Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nelly Sachs
‘Düşler ki yaralardan’
Sürgün; kuma, toza, küle. Sürgün; acılara, yalnızlıklara... Sürgün; şiire, sözcüklere,
imgelere. Sürgün; gurbete, memleketini özlemeye... Gurbette ömür tüketirken şiire
tutunan, şiirle ayakta kalan... İlk aşkına kavuşamadan, hayaliyle ömrü boyunca
onunla yaşayan, başka bir yaşamı bilmeyen...
Yetiştiği Yahudi kültürünün izlerini hep bağrında, şiirlerinde taşıyan... Ülkesine,
Almanya’ya (Berlin’e) doyamadan geçip giden... Yaşama özlem duya duya şiire
sarılan... Sığındığı İsveç ile Almanya arasında çevirileriyle şiir köprüsü oluşturan...
“Ölümün Evlerinde” yıldızlara sığına sığına ayakta kalmaya çalışan, acılarını
acılarla kutsayan, ölümleri şiirlerinde emziren... “Ölüm”, “kaçma”, “kovalama”
üçgeninde yaşamaya çalışan... Kendisini kovalayanları affeden, kovalayan olmayan...
“Ölüm rüzgârları”na, “kül rengi ufuklar”a baka baka yaşamayıp giden... “Akşam
güneşinin karnında/ Anıların ne kadar büyür?” diye soran... Alevden bir dil
oluşturarak o dili hep harlı tutan... “Ölüm, neredesin/ ölüm” diye yana yakıla ölümü
arayan Nobel Ödüllü bir şair: Nelly Sachs (10 Aralık 1891-12 Mayıs 1970).
dürdüğü Yahudilerdir. “Ölüm beşiğinde zamanın ağladı- iyice yalnızlığa iter. Sığınağı şiirdir, başka bir şey değil. 50
GÜLTEKİN EMRE
ğını” görür. “Sakat ezgisiyle” canlar yakarır hep. “Saatler yaşlarında şiiri dikkat çekmeye başladı. Hans Magnus Enzes-
dolmakta”dır “damla damla akan” kanlarla. “Korkunun kurt- berger, Alfred Andersch, Ingeborg Bachman ve Paul Celan
AUSSCHWITZ’DEN SONRA YAZILAN ŞİİRLER
çukları” durmadan kemirir onu, onun gibi olanları. gibi şairler Nelly Sachs’ı Almanya’ya yeniden kazandırdılar.
Adorno, faşistlerin onca insanı öldürmelerinden, onca
Yıldızları “töze gömülü”dür. O, onca acıyı yaşamış biri ola- 1959’da Alman Endüstri Birliği Edebiyat Ödülü, 1960’ta Me-
acıdan, kıyımdan, katliamdan sonra şiirin yazılamayaca-
rak “Bir okul çantası yaşanmış hayatız” der. “Kırık kalpler”in ersburger Dreste Ödülü verilir.
ğını; şiirin, şairin yüreğinin o ölümleri kaldıramayacağını
şiiridir Nelly Sachs’ın yazdıkları. “Biz ölüm oyuncusuyuz”
1966’da, Nobel Ödülü’nü İsrailli şair Samuel Josef Agon’la
söylemesinden sonra da şiirler yazıldı, yazılıyor.
der. Yeryüzünün kovulmuşudur o. “Harflerimiz etimizden- birlikte paylaşır. Şiir kitapları Ölümün Evlerinde, Yıldız Ka-
Faşizm dünyayı kana, acılara buladı, onulmaz yaralar aç-
dir” dedikten sonra, “Durmadan çoğalırız yol alırken” de
rartması, Ve Gerisini Bilen Yok, Kaçış ve Dönüşüm, Tozsuz
tı insanlığın bağrında ama şiirler, öyküler, romanlar yazıldı,
der. O ve onun gibi olanlar “Çiçeksiz kalmış” bahçıvandır-
Olana Yolculuk, Ölüm ki Hâlâ Yaşamı Kutlamakta, Akkor Bil-
resimler yapıldı, oyunlar sahnelendi; o acıları, insanlık dışı
lar. “Bir şifalı ot yok ki bitsin/ Dünden bugüne.” meceler onu ölümsüzleştirmeye yeter. Yahudilere faşistlerin
uygulamaları unutturmamak için. Picasso’nun Guernica’sı-
Yaraları hiç kapanmaz, kapansın da istemez. “Çiçeksiz kalmış
çektirdiği acılarla, kendi bireysel acılarını eş tutar, evrensel-
nı, Nâzım Hikmet’in, Brecht’in şiirlerini gelin de unutun!
bahçıvanız biz/ Işıyan bir yıldızda durmuş/ Ağlıyoruz.” (Avu-
leştirir. İnsanlığın dramı olarak yüreklere kazınmasını sağlar.
Günter Grass’ın Teneke Trampet’ini gelin de unutun!
1
tanların Korusu) Sanki doğmamıştır, dünyaya gelmemiştir.
Kutsal kitapların dilini, söylemini de şiirlerinin omurga-
Romanın kahramanı Oskar, “üç yaşında, küçük bir insan
Ama “hasret” hep uğraştırır onu. “Kanın kıyıları” kucaklar
sına ağdırır. Tanrı ve melek bağlantıları, taşla, tozla, külle
olarak” kaçmaya karar verir faşizme tepki olarak. O, büyü-
onu, onun gibilerini genişleyerek. Istırabı “rüzgârgülü”dür.
işlenir. Erişilmez olanların gücünü ve erişilebilir olanların
mez ama acılar yüreklerden çekip gitmez. Onca öldürülen-
Onun acılarının “göbeği” durduğu “yerdir”. Yani gurbet,
toza, küle dönüşmesini işler.
ler bir daha dirilmez. Anılar silinmez...
vatanından çok uzakta ömür tükettiği yerdir.
Ömrü boyunca yazageldiği şiirler ağıttan, yakınmadan,
Bir meslek edinmeden, özel hocalarda eğitilen, müziğe, dan-
O, “yaşamla ölümü akıttığı yerde”dir. Öyle dayanılmaz,
acıyı dışa vuran çığlıklardan başka bir şey değildir. Ayrı-
sa meraklı Nelly Sachs, varlıklı bir Yahudi ailesinde yetişir.
silinmez “bir yara” almıştır ki, şiirlerine ağar bu acı, bu ya-
ca vatan özlemi de sürgündeki yalnızlığı da yüreğinde hep
Efsaneler, masallar, Goethe okuyarak ilk şiirlerini yolladı-
ralı duygu: “Deniz kabuğu gibi uğuldar/ zaman sıla özlemin-
kıvranıp durmuştur. Şiirlerinde, kin, nefret yoktur. Tersine
ğı, 1940’a kadar mektuplaştığı İsveçli şair Selma Lagerlöf’un
den” (Ey Vatansız Renkleri grup vaktinin!)
sevgi, anlayış, unutabilme, affetme vardır. Toplu şiirlerinin
öneri ve yönlendirmeleri, onun şiir dünyasının gelişmesinde
Öyle ya, şu duyguyu gelin de üstünüzden, yüreğinizden
başlığı da yürek yakıcıdır “Öteki Dünyaya Yolculuk”...
çok etkili olur. Çünkü o “aydınlatan örnek”tir. Nelly Sachs,
söküp atın: “Çocukların öldüğü yerlerde/ en sessiz şeyler
“ölülerin ölümü tavanla beraber/ çöktü/ kol kanat ger-
evlerinin Gestapo tarafından basılmasından sonra İsveçli şa-
vatansız kalır”. Şiirin devamındaki şu dizeler de nasıl can
miş başım, kalbinin üstüne vermiş kendini/ aşk ise/ ölümle
irin yardımıyla, annesiyle ülkesinden kaçar can havliyle. Ne
yakıcı! “Daima/ çocukların öldüğü yerlerde/ taş ve yıldız/
senin aranda” (Ama Gecede)
yazık ki kendisinin, annesinin ülkesinden kaçmasına yardım
ve bir sürü düş/ vatansız kalır.” (Daima). Şiirin, şairin ya-
Ölümü kabullenme, trajik olan da, uysalca kabullenme...
eden Selma Lagerlöf, o İsveç’e uçarken ölür. İzlenmenin ya-
şadığı “çaresiz kederdir çünkü”...
Öyle ki “bir sürek avı bedenimizde/ sanki yıldızlarla do-
rattığı korku, kaçışın yarattığı baskı ve tedirginlik ruhunda,
17 yaşında yaşadığı mutsuz bir aşk hayatı boyunca onu içi-
kunmuş/ ta başından beri.” (Alev Misali)
yaşamında silinmeyecek izler bırakır.
ne kapanmasına neden olur. Şiirlerinde de bunu sık sık dile
MÜLTECİLERİN DUYGULARI...
getirir. Yıllar sonra, faşistlerin sevdiğini öldürdüğünü öğre-
‘ENKAZ ALTINDAKİ TESTİ!’
Bir de şu kin gütmeden yaşama davet! “Yeryüzü halkları/
nir. Bu olay Nelly Sachs’ı bir kez daha yıkar, kahrolur! Bir
Berlin’de, Gestapo’nun sorgusundan sonra, “beş gün”
tarumar etmeyesiniz sözcük evrenini,/ kesmeyesiniz nefret bı-
kez daha, bin kez daha acılara boğulur, yıkılır: “Dua taşındı
sesini kaybeder, gırtlak felci geçirir. Hep evinin basıldığı,
çaklarıyla/ heceyi, ki solukla birdir onun doğumu.”
dudaklarımla/ ömrüm sürdükçe ölümü öpeceğim” (Sen ki).
basılacağı korkusuyla yaşar. Çaresizlik, korku, yalnızlık ve
“Yeryüzü halkları,/ yaşam dendiğinde ölüm/ beşik dendi-
Sevdiğinin ölümü ardından “Ölü Güvey’e Dua” şiirini ya-
umutsuzluk şiirlerinde hep öne çıkar.
ğinde kan bilmeyesiniz sakın”
zar acılar içinde: “Keşke bilebilseydim/ nerede dinlendiğini
“Enkaz altındaki testi” kendisidir, faşistlerin yaktığı, öl-
“Yeryüzü halkları/ sözcükleri kaynaklarında bırakın/ on-
son bakışının.” (Nilgün Cön Gruhl-
lar çünkü ufukları/ gerçek gökyüzüne kaydıracak olan/ ve
ke, Üç Tanrıça, 2010)
arka yüzünde/ gecenin bir maske gibi esnediği/ yıldız do-
Hep bu umutsuz aşka sığınmış,
onunla var olmuş, şiirlerinin omurga- ğumlarına koşan onlar” (Yeryüzü Halkları)
Kendisi gibi “mültecileri” de unutmaz, onların duygula-
sı olmuş imgelerle yaşamış İsveç’te.
rına da yer verir şiirlerinde: “Mültecileri parçalayan kaçış
Vatansız, ama geçmişine hep bağlı
bu/ düşmeye duyulan düşkünlüğe, ölüme!// Sihirli tutsaklık-
kalarak, anılarını hep yeniden yaşa-
tan bir yıldız akışı/ eşiğe dair, ocağa ve ekmeğe.// Siyah bir
yarak. Yalnızlık sığınağıdır hep. Baş-
ka bir toplumda yabancı olma da. elma, bilgeliğe dair/ korkudur! Dumanı tüten/ sönmüş aşk
güneşi! Buysa telaş çiçeği,/ ter içinde! Bunlar avcılar/ hiç-
SIĞINAĞI ŞİİR!
ten gelmiş, salt kaçıştan.” (Bu Mültecilerin Gezegenler Saati)
Ölüm harflerine, sözcüklerine, ula-
şılmaz yıldızlara sığınır umutsuzca. BARIŞ!
Beklediği bir gelecek yoktur ölüm- Barış, barışmak, sevgi ise hep vardır yüreğinde, yapayal-
den başka. Annesinin ölümü de onu nız günlerinde: >>
8 11 Mayıs 2023