Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Onlar yaşananlara ve yaşatılanlara karşı duruyorlar-
EDEBİ VE TARİHE NOT DÜŞEN DEĞİNİLER!
dı. Düşleri vardı, duruşları vardı, eleştiriyorlardı ama ‘İÇ DÖKME EDEBİYATI’NA KARŞI ÇIKIŞ!
n Yüzleşmeler’deki sizin de deyiminizle “değini”ler
bunu ifade edemiyorlardı. Çünkü birçoğunun okuma- n Yönetilenlere, yönetenlere seslendiğiniz kadar
oldukça şiirsel bir üslupla yazılmış. Tek bir satırda
sı, yazması yoktu. şairlere de sesleniyorsunuz. “Şair, ayağa kalk” diyor-
aslında dizelerce şiir okuyormuş hissi veriyorsunuz.
Öykü yazmaya başladığım zaman dedim ki “Onların sunuz. Bir sesleniş kitabı mı Yüzleşmeler?
Bunun yanında küçürek öyküden de kısa öyküye ça-
ifade edemediklerini acaba ben ifade edebilir miyim?” Bir uyarı kitabı diyelim. Şairi, yazarı da uyarmak
lan metinler de var.
Ben onların öyküsünü yazdım. Dolayısıyla evet; gerekir. Siz de sesinizi çıkarın demektir. Edebiyatın
Bu kısa kısa parçaları tek bir kitapta toplama dü-
zenginiyle, yoksuluyla, genciyle, yaşlısıyla bir Türkiye bugün geldiği noktada yaşadıklarımızla ya da bize ya-
şüncesi nasıl doğdu?
panoraması denebilir. şatılanlarla ilgilenilmiyor pek. Neredeyse yaşamdan
Günlük tutmak gibi bir şey aslında ama ben günlük
söz edilmiyor. Bir iç dökme noktasına geldi edebiyat.
tutmayı sevmiyorum. Sevmediğim için de beni etkile-
YAŞANANLARIN NOKTALAMASI!
Bu edebiyat anlayışına da bir karşı çıkış Yüzleşmeler.
yen olayı değini şeklinde kaleme alıyorum.
n Sörf Tahtası öyküsüne gelelim. Sığınmacıların
Kitaplaşmasını da istememin nedeni, biliyorsunuz
ölüm yolculuğunu kaleme alıyorsunuz. Neden “sörf ‘NÂZIM GİBİ; İSTERSEN SÜRREAL YAZ
Evrensel gazetesinde “Değinmeler” köşesinde yazı-
tahtası”nın araç olduğu bir anlatı? AMA TOPLUMLA İLGİLEN!’
yorum. Gazete geçmişte kalan değinilerin gün yüzüne
Metaforik bir anlatı. Düpedüz, yaşamını yitirenlere n Bu söylediklerinize ek olarak kitapta toplumcu
çıkmasını, kitap olarak tarihe kalmasını istedim.
ağıt yazmışım gibi olmasın diye, böyle bir anlatım ter- gerçekçiliğin önemi ve gerekliliğine de vurgu yapı-
Bu yazdıklarımı daha çok edebiyat metni olarak dü-
cih ettim. Biraz kara mizah da diyebiliriz. yorsunuz.
şünüyorum. Edebiyat metni olmasına özellikle dikkat
Neden bunu tercih ettim? Gerçeği daha gerçek bir Şimdi toplumcu gerçekçi edebiyatı bizde hep emre-
ediyorum. Şiirsel olması ondan. Dolayısıyla Yüzleşme-
şekilde ortaya koymak istedim. Gerçeği zaten biliyo- dici, kalıpları olan bir bakış zannederler. Nâzım Hik-
ler, edebi ve tarihe not düşen değiniler, diyebiliriz.
ruz. Gerçeği daha derin görmek istemenin tercihi. met şöyle diyor: “Toplumcu gerçekçilik bir biçim so-
Bu kitapta aslında, bugün yaşananların, yaşadıkları- runu değil, bir dünya görüşüdür. İçerik toplumcuysa
mızın noktalamasını yaptım. Bazı şeyleri noktalayarak eğer, varsın milyonlarca biçim olsun. Böylelikle insan-
bitirmek, görünmeyen gerçekleri açığa çıkarmak iste- ca, en insancıl ve karmaşık idealler doğrultusunda dü-
dim. Asıl amacım buydu. şünce ve duygularımızı ifade edebiliriz.”
n “Park Aydınlığı” öykünüzde Gezi Parkı Dire- Yani Nâzım diyor ki istersen sürreal yaz ama top-
niş’ine de selam gönderiyorsunuz. lumla ilgilen! Toplumcu gerçekçilik bir görüş çünkü,
Evet, kaybedilen çocukların, isimsiz olarak gömülen ço- biçim değil ki. Sen istediğin biçimi kullanabilirsin.
cukların anneleri ile buluşması nasıl olur, diye düşündüm. Onun için bence 50 kuşağının gerçeğe bakışındaki o
Yalnızca Gezi Parkı Direnişi değil aslında, hem Ge- yenilik, gerçeği daha derinlemesine, insanı hayaliyle,
zi Parkı eylemlerinde yaşamını yitirenlere hem de Cu- düşleriyle, düşünceleriyle bir bütün olarak ortaya koy-
martesi Anneleri’ne bir selam gönderdim. masında, toplumla olan ilişkilerini ortaya koymasında,
Nâzım Hikmet’in söylediklerinin payı var.
“KENTLE, YÖNETİCİLERLE,
Şunu da söylemek isterim: Sürrealizm bizde gerçe-
YÖNETİLENLERLE, YÖNETENLERİN
küstücülük diye çevriliyor. Yanlış. Sürrealizm, üstger-
BİZE YAŞATTIKLARIYLA YÜZLEŞİYORUM!’
çekçiliktir. Yani sürrealizm gerçeğin gerçeğini anlatır.
n Ve Yüzleşme adlı kitabınız... Kitapta “Yüzleşme”
Gerçeği gerçek olarak görür, çarpıtmadan anlatır. O
başlığıyla olan bir parçada şu cümle dikkati çekiyor:
anlamda 50 kuşağının metinlerindeki başarısı, sürrea-
“Yaşatılanların utancından olmalı, yüzümüz kızardı-
lizmi üstgerçekçi olarak kabul etmesinden geliyor.
ğında kimsenin haberi olmuyor.”
n Tevfik Fikret’in “Sabah Olursa” şiirine atıf ya-
Bu cümleden yola çıkarsak; Adnan Özyalçıner,
parak “Olacaktır” diyorsunuz. Kitabın en dikkat çe-
Yüzleşmeler’de nelerle ve kimlerle yüzleşiyor?
ken noktası, her bir cümlede umut aşılaması. Fikret
Yaşamla, kentle, yöneticilerle, yönetilenlerle, yöne-
gibi soralım, “Sabah olacak mıdır?”
tenlerin bize yaşattıklarıyla yüzleşiyor. Her gün yaşa-
Olacak. Sabah olmaması olanaksız. Ancak o saba-
n Yüzleşmeler, ne kadar zamanlık çalışmanın ürünü?
dığımız ya da her gün bize yaşatılan olaylara birtakım
hın güneşli bir sabah olması gerekir. O güneşli sabah-
Bir olayın toplumu ilgilendirişi ile ilgili olan her şe-
politik göndermelerle bir yanıt aslında Yüzleşmeler.
lar için varız.
yi bu değinmelerde dile getiriyorum. Gazetede de çık-
Her konuda birbirimizle yüzleşmeliyiz. Hiçbir konu-
tığı için aslında bir araya getirmek zor olmadı. Sennur
da arkamızı dönmeyelim birbirimize. Yüz yüze olma- ‘UMUDU HEP ORHAN KEMAL’E
mız gerekir. gittikten sonra başladığım bir çalışma aslında. 8 yıllık BAĞLIYORUM. UMUDU ELİMİZDE
Birbirimize bakarak konuşmalıyız. Birbirimize ba- bir çalışmanın, her gün yazdığım değinmelerin bir top- TUTMAZSAK AĞLAMAKLA YETİNİRİZ!’
karak konuşursak belki utanabiliriz. Her şey daha gü- lamı Yüzleşmeler. n Peki bu umutvarlığın kaynağı neresi?
zel olsun diye bunu yapmalıyız. Yüzleşmeler’de bu dü- En çok sevdiğim ve etkilendiğim yazar Orhan
‘SENNUR SEZER İLE ÖYKÜLERİMİZ
şünceyi odağa aldım. Kemal’dir. Orhan Kemal’in gerçekçiliği aydınlık ger-
VE ŞİİRLERİMİZ BİRBİRİNE GEÇTİ!’
n Yüzleşmeler’de şöyle bir cümle var: “Renksiz bir çekçilik. Hangi romanına, öyküsüne bakarsanız bakın
n Hemen hemen her sayfada Sennur Sezer’le kar-
dünya yaratıldı, siyah beyaz bir görüntü, gri beton sonu umutla biter. Ondan kaynaklıdır, umudu hep Or-
şılaşıyoruz. Onun şiirlerinden, yazılarından alıntılar
üstüne.” Öncesinde de “Maviyi öldürüyorlar, yeşili han Kemal’e bağlıyorum. Ve umudu hep elimde tutu-
görüyoruz. Sennur Sezer’in bu kitaba katkısını anla-
yok ediyorlar” diyorsunuz. yorum. Umudu elimizde tutmazsak sadece ağlamakla
tır mısınız?
Geçtiğimiz ay, ülkemiz büyük depremlerle acı gün- yetiniriz. Sabah olmaz!
Sennur Sezer’le 49 yıl birlikte yaşadık. O şairdi, ben
ler yaşadı. Bu zor günlerde Türkiye, bu büyük acıyla n Yeni çalışmanız ne üzerine olacak?
öykücü. Birbirimizin öyküleriyle şiirleri birbirine geç-
yüzleşebilir mi? Yakında bir çalışma yok ama şunu söyleyebilirim:
ti. O gittikten sonra da ben bunun sürmesini istedim.
Elbette yüzleşebilir. Bilim insanlarını söylediklerine Osmanlı döneminde, II. Mustafa zamanında basılan,
Sennur’la berabermişiz gibi, yaşama devam ediyormu-
göre, bu yıkımın yaşattıkları beklenen bir şeydi. Yani çok istek gören “zer-i mahbûb” (sevilen altın) adında
yıkımı Tanrı yapmadı, bu betonlaştırmayı yaratanların şuz gibi, birlikteliğimiz sürüyormuş gibi… Bazı yerlerde bir altın çıkarılmış. “İstanbul’un Güzel Altını” adıyla,
doğurduğu bir sonuç. Ama bunu söylediğiniz zaman de Sennur’un görmediği, duymadığı, bilmediği şeyleri İstanbul öyküleri yazmayı düşünürdük Sennur’la. Hâlâ
suçlu oluyorsunuz. Bu yüzleşme gayet açık, olmalı. ona anlatıyorum. Onun haberi olsun istiyorum... düşünüyorum…
n
ŞEYHMUS ÖZEK’TEN ‘YAZYAVUN’
“Yere çöktü. Ortalık iyice aydınlanmaya başlamıştı. ehmus Özek, Junart Yayınları tarafından okuyucularla
Şbuluşturulan ilk öykü kitabında insanın özüne yaptığı
Çağlayan suyun sesi köyde yankılanıyordu.
yolculuklardan oluşan öykülerinde bir araya getiriyor.
Bir kuş sürüsü önce kavak ağacına konuyor,
Yaşamın adı konulmamış sıradanlığı arasında kaybo-
içlerinden en güngörmüşü etrafı süzüp iyi bir ağaç
lan duyguların insanı kendinden uzaklaştırdığını belirten
olmadığına karar verince art arda ötüyordu.
yazar, bir “öz”e ulaşmanın, evrenin kendisine ulaşmakla
Diğer kuşlar halinden anlayarak havalanmaya hazır
aynı kefede olduğunu satırlara dökerken, yüzünü unutan
halde başlarını sağa sola çeviriyordu. Güneş
insana özünü arayışında öyküleriyle rehberlik ediyor.
n
değince renkli tüyleri öyle güzel parlıyordu ki…
İnsan daima o kuşun boynuna yakın olmak isterdi.”
Kitaptan... Yazyavun / Şehmus Özek / Junart Yayınları / 96 s. / 2023.
10 16 Mart 2023