Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADNAN ÖZYALÇINER’DEN ‘YAĞMURDA’ VE ‘YÜZLEŞMELER’
‘Yazar bize yaşatılanı,
dayatılanı görmek zorunda!’
Türk edebiyatında 1950 kuşağı denilince ilk akla gelen isimlerinden, yazın alanında Türkiye’deki örgütlü
mücadelenin kurucularından, yaşamını edebiyata ve topluma adamış usta yazar Adnan Özyalçıner,
Yağmurda ve Yüzleşmeler (Everest Yayınları) adlı iki yeni kitabıyla buluştu okuyucularla.
Yağmurda kitabında İstanbul’u, yoksul halkı, buğulu camlardan olanı biteni izleyen çocuk yalnızlığını, kadın
cinayetlerini, sığınmacıların ölüm yolculuklarını, Gezi Parkı direnişini kısa kısa öykülerle işliyor Özyalçıner.
Yüzleşme’de ise 2015’te yaşama veda eden eşi, usta şair Sennur Sezer’e, o yokken olanı biteni haber veriyor. Yaşamla,
kentle, yöneticilerle, yönetilenlerle, yönetenlerin bizlere yaşattıklarıyla yüzleşiyor; şairi, yazarı uyarıyor, tarihe not düşüyor.
Adnan Özyalçıner’le Yağmurda ile Yüzleşmeler kitaplarını, öykünün gücünü, yazarın sorumluluğunu, tarihe tanıklığını ve
tüm acılara karşın yıkılmayan, en sevdiği ve etkilendiği yazarı Orhan Kemal’e bağladığı umutvarlığını konuştuk.
çe” diye bilinen iş makinesi. Dikkat eder-
MEHMET S. AMAN
seniz, öyküde kadına şiddet, kadın cinayet-
mehmet.aman@cumhuriyet.com.tr
leri görülmüyor. Yalnızca kepçe görülüyor.
n “Kepçe” deyince aklımıza yıkıcılık ge-
YALNIZCA İSTANBUL DEĞİL
liyor haliyle.
TÜRKİYE’NİN ANLATIMI...
Elbette. Kadınlar üzerindeki bu yıkıcılı-
n Anne ve çocuğun yağmurun altında
ğı bu metaforla anlatmak istedim.
yürürken çocuğun kabanını bir başka ço-
n Kitabın genelinde küçürek bir öy-
cuğa vermesi ve tüm bunları pencere ar-
kü tercihi var ki zaten okuyucularınız si-
kasındaki bir başka çocuğun izlemesi ile
zin bu öykülerinize alışık. 27 öykü var 70
başlıyor ilk öykü ve kitap.
sayfaya sığdırılan. Bu kitap için özel bir
“Yağmurda” adını verdiğiniz öykü de
tercih miydi?
bu üç çocuğun hisleriyle yalnızlığı vurgu-
Uzun yazdıklarım da var ama şu sı-
luyorsunuz. Bu yalnızlık hissini hangi ço-
ralar kısa öykü yazmayı tercih ediyo-
cuk özelinde kurguladınız?
rum. Yerine göre kısa yazıyorum diyelim.
O yalnızlığı, buğulu camdan yağmuru
Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye-
seyreden çocuktan yola çıkarak anlatmaya
si Yayınları’ndan çıkan İstanbul Öyküleri
çalıştım. Kitaptaki öykülerin hepsini o bu-
kitabının ikinci cildinde yer alan öyküm-
ğulu camın ardından seyreden yine o ço-
de Büyükada’yı anlatıyorum. 40-50 sayfa-
cuk. Onun için en başta “Yağmurda” öy-
lık bir öyküdür o.
küsü. O bir epizot aslında.
Dikkat ederseniz, kent ışıl ışıl bir gemi gibi
‘ÖYKÜNÜN BİR MESAJI OLMALI’
bitiyor. O çocuğun yalnızlığı sürerken kent,
n Anlatımınızda kısa öykü mü daha et-
ışıltılı gemi gibi. Ama o çocuğun o gemiye gitmesine, ge-
kilidir yoksa uzun öykü mü?
mide olmasına olanak yok, zaten olanlar da ya denize dü-
Kısa öyküde daha büyük yoğunlaşma oluyor. Bu yoğun-
şüyorlar ya da başka yerlere gidiyorlar.
laşmada dilin olanaklarını kullanmak daha zorunlu. Onun
n Aslında bir “Yaşam devam ediyor” önermesi diye-
için kısa öykü, bir dil çalışması sayılabilir çünkü Türkçe-
bilir miyiz?
nin bütün olanaklarını o kısa öyküde kullanabilmek çok
Evet, tam olarak öyle. Yaşam devam ediyor. Yaşam-
önemli. Uzun öyküde istediğiniz gibi uzatabilir, dolay-
daki bütün şeyler devam ediyor. Bir kent anlatımı var
lı yoldan anlatabilirsiniz. Ama kısada onu yapamazsınız.
burada aslında. Bu kitapta da görüleceği üzere öyküle-
Bence zaten öykünün kısası ile uzunu arasında, öykü
rimde kentte yaşayan insanlar anlatıldığı kadar kentin
birimi açısından bakarsak fark görmüyorum. Bazı arka-
kendisi de anlatılıyor.
daşlar kısa öyküler yazıyorlar ama öykü değil. Bir me-
Kentte yaşayan insanlarla birlikte camileri, ışıklı cad-
tin aslında. Gördüğü bir şeyi tasvir ediyor ya da deneme
deleri, yoksul ara sokakları, harap evleri, yıkılmış sur-
formunda düşüncesini ifade ediyor.
ları, surların dışındaki gecekondularıyla birlikte bütün
Şunu demek istiyorum, ne kadar kısa olursa olsun ya
bir kent anlatılıyor. Bu kent adı söylenmese de İstanbul.
da ne kadar uzun olursa olsun, öykünün belirli bir for-
Ama yalnızca İstanbul değil, bütün bir Türkiye. Ve bü-
mu var, o form değişmez. Yani başı ile sonu arasında bir
tün bir dünya aslında.
çerçeve çizmeniz, o arada bir söylem dile getirmeniz ve
n Güncel bir soru sorarsak yazınımızda yeni yer edi-
başı ile sonunu ilintilendirmeniz gerekiyor. Öykünün bir
‘ÖYKÜ, DÜNYAYA BAKIŞIMIZI
nen öykücüler, sizce çağımıza tanıklık edebiliyor mu?
getirisi, mesajı olması lazım.
YENİLER. UMUDUN YOLUNU AÇAR!’
Ne yazık ki... Günceli, çağını göremiyor, yakalayamı-
n “Sanrı” öyküsünden hareketle kitabın genelinde bir ‘ZENGİNİ, YOKSULU, GENCİ, YAŞLISIYLA
yoruz. Şunu göremiyoruz: Yaşadıklarımızı ve bize yaşa-
salgın dönemine değinme sözkonusu. Yağmurda’daki öy-
BİR TÜRKİYE PANORAMASI!’
tılanları. Hatta bize dayatılanlar da var. Asıl önemli olan
küleri salgın döneminde mi kaleme aldınız? n Birçok öyküde sizi doğrudan görebiliyoruz, “Serap”
bu. Bunu görmek zorunda yazar.
Öyküde güncele bakmanın ayrı bir yönü var benim için.
öyküsünde olduğu gibi. Ama yalnız çocuklar da var, sıra-
KEPÇE VE YIKILAN KADIN!
Ben güncele bakmayı seviyorum. 14 Şubat Dünya Öykü dan insanlar da. Bir de zenginleri, ağızlarını şapırdatarak
n “Gören Olmadı” adlı öykünüz oldukça kısa bir öy-
Günü bildirisini yazdığımda depremle ilişkilendirdim. izleyen ve bir şeylerin gelmesini bekleyen fakir halk var.
kü. Burada Türk kadınlarının yaşadığı korkunç olay-
Şöyle dedim: “Öykü, dünyaya bakışımızı yeniler. Umudun
Bu öyküden yola çıkarak soralım: Yağmurda, bir
ları, yürüyen bir kadın ve onu takip eden bir erkek
yolunu açar. Sağaltıcıdır çünkü. Bugün, 14 Şubat Dünya Türkiye panoraması mı?
üzerinden, yalın ve duygusal bir biçemde işliyorsunuz.
Öykü Günü’nde çekilen acılara karşı dayanışmanın, yar- İstanbulluyum. Çocukluğum, gençliğim
dımlaşmanın, birlikteliğin öyküsü yazılıyor.” Bu öyküyü yazarkenki esin kaynağınızı soralım. Karagümrük’te geçti. Ve benim babam işçiydi. İşçi ma-
Güncele bakış öykünün görevi çünkü öykü ve o öykü- Bütün kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti tek bir hallesinde, yoksul insanların arasında büyüdüm. Onların
nün yazarı tanıklık etmek zorunda. metaforda anlatma gereğini hissettim. O metafor da “kep- neler yaptıklarını, neler düşündüklerini de biliyorum.
>>
8 16 Mart 2023