Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
için belirli bir zamanda 1000 diyaliz makinesi gerekli ise de çok erken yaşlardan başlayarak. Sonra herkes tek başı- Hukuk haksızlığa yol açtığı zaman, yani varlık nedeni-
ama yalnızca 500 makine alınabildiyse, çoğunu büyük şehir- nadır; düşüncelerine göre yaşar, onlara göre mesleğini ya- ne ters düşen şekilde işlediği zaman “adaletsiz” oluyor.
Eğer “adalet”i “göze göz, dişe diş” şeklinde anlıyor-
lerin hastanelerine değil, belirli bir kriterle yurt düzeyindeki par. Sosyal adaletsizlik dediğimiz durumu yaratan karar ve
tüm hastanelere dağıtmalı yani hepsine ihtiyaçtan az sayıda eylemlerin insan olmaya aykırılığını görür. Ama bunu gör- sak, yani bir isteme ilkesi değil, bir eylem ilkesi olarak an-
lıyorsak, biz de kendimizi “birinin / birilerinin” rakibi ve-
diyaliz makinesi vermeli. Burada, sosyal adaletsizlik değil, dükten sonra belirli durumlarda nasıl davranacağı ona kalır.
ya düşmanı olarak görüyorsak, hukuku adaletten koparmış
başka bir sorun ya da sorunlar vardır. Sosyal adaletsizliğin Günümüzdeki “düşünce modaları” bunun tersi yönüne
oluruz, amacını göz önüne almadan hukuka bakmış oluruz.
temelinde, ana görevi insan haklarını korumak olan devle-
işaret ediyor. Felsefe, onunla uğraşan bu modalara kapıl-
tin şu veya bu nedenden dolayı bunu yapamaması vardır. madıysa, yaşamımızın taa ortasında olan bu konularda ki-
ÖLÜM CEZASI ADALET Mİ?
Adaletin “bir fikir olduğunu” ve Platon’un onu, “Her şilerin kendileriyle hesaplaşmasına yardımcı olur. Ayrıca
n
- Ölüm cezası adalet mi, intikam mı?
birine borçlu olunanı vermek” şeklinde dile getirdiğini söy-
Camus’nün dikkat çektiği şu doğruyla da “ve iyi isteme kö-
Ölüm cezasını adalet olarak ya da intikam olarak gör-
lüyorsunuz. Adaleti nasıl kavramlaştırabiliriz?
tü isteme kadar zarar verebilir aydınlanmamışsa” düşünce-
mek, “adalet”ten anlaşılana bağlı oluyor. Bu da insan hak-
“Adalet” dediğimiz, insanların dünyaya kattığı bir fi-
siyle her birimizin hesaplaşması yararlı olur. Böylece felse-
larını sadece hukuk olarak görmenin bir sonucu olsa gerek.
kirdir. Platon’un Türkçeye Devlet olarak çevrilmiş Polite-
fe, sosyal adaletsizliğin nelere yol açtığını görmeyi sağla-
Ama insan haklarını etik ilkeler olarak görüyorsak, so-
ia eserinde, birinci ana bölümde teknik terimle de “birin-
yarak kişilerin kendileriyle hesaplaşmasına yardımcı olur.
runun muamele görende ölüme mahkûm edilende değil,
ci kitap”ta Sokrates, üstünde pek durulmayan, ama adalet
muamele edende mahkûm edende olduğunu görebiliriz.
‘ADALET BİR FİKİRDİR!’
fikrini somutlaştıran bir tanım yapıyor: “Her birine borçlu
Ölüm cezası en başta cinayet işleyenlere veriliyor. O za-
Adalet fikri ile temel insan hakları arasında ilgi ne-
n
olunanları, muhakkak verilmesi gerekenleri vermek”, her
man ceza veren, kendisi de ceza verdiği insanın yaptığını
den kurulamıyor? İnsan haklarının sadece hukuk ola-
insana ve tüm insanlara muhakkak sağlanması gerekenle-
yapmış olmuyor mu? “Ben insanım, ben [onun yaptığını]
rak görülmesi ne tür çıkmazlara neden oluyor?
ri sağlamak. Bunlar “insan hakları” dediğimiz haklardır.
yapmam” diyebiliyorsak, ölüm cezası intikam almak olur,
Etik ilkeler olan insan haklarını yalnızca hukuk olarak
O zaman “adalet”, adalet istemek, değişik ve değişken
adalet olmaz. Birkaç yıl önce The Death Penalty: Justice
görmek, her şeyden önce insan hakları ihlallerini önleme-
ama belirli nitelikte olan insan haklarına dayanan düzen-
or Revenge (Ölüm Cezası: Adalet mi, İntikam mı) başlıklı
ye pek yaramıyor. Belirli bir fiili bir kamu görevlisi işlerse
ler oluşturan koşullar bütününün sürekli oluşturulması-
bir kitabın editörlüğünü yapmıştım. Oradaki yazılardan ve
neden insan hakkı ihlali oluyor, ama aynı fiili kamu görev-
nı istemek; kişilerin, insan olarak yapısal olanaklarını ger-
söyleşilerden öğrenebileceklerimiz var.
lisi olmayan biri işlerse, neden insan hakkı ihlali olmuyor?
çekleştirip geliştirmelerini engellemeyecek, tersine buna
Açık kavranılmış insan hakları hem hukukun oluşturul-
olahak sağlayacak bir düzeni istemek olur.
YARGICIN SORUMLULUĞU
masında temel alınmalı hem de kişilerin başka kişilere mua-
Adalet talep ederken neyi dile getirmeye çalışıyo- Yargıç neden ve kime karşı sorumludur?
n n
melesini belirlemeli. Ancak o zaman kişiler insan haklarına
ruz? Ne istiyoruz? “Daha adil bir dünya” derken nelerin
Yargıcın sorumluluğu, yargıladığı kişinin eylemi ile bir
uygun muamele görmüş olur, insan haklarının amacı yerine
özlemini dile getiriyoruz bilerek ya da bilmeyerek?
yasa maddesi arasında iddia sahibinin kurduğu bağlantıyı
getirilmiş olur. Bunun olabilmesi için insan haklarının ne
“Daha adil bir dünya” isterken bir özlemi dile getiri- sınamakla, o eylemi yargılarken hangi noktasında yasayla
olduğunun yani neyi talep ettiğinin farkında olmak gerekir.
yoruz; bugünkü dilimizle, her insanın insan haklarının ko-
bağlantı kurduğu ve bu bağlantıyı nasıl kurduğuyla ilgilidir:
Adalet bir fikirdir. İtilimler fikirlerin önüne kolayca ge-
runduğu bir dünyaya ilişkin bir özlemi dile getiriyoruz. Kriter olarak yasayı mı kullanarak bu eylemin son öğe-
çebiliyor. Bazı insanlar cinayet işledikten sonra neden in-
Ama bu özlem çok defa insanları silaha başvurmaya gö- si olan davranışa değer biçiyor? Yoksa yargıladığı eylemin
tihar ediyor? Bunun üzerine düşünmek, önemli bazı şeyle-
türüyor, insanlar haklarını ya da hakları saydıklarını elde et-
değerini o durumda diğer yapılabilecek şeylere göre özelli-
ri açıklamak için bir ipucu veriyor. Adalet ile insan hakla-
mek için silaha sarılıyor, o zaman da “adalet”i “göze göz, ğini kendisi bulduktan sonra mı yasayla bağlantı kuruyor?
rı ilişkisini somut olarak görebilmek için, insan haklarının
dişe diş” şeklinde anlayarak adalete mezar kazmış oluyor. Yargıladığı eylemin oluştuğu ilişkinin dışında olan yar-
Sosyal adaletsizliğe karşı verilen mücadelede felse- ve adaletin ne olduğunu, neyi / neleri talep ettiğini bilme- gıcın sorumluluğu ve aynı zamanda “özgürlüğü”, o eyle-
n
fenin katkıları neler olabilir? yi gerektirir. Yoksa söylenenler, ezbere söylenen kelimeler min olabildiğince doğru değerlendirmesini yaparak adını
Felsefenin, en başta da felsefe eğitiminin yapabileceği, ki- olarak kalır, üstelik başka insan hakları ihlallerine yol açar. takmada ve buna göre o eylemi bağlayacağı yasa maddesi-
şileri insanlaşma ve insan olma üzerine düşündürmektir hem Hukuk ne zaman “adaletsiz” oluyor? ni seçmesinde bulunur, derim.
n n
SELİM ERDOĞAN’DAN ‘HAİN’
Bir Milli Mücadele dönemi romanı
Bir Türk zabiti olan Ahmet Muhtar, Balkan ve Cihan Harbi’nin tüm yaralarını, yorgunluğunu
üzerinde taşımaktadır. Ancak pes etmemiştir! Sakarya: Türk Bitti Demeden Bitmez, Büyük
Taarruz: Dağlarda Tek Tek Ateşler Yanıyordu ve İstiklal: Vatanımda Bir Tek Düşman Kalmasın
adlı kitaplarıyla tarihimizin en kritik sayfalarını cesurca aydınlatan Selim Erdoğan’dan işgal
dönemi İstanbul’unun sokaklarında başlayan ve Anadolu’ya uzanan bir Milli Mücadele romanı:
Hain: Mezarıma Tükürecekler! (Kronik Kitap).
daki İstanbul’da geçiyor. El- savaşçı. Ancak babasının ona ve ağa-
CAN UYAR
bette, kaçınılmaz şekilde Mil- beyine daha adlarını verirken yükle-
li Mücadele’nin gizli örgütle-
diği ağır sorumluluk, harp dönüşü bu
Milli Mücadele dönemine ilişkin araştırma kitapla-
n
ri de işin içinde ama asıl kurgu
sorumluluğun altında kalması yarala-
rınızla tanınan bir yazardınız. Bu kez bir romanla, Hain:
okuyucuyu çekecek, ters köşe-
rını çok daha derin ve görünür kılmış.
Mezarıma Tükürecekler! adlı kitabınızla okuyucularla bu-
lerle dolu bir macera üzerine.
Baba Cevat Ömer Efendi bir oğluna
luştunuz. Nereden aklınıza düştü roman yazmak?
Okurken adeta romanın
n
Gazi Osman Paşa, diğerine Gazi Ah-
Bu roman aslında yaklaşık on yıllık bir hayalin ürünü. Ak-
geçtiği yıllara gittim. Bu bağ-
met Muhtar Paşa’nın adını vermiş, bi-
lımda bir türlü bir araya getiremediğim iki farklı öykü şeklin-
lamda romanın araştırma sü-
rer kahraman olsunlar diye.
de, ağır bir yük olarak yıllardır taşıyordum sırtımda.
recini anlatır mısınız?
Ahmet Muhtar herkese, her şeye, hatta
Bu yıl mart ayında yayıncım Cephede Milli Mücadele Serisi’nin
Evet. Kayıp, pek çok tarafın
kendine bile öfkeli. En çok da yıllarca
ilk üç kitabının ardından serinin dördüncü kitabını 2024’te çı-
ısrarla bulmaya çalıştığı bir ob-
peşinden koştuğu Enver Paşa’ya ve İt-
karmamızı önerdiğinde bu teklifin devamının nasıl geleceğini
jeyi merkezine alan bir kurgu
tihatçılara. Bütün inancını yitirmiş ve
düşünmemiştim. Önerinin devamı “Hocam bu yıl sizinle aklı-
var. Ama birbirinden kopuk,
parasızlığın da etkisiyle ruhu arafta.
nızdaki tarihi romanı yayınlasak mı” şeklinde geldi.
ilişkisiz gibi duran pek çok tarihi olayı ve kişiyi birbirine bağ-
Bir senaryo gibi mi planladığınızı sormak istiyorum zi-
Tuhaftır; bu teklifi kabul ettiğim gece, trenle Ankara’ya
n
layarak akıcı bir serüvene dönüştüren bir kurgu bu.
ra hayli sinematografik bir roman Hain.
gelirken sosyal medyada gördüğüm bir fotoğrafla taşlar ye-
1919-1920 İstanbul’unu kafamda oturtmak için elimde 1922
Romanı aklımda yazdığım dönemde karakterleri de ister
rine oturdu. İki öyküyü birleştirecek imgeyi buldum. Son-
İstanbul haritası, mekânları sokak sokak, bazen bina bina dolaş-
istemez ete kemiğe büründürdüm. Diyalogların akıcılığı ve
ra sabaha kadar uyumadan kafamda romanı yazdım. Sabah
tım. Şu anda sanki Cibali’de doğup büyümüşüm gibi geliyor.
gerçekçiliği biraz da bundan kaynaklı. Bu okuyucuya sizin
Ankara’ya indiğimde Hain’in omurgası bitmişti.
Peki, Ahmet Muhtar nasıl bir karakter gördüğüm ka-
n
de hissettiğiniz sinematografik kurgu hissini veriyor.
Öte yandan şunu da itiraf etmeliyim; bir süredir bütün tarih
darıyla gelgitlerle dolu? Ana karakterden biraz bahsedebi-
Okuyucunun hayal dünyasına müdahale etmemek için isim
altyapımı tarihi roman yazmak için edinmişim hissi var içimde. lir misiniz? Mesela neden Ahmet Muhtar ismi?
Romanın geçtiği dönemden bahseder misiniz? vermeyeyim ama zihnimdeki Hain’de neredeyse bütün karak-
Ahmet Muhtar, Dünya Savaşı’ndan çok ağır travmalarla
n
Hain, bir Milli Mücadele dönemi romanı. Ama işgal altın- dönmüş, bütün inandıkları yerle bir olmuş, tipik bir yorgun terlerin gerçek tiyatro / sinema dünyasından bir karşılığı var.
n
11 Ocak 2024 9