23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KÂMİL YAZGIÇ’TAN ‘BABAM AHMED MİDHAT EFENDİ’ Efendi Babamız’ın oğlu babasını anlatıyor Anı türünün edebiyat tarihimiz açısından önemi yadsınamaz bir gerçek. Yaşamöykülerine kaynaklık etmesi bakımından da önemlidir. Hele bu yazar yeni Türk edebiyatının kurucularından sayılan Ahmed Midhat Efendi ise… ŞABAN ÖZDEMİR E debiyatımızda her ne kadar “Hacei evvel” olarak bilinse de edebiyat tarihiyle ucundan kıyısından uğraşanlar için sanırım Münir Süleyman Çapanoğlu’nun kitabından sonra “Efendi Baba” deyişi Ahmed Midhat Efendi için daha çok kullanılır oldu. O Ahmed Midhat ki çıkardığı dergi ve gazetelerle, ölümüne kadar yaptığı öğretmenliğiyle, kurduğu çiftlik ve ticari faaliyetleri ile, “yazı makinesi” sıfatını hak edecek kadar çok yazdığı kitaplarla tam bir eylem insanı, dahası bence başlı başına bir roman kahramanıdır. Romandan tarihe, oyundan öyküye kadar birçok kitabın yazarıdır. Efendi Babamız’ın oğlu Kâmil Yazgıç ise Balkan Savaşları’nda esir düşmüş, Cihan Harbi’ne doktor olarak katılmış, savaştan sonra, Adapazarı’na yerleşip orada geniş ailesi ile bir hayat kurarak doktorluk yapmış, fakir fukara dostu olarak tanınmış biri. Aynı zamanda iki roman yazmış ama babası kadar şöhret olamasa da babasının hatırasını yaşatmayı başarmış bir evlat. Yeni Türk edebiyatının kurucularından sayılan Efendi Babamız hakkında yazılan makalelere ya da kitaplara hâlâ dört başı mamur bir Ahmed Midhat Efendi biyografimizin olmadığını da unutmayalım istisnasız hepsinin başvuru kaynağı Kâmil Yazgıç’ın 1940’ta çıkan Ahmet Mithat Efendi, HayatıHatıraları adlı kitaptır. Ahmed Midhat Efendi’nin en yakınında bulunmuş, hem başından geçenleri hem de Ahmed Midhat Efendi’nin gördüklerini anlatmasıyla Türk edebiyatının önemli anı kitaplarından olan bu eserin yeni baskısının bu zamana kadar yapılmaması büyük bir eksiklikti. YENİ BASIM Kitap şimdilerde yeni bir basımla okuyucu karşısında. İsmail Alper Kumsar’ın yayına hazırladığı bu yeni basımda Kumsar, Kâmil Yazgıç’ın anılarını yayımladığı iki tefrikayı karşılaştırmış ve bugünün okurunca pek bilinmeyecek sözcüklerin anlamını vermiş, bazı yerleri de dipnotlarda açıklamış. Kitap Ahmed Midhat Efendi’nin ve Kâmil Yazgıç’ın fotoğrafları ile de zenginleştirilmiş. Kumsar, Kâmil Yazgıç’ın neşrettiği, 1940 basımında olmayan Ahmed Midhat Efendi ve edebiyat tarihimize dair hoş anekdotları içeren 12 metni de kitaba eklemiş. Kitabın önemini yine kitaptan aldığım bir cümle ile belirtmeye çalışayım: “Babacığım sağlığında başından geçen en gizli vakaları bile bana anlatmış ve bunları bilahare yazmaklığımı vasiyet etmişti. Ben de şimdi onun ruhunu şad etmek ve arzusunu yerine getirmek maksadıyla bu kitabı yazmaya başladım.” diyor Kâmil Yazgıç. Kitapta Ahmed Midhat Efendi’nin bir aktar dükkânında çıraklık ettiği çocukluk dönemini, Midhat Paşa’nın maiyetine girip Mid hat ismini nasıl aldığını, gazetecilik serüvenlerini, dönemin edebiyatçıları ile ilişkilerini, müteşebbis Ahmed Midhat’ın çiftlik hayatını ve ailesi ile olan ilişkilerini, yalısına, o yalıdaki yaşama ve eğitim biçimine, damadı ve edebiyatımızın önemli isimlerinden Muallim Naci’nin nasıl vefat ettiğini, Ahmed Rasim’in hovardalık etmeye çalışırken nasıl basıldığını, bunun yanında Serveti Fünun dergisi sahibi Ahmed İhsan’dan İkdamcı Ahmed Cevdet’e, Musa Kâzım’dan Hüseyin Rahmi’ye kadar birçok edebiyat ve kültür adamının anekdotlarını ve daha birçok şeyi bir roman havasında veriyor okuyucuya. Sonuç olarak büyük bir keyifle bir çırpıda okunacak bir kitabı bize kazandıranlara teşekkür etmek gerek. Şunu da ekleyeyim: Basın hayatımızın en önemli isimlerinden olan Hakkı Tarık Us’un 1948’de yayımladığı ve o zamandan beri baskısı olmayan Ahmed Midhat Efendi ve Şair Fıtnat Hanım adlı eseri İsmail Alper Kumsar ve Kırmızı Kedi yayınlarından beklemek çok şey istemek midir? n Babam Ahmed Midhat Efendi / Kâmil Yazgıç / Kırmızı Kedi Yayınevi / 247 s. / 2020. JOHN BOYNE’DAN ‘ASKER DOĞMAYANLAR’ Vicdan en büyük retçi! Çizgili Pijamalı Çocuk romanıyla geniş kitlelerce tanınan John Boyne, Asker Doğmayanlar’da I. Dünya Savaşı’nın sığ bir yanına çeviriyor derin anlatımını… SEVDA FİDAN sevda.fidan@cumhuriyet.com.tr S avaşmakla korkaklık arasında sıkışıp kalan “erkekliği” sorgulayan buhranlı dönemin romanı… Savaşın, insanın sınırlarını zorlayan dayatmaları… Ahlaki ve vicdani yaptırımların önlenemez sonuçları… Dünya tarihinin dönüm noktasındaki bir savaşta, birbirlerini “amaçsızca” öldüren insanlar, “savaşçı asker” kavramına uymadıkları için korkaklıkla ve hainlikle suçlanan mahkumlar… Öte yandan benliğine direnerek arzularına hükmetmeye çalışan özgür ruhlar, cephelerde filizlenen duygusal yakınlaşmalar, inkâr ve utanç duygula rıyla örülü intikam hissi… Romanda yaşananlar iki farklı zamanda aktarılır: Aldershot’ta verilen mücadeleler ve Tristan Sadler’in ilgi duyduğu Will’in ablası Marian Bancroft’la buluşmasında yaşananlar… Bir anlamda içindeki sırla yüzleşmek içindir bu buluşma belki… Üstelik o yıllarda kadınların oy kullanma haklarının olmayışı da yansıtılıyor diyaloglara. Arthur Wolf’a yapılan haksızlık; doğru ya da yanlış ayırt etmeksizin bedel ödeyen savunmasız bir Alman çocuğunun Milton tarafından öldürülmesi; Will Bancroft’un bunları hazmedemeyişi, içinde bulunduğu durumu reddedişi ve akabinde başına gelenler; geçmişlerinden ve geleceklerinden sıyrılan yaşamları son nefeslerine kadar irdeliyor. “Aldershot’ta bize nasıl savaşılacağını öğretmediler, hayatlarımızı nasıl mümkün olduğunca uzatacağımızı gösterdiler. (…) en azından birkaç gün ya da birkaç hafta daha uzun yaşardık.” İDEA NEDİR? Tristan, Will’in ölümün de payı olduğu için kendisini suçlu hissetmekte, olanları anlatıp sırrını paylaşarak bu büyük yükten kurtulacağını ummaktadır. Herkesçe doğru olduğuna inanılan ve öyle kabul edilenlerin reddi ise vicdanlara sığmayacaktır. Gerçekten de gerçek “idea” nedir? Katı ruhuyla Çavuş Clayton aslında buna küçücük bir örnek: “Yıllardan beri başarıyla yaptığı bir işte acemi bir askeri yenmek.” Belki de bunun zaferle bir ilgisi yok. “Aksine bu meydan okuma, başlı başına bir utanç vesilesi.” İnsan ömrü boyunca pişmanlık duyacağı hatalar yapmak istemez ancak hayatın cilvesi insanı her daim vicdanıyla baş başa bırakmaktan da geri durmaz. Nefes almakla sağ olmak arasındaki fark, ironik bir cesaret ve korkaklık ikilemi, asıl cesaretin yaşarken verilecek bir savaş olduğu gerçeği… n Asker Doğmayanlar / John Boyne / Çeviren: Özlem Yüksel / Deli Dolu Yay. / 298 s. / 2020. 14 23 Temmuz 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle