19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİR JACK LONDON KLASİĞİ: ‘MARTIN EDEN’ London’dan bir tutunamayan! “Martin Eden için neden biraz üzülmeyeyim? Martin Eden bendim. Martin Eden bir bireyci idi bense sosyalist. İşte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum. Ve işte bu nedenden Martin Eden öldü.” Usta Amerikalı yazar Jack London’ın, Büyük Dünya Savaşı öncesinde ve sanayi devrimi sonrasında gelişen, klasikleşmiş yarı otobiyografik yapıtı Martin Eden (Yapı Kredi Yayınları), işçi sınıfının günde on yedi saat çalıştığı bir dönemde geçiyor. Genç ve eğitimsiz bir gemicinin kendisini eğitirken verdiği mücadeleyi, çektiği yoksulluğu ve düş kırıklıklarını anlatıyor. BEDRİYE KORKANKORKMAZ J ack London’ın, klasikleşmiş yapıtı Martin Eden, Büyük Dünya Savaşı öncesinde ve sanayi devrimi sonrasında, işçi sınıfının günde on yedi saat çalıştığı bir dönemde geçiyor. Bu, öyle bir dönemdir ki kenevir fabrikasında makinelerin başında sekiz yaşında çocuklar vardır ve fabrikalar bir deri bir kemik kalmış, haftada iki dolar için altmış saat çalışmak zorunda olan çocuklarla doludur. Kendi sınıfındaki kızların âşık olduğu, arkadaşları arasında da lider olarak sivrilen işçi Martin Eden, bir gün hiç tanımadığı Arthur’u, onu döven bir adamın elinden kurtarır. AÇLIĞA AŞKLA MEYDAN OKUMAK! Arthur minnet borcunu ödemek için Martin’i evine yemeğe davet eder. Ömründe görmediği kadar lüks bir eve adımını atan Martin, Arthur’un eğitimli kız kardeşi Ruth’a âşık olur. Aralarında hem yaş hem de sınıf farkı vardır. Martin ilk kez kendisini bir insan karşısında yenik hisseder. İlkokuldan sonra devam edemediği eğitimine, bozuk konuşmasına, en önemlisi de cahilliğine lanet okur. Aşağılık kompleksinden kurtulamadığı için kendi sınıfındaki insanları küçümser. En büyük dileği, kendisini âşık olduğu kıza yakışır bir erkek olarak yetiştirmektir. Yazar olmaya karar verir. Kıt olanaklarıyla üç yıl, günde on beş saat yazı yazarak kendisini eğitir ve Ruth’la nişanlanmayı başarır. Ruth’un Martin’den beklediği tek şey bir işe girip düzenli bir kazanç edinmesidir. Ruth’un kafasındaki mutluluk anlayışı da anne ve babası gibi ruhsuz bir yaşam sürmektir. Bu gerçekleri göremeyen Martin, kendi yolunda açlığa meydan okur. Jack London’ın yapıtının dünya klasikleri arasına girmesini sağlayan başat öğeler, aşk, nefret, aşağılık duygusu, ideolojiler, mücadele, azim, yenilgi, başarı, mutsuzluk, mutluluk, amaçsızlık, varoluşsal boşluk, yalnızlık gibi insanı içten içe sarsan kavramların ete kemiğe bürünüp belleğimizde silinmez izler bırakmasıdır. LONDON’IN SOSYALİZMİ VE EDEN MANİFESTOSU! Jack London, yirmili yaşlardan önce bireyci liberal görüşü benimsediğini ancak yirmili yaşlarının sonrasında gördüklerinden ve yaşadıklarından dolayı çağdaş sosyalist görüşü benimsediğini dile getirir. Martin Eden’da da ideolojilere farklı bir pencereden bakar. Zenginler değil ama “Yoksullar yoksullara verecek şey bulurlar” saptamasını kahramanları aracılığıyla vurgular. İflas etmiş bir toplumun çarpıklıklarını insanlara göstermeyi kendisine dert edinmiştir. Devrimleri insanların değil, ihtiyaçların doğurduğuna inanır. Ayrıca salt Marx’ın değil, Darwin’in, Nietzsche’nin ve Herbert Spencer’in düşünceleriyle aydınlatmıştır düşünce dünyasını. Nietzsche’den farklı yaklaşır üstün insan olma olgusuna. Nietzsche sosyalizmi zayıf ve güçsüz insanların yönetimi olarak tanımlar, London ise sosyalizmi üstün insanların yönetimi olarak görür. Yazara göre üstün insan, değerlerinden ödün vermeden güçlüklerin üstesinden gelen, köle yığınlarına sahip çıkan, kitleleri eğiterek yönetebilen, sürüye değil, kendisine dahil olan insandır. Bu yüzden Martin Eden, Nietzsche’nin üstün insan felsefesine karşı bir manifesto niteliğindedir. DENİZİN BIÇKIN ÇOCUĞU MARTIN’İN YANILGILARI! Martin’in bir başka yanılgısı da yazın dünyasını gözünde fazla büyütmesidir. Okumuş ve aydınlanmış insanların dünyasında kötülük ve aşağılanmanın, en önemlisi eşitsizliğin, sömürünün olmadığına inanır. Yazın dünyasındaki kapitalist sömürüyle tanışınca sarsılır. London insan ruhunu Martin Eden’da da şiir gibi sonsuz sınırlar içinde ele alır. Günlerce haftalarca dergilere öykülerini şiirlerini satmak için açlıkla mücadele eden Martin, öykülerini satamayınca artık yazmamaya karar verir. Tam da o zaman edebiyat dünyası kapılarını ona açar. Kısa sürede hem ünlü hem de zengin olur. Başta Ruth olmak üzere herkes ona geri döner. Martin, Ruth ile arasındaki aşkın gerçek olmadığını anladığı anda yapayalnız hisseder. Ruth’u düşlerindeki gibi sevdiğini, aslında onu hiç tanımadığını fark eder. LONDON: ‘MARTIN EDEN BENDİM!’ Basit insanların yüreklerindeki cömertliği aşağıladığı için kendisini de aşağılar. Bu vargılarla zor günlerinde yardım eden dostlarının düşlerini tek tek gerçekleştirir. Bireyciliğe nefreti yaşama sevincinin önüne geçer. Gideceği adres mavi dalgalar olacaktır; çünkü o denizlerin bıçkın çocuğudur, deniz ona hiç ihanet etmemiştir. Yaralarını sarmak amacıyla kendisini mavi denizin kucağına bırakır. Kırk yıllık kısa ömrüne elliden fazla kitap ve dünya edebiyatına başyapıtlar kazandıran Jack London’ın Martin Eden’a ilişkin görüşlerini kendi sözleriyle aktararak bitirelim: “Martin Eden için neden biraz üzülmeyeyim? Martin Eden bendim. Martin Eden bir bireyci idi bense sosyalist. İşte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum. Ve işte bu nedenden Martin Eden öldü. Bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır. Martin Eden başkalarının ihtiyacının farkına varmayan aşırı bir bireycidir. Hayalleri kaybolduğunda uğrunda yaşayacağı hiçbir şey kalmaz.” n 20 25 Mart 2021
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle