05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KITAP l BEBEK l ÇOCUK [email protected] l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Bir kentin tarihine şahit olmak – sahip çıkmak Debbağ’ın 2018 Tudem Edebiyat Ödülleri’nde birinciliğe değer görülen romanının adına bakıp sadece bir ilk aşk romanı sanmayın. Selin Beni Terk Etti, çağına tanıklık eden katmanlı bir kitap! HAFİZE ÇINAR GÜNER İ stanbul’un merkezi semtlerinden birinde, Gümüşsuyu’nda yaşayan iki çocuklu orta sınıf bir aile. Sakin, sabırlı, duygularını fazla ifade etmeyen (edemeyen) mimar bir baba ile titiz, hamarat, anlayışlı, Türkçe öğretmeni bir anne. Ayrılık kararı verdikleri halde hafta içi akşam yemeklerinde, hafta sonu kahvaltılarında iki buçuk yaşındaki kızları ve on bir yaşındaki oğullarıyla bir araya gelen, karı kocalığı askıya alsalar da anne babalığı hafife almayan bir ebeveyn. Evde ön ergenlik yaşayan oğulları Deniz’in birkaç öfke patlaması dışında bağrış çağrış duyulmuyor. Babasıyla maça, anne ile sinemaya gidiyor Deniz. Mahallesinde de okulunda da arkadaşları tarafından sevilen, övülen biri. Komşuları turuncu saçlı, balrengi gözlü, yeşil gözlüklü, güler yüzlü, sokak kedilerinin sevgilisi Selin de çok seviyor onu. Sadece sevmekle kalmıyor sık sık söylüyor da bunu. Ama nasıl oluyorsa oluyor ve bir gün mahalle bakkalının kapı eşiğinde “Sıkıldım artık Deniz, ayrılmak istiyorum.” diyor pat diye. İşte tüm hikâye böyle başlıyor. BİREYDEN TOPLUMA Sorunların konuşularak çözüldüğü, çözülemediğinde zamana bırakıldığı huzurlu bir ailede büyüyen Deniz için işler bir anda değişiyor. Derslerini çalışan, teneffüslerde top peşinde koşan, eve dönünce annesinin marifetli ellerinden çıkan pastaları, börekleri yiyip kardeşi Zeynep’le oynayan, mahallenin güzel ve akıllı kızı Selin tarafından sürekli övülen, yazları yine Selin ile Ada’da komşuluk eden, büyükannesi ve büyükbabasının şefkatli ellerinde büyüyen Deniz’i hem anne ve babasının ayrılığı hem de Selin’in onu yüzüstü bırakışı altüst ediyor. Aslında bu iki ayrılık hikâyesi de birbirine çok benziyor. Selin’in kendisini ani bir şekilde terk edişiyle sarsılan Deniz kardeşi Zeynep’le dertleşirken; “…Hem biliyor musun, ona hiç söylemedim ama ben de onu seviyorum.” (s.10) diyor. Ancak sevmenin yetmediğini, sevginin emek istediğini yeni tanıştığı Ceren sayesinde öğreniyor. Ceren’in “onunla ilgilen” tavsiyesine uyan Deniz, sadece kız arkadaşıyla değil etrafındakilerle daha çok ilgilenmeye ve onları mutlu etmeye karar veriyor. “Süper Gizli Kahraman” olmaya soyunuyor. İlk olarak da ilkokul öğretmenine bir sürpriz hazırlıyor. Deniz’in ilkokul öğretmenini ve onun için hazırladığı kartı anlattığı bölümü okurken aslında kendisi de bir ilkokul öğretmeni olan yazardan bahsetmiş olabileceğini düşünmeden edemiyoruz. Uzaktan öğretim yapmaya zorunlu kaldığımız bu süreçte teknoloji ne kadar iyi kullanılırsa kullanılsın öğrencilerle bağ kurabilen ve onlara çok güzel hikâyeler anlatabilen, ekrandan da olsa çocukların gözünün içine bakabilen öğretmenlere ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez daha duyumsuyoruz. Evet, roman biraz böyle bir roman; örnek ebeveynler, sorumluluk sahibi bir ağabey, güzel mekânlar, yol gösteren, tatlı arkadaşlar ve hikâye anlatan öğretmenler… Ama böylesi olumlu karakterler bu romanda sıkmıyor bizi. Çünkü bireysel varoluşlarımızın dışında toplumsal olgu ve olayların da bizleri nasıl etkilediğini görüyoruz. Doğanın tahrip edildiği, kültürel mirasa sahip çıkmak şöyle dursun sosyal hafızamızın silinmeye çalışıldığı, demokratik haklarımızı dahi savunmak zorunda kaldığımız bir ülkede yaşamak, kitapta da bahsedildiği gibi sosyal ve kültürel yıkıma tanık olmak küçük hayatlarımızda bireysel sevinçler yaşasak dahi bizleri derinden etkiliyor. Kitapta bölümler ilerledikçe ana karakter daha bir ete kemiğe bürünüp inandırıcılık kazanıyor. Karakterdeki değişime tanık olurken bu değişimin çevresini de nasıl etkilediğini görüyoruz. Kendisiyle birlikte çevresindeki insanları yeniden keşfeden karakter, mutlu olmak için almak yerine vermenin güzelliğini anlıyor. Sayfa 58’de dediği gibi herkese yardım edebileceğine inanıyor. BİR İSTANBUL ROMANI Bireysellik adı altında rekabetin, hırsın ve aslında benciliğin pompalandığı günümüzde karakterin çevresini anlama ve çevresiyle birlikte mutlu olma çabası günümüz çocuklarına çok şey anlatıyor. Her şeyi karşısından bekleyen ve yaşadıklarının sorumluluklarını taşımaktan korkanlar için farkındalık yaratıyor. Karakterimiz Deniz yaptıklarıyla hem en iyi arkadaşım dediği Selin’in gönlünü yeniden kazanıyor hem Can gibi çok farklı özellikleri olan yeni bir arkadaş ediniyor. Her şey yavaş yavaş yoluna girerken tüm bu yaşananlar onu olgunlaştırıyor. Yıkılması için gün sayılan İnönü Stadyumu, kapatılan Emek Sineması, ardından Gezi Parkı’nı savunmak için yaşananlar ise daha da büyütüyor onu. Çocuk kalbiyle yetişkinlerin yaptığı kötülükleri anlaması zor ve acılı oluyor çünkü. Neden bir şehrin kalbindeki bir avuç ağaç sökülüp alınmak istensin ve buna karşı koyanlar canından olsun ki… Tüm bu hikâyeleri karakterin gözünden, onun ağzından dinliyoruz; iyi ki de öyle yoksa nasıl umut biriktirebiliriz ki. İstanbul’un, Beyoğlu’nun geçtiğimiz on yılına ayna tutan kitapta Deniz ve babasıyla birlikte asırlık binaların önünden geçerek Beyoğlu sokaklarında dolaşıyorum. Gümüşsuyu’ndan İstiklal Caddesi’ne, oradan Tünel’e kadar yürüyorum. Yüksek Kaldırım’ı geçip dar sokaklardan yokuş aşağı uçarcasına iniyorum. Kamondo Merdivenleri’ni defalarca inip çıkmak, oyunlar oynamak istiyorum. Bankalar Caddesi’ne geldiğimde masmavi deniz ve onun tatlı serinliği vuruyor yüzüme. Sihirli bir şehir dedirtiyor satırlar bir kez daha bana. Deniz de yazar da Galata Kulesi’nden bahsetmiyor ama biliyorum ki o da tüm ihtişamıyla orada. Derken vapura atlıyorum. Galata Köprüsü’ndeki balıkçılara selam verip Kadıköy’e doğru yola koyuluyorum. Film tadındaki romana kaptırıyorum kendimi ve bitene kadar da terk edemiyorum. Bitince de yüzümdeki tebessümle düşünüyorum, neden olmasın diyorum belki filmi de çekilir. Bu fikri düşündüren romandaki olay örgüsü değil; sadece yaşadığımız çağın toplumsal ve siyasi olaylarını bilmeli çocuklarımız. Bilmeli ve doğru anlamalı. Dayanışmayla, mücadeleyle kurulacak adalara ihtiyacımız var. Bu adalar ülkelere, ülkeler kıtalara, kıtalar ise dünyaya dönüşmeli. Deniz, Gezi Parkı direnişi sonrası parktan geçerken özgürlüğü hisseder. Sayfa 120’de, “O park bir adaydı. Hiçbir adaya benzemeyen bir adaydı yalnız.” diyerek o özgürlüğü ifade eder. Parka dair izlenimlerini anlattığı sayfa 119’da ise, “Ben ne yana baktıysam sokak kedilerinin huzurunu gördüm.” der. Bu satırların yazıldığı son bölümü okurken karakterle yazarın sesleri birbirine karışıyor. Ancak bu bizi hiç de rahatsız etmiyor çünkü bu ses, aynı zamanda yüzünü aydınlığa dönmüş hepimizin sesi. n Selin Beni Terk Etti / Fatih Debbağ / Editör: Burhan Düzçay / Tudem / 120 sayfa / 2020 / 10 + yaş 14 24 Eylül 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle