05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

FRIEDRICH SCHILLER’DEN ‘TURANKIZI ÇİN PRENSESİ TURANDOT’ Turandot’u okumak... Turandot adı “Turan’ın kızı” anlamında bir tamlamadır. Yapıtın çevirisini “Turankızı/ Çin Prensesi Turandot” başlığıyla sunmak hikâyeyi meydana getiren “öz”e sadık kalan bir çevirmen kararına işaret ediyor. NEDRET ÖZTOKAT KILIÇERİ P adova’lı tiyatro yazarı Kont Carlo Gozzi’nin 1762 yılında kaleme aldığı düzyazı oyunu Turandot’tan yola çıkan Friedrich Schiller 5 perdelik manzum bir versiyon kaleme alır. 1801’de tamamlanan yapıt 1802’de Weimar Saray Tiyatrosu’nda sahnelenir. Schiller’in yapıtı özenli bir çeviri ve duru bir Türkçe’yle geçtiğimiz günlerde Kaynak Yayınları tarafından basıldı. Çevirmenler Senar Ülger ve Selçuk Ülger’in de sunumda belirttikleri üzere “Turandot” bir doğu masalı ve masalın başkişisi Çin Hanı’nın kızının adını taşıyor. Farsça “docktar” (kız) ve “Turan” (Türk yurdu, Türkistan) sözcüklerinin bir araya gelmesiyle (Almanca Turantochter) oluşan Turandot adı “Turan’ın kızı” anlamında bir tamlamadır. Yapıtın çevirisini “Turankızı/ Çin Prensesi Turandot” başlığıyla sunmak hikâyeyi meydana getiren “öz”e sadık kalan bir çevirmen kararına işaret ediyor. Çevirinin bir başka başarısı da okurda bıraktığı etki. Gelelim bir çırpıda okunan bu akıcı şiirin ne anlattığına. Opera severlerin dışında, edebiyat meraklıları için de okumaya değer bu yapıt romantizmin erken dönem izleklerinden akıl ve ruh ikiliğini, Turankızı’nın üstün duruşuyla maskelemeye çalıştığı bir çatışma şeklinde merkeze alır. Öte yandan Turankızı’nın babası Efsanevi Çin Hakanı Altun’un sarayında görevli Başvekilin Commedia Delle Arte’den Pantalone’nin adını taşımasıyla uyanan anakronik çağrışım okurun dikkatinden kaçmaz. Hikâye’nin akışında sergilenen dolaplar / kurnazlıklar / oyunlar Avrupa tiyatrosunun “Fars” geleneğiyle buluşurken, Timur Han’ın oğlu Astrahan prensi Kalaf’ın dünyalar güzeli Turankızı’nın kalbini çalmasıyla; kızın bu akıllı ve hoş kahramanı denediği bilmecelerle Binbir Gece Masalları’nın kapısı da aralanır. BAŞKALDIRAN TURANKIZI Böylece Avrupa ve Doğu edebiyatlarının geleneksel türlerini bir araya getiren yapıt Turankızı’nın Kalaf’ı sınamaları sırasında devreye giren sağduyulu baba, divan bilginleri, köle kadınlar, Harem ağası gibi yan kişilerin kişisel tasarıları, kendi “ajandaları”yla örülü hareketli bir hikâyeyi anlatır. Zeki, kendine güvenen ve alışılmış değerlere başkaldıran güzel Turankızı’nın dediğim dedik, inatçı kişiliğinin çevresinde kurulan olay örgüsü tüm bu kişilerin kâh akıl veren manipülatif söylemleri kâh sağduyu talep eden sözleri olay örgüsü ilerledikçe dalgalana dalgalana Baktinyen polifoni’ye açılır. Kişiler duruma ve Turankızı’nın tutumuna göre sürekli yön ve söylem değiştirirken okuru da giderek hareketlenen bir eylem alanında peşlerinden sürüklerler. Oyunun sonuna doğru Turankızı’nın kaya gibi direnci bile yılankavileşir; Barok’a özgü bir değişkenlik, oynaklık (inconstance) hissedilmeye başlar. Schiller’in oyunu yalnızca kişilerinin kişisel kaygılarıyla dalgalanan söylemleriyle değil, uzak coğrafyaları Batılı akıl ve Doğulu duyumsayışla kurgulayarak birden çok yazınsal anlatının sesini barındırması açısından da çokseslidir. Keyifle okunacak bir yapıt. n Turankızı Çin Prensesi Turandot / Friedrich Schiller / Çevirenler: Saner ÜlgerSelçuk Ülger / Kaynak Yay. / 166 s. / 2020. ZAFER KÖSE’DEN ‘NEYDİ O