Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MEHMET ZAMAN SAÇLIOĞLU’NDAN ‘BİR GÜN’ Ne politikacılar ne de polis farkında! “Kars’ta bir heykel yıkıldı, içimdeki direnç çöktü. Eski tren rayları söküldü, çevrelerindeki bahçeler gibi sessiz, ıssız kaldım. Gezi Parkı’nda dostlukla birleşmiş insanlara saldırıldı, tüm resimli roman kahramanlarım canlandı.” diyen Saçlıoğlu, yeni öykülerini Bir Gün’de topladı. Öykülerinin bir bölümü sıcağı sıcağına yazılmış, bir bölümü ise üzerinde düşünülmüş kısa öykülerinden oluşuyor. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr n Bir Gün... Aslında kitabın son öyküsünün adı ama bir yandan da, hemen ardından “mutlaka” sözcüğünü anımsatıyor okurunda... Kavgalar üzerine öyküler çoğu... Hayatla kavga, erkle kavga... Çağın ve yurdunun nobran gidişatına isyanın, derdin bu kertedeki öykülerinizin diline, duygusuna yansısını anlatır mısınız? Bu kitabım iki farklı tür barındırıyor. Biri olayların hemen ardından yazılmış olanlar, öteki ise üzerinde düşünülmüş kısa öyküler. Birinci grup öykü, yazılmalarına neden olan olaylara ilişkin duygularım henüz sıcakken yazıldı. Dediğiniz gibi kavga, ya da tepki içeriyor. Mehmet Aksoy’un Kars’ta yaptığı İnsanlık Anıtının yıkılmasına ülkemizin tüm aydınları gibi ben de kızmıştım. ‘GEZİ PARKI! DÜŞSEL KAHRAMANLARIM ORADAYDI’ Yıllar oldu, Haydarpaşa Anadolu tren hattının raylarını söktüler ve Haydarpaşa’yı öksüz, tren yollarını boynu bükük bıraktılar hâlâ da Haydarpaşa’nın ne olacağı belirsiz . Tarihsel ve kültürel bir odak oluşturmuş Haydarpaşa özelinde kent kimliğine yapılan bu saldırı, aklımda kentsel değişimlerin insanlar üzerindeki etkisini yansıtan bir öyküye dönüştü. Gezi Parkına sahte bir “tarihi eser” yapmaya kalkıştılar kim bilir ne büyük bir rant için. İstanbul ve Türkiye ayağa kalktı. “Düşsel Kahramanlarım Oradaydı” adlı öyküyü yazdım. “Emek Öyküleri” seçkisi için “Utanç” adlı öykümü yazdım. Günübirlikçi işçilerin güzel sanatlar sınavına giren çocuklara modellik yapmasıyla ilgili bir öykü. Uzun yıllardır karanlık bürokrasi, derin devlet, ülkemizin gizli gündemindedir. Şimdi anımsayamadığım bazı olaylardan sonra bir tür boşalma duygusuyla Kafkaesk bir havada “Derin Dönüşüm” adlı öykümü yazdım. Bir gün eşimle deniz kıyısında bir sarhoşun yavru bir köpeği suya attığını gördük, bu olay bende derin bir iz bıraktı. Herkül adlı öyküyü de hemen birkaç hafta sonra yazdım. Bir gece apartmanda, kapımızın önünde yatan kara kedimiz Şam Şeytanı’na apartmandan birileri biber gazı sıktı. Şam Şeytanı adlı öyküm de böyle yazıldı. BÜROKRATIN KAFKAESK DÖNÜŞÜMÜ! n “Derin Dönüşüm”, bürokratın laneti, bürokrasinin cehennemi üstüne ışığın sızamadığı bir öykü değil mi? Gri siyah bir çukurun sureti... Çürümüşlüğe gerçeküstü bir yakın plan... Bu öyküyü, derin devlet ve karanlık bürokrasi gibi ülkemizi içten çürüten bir yapılanmayı o zincirdeki bir bürokratın duygularıyla ve iç çelişkileri vasıtasıyla yansıtmak için yazdım. Bu durum tam olarak Kafkaesk bir durumdu. Kafka’yı özellikle vurgulamak için hem Dönüşüm kitabına referanslar yaptım hem Dava ve Kayıp (Amerika) kitaplarından iki kahramanı getirip öyküye soktum. Hamam böceğine, karanlık derin devletin bürokratlarından daha çok benzeyen kimse var mıdır? O karanlık tozlu dosyaları her zaman bir tehdit silahı olarak kullanan, çifte kapılar arkasında sözde devlet işi yapar gibi yaparak kendi erklerini sürdüren kara böcekler… Bunun öyküsüdür “Derin Dönüşüm”. Öykünün, her nasılsa bir kadına âşık olmuş kahramanı Hamza Geridur, adından da hemen anlaşılabileceği gibi Gregor Samsa’nın Anadolu çeşitlemesidir. ELSİZ HEYKELİN ANLATTIKLARI... n “Ucube Üstüne Bir Fantezi”... “Kars’ta bir heykel yıkıldı, içimdeki direnç çöktü” cümlenizden hareketle anlatır mısınız bu öykünüzün “gerçek ve üstü” yaklaşımını? Aksoy’un heykelinin yıkılması, son derece yanlış ve ayıp bir karardı. Heykeli yıktıran henüz başkan olmamış başbakandı. Bir emriyle yıkıldı heykel. Kararın yanlışlığı kadar, bu emri, yanlışlığını düşünmeden uygulayan bürokratların işgüzarlığı da insanı korkutuyordu. Kısacası durum bir hukuksuzluk idi. Afganistan’da Budha heykellerini yıkan Taliban’ın yaptığından pek de farklı değildi. Bu olay aslında uygar bir ülkede gerçeküstü bir durumdur ama bizim ülkemiz gerçeküstünü normalleştirmiş bir ülke olarak pek çok şaşılacak durumu hayata geçirebilmiş bir ülkedir. Bu gerçeküstü durum, doğal olarak gerçeküstü bir öykü gelişimine neden oldu. Heykeli yıkarken, hemen yakındaki bir mutasavvufun mezarına yakın yapılmasının saygısızlık olduğu gerekçesini kullanıyorlardı. Sonra bu mutasavvufu (Ebul Hasan Harakani) incelediğimde aslında bu yıkma kararına hiç de sevinmeyeceğini anladığım bir Anadolu bilgesiyle karşılaştım. ‘BİR GÜN ÖYKÜM HEPSİNDEN FARKLI...’ Sözlerinden birini de öykünün başına aldım. “Dünya hırsına sahip âlim ile ilimden yoksun softanın çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz,” diyordu. Yani bu yıkım kararına cevabı ta o zamandan vermişti Harakani aslında. Heykelin bir elinin hiç monte edilememiş olması da bir başka gerçeküstü motifti. n Kitabın ikinci grup öyküleri dediğiniz kısa öykülerin belli bir yazılış nedeni ya da ortak özellikleri var mı? Sanki bir başka zamanınızda yazmışsınız gibi onları. Kısa öykülerimden yalnızca son öykü, kitaba adını veren Bir Gün hepsinden farklıdır. Ötekilerin hepsi gerçek ve tanımlanabilir zamanları, tanımlanabilir olayları anlatırken bu öykü bir insanın yaşamına sığmayan tüm bir insanlık öyküsünü bir gün içindeki izlenimlerle anlatır. Sabah, öğle, ikindi, akşam, gece ara başlıklarından oluşan bir kısa öyküdür bu. Ne benimdir ne bir başkasının. Hepimizindir, soyuttur, kendi kendinin öyküsüdür. Ötekiler ise olaylardan, durumlardan esinlenerek yazılmış öykülerdir. n “Düşsel Kahramanlarım Oradaydı”: Karaoğlan, Red Kit, Don Kişot, Asteriks, Hopdediks ve Büyüfiks, Çelik Bilek, Tommiks, Kızıl Maske, Örümcek Adam, Batman, Superman, Süper Girl... Günümüze getirsek yolları Taksim’e düşecek ve belli ki Gezi’de kardeşimiz olacaklar! Kötülerle savaşmaya bizlerle devam edecekler... Bu öykü yazarının gücünü nasıl tazelemiştir? İyi ki masal kahramanları var. Saydığımız kahramanlar hep iyilik için savaşan karakterlerdi. Hatta aralarında Darth Vader gibi, karanlık güce tapmış ama ölmeden önce doğru yolu bulan kişiler de vardı. Bugünkü dünyanın liderleri çocukluklarında bu kahramanların çizgi romanlarını öykülerin felsefesini anlayarak okumuş olsalardı bu kadar güç delisi, hırslı narsistler olmazlardı belki. Şu başımızın derdi kimi liderlerin çocukken güzel kitaplar okuduklarını hiç sanmıyorum. Öyküde benim, bizim kahramanlarımızın adlarını bir bir saydım okumamış liderlere kolaylık olsun diye. Ben bu kahramanları bildiğim için Gezi parkında hepsini tanıdım. Ama aslında onların birer masal kahramanı olduklarını ne politikacılar biliyordu, ne polis farkındaydı. Nâzım da zaten o parkta bir ceviz ağacıydı. Ve evet, yenilmek işin sonunda kötülerin kaderidir. Öyle olmasa ne umut olurdu ne sanat, ne edebiyat. n Bir Gün / Mehmet Zaman Saçlıoğlu / Cumhuriyet Kitapları / 128 s. / 2020. 6 30 Nisan 2020