Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MERHABA Tarihsel bakışın izinde Proust, kendi anlatı zamanını yaratarak onun içinden bireyin tarihsel durumunu yansıtmayı öncelemişti. Bu anlamda Proust bana, Balzac’tan daha “sahici” gelir. Kendi zamanının insanını/bireyini anlamada öne geçer. Gürsel Korat’ın Unutkan Ayna romanını okurken, anlatıcının kurduğu dünya, yansıttığı gerçeklikler bu iki zaman(lı) bakışı hatırlattı bana. ÖZGÜR, ÖZGÜN, ÇOKLU BİR BAKIŞ Romancının yolu, yolculuğu tarihe dönüktür. Tarihsel zamana. Mademki konusu insan, bundan kopamaz. Nereden, “ne”den bir başlangıç yaparsa yapsın “tarih” hep anlatısının odağındadır. Zira anlatıcı “zaman”a, “insan”a oradan bakar. Geçen, unutulan, hatırlanarak adlandırılan zaman işte o tarihselliği de içerir. Marcel Proust, “tarihi” olayları anlatmıyordu ama insana, onun hallerine tarihsel zamanın çizelgelerinden bakıyordu. Balzac üzerine yazarken şunları söylüyordu: “Balzac büyük bir yazar olmadan ve bu sıfatla edebi zevkin değişimlerine boyun eğmeden önceki okur tercihlerine sadık kalmıştı.” (*) Oysa kendisi kendi anlatı zamanını yaratarak onun içinden bireyin tarihsel durumunu yansıtmayı öncelemişti. Bu anlamda Proust bana, Balzac’tan daha “sahici” gelir. Kendi zamanının insanını/bireyini anlamada öne geçer. Gürsel Korat’ın Unutkan Ayna romanını okurken, anlatıcının kurduğu dünya, yansıttığı gerçeklikler bu iki zaman(lı) bakışı hatırlattı bana. Anlatıcının/romancının yarattığı tarihsel zamanla, anlatılanın geçtiği tarihseltoplumsal zaman okurda gerçeklik duygusuyla birlikte, yeniden kurulan bir tarihsel zamana dönük merak ve ilgiyi artırmaktadır. OKURUN SESİ Kemal Tahir, Kurt Kanunu romanında tarihsel bir olgudan yola çıksa da romanın/ romancının zamanı yerine tarihsel olgunun zamanı içine hapseder anlatısını. Bu da onun ister istemez anlatısını bir “savsöz”e dönüştürür. Yani kendini özgürleştiremez, bu anlamda da anlatısı özgün değildir. Oysa Gürsel Korat hem anlatı zamanında hem de anlatılan zamanda ele aldığı tarihsel olguyu (1915 Tehciri) çoklu ve değişken bir bakışla, üstelik artalanını da göstererek anlattığı için romancının anlatısında nasıl “özgür”, “özgün” olabileceğini gösterir bize. Üstelik kurmacada neyin önemsenmesi gerektiğini bilerek yapıtının söylemini daha ilkten belirliyor. Bu bağlamda ilk söz her daim önemlidir. Korat da öyle yapıyor: “Nevşehir’in tek çerçisi Boğos’u sabaha karşı vurdular.” (**) Bu da onun, romancı olarak çoklu okura açık yanını gösterir. Korat’ın anlatısını okuyan okur “yandaş okur” olmayı istemez. Anlatının tarihsel zamanını var eden “kurgusal hakikat”in içinden geçerek roman (hakiki) okuru olmak ister. İşte bu nedenle “yeni roman” okuru, yeni romancı bakışını gereksinir. Yandaş “romancı” diye gezinenler hep kötü okur yetiştirmiştir. Bu da öyle biline. DURUŞ YERİMİZ Balzac, okuru(nu) şaşırtan bir romancıdır, bence! Gene Gürsel Korat’ın romanlarını okurken ona dönüyorum kaçınılmaz biçimde. Korat, bazen, Kemal Tahir’i “tuş eden” biçim/içerikte yazsa da onun romanı/roman anlayışı Balzac’a daha yakın duruyor. Bunu bana en yakın hissettiren de “On Üçlerin Romanı” üçlemesidir. Zaman zaman gotik, fantastik anlatıcı olarak çıksa da karşınıza Gürsel Korat gizem ve fantazya yerine akıl/bilinç ve tarihsel gerçeklikten yana bir bakışla kurar anlatısını... Gerçeğin daha gerçeği ne olabilir duygusundan hareket eder; o “büyük hakikat” sorgusuna okuru/nu götürecek kurguyu yeğler. Balzac’ın “On Üçlerin Romanı” üçlemesinden bize yansıyan bu yan, Korat’ın kurgu/ anlatı dünyasına da ayna tutar niteliktedir. Evet, bir yazar/romancı “anlatı yasaları”nı bilerek yazmalıdır. “Aklıma geldi yazdım” diye bir şey yoktur. Neyi, ne adına, nasıl yazdığını bilmelidir. Burada yazar iyi bir duvar ustası gibi çalışandır. Bazen şu söz dilimden düşmez: “Duvar mı yaptırmak istiyorsunuz; gidip yapılmış iyi bir duvarı gözlemleyin, sonra da onun ustasını bulun!” ACI YARATICIDIR! Roman konusunda dün Balzac nasıl böyle biriydiyse bugün de Yaşar Kemal bizim için öyledir. Dostoyevski’nin roman yazma arzusunu besleyendir Balzac. Daha mühendislik okulundayken Eugenie Grandet’nin çevirisine yönelmesi ihtimal bundandı. Henüz yeni yetme bir yazı heveslisiyken Yaşar Kemal’in tutkulu bir Dostoyevski okuru olması, ileride Stendhal’in romancılığını önemsemesi boşuna değildir. Buradan bakınca Gürsel Korat’ın romanında bu aşıyı pekâlâ gözleriz. Sezgi değil, romanın bilgiyle yazılabileceğinin bilincinde bir anlatıcıyla karşı karşıyayız Unutkan Ayna’da. “1915 Tehciri” romanın kurulmasının salt kıvılcımıdır. Okuyunca orada “her şey”in nasıl bir insanlık dramı olduğunu gözlersiniz. Üstelik bu topraklarda yaşanan trajedinin nasıl biçimlenegeldiğine romancının bakışıyla tanıklık edersiniz. Evet bir hikâye anlatır. Korkunun, kaygının, gelecek savrulmanın yalnızca ayak seslerini hissettirmek, bir “tehcir”in nasıl oluşturulduğunun öyküsünü insanların duygu durumlarının içinde anlatır. Yani tarihsel olana bakarken de yüzü insana/insani olanın, çağın trajedisine/o çağ yangınına dönüktür yüzü. Bundan bihaber romancının yazabileceği şey, oyalamadır, hem kendini hem de okurunu. Acı, yaratıcıdır unutmayalım! n (*) SainteBeuve’e Karşı / Marcel Proust / Çev. Roza Hakmen / Doğu Batı Yay. / 227 s. / 2006. (**) Unutkan Ayna / Gürsel Korat / YKY / 277 s. / 2016. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Reklam Genel Koordinatörü: Esra Bozok l Reklam Rezervasyon: Tel: 0 (212) 343 72 74 Mail: reklam@cumhuriyet.com.tr l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. K apağımızda, olağanüstü gözlem yeteneğiyle yaşamı ve insanlar arası ilişkileri, insan olmak savaşımını veren bireylerin serüvenlerini romanlaştırarak, günlüğüne katarak edebiyatımızı zenginleştirmiş bir usta, Türk Edebiyatı’nın insani damarının sevdalı yazarı Muzaffer Buyrukçu yer alıyor. Öner Yağcı’nın yazısı... Üçüncü sayfamızda, yazarın kendi zamanının insanını/bireyini anlaması konusunu irdelediği “Tarihsel bakışın izinde” başlıklı yazısıyla Feridun Andaç yer alıyor. Meslekteki 55’inci yılını geride bırakan usta gazeteci ve yazar Ali Sirmen ile önceki kitaplarından ve 2004’ten günümüze Cumhuriyet’te yayımlanan yazılarından seçtikleriyle oluşturduğu Cüppeli Vesayet’i konuştuk. Gamze Akdemir’in söyleşisi... Gamze Akdemir, gazeteci ve yazar Mustafa Balbay ile “Tam bir Cumhuriyet çocuğu, genci, aydını. Bütün bunların toplamında Atatürk var. Katledilen aydınların tümünden değerler taşıyordu” sözleriyle nitelediği, Cumhuriyet’in Ankara Bürosu’nda oda komşusu, dostu Ahmet Taner Kışlalı’yı yazdığı Kemalizmin Centilmen Devrimcisi’ni konuşuyor. Alev Coşkun, 27 Mayıs 1960’tan sonra Maliye Bakanlığı’na getirilen, 1961 Anayasası’nı yapan Kurucu Meclis’te şahsen de tanıdığı Ekrem Alican’ın Günlükleri’ni (19561966) değerlendiriyor. M. Sadık Aslankara, “Dünya barışla, bayram aşkla...” başlıklı yazısında, öykü roman türünün, yeryüzü cenneti barışla, aşkla ulaşma sorunsalına odaklanışını irdeliyor. Aziz Şeker, editörlüğünü Mustafa Günay’ın yaptığı, Uluğ Nutku’yu ve felsefeye katkısını tüm yönleriyle ortaya koyan Gezgin Filozof Uluğ Nutku’yu inceliyor. Hikmet Temel Akarsu, yetkin mimarlık kitaplarını değerlendiriyor. Y. Bekir Yurdakul, Gülşah Özdemir Koryürek’in Zaman Yolcusu Kreta’sını yazıyor. Vitrindekiler ve Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşelerimizde de düşün serüveni sürüyor. İyi okumalar Editörden... cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap