Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MÜGE İPLİKÇİ’DEN ‘GÜNAYDIN BENDİ’ ‘Bir gün kazanacak o güzelim çocuklar!’ Müge İplikçi, çevre kirliliğini eksenine alan, korkuya ve zorbalığa karşı arkadaşlık, dayanışma ve iyiliği yücelten romanında; Belgrad Ormanı’nda, doğa düşmanı Mays Canavarı’na karşı cesaret ve umut dolu bir zaman ve büyüme yolculuğuna davet ediyor. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr n Günaydın Bendi… İlk olarak neden günaydın? Günaydın, bir başlangıç elbette. Merhaba demenin bir başka yolu. Aynı zamanda kurgu boyunca genç çocukların içinde bulundukları ana sarılış biçimi de. Onları o haliyle kafamda canlandırırken gençliğin hele çocukluğun nasıl bir define olduğunu bir kez daha hatırladım. Sadece olumlu yanlarıyla değil elbette! Ancak hemen her seferinde güne, yaşama devam edebilme potansiyelleri karşısında şapka çıkardığım da bir gerçek. Oynarken kendilerini kaybetme ustalıkları, vb. Günaydın, bu nokta da, her ne olursa olsun ya da her ne olduysa oldu, devam edelim demek galiba. ‘KENDİMİZİ ÖLDÜRMÜŞÜZ, ORMAN NE Kİ…’ n Kitabın odağa aldığı vurguları açar mısınız? İlk etapta, hemen hemen tüm çocuk kitaplarında peşine düştüğüm farklılıkların ne olduğu ve ne olmadığı soruları mevcut. Farklı olana karşı, yetişkinlerin tercihleriyle şekillenen dünyanın çocuklara nasıl yansıyabileceğini tasarlayarak yola çıktığımı söyleyebilirim. Bir de burada bir orman sorunumuz var elbette! Ormanları öldüren bir canlı türünden ne hayır gelir ki çıkarsamasının etrafında dolanıyorum bol bol. Cevap belli: Hiçbir hayır gelmez... Ormanını, yaşamını yok sayan feci bir canlı türüyüz. Ancak şu da var. Sadece çevremize mi böyleyiz? Ya da bu halin kaynağında, özünde neler var sorusu da kitap boyunca takip edilebilir. Takip edilince de varılan cevap pek parlak değil... Kendi içimizde boğulup kalmışız. Kendimizi öldürmüşüz. Orman ne ki... Bakınız Mays Canavarı’nın halleri. KÜL YUTMAZ, DOĞA TUTKUNU NEŞE! n Mays Canavarı’na geleceğiz ama biz yine de önce çok kahramanlı kitabınızın dokuz yaşındaki bilmiş mi bilmiş yeni kuşak Neşe’sini merkeze alarak devam edelim… Annesine laf yetiştirmekte üstüne yok. Zehir zekâ… Karşısına çıkanın işi zor öyle ki sadece laf yetiştirmekle kalmıyor, bir tür Mays Canavarı olarak hayal de ediveriyor onları. Neşe neler öğrendi, ne dersler çıkardı serüveninin sonunda? Doğrusu Neşe’den ben de korkuyorum! Kül yutmazın önde gideni o. Ona yalan söyleyemezsiniz. Kaçamazsınız. Sizi kovalamaya tenezzül de etmez bu arada. Biraz bencil, kısacası. Doğaya tutkun ama başarıya da odaklı biri. Anne ve babasının romantizmi onda mevcut değil. Lakin sevmeyi onlardan daha çok biliyor! Yine de yenildiği yerler var elbet. Ancak, kanımca hikâyeden sonra, onun için de bir şeyler değişecek. O değişimi kitapta tam olarak göstermedim. Doğrusu biraz da okurun hayal gücüne bırakmak istedim orasını. Neşe nasıl değişecek? Dünyayı seviyor ama bunun yetmediğini gördü yol boyunca. 21. yüzyıla özgü bir değişim geçirecek. İnsancıllığının yeryüzüyle kesiştiği bir yerle uzlaşacak mutlaka. Ancak sesini nereye kadar duyurabilecek? Ya duyurmaktan vazgeçerse o zaman ne olacak? Bu yüzden ayağım frende bitirdim kitabı. Ona güveniyorum demenin yeterli olmadığı bir kavşakta bıraktım onu. Belki de onu emanet ettiğim yerin adı büyümektir. Ya da kısaca yaşama güvenmek ve Neşe’yi onun ellerine teslim etmek. Hata yapacaktır. Bırakalım yapsın. Ancak o savaştan düzgün biri olarak çıkacağına inanıyorum. ‘KÖTÜLÜĞE KAFA TUTAN ÇOCUKLAR HEP OLACAK’ n Ve Mays Canavarı! Bu kötücül ve zamanlar arası varlığın metnin metaforik yapısındaki yerini ve ona kafa tutan korkusuz çocuklarımızı anlatır mısınız? Mays Canavarı, zamanlar arası mekik dokuyor, evet. Neden mi? Çünkü insanın içindeki kötülük zamanları aşıyor ve bitmiyor. Ona çare bulamadık... İnsanlık adına o reçeteyi bulmanın yolu için, ilk etapta, hastanın hastalığını kabullenmesi şart. Peki bu mümkün mü? Keşke mümkün olsaydı... Şimdiye kadar insanlık iyilik adına bu önemli bariyeri tam olarak atlayamadı. İyiliğe giden yolun kendi içindeki kötülükle yüzleşmeyi önerdiği o bariyeri. Ya ona kafa tutan çocuklar? Onlar da zamanları aşar boyutta elbette. Geçmişte de vardılar, şimdi de varlar ve gelecekte de olacaklar. Ve bir gün, gerçekten kazanacak o güzelim çocuklar! ‘ORTAK YANLARI DÜŞLERİ OLMASI’ n İki kuşak öyküler… İki kuşak çocukluk… İki kuşak haylazlık, merak, keşif… Ve bozulan doğa… Leylekler, göller… Doğayı çöplüğe çeviren Mays Canavarı’na pabuç bırakmamış, büyümüş çocuklar Berk, Berrak, Ahmet ve Çiğdem… Ve Günaydın Bendi’nin galip geldiği o unutulmaz maceraları… Romanın yetişkinleri yani büyümüş çocuklar ile onların çocuklarının yaşadıkları maceraların ortak noktaları neler? Ortak yanları düşlerinin olması. Düşler zaman tanımaz. İyi ki öyleler. Kitabın geçmişle şimdi arasında okuduğu mekiğe de uygun düştüler... Diyorsunuz ya; “İki kuşak öykü… İki kuşak çocukluk… İki kuşak haylazlık, merak, keşif… Leylekler, göller…” Bunların tümü hem geçmişin hem şimdinin düşleri arasında gezinen ve beni tetikleyen fırsatlardı. Bozulan doğaya gelecek olursak, orada işler karışıyor elbette. Bundan kaçamayacağımı biliyorum artık. Çirkin şeyleri de göze almak durumundayım. Eğer yazacaksam. Kitapta Günaydın Bendi galip geliyor. Yani şimdilik! Birlikte olursak başarırız gibisinden, yazarken biraz zorlandığım bir mesaj var orada. Ama gerçekten, yalan değil, birlikte olursak başarabiliriz. Hiçbir şeyi olmasa da yaşamın hakkını vererek başarabiliriz. Kuşaklar boyunca altını çizmeye çalıştığım da bu oldu kitapta. ‘SEVECEN BİR DİL ARADIM’ n Bizi ta çocukluktan kuşatan önyargılara ve sabırsızlıkla bileşen yüz çevirişlerimize karşı da nasıl duruyor Günaydın Bendi sevecen bir dille? Sevecen bir dil... Bu kitaptaki arayışımdı. O dili oluşturmak için epey ter attım. İki zaman arasında ve özellikle de şimdiki zamanı geçmiş zamana akıttığım yerlerde beni epey köşeye sıkıştırdı. Bereket leylekler imdadıma yetişti! Onlar tüm sivrileşen anlara ve o anların sözcüklerine şifa verir. n Çocuk ve gençlik kitaplarındaki içerik gelişimini, bu yöndeki olumlu ve olumsuz değişimlere ilişkin görüşünüz? İyi yazılmış eser karşısında çok heyecanlanıyorum. Şu büyükler için tasarlanmış konuların çocuklar için anlatılabilir olduğunu gördüğüm eserler... Edebiyatımızın bu konuda aşacağı eşikler var. O eşiklerin yavaş yavaş aşılacağı kanısındayım. n Günaydın Bendi / Müge İplikçi / Günışığı Kitaplığı / 120 s. / 2020. 13 23 Nisan 2020