GELECEK BAYRAMLAR’ ‘Ölecektik hepimiz ancak Zafer Köse ölümcül bir hastalık nedeniyle son günlerini yaşayan Zeynep’in hikâyesini hikâyelerimiz yaşayabilirdi’ aile kavramı üzerinden anlattığı Neydi O Gelecek Bayramlar’da ailenin göründüğü kadar kutsal olmadığının altını çiziyor. SİNEM GÜNDEM N eydi O Gelecek Bayramlar’ın her satırında bu sorgulamayı ve sarmalı görmek mümkün. Aile insanın ait olma ihtiyacının onu kısıtlayan ve aynı zamanda sorguladığı kadar özgür olmasını sağlayan handikabı. Hayatının kalan üç haftasını geçirmek için ailesinin yanına Gemlik’e dönen Zeynep’in hikâyesini yeğeni Fidan’dan dinliyoruz. İçinde sosyal medyalı, facebook yazışmalı, bilerek düzeltilmediği anlaşılan bolca imla hatalı yazışmalardan, Zeynep’in günlüğünde birçok anlatım biçimine tanık oluyoruz. Zeynep hep ailesine güvenmek istemiş. Ailemize güvenmeyeceksek kime güvenebiliriz? İşte bu sorgulamayla okunuyor Zafer Köse’nin satırları. İkisi erkek üç kardeşin en küçüğü olan Zeynep aile içinde kendini o kadar değersiz hissediyor ki, güven duygusu daha küçücük yaşlardan zedeleniyor. Çünkü ona ne istediği ne hissettiği hiç sorulmuyor. Çocuk yaşta kaybettiği babasının genç kız olduğunda ona nasıl davranacağını kız lisesinde okuduğu arkadaşlarının babalarının davranışlarıyla anlamaya çalışıyor. Hani neredeyse çocukluktan ergenliğe geçen kızların kendilerinden uzaklaşan ve bir anda kötü davranmaya başlayan babalarının neden böyle olduklarını yaşayarak anlamaya çalışmadığı için kendini şanslı bile hissediyor. Kitabın en sevdiğim satırları yıllarca o baktı, bu takip etti baskısıyla yaşayan kadınların aslında neden tacize, tecavüze bu kadar maruz kaldıklarını anlamamızı sağlayan Zeynep’in “Ya, ne c¸o¨zu¨msu¨z bir bela bu! Rahatsız edenlerden kurtulmak bir dert, bizi koruyanlardan kurtulmak bas¸ka... Bizi koruyanlardan kaynaklı derde ‘bas¸ka tu¨rlu¨’ demek bile hafif kalıyor, c¸o¨zu¨msu¨z bir bela!” sözleriyle anlattığı kadınların o büyük çaresizliğiydi. DELİ METİN Kitabın Zeynep’in ailesi dışında en ilgi çeken kahramanı bağımsız düşüncelerin temsilcisi Deli Metin. İyiliğin, eşitliğin, güvenin, maceranın ondan sorulduğu, toplumdaki yanlışların altını çizmekten asla korkmayan Deli Metin ortak aklın ve duyguların simgesi kitapta. Zeynep’in de okuduğu kız lisesinin önünde bekleyen gençlere, serserilere ve bu durum için kızlarını suçlayan ailelere yönelik yaptığı efsane konuşmayla her mahalleye lazım. Nerede bir yanlış var Deli Metin kitabın hiç görünmeyen kahramanı olarak ortaya çıkıyor ve en mantıklı çözümü buluyor. Neydi o Gelecek Bayramlar ölümün erkenden gelip kapısına dayandığı kasabalı bir kadının tek başına ayakta kalma mücadelesi. Ama içsel bir mücadele, hep ötekileştirilmiş bir kız çocuğunun bütün kadınlar için aradığı güvende olma duygusu. Ailenin bireylerden bağımsız bir organizma olarak yaşamaya çalışırken herkesten neleri alıp götürdüğünün bir kanıtı. Küçük şehirlerdeki insanların kasabalı olmaktan çıkıp şehirli olmaya çalışırken verdiği çabaların anlatıldığı kitap kadınların gözünden o kadar iyi anlatılmış ki, yazarın bu denli başarılı olmasına şaşırdığımı söylemeden edemeyeceğim. Zeynep’in hikâyesi, öldükten sonra da hikâyelerde yaşamak istediği şu sözlerle bitiyor: “Ölecektik hepimiz. Ancak hikâyelerimiz yaşayabilirdi.” n Neydi O Gelecek Bayramlar / Zafer Köse / Doğan Kitap / 248 s. / Temmuz 2020. 8 24 Eylül 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle