05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KITAP l BEBEK l ÇOCUK [email protected] l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Armstrong nasıl Armstrong oldu? Ay taştan falan değil; o koskocaman bir peynir. Hatta Ay bazen gouda peyniri gibi oluyor bazen de çedar gibi… BURCU YILMAZ Gelelim farenin adının nasıl Armstrong olduğuna; bu da farenin Ay’a çıktığını bilen birkaç insanın mahareti… E debiyat fareleri üzerine bir çalışma ilgi çekici olabilirdi. Armstrong Maceraperest Farenin Ay’a Yolculuğu’nu okuduğumdan beri bunu düşünüyorum. Tarçın Dükkânları’nı, Venedik’te Ölümü ve şimdi isimlerini hatırlayamadığım başka bazı kitapları bir an evvel okumam gerektiğini ben henüz bir kepçecikken bir fareden öğrenmiştim mesela. Farenin yaşadığı kitabın adını anımsayabilmeyi çok denedim yıllar içinde. Fakat kepçeciklikten yetişkinliğe geçişte bazı kayıplar yaşayabiliyorsunuz. Öte yandan o yıllarda uzun uzun Ay’ı seyrettiğimi ve oradaki adamı görebilmek için ne diller döktüğümü hatırlıyorum. Armstrong da Ay’a uzun uzun bakıyor ama o benim aksime Ay’ın “taştan kocaman bir küre” olduğunu görüyor. Keşfini öteki farelere heyecanla anlatıyor ama onlar fareyi dinlemek istemiyor zira Ay taştan falan değil; o koskocaman bir peynir. Hatta Ay bazen gouda peyniri gibi oluyor bazen çedar gibi… Fareler için peynirden güzeli olmadığına göre Ay kesinlikle büyük bir peynir, işte o kadar! Bir gece kahramanımız fare, notlarının arasında onu Smithson Müzesi’ne davet eden bir mektup buluyor ve kendisini anlayan birinin olduğunu görüyor. Zeki fareler için hiçbir şey zor olmadığından hemen mektubun geldiği yere gidiyor. İnsan icatlarıyla dolu müzede duvara tebeşirle çizilmiş kanatlı bir fare resmi ve altında da bir ok görüyor. Yazarın, bir önceki kitabı Lindbergh: Uçan Bir Farenin Macera Dolu Hikâyesi’ne yaptığı bu gönderme, göndermelere meraklı, birbiriyle bağlantılı ve birbirinin devamı sayılabilecek kitapları seven okurlar için küçük bir sevinç kaynağı… Farelerin uçma tarihine ve Lindbergh’e hızlı bir bakış atıp onu müzeye davet eden yaşlı farenin “İnsanların bildiklerini öğren. Aralarından bazıları çok zekidir.” öğüdüyle minik farenin şehrine geri dönüyoruz. GELİŞME Fare üniversitede dersleri takip ediyor gizli gizli. Uzayda nasıl hayatta kalınabileceğine kafa yoruyor. Onu güvende ve sıcak tutacak bir şeyler giymesi gerektiğini düşünüyor. Uzay kıyafeti konusunda başarılı oluyor neticede. Japon balığına yaptığı ziyaret bunun kanıtı… Şimdi o kadar yükseğe nasıl çıkacağını bulması gerek. Şaşırtıcı biçimde pıt diye çözüveriyor bu sorunu: Bir çalar saat ve birkaç külotlu çorap yetiyor. Ama hah! Külotlu çoraplar onu anca elektrik tellerine dek ulaştırabiliyor. Evine dönerken havai fişekleri görüyor ve aklına onu Ay’a gönderebilecek düzenek geliveriyor! Bunu yazmama gerek bile yok belki ama bilmişlik taslama arzuma engel olamıyorum: Fare bilimsel düşünme yönteminin hakkını veriyor! Fare’nin ilk roket de nemesi yangınla sonuçlanıyor. Notları, roket kızağı, teleskopu, her şeyi yanıyor. Yetmezmiş gibi insanlar peşine düşüyor. Anlaşılan fare o güne dek yaptıklarıyla “kara ceketliler”in ilgisini çekmiş. Kurgu burada biraz boşluklar bırakmış. Çizimlerden anladığımız kadarıyla farenin araştırmaları için gereksindiği malzemeler nedeniyle yaptığı hırsızlıklar bu ilgiyi uyandırmış. Bu, benim için yeterince ikna edici bir gerekçe olmadı veya yangını çıkaranın fare olduğunun anlaşılması… Kitabın güzelliği bu boşluğu mazur görmemi sağ lıyor ama. Fareye dönelim; sonunda roketini tamamlıyor, Ay’a uçuyor. Kara ceketlilerse ancak farenin küçük çizimlerini ele geçirebiliyor ki bu çizimler de insanlara ilham oluyor ve 21 Temmuz 1969 geliyor… Fare, Ay’dan getirdiği bir taşla dünyaya döndüğünde onu karşılamaya gelmiş fare kalabalığının farenin ineceği yeri ve zamanı nasıl bildiğini bir an düşünebilirsiniz belki ama unutmayın, fareler her şeyi bilir! SONUÇ Kitabın yaratıcısı Torben Kuhlmann’ın ayrıntılı, muazzam suluboya çizimleri Armstrong’a duyduğum hayranlığın asıl nedeni… Yazılı metnin sık sık geri çekilip resimlere bol bol yer açması ve anlatılan şeyi görsel metinde okumamız resim kitapları daha güçlü kılan hatta çoğunlukla daha da güzelleştiren bir yöntem. Sessiz kitaplar da gücünü buradan alıyor belki; hikâyeyi istediğimiz gibi okuma şansımız oluyor. Yazılı metne de bunu yapabiliriz elbette ama bir yere dek; o noktada yorum yırtılıverir. Kitabın, neredeyse raporlayan bir dille anlatılan hikâyesini, tam da bu özelliğinden ötürü sevdiğimi söyleyebilirim. Bu biçemin konuyla uyumlu olduğunu düşünüyorum. Öte yandan çizimler bu kadar güçlü olmasa aynı şeyi düşünür müydüm, daha doğrusu metni şimdiki denli ilgi çekici, güçlü bulur muydum bilemiyorum. Sanırım bu da metinresim ilişkisinin, bu iki öğenin birbiri için ne denli önemli olduğunun altını bir kez daha çiziyor. Birinin zayıfladığı yerde öbürü ona destek çıkarak kitaptaki kara deliklerce yutulmamızın önünü alıyor. Bu dengenin sağlam biçimde kurulduğu kitapların âdeta ışıldadığına inanıyorum. Kurgudaki boşlukları / fazlalıkları görünmez kılabilen veya onlara hoşgörüyle yaklaşmamızı sağlayan bir ışık (biz okurların ne kadar zalim olduğunu unutmayalım). Armstrong’un sayfalarının elime ikinci alışımda dağılmaya başlaması, üçüncü defa aldığımdaysa artık bütün sayfaların birbirinden ayrılması, özellikle de böyle bir kitap söz konusu olunca, sahiden üzücü… Kitabın yeni baskısında bu sorun çözülür umarım. n Armstrong Maceraperest Farenin Ay’a Yolculuğu / Torben Kuhlmann / Çeviren: Su Akaydın / Türkçe Yayın Editörü: Yağmur Yavaş Aydın / Uçan Fil Yayınları / 2020 / 128 s. / 9+ yaş 6 11 Haziran 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle