26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 HAZİRAN 2018, CUMARTESİ SAYFA 3 Seçim heyecanınıYaşanmış hikâyeler, gerçek adaylar, tarihi değiştiren anlar filmlerle bastırın GÜLİZ ATSIZ NOYAN Seçim sonuçlarını izlemek, Akademi Ödülleri töreninden sonra ve Eurovision Şarkı Yarışması’ndan önce en sevdiğim televizyon hadisesi. Pazar günü seçim yasakları kalkıncaya kadar, hafta sonu kendimi oyalamak için, hikâyelerini seçim kampanyaları ve adaylık yarışları üzerine kuran filmleri ve dizileri uç uca ekledim, maratona hazırım. Seçim sonuçlarını izlemeyi sevdiğimden, Newsroom’u anmadan geçemeyeceğim. Televizyon gazeteciliği dersi gibi olan dizide, seçim öncesi ve sonrası yayınlardan bolca var. Yeni sezonuna gün saydığım House of Cards’ta Frank Underwood ilk üç sezonda tek bir oy almadan başkan olabildiyse de, son iki sezon seçim hazırlıkları üzerineydi. Gerard Depardieu’lü Marseille’in ilk sezonu ve Sigourney Weaver’lı Political Animals da yine seçime hazırlık süreçlerini heyecanla izlediğim dizilerden. Gerçek hikâyeler Gus Van Sant’in yönettiği ve Sean Penn’e Oscar kazandıran Milk, kamusal bir göreve seçilen ilk eşcinsel politikacı olarak bilinen Harvey Milk’in seçim kampanyalarını ve siyasi mücadelesini anlatıyor. Üç Altın Küre ve beş Emmy ödülü kazanan, Julianne Moore, Woody Harrelson ve Ed Harris’in oynadığı Game Change, 2008 seçimlerinde Alaska Valisi Sarah Palin’in, başkan yardımcısı adayı olarak ilan edilmesinin ardından yürüttüğü kampanyayı ele alıyor. 1993 yapımı The War Room, 1992’deki seçimlerde Bill Clinton için yürütülen kampanyayı belgeliyor. Filmin cinemaverite geleneğini izleyen yönetmenleri, oradaymışsınız da olan bitene şahit oluyormuşsunuz gibi hissetmenize neden oluyor. Sundance Film Festivali’nde gösterilen Mitt ise Vali Mitt Romney’nin 2008 ve 2012’deki başkanlık seçimlerindeki yarışını takip ediyor. 2005’te festivallerde dolaşan ve epey dikkat çeken Our Brand is Crisis adlı belgeselde, Bolivya’nın 2002 yılındaki başkanlık seçimleri sırasında Gonzalo Sanchez de Lozada için yürütülen seçim kampanyasını izliyoruz. 199397 yıllarında başkanlık yapmış olan “Goni”, Amerikalı bir danışmanlık şirketiyle anlaşıyor ve en dişli rakibi Evo Morales’i ufak bir farkla geçerek amacına ulaşıyor. Lozada’nın bir sene sonra görevinden istifa ettiğini, Morales’in ise House of Cards 2006’dan bu yana üç kez üst üste başkan seçildiğini de filmde görmesek de, buraya not düşmeden edemeyeceğim. Belgeselde gördüğümüz olayları anlatan, aynı isimde bir de kurmaca film var. George Clooney’nin yapımcısı olduğu filmde Lozado’nun danışmanını Sandra Bullock, Morales’in danışmanını da Billy Bob Thornton oynuyor. 2012 yapımı No ise, “Pinochet yönetime devam etsin mi?” diye soran 1988 referandumu öncesi, Hayır kampanyasının nasıl yürütüldüğünü anlatıyor. Film spesifik bir dönemi işlese de esprili dili ve alegorik tipleriyle zamandan ve mekândan bağımsız politik bir satir olarak da okunabilir. Ve de bir oyun gerçekten bir oy olduğunu kanıtlayan “Florida hadisesini” (2000 yılında George Bush ve Al Gore’un aday olduğu seçimlerde sonucu belirleyen Florida’daki birkaç yüzlük bir oy farkı olmuştu) aktaran Recount’u tekrar izlemekte fayda var. 1949 yapımı, En İyi Film Oscar’lı All The King’s Men ve büyük oyuncu kadrolu 2006 yapımı aynı adı taşıyan film, Robert Penn Warren’ın Pulitzer ödüllü romanının iki ayrı uyarlaması. Louisiana’da ge çen hikâye, yozlaşmış siyasi düzeni değiştirmeyi amaçlayan idealist bir avukatın dönüşümünü anlatıyor. Robert Redford’ın oynadığı, türünün ilginç örneklerinden biri olan The Candidate ve kötü oyunculuklardan bir türlü konsantre olamadığım The Best Man iki adayın kapıştığı, bolca kalabalıklara hitap sahneleri barındıran filmler. Ides of March, seçim kampanyası sırasında dönen dolaplar ve entrikalar üzerine çekilmiş filmlerden. Sadece kadrosu için bile izlenebilir. Yüzümüzü güldürenler Bütün seçimli filmler arasında bence en eğlenceli olanı Reese Witherspoon’un oynadığı Election. Obama’nın da favori filmlerinden biriymiş… Election’ın yanı sıra Robin Williams’lı Man of the Year ile John Travolta, Emma Thompson, Billy Bob Thornton ve Kathy Bates’in oynadığı Primary Colors ne güldüren ne de düşündüren filmler. 1965 yapımı Artık Düşman Değiliz, bir türlü bulup izleyemediğim ve çok merak ettiğim bir film. İki adayın milletvekili seçilmek için çevirdiği entrikalar üzerine olduğunu tahmin ediyorum. 1990 tarihli Kemal Sunal filmi Koltuk Belası, dürüstlüğü nedeniyle belediye başkanı olmaya zorlanan bir memurun dönüşümünü anlatıyor. Aynı yıl çekilen, Alev Alatlı’nın yazdığı, Ümit Ünal’ın yönettiği Kadir İnanır filmi Sayın Başkan da mitingler, eşraf ittifakları ve gecekondu imarlarıyla dolu bir film. Seçim yasakları kalkıncaya kadar heyecanımızı bastırmak için hikâyelerini seçim kampanyaları ve adaylık yarışları üzerine kuran filmlerle dizileri uç uca ekledik. Bodrum’da zeytin ağaçları altında yeni nesil bir kütüphane Güzellik üfleyen bir mekân Yekta Kopan Zai, Bodrum Konacık’ta yeni nesil bir kütüphane. Açılışından bu yana sekiz ay geçti. Daha şimdiden Bodrum’da sanatseverlerin ve özellikle de kitap tutkunlarının buluşma mekânı oldu. Zai, cesur ve kararlı bir kadının, Derya Büyükkuşoğlu’nun eseri. Derya’yla sohbet ederken aklıma eskilerden bir anı düşüyor. Öğrencilik yıllarım. Cebimdeki para sınırlı. İstediğim anda, istediğim kitabı alamıyorum. Gidiyorum sevdiğim bir kitapçıya, sayfaları karıştırıyor gibi yapıp başlıyorum okumaya. Dükkân sahibi biraz ters bakmaya başlayınca da kitabı hemen raftaki yerine koyup çıkıyorum. Yakındaki başka bir kitapçıya gidip kaldığım yerden devam ediyorum. İtiraf edeyim; bu alışkanlığım hâlâ sürüyor. Sevdiği kitapları ayaküstükaçak okuyan o öğrenciyi, yıllar sonra bu yeni nesil kütüphanenin rafları arasına ışınlıyorum. Dört binden fazla kitabın yer aldığı harika bir seçki var Zai’de. Piyasaya yeni çıkmış bütün kitapları, süreli yayınları bulabileceğiniz bir kütüphane. Çekiyorsunuz raftan istediğiniz kitabı, kuruluyorsunuz her birine bir sanatçı adının verildiği 17 zeytin ağacına ev sahipliği yapan bahçeye, başlıyorsunuz okumaya. Fonda hafif bir müzik. “Dileyen sadece kahve içip tatlısını yemeye de gelebilir mi?” diye soruyorum Derya’ya. “Neden olmasın” diyor, “İnanıyorum ki öyle gelenler de kısa süre Derya Büyükkuşoğlu içinde kitapların dünyasına girecektir. İsteyen okumaya, isteyen dinlenmeye, isteyen de üst katı kişisel ofis olarak kullanmaya gelebilir. Ama gelenlerden okur kurallarına uymalarını bekliyoruz. Okuma alanlarında sessiz olmak, cep telefonlarının sesini kısmak gibi basit kurallardan söz ediyorum...” Günün sonunda kitabı raftaki yerine koyuyor, ertesi gün kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Okuduğunuz kitaptan ayrılamazsanız, satın alma imkânınız da var. Kış boyunca Zai’de, ayda 5001000 arası kitap satışı gerçekleşmiş. Zai, adını mitolojiden alıyor. Bu yeni nesil kütüphaneye “zeytin” anlamına gelen bir ismin verilmesi çok anlamlı. Gerçek bir kitap aşığı olan Derya Büyükkuşoğlu, Kasım 2016’da mekânı bulup yola çıktığında mimar Arzu Bölük’e “Önceliğim herkesin rahatça kitap okuyabileceği bir yer olması” demiş. Sonuçta ortaya okuma alanları, çalışma ofisleri, kafesi, atölye bölümleri, sergi alanlarıyla benzersiz bir mekân çıkmış. Her şey Zai’nin mottosunu anlatır şekilde düzenlenmiş: “Oku, dinle, izle”. Kitapla yaşanacak bir yer “Tam biz yolumuzu bulmaya çalışırken, Kütüphane Haftası’nda yayımlanan bir Doğan Hızlan yazısı bize ışık oldu” diyor Derya. Doğan Hızlan’ın “Kütüphanelerin işlevi, şekli ve konumlandırılması artık değişmeli” cümlesi, doğru yolda olduklarını göstermiş Zai ekibine. Yeni nesil kütüphane kavramı, tam da insanların kitaba dokunabileceği, kitapla yaşayabileceği bir yeri tarif ediyor çünkü. Bugüne kadar çok sayıda etkinlik yapılmış. Ali Deniz Şensöz, Zai bünyesindeki cep sinemasında Film Okuma Atölyesi yapmış örneğin. Yeni gösterimleriyle festival filmlerini Bodrum’a taşımışlar. Ayşe Kulin, İnci Aral, Feyza Hepçilingirler, Deniz Yüce Başarır, Metin Uca, Armağan Portakal, Celâl Üster, Sunay Akın, Nermin Yıldırım’ın söyleşileri ve imza günleri yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleşmiş. Önümüzdeki dönem için daha da büyük etkinlik hayalleri var Derya’nın. Sürmekte olan klasik müzik konserlerini birkaç basamak yukarı taşımak, yeni atölye çalışmaları yapmak, daha yoğun imza günleri düzenlemek ve tiyatro okumaları yapmak bunlardan sadece birkaçı. Her daim tedirgin biri olarak “Ticari bir beklentisi olmayan Zai, günün birinde geri adım atar mı?” diye soruyorum. Çok net cevaplıyor. “Yola çıkarken bütün hesapları yaptım. Hiçbir şekilde geri adım atma niyetim yok. Burada mükemmel insanlarla tanışıyoruz, eğer bu destek devam ederse, hayallerimi daha da büyüterek devam edeceğim. Yerel yönetim gölge etmesin yeter, ben yorulmadan yürürüm.” Uzun süren sohbetten sonra herkes kendi köşesine çekilip gün batımıyla başlayacak Dengin Ceyhan konserini bekliyor. Piyanodan yükselen notalar, zeytin ağaçlarının arasından süzülen ay ışığına karışırken “Güzel şeyler de oluyor dünyada” diyorum. Zai, Bodrum’un ruhuna güzellik üfleyen bir mekân. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle