Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O çocuklar tek tip giyinirlerdi
ama tek tip değillerdi!
60 ve 70’li yıllar Türk toplumunun henüz çocuk toplum olduğu, seyrettiği filmleri ne kadar ağlattığıyla ölçerek
değerlendirdiği, yine de kendi içinde çok sevimli, sevgi doluluğu sürdürebildiği yıllardı ancak o yıllar birbirine
yabancılaşmanın, yabancılaştırmanın başladığı yıllar olarak da tanımlanabilir.
Tolga Gümüşay, bugüne kadar yazdığı metinlerde daha çok ergenin yaşamına tanıklık etmiştir ve bu henüz yeterince
gelişmemiş bu alana dönük çok değerli bir katkıdır.
6 Yıl Tam Pansiyon ve Hazırlıksız özellikle yatılı okul yıllarını anlatır ki, Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı’nın ardından
gelen nitelikli ve nesnel tanıklık içeren metinler olarak önemlidir.
“Çocuk, yetişkinlerin nesnesi değil, hayatın ni sembolize ederken diğeri otoriteyi sembolize eder.
ve edebiyatın öznesidir.”
Temsil ettikleri görevlerle toplumu modernleştirme
N. Neydim
rolünü üstlenmişlerdir.
70 Lİ YILLAR NASIL BAŞLADI?
Ama otorite, bir sorun olarak evlerine gelen horo-
Yıl 1971 daha henüz başlamış. Üç ay bile geç-
zun yarattığı kargaşayı önlemeye kalkarken verdi-
memiş. Bir muhtıra verilmiş. Muhtırayı verenler
ği karar onu kesmek olur. İmgesel bağlamda bakıldı-
şöyle demiş: “Türk toplumunun sosyolojik gelişme-
ğında bir alanın bakış açısı yansır metne ve çocukluk
si ekonomik gelişmenin önüne geçti.” Bu bir öv-
dünyasında bu dönemsel bir tanıklıktır.
gü cümlesi olarak söylenmemiş. Aksine tehlike ola-
AİLE İLİŞKİLERİNDE DEDE VE
rak tanımlanmış ve bu uyarıyı emir sayanlar toplu-
NİNENİN ROLÜ, ÖLÜM TANIKLIĞININ
mu, az önce çocuk diye tanımlanan toplumu daha
İNCELİKLİ ANLATIMI
da saflaştırmak için kolları sıvamışlar.
“Dedemin Kantini” son öykülerden biri. Dede torun;
Bu olaydan bir yıl sonra bu kitabın (6 Yıl Tam
nine torun ilişkisinin baba çocuk ilişkisine benzeme-
Pansiyon / Tolga Gümüşay / Günışığı Kitaplığı) kah-
mesi hep çocukların dikkatini çekmiştir. Baba otori-
ramanı dünyaya gelmiş. Büyüme sürecinde yaşa-
tesinin toruna uygulanmadığı bir süreç vardır bu düz-
dıklarını bize içerden, gerçek ve görselleştirici bir
lemde. Belki oğluna hiç göstermediği sevgiyi ve ta-
dille anlatmış.
Çocuk bozacının çocuğuna pul koleksiyonu gönderi-
hammülü dedeler torunlarına gösterirler.
İçerden (ben anlatım) anlatmak çoğu zaman zor-
yor. Ne ilginç değil mi? İnsanlar o dönemde pul birik-
Bu öyküde de nine hep besleyen olarak var olur-
dur. Anlatıcı bildiği olayları anlatırken ancak tanık ol-
tiriyordu, çünkü mektup vardı. Hani telefonla görüş-
ken dede, torunun tat duygusuna seslenir ve özel
duklarını doğrudan anlatabilir. Görmediklerini sanki
mek istese saatlerce bağlanmayı bekliyordu.
odasında sakladığı ve tüketim toplumundaki geliş-
oradaymış gibi anlatan ben anlatımcılar büyük yan-
İşte hayatta birçok şey öylesine hızlandı ki. Sanı-
melerin de tanıklığını yapan gofret ya da çikolatalarla
lışlar yaparlar. Çocuk edebiyatının en büyük onulmaz
rım bir şeylerin tadını çıkarma özgürlüğümüz de böy-
torunun gönlünü alır. Dedenin ölümü doğrudan anla-
hastalıklarındandır bu durum.
lece uçup gitti.
tılmaz. Bir vedalaşma sahnesi vardır ve ardından to-
Yazarımız anlatımında hiç öyle bir yanlışa düşmü-
run bahçeyi sulamaya çıkar.
ÇOCUKLUK AŞKININ TANIMI:
yor ve tanıklığını gerçek üzerinden paylaşıyor. Böy-
‘O SENİ BEĞENİYO!’
le olunca metinle iletişim kolaylaşıyor okuma yolculu-
GENEL BAKIŞ
70’li yılların erkek çocuğu ürkek, utangaç hele aşk-
ğu keyif kazanıyor.
Tolga Gümüşay, bugüne kadar yazdığı metinler-
tan söz ederseniz kızaran bir varlıktı. Ama sanırım o
de daha çok ergenin yaşamına tanıklık etmiştir ve bu
CEPLERİNE ÇİÇEK DOLDURAN ÇOCUK duyguları çocuklukta yaşamış çocuğun hayatla barı-
henüz yeterince gelişmemiş bu alana dönük çok de-
O çocuk hayatı kendince üç boyutta ele alıyor. So- şıklığı da o denli güçlü oluyor. Sınıftaki iki kızın “o se-
ğerli bir katkıdır.
mut olan, yaşanmakta olan dünya rüyalar, aynanın ni beğeniyo!” diye yanına gelip yanındaki kız için bil-
6 Yıl Tam Pansiyon ve Hazırlıksız özellikle yatılı okul
karşısında varlığını sorgulayan çocuk. gi verişi hem hoş hem de cesurca bir tavır. Ama bu-
yıllarını anlatır ki, Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı’nın ar-
Yaşanmakta olan dünya süreç içinde bilgi ve bilin- na hazır olmayan erkek mesajı alınca korkuyla kaçıp
dından gelen nitelikli ve nesnel tanıklık içeren metin-
ce ulaşılıyor olsa da o dünya çocukluğun masumi- gidiyor. Karşı cinsle iletişime hazır olmamanın getirdi-
ler olarak önemlidir.
yetini ortadan kaldırıyor. Yazar, bu duyguların farkı- ği bir ürkeklik diyebiliriz buna.
Gümüşay, daha çok yaşadıklarını anlattığı için çoğu-
na varılmış bir yerden, yetişkinlikten sesleniyor bunu İlkokul yıllarının bir başka hoş tanıklığı tek tip kıyafe-
nu içerden (ben anlatım) anlatmayı tercih etmiştir. Bu
söylerken. tin (önlük) çocuğu tek tipleştirmediği aksine sınıfsallığı
da, onun anlatım dilindeki içtenliğinin bir yansımasıdır.
Rüyalarda en hoş yan Allah Baba’yla konuşması ve ortadan kaldıran, onların kendi gerçeklikleri içinde eşit
Birbirinden farklı zamanlarda gerçekleşen olayları
onun pamuk gibi biri olması, yasakların ise rüyalarını birer varlık olduğunu içselleştiren ve en azından okul
öyküleştirerek anlatıyor olsa da, kendi içinde bağlam-
hiç doldurmaması, özgürlük sunması sağlıklı bir ço- düzleminde bunu duyumsadıkları dünyadır. Kızları en
ları olduğundan eklektiklik içerse de, roman tadı vere-
cukluğun tanıklığını yaptırıyor. çok kurdeleleriyle süsleyebilen anneler erkek çocukla-
bilmiş bir öyküler bütünü olarak tanımlamak mümkün.
Aynada kendini sorgularken çocuğun derin felsefe- rın kısa saçlarına dokunmazlardı bile.
Kitabın bir başka ele alınması gereken yönü dö-
ye nasıl daldığını anlatırken sonunu başka anne ba-
CUMHURİYETİN İDEAL AİLE FİGÜRÜ nemsel tanıklık yaptığı yıllar. Ayfer Tunç’un Bir Mani-
banın çocuğu olmadığı için mutluluğunu yansıtma-
VE DİSİPLİN Mİ OTORİTE Mİ?: niz Yoksa Annemler Size Gelecek isimli araştırma ça-
sı sevgi dolu bir dünyada yaşadığını ve onun da bize
“Horoz” isimli, öyküde eve bir eski askerin hedi- lışmasında ayrıntılarıyla tanıklık yaptığı bir dönemin
armağan edildiğini anlatıyor.
ye olarak getirdiği horoz anlatılıyor. Baba asker, an- (60 ve 70 ler) çocuk gözüyle öyküleşmiş halini okuyor
BOZACI ne öğretmendir. İdeal bir aile figürüdür bu. Her iki ki- olmak hedef kitlesi için hoş bir keyif olsa gerek. Ede-
Çocukluğumda sesini özlemle beklediğim kişiydi şi kendi görev alanlarında Cumhuriyet’in, modern- biyatın tarihe kendi düzleminde yaptığı tanıklığı da
benim bozacı. Aynı tanıklık ilginç bir olayla yansıyor. leşmenin sembol varlıklarıdır. Biri eğitim ve disipli- imgelerle görebiliyoruz. n
14 8 Haziran 2023