05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAT BARKER’DAN ‘KIZLARIN SUSKUNLUĞU’ JENS ZIMMERMANN’DAN ‘HERMENEUTİK’ Felsefede ve yaşamda kurucu hermeneutik Destanın ardındakiler Pat Barker, Kızların Suskunluğu’nda İlyada destanını kadın bir kölenin gözünden anlatarak, üç bin yıllık kahramanlık hikâyesine farklı bir gözle bakmamızı sağlıyor. MUSTAFA GÜDÜK K ahraman yaklaşık 3000 yıldır orada duruyor, biz ise bunca zaman onu başka yerde arıyormuşuz meğer. Troya Savaşı’ndan sözediyorum; ayağıtez Akhilleus’tan, can yoldaşı Patroklos’tan, yiğit Hektor’dan, cinfikir Odysseus’tan, açgözlü Agamemnon’dan ve bütün bu savaşa sebep güzeller güzeli Helene’den. Pat Barker, Kızların Suskunluğu’nda hikâyeyi tekrar anlatıyor. Tekrar ama aynı bakışla değil. Kızların Suskunluğu’nda bu defa bir köle ağzından dinliyoruz hikâyeyi, Akhilleus’un yatak kölesi Briseis’ten. İlyada’da savaştaki becerisi, ilahi hamisi ya da soyu sopuyla anılan onca karakter arasından pek seçilesi biri değil belki ama en kulak verilesi olduğunu yazar bize kanıtlıyor. Çünkü savaşta hiç yer almasa da her koşulda kaybedeceği belli olanların bir temsilcisi Briseis. Her ne kadar bir kadının, Helene’nin yüzünden çıktığı anlatılagelse de Troya Savaşı’nda dövüşenler, yenilip yenenler kadınlar değil. Klasik anlatıda kadınlar savaşın mağlubu, hikâyelerin de keder yahut şehvet yüklü arka plan süsleri olarak kalmaya mahkum. SACECE BİR SAVAŞ ANLATISI DEĞİL Ama Briseis’in anlattığı sadece kadınlar değil. Pat Barker sadece bir savaşı anlatmıyor, kendi de anlatının müstahkem mevkine saldırıya geçiyor. Binyıllardır anlatılan bir kahramanlık hikâyesini en edilgen karakterlerinden birinin ağzından anlatmayı denemek başlı başına bir cesaret örneği. Pat Barker’ın Briseis’i, nesnellik kalıbını aşıp savaşı gerçek bir birey olarak aktarırken okur olarak saldırının ciddiyetine tanık oluyoruz. Briseis kölelik gerçeğini kavrayabilmiş ama kabullenmemiş bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Ona bu kaderi yaşatanlara ettiği beddualar olsun, iyi efendi diye bir şeyin imkânsızlığını anlaması ya da okurken kendisini yargılayan okura bir anda, “Siz hiç köle olmadınız!” diyebilecek dikbaşlılığı olsun, anlattığı hikâyeye daha fazla saygıyla yaklaşmamızı sağlıyor. Hele destansı bir anlatımda kahramanın şanına şan katacak işlerini gözlerinizin hemen önünde yaşanan bir dehşet sahnesi olarak betimlediği muhteşem bir 34. Bölüm var ki... Mart ayında yine İthaki Yayınları’ndan yayımlanan Akhilleus’un Şarkısı’nda Troya Savaşı’nı Patroklos’un gözlerinden görmüş, onun ağzından dinlemiştik; anlatı kalıplarını aşma denemesinde ona ortak olan Kızların Suskunluğu da her yanda görüp duyduğumuz, imlerine rastladığımız destanı bu defa anakronik bir roman metni olarak okuma fırsatı sunuyor bize. Birkaç yerde okurun ağzından kendine sorduğu sorularla izleyiciyi anlatıya dahil etmeye çabalıyor ve anlatının destansı mesafesini yok ediveriyor bir anda. Pat Barker anlatım ve bakıştaki küçük müdahaleleriyle sürekli aynı kalıplar üzerinden duymayı yadırgamadığımız bir anlatıyı okur olarak bizim yapıyor. Öyle ki Briseis’in hikâyesinin daha erken safhalarında ilan ettiği zafere ortak olmuş, efendinin ve anlatının zincirlerinden azade buluyoruz kendimizi. n Kızların Suskunluğu / Pat Barker / Çeviren: Seda Çıngay Mellor / İthaki Yayınları / 320 s. / 2020. 16 23 Temmuz 2020 İnsan anlayan ve yorumlayan bir varlıktır. Hermeneutik, bir anlama ve yorumlama etkinliği olarak insan yaşamında ve kültürde kurucu unsurlardan biri olduğu kadar aynı zamanda felsefi bir disiplin olarak da düşünce tarihinde önemli bir yer tutar. MUSTAFA GÜNAY T emel bir insani yorumlama etkinliği olarak hermeneutik, aynı zamanda anlama koşullarını çözümlemesiyle ilişkili olan bir felsefe disiplinin de adıdır. Hermeneutik’in tarihsel kökenleri mitolojiye kadar uzanmakta ve işlevi bakımından da geçmişten günümüze kadar önemini korumaktadır. Bir felsefe geleneği olarak hermeneutik düşünce ile ilgilenen ve bu geleneğe düşünce dünyamızda yer açmaya çalışan felsefecilerimiz arasında Kamuran Birand’ı ve Nermi Uygur’u anabiliriz. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren ise Doğan Özlem’in hermeneutik ve tarihselci felsefe geleneğine katkıları belirgin biçimde görülür. Özlem, hermeneutik anlayışın güçlenmesinde ve edebiyattan sosyal bilimlere kadar birçok alanda etkili olmasında değerli katkılarda bulunmuştur. Jens Zimmermann’ın Hermeneutik Kısa Bir Giriş kitabı akıcı, anlaşılır diliyle söz konusu felsefi geleneğin tarihi, başlıca temsilcileri ve ilgili olduğu alanlar bakımından genel bir kavrayış vermektedir. Anlamanın nasıl ve hangi koşullar altında gerçekleştiği sorusu hermeneutik filozofların cevabını aradıkları soruların başında gelir. ANLAMAK Zimmermann’a göre, hermeneutik düşünürler, anlamanın kelimeler, işaretler ve olaylar gibi belirli şeylerin anlamlı bir bütüne dahil edilmesinin yorumsal bir edimi olduğunu öne sürerler. “Bir nesneyi, kelimeyi ya da olguyu kendi hayatımızda bir anlam içerdiği ve böylece bizimle konuştuğu zaman anlarız.” (s. 18) Zimmermann, hermeneutiğin kişinin anlama ve kendini anlaşılır kılma sanatı olduğunu vurgular. “Kişi her ne zaman bir şeyin – bu şey bir sohbet, bir gazete makalesi, bir Shakespeare oyunu yahut geçmişteki olayların bir muhasebesi olabilir anlamını kavra maya çabalarsa, hermeneutik ile ilişkide demektir.” (s. 12) Hermeneutiğin tarihini bilgi üzerine bir konuşma olarak tanımlayan Zimmermann’a göre, “Yorumlama kelimesini telaffuz ettiğimiz anda, neyin geçerli bilgiyi inşa ettiği üzerine uzun süredir var olan bir konuşmanın içerisine girmiş oluruz. Basitçe ‘hermeneutik nedir’ diye sorarak, insan bilgisinin doğası üzerine bir tartışmaya, bilginin antik ve modern kavramlarını birbirine bağlayan bir konuşmaya dahil oluyoruz.” (s. 33) TARİHSEL KÖKENLERİ VE GELECEĞİ Derin ve köklü tarihsel / kültürel kökenleri bulunan hermeneutiğin, aynı zamanda gelecekte de önemini ve işlevini sürdürecek bir düşünme, anlama ve yorumlama etkinliği olduğunu vurgulayan Zimmermann bu konuda şunları söyler: “Hermeneutik felsefe farklı inançlar ile kültürler arasındaki konuşmayı teşvik ettiği sürece hermeneutik, geleceğimizin elzem bir parçası olarak kalmaya devam edecektir.” (s. 164) Zimmermann’ın kitabı, hermeneutik felsefenin kökenlerine, temel kavramlarına, uğraşageldiği sorunlara ışık tutan ve bu bağlamda önemli düşünürlere değinen bir giriş kitabı olarak hem felsefede hem de yaşamda anlama ve yorumlamanın yerini ve işlevini ortaya koymaktadır. Teoloji ve hukuk alanında yorumlamanın işlevini ve yerini oldukça ayrıntılı biçimde irdeleyen Zimmermann, sosyal bilimlerde yorumlamayı ve pozitivizm ile hermeneutik gelenek arasındaki çatışma ve farklılıkları daha genel biçimde ele almış görünmektedir. Ana hatlarıyla söz konusu felsefelerin düşünce ve bilim anlayışları arasındaki farklılıklar dile getirilmektedir. Anlamanın ve yorumlamanın koşulları ve anlamı üstüne düşünmeye hepimizin ihtiyacı yok mu? n Hermeneutik Kısa Bir Giriş / Jens Zimmermann / Çeviren: Mehmet Çetin / Say Yayınları / 190 s. / 2020.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle