yüksek ısıda, alevli ateşte pişirilmesi heterosiklik aromatik aminler ya da kısaca “HAA” adı verilen kanserojen kimyasal maddelerin oluşmasına neden oluyor. Sebze ve baharatın etkisi “Mangal keyfimiz vardı, onu da elimizden aldın” şeklindeki okur yakınmalarına muhatap kalmamak için şunları yazmalıyım: Mangalda ya da tavada pişirilecek etlerin kırmızıbiber, karabiber, kekik, soğan, sarımsak ve biraz bitkisel yağ ilave edilerek hazırlanması pişirme esnasında HAA oluşumunu çok büyük oranda azaltıyor. Bitkiler doğal antioksidan maddelerle dolu olduğu için eti sebzelerle pişirmek de kanserojen kimyasalların oluşumunu engelliyor. Dünya genelinde etlerin sebze yemekleri ile birlikte pişirilmesinin bu kadar yaygın olmasının nedenlerinden biri budur belki de. Et ve mangal sevdalılarının baharatlı, soğanlı, sarımsaklı karışımla hazırlanan köfteleri veya etleri yemeleri bireysel sağlıkları açısından daha iyi; ancak çocuklarının, torunlarının ve milyonlarca canlı türüyle birlikte yeryüzündeki hayatın sağlığı, geleceği et tüketiminin azaltılmasına derinden bağlı. Eti az, bitkisel gıdaları çok yemek geleceğimizi kurtarabilir. Bu sergidekiler yalnızca bir objeden ibaret değil Alışkanlıkları kıran tasarımlar BAHAR TURKAY Artık bilgi çağındayız. Endüstrinin hızı, bilginin üretim ve yaygınlaşma hızının yanında etkisini kaybediyor. Bu gelişmeler her birimizin düşünme, anlama, öğrenme ve iletişim şekillerimizi, dolayısıyla yaşamlarımızı dönüştürüyor. Bunlar, tasarım alanındaki öğrenme ve üretim süreçlerini de doğrudan etkisi altına alıyor. Yeni eğilimlerin kendilerine en geniş anlamda yer bulduğu zeminlerden biri eğitim alanı. Yeni dünyanın yansımalarını tasarım alanında eğitim veren kurumların içinde görmek heyecan verici. Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nün bu yılki mezunların bitirme sergisi yaz boyunca gezilebilir. Projelerin ortak noktası, tasarıma görmeye alışık olduğumuz şekilde obje üzerinden değil, obje ile kurduğumuz ilişki üzerinden ve daha sorgulayan şekilde yaklaşmaları. Yalnız yiyenlere özel tasarım Örneğin yemek yemenin bir ihtiyacı karşılamanın ötesine geçtiği, azımsanmayacak bir grup insan için deneyim odaklı bir eylem haline geldiği ve farklı tatların peşine düştüğümüz bir gerçek. Gülbüke Susaruğur’un sergideki bitirme projesi tam da bununla ilgili. Proje damakta farklı bir lezzet deneyimi yaşatmayı hedefleyen çatal, bıçak, kaşık gibi ürünlerden oluşan bir yemek seti. Gülbüke, “Tasarımının yalnız yeme ritüelini tekrar keşfetmeyi, daha yavaş yemeyi ve yeme farkındalığı oluşturmayı amaçladığını; bu araçların yediklerimizin bizi nasıl etkilediği, vücudumuzda nasıl bir yolculuk yaptığı, aldığımız tatların bize ne hissettirdiğini fark etmemize odaklandığını” söylüyor. Komşunun tarifleri Selin Karcı’nın “Komşu Yemeği” projesi yerel bilgiyi yaymayı ve insanlar arasında sosyalleşme imkânı yaratmayı amaçlayan bir sistem tasarımı. Bahsi geçen yerel bilgi, yemek tarifleri olarak tanımlanıyor ve yayılım aracı olarak da gündelik hayatımızda sıkça kullanılan ambalajlar seçiliyor. Komşulardan ve mahalleden toplanan tarifler karton torbaların üzerine basılıyor. Belirli aralıklarla gerçekleşen Komşu Yemeği etkinlikleriyle, tarifler üzerine çeşitli yorumlar toplanıyor ve bilgiler yenileniyor. Bu yılki projeler arasında en dikkat çekenlerden biri de Cem Orgen’in 11 m2 isimli işi. 11 m2, tasa rımcının kendi odasının yeniden ve aynı şekilde üretilmiş bir prototipi. Projenin odağındaki soru ise tasarımcı kullanıcı ve objenin kendisiyle ilgili tanımlanmış ve sunulmuş gerçeklerin ne kadar manipüle edilebileceği. Bu ilk etapta tasarım disipliniyle ilgili politik bir sorgulama gibi görünse de, proje kapsamında işlevselliği değiştirilerek yeniden kullanılan şemsiye, yüz maskesi, sehpa gibi ürünlerin alternatif kullanım senaryolarına bakınca meselenin aslında gayet pratik ve işlev üzerinden bir anlam da taşıyabileceğini görmek mümkün. Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’ndeki eğitim ve ortaya çıkan işlerle ilgili olarak bölüm başkanı Doç. Dr. Can Altay şunları söylüyor: “Değiştiren, katılımcı, sorgulayan ve alternatif üretmeye gönüllü tasarımcılara olan ihtiyacımız her geçen gün artıyor. Dünyanın değişen ihtiyaçlarını tespit edip, cevap sağlayabilecek sanayileri hayal edebilmek için tasarım eğitiminde açılıma ihtiyaç var. Bir yandan hızla ilerleyen teknolojiler, öte yandan gittikçe kutuplaşarak çözümsüz hale gelen toplumsal sorunlarla yüz yüzeyiz. Tasarım eğitiminde tüm bu değişimleri tartışmak gerekiyor, tasarımcının sorumluluk alanları ve dünyaya eklediğimiz şeylere dair daha fazla kafa yormamız, daha fazla özen göstermemiz artık bir zorunluluk."  Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nün sergisi yaz boyunca açık. Projelerin ortak noktası, tasarıma görmeye alışık olduğumuz şekilde değil sorgulayarak yaklaşmaları. Soylulaştırmanın en tatlı yerinde: Lizbon Ufak tefek bir dev Bİnnaz Saktanber Bazı yerler başka yerlere benzer. Lizbon da daha uçaktan inmeden beliren kırmızı 25 de Abril köprüsü, tramvayları ve rüzgârlı tepeleriyle bir ‘fakirin San Francisco’su izlenimi bırakıyor ilk bakışta. Veya kollarını açmış dev İsa heykeli, sesleri ve tatlarıyla Avrupa'nın Rio’su. Oysa ne o ne bir başkası Lizbon. Yeryüzünün ilk küresel imparatorluğuna başkentlik etmiş; ardında nice koloniler, savaşlar, keşifler ve acılar bırakmış bir şehir burası. Kasvetli olur sanıyor insan. Aksine, havada bir hafiflik var. Ne tam Avrupalı ne tam Atlantikli, ne çok turistik ne çok sakin ne tam deniz şehri, ne değil... Arnavutkaldırımlı küçük sokakları, rengârenk graffitili dik yokuşları; şehrin her yerine sızmış edebiyatı ve muhteşem deniz mutfağıyla sizi sarıp sarmalıyor. Tam “Bir yerden gözüm ısırıyor ama nerden?” derken, Jacaranda ağaçlarını çıkarıyor karşınıza. Yürürken yollarınıza, bir kafede soluklanırken masanıza düşüyor mosmor çiçekleri, sorular bitiyor. Ne o ne öbürü, Lizbon tam da kendisi gibi, sizi kendine bağlıyor. Lizbon'un ferahlığı sebepsiz değil. Avrupa'nın en uzun diktatörlüğünü devirmiş; en ağır ekonomik krizlerinden birini atlatmış, sosyalist bir başbakanı, komünist, yeşil ve sol partilerden oluşan bir koalisyonu olan bir ülkedeyiz. LGBTI hakları korunaklı, göçmenlere muamele hakkaniyetli, startup kültürü destekli, turizm geliri tavanda. Madonna bile çoluğu çocuğu toplamış buraya taşınmış, oradan hesap edin. Altın vize uygulaması ve emlak marketinin liberalleşmesiyle expatların, kuzeyli emeklilerin tercih ettiği bir yer haline gelmiş. Butik oteller, hip lokantalar, şehrin imzası teras barlar tarihi mahalleleri A Cevicheria kaplamış. Yani aslında soylulaştırmanın alfabesi hayata ufak ufak sızmış. Biraz vakit geçirince anlıyorsunuz ki şehrin o “çok turistik değil” havası da ondan mütevellit. Daha felaketler başlamadan, “ziyaretçiler" için tatlı bir penceresi olur soylulaştırmanın veya evcilleştirilmiş ismiyle kentsel dönüşümün: Akın akın turist yoktur etrafta, sanki orayı ilk siz keşfetmiş, o fotoğrafı ilk siz çekmişsinizdir, “Aa ne tatlı bir kafe” açılmıştır şurada, fiyatlar uygun, esnaf güleçtir; işlerin karanlık yüzü size kadar gelmemiştir daha veya görmek işinize gelmez. n Nerede kalınır nereye gidilir? Her şeye yakın hip bir otel arayanlar Lisboa Pessoa Hotel, apart kafasını sevenler Chiado Design Flats, sükunet ve lüks arayanlar H10 Duque de Loulé. Gezmek tozmak için Baixa & Rossio ve Bairro Alto; eski şehir ve romansçılar için Alfama ve Mouraria; Nişantaşçılar için Príncipe Real ve Avenida da Liberdade; Muhteşem Yüzyılcılar için Belém, yazlıkçılar için Cascais ve Sintra, sörfçüler veya sörfçülere gönül verenler için Carcavelos bölgeleri görmelik. n Ne yenir ne içilir? Portekiz mutfağının esas oğlanı José Avillez'in her mekânı iyi. Önerim yemek için Patio de Avillez, içki için Mini Bar. Tavandaki dev ahtapotu ve muhteşem deniz ürünleriyle sıra beklemeye değer A Cevicheria, 19. yüzyıldan kalma binasında hem hostel hem bira bahçesiyle serin The Decadente, nehir kenarında görkemli bir yemek için Sud Lisboa, sokak ortasına kurulup insan manzaralarına dalmak için Oficina Do Duque. Güneş batarken kendinizi mutlaka bir teras bara konuşlandırın: Park Bar, Sky Bar veya o zaman neresi popülerse. Sonrasında Pensao Amor'a vakit ayırın. Eski bir genelevden bozma bu bar Lizbon'un en partici yerlerinden. Yandaki meşhur Pembe Sokak'a uğramayın bence, ara sokaklarda veya yol üstü büfelerde daha sofistike eğlenceler bulursunuz. n Kaçırmayın ‘Piremsesler’ gibi bir alışveriş için dünyanın en tatlı arabesk sarayı Ribeiro da Cunha'da kurulmuş butik AVM Embaixada'yı; hemen karşısındaki Jardim do Príncipe Real parkında koruma altındaki yüzyıllık dev ağaçları ve organik pazarı; eski bir kumaş fabrikasından devşirilmiş LX Factory ve içindeki dünyanın en haşmetli kitapçılarından “yavaş oku” anlamına gelen Ler Devagar’ı; dünyanın ilk kitapçısı sayılan Bertrand’ı; 16. yy.’dan kalma gotik binasıyla José Saragamo Müzesi’ni; tıpkı Lizbon gibi bin bir ayrı kimlikle yazan ama hep kendi kalan Fernando Pessoa’ın şiirlerini kaçırmayın. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